25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 15 Kasım 2018 ekonomi TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ekonomi@cumhuriyet.com.tr 9 Geçim koşulları yurttaşı zorluyor Son 15 yılın zirvesine çı ti. Buna karşın yoksulluk sı dır enflasyona ezdirilmiş du larının tüketim amaç kan yüzde 25 enflasyon nırındaki artış asgari ücret rumda. lı yaptığı harcamalar ve dövizle ücretler erirken teki artışın yaklaşık 6 katı. Yurttaş bir yandan yüksek içinde en yüksek payı geçim koşulları da giderek Dolayısıyla asgari ücretli bu zamlar karşısında ayakta yüzde 24.7 ile konut zorlaşıyor. süreçte ciddi bir yoksullaş kalmaya çalışırken kazandı ve kira harcamaları Asgari ücret 2017 yılı ara ma yaşadı. Yıllık artış açlık ğı paranın da büyük kısmını alırken, ikinci sırayı lık ayında Asgari Ücret Tes sınırında 349 TL yoksulluk kira ve faturalara harcıyor. yüzde 19.7 ile gıda ve pit Komisyonu tarafından sınırında 1.206 TL oldu. Hanehalkı bütçe araştırma alkolsüz içecek harcamaları yüzde 2.2 ile sağlık 2018 için 199 TL artırılarak Asgari ücretli enflasyon sının 2017 sonuçlarına göre; aldı. Toplam tüketim harca ve yüzde 2.3 ile eğitim hiz 1.603 TL olarak belirlenmiş hedefleri denilerek iki yıl Türkiye genelinde hanehalk malarında en düşük payı ise metleri alıyor. Kurumların özerkliği güvence altına alınmalı Prof. Dr. Erinç Yeldan: İşsizlikle mücadele ana gündem olmalı. İdari atamalarda keyfiyet ve siyasi otoriteye bağlılık yerine, liyakat ve deneyim esas olmalı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi De kanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye’de yaşanan krizin, salt bir iktisadi konu değil, siyasi, hukuksal ve toplum sal örgütlenme hakkı alanla rını da kapsayan topyekun bir süreci içerdiğini söyledi. Krizin iki ana bileşeni oldu ğunu anlatan Yeldan, bunları şöyle özetledi: 4 Birincisi, piyasaların, özellikle finans piyasalarının kuralsızlaştırılması, denetim dışı tutulması ve ulusal eko nomilerin devasa finansal sermaye akımları karşısın da edilgen ve korunaksız kı lınması bu sürecin ana etke nidir. Aşırı borçlanma, sana yisizleşme ve kronikleşen ca ri işlemler açığı krizin iktisa di boyutlarının açık tezahü rüdür. 4 İkinci boyutu ise hukuk sisteminin tahribatı, siyasal örgütlenmenin parçalan ması ve merkezileş tirilmesi; ve yılların birikimleriyle elde edilmiş olan teknik / bürokratik deneyim lerin tahrip edilmesi dir. Bürokratik ör gütlenmede deneyim li yöne tici kad rolar tas fiye edil di. Liyakat yerine, si yasi otorite ye bağlılık ön plana çıkarıldı. Yeldan, Erinç Yeldan Türkiye’nin sürüklendiği iktisadi ve hukuksal / sosyal krizden çıkış için de şu reçeteyi önerdi: 4 Kurumların özerkliğini ve bağımsızlığını yeniden güvence altına alacak ve hukukun üstünlüğünü gözeten, yargı yasama yürütme ayrılığına dayalı şeffaf ve demokratik bir yönetişim modeli tesis edilmeli. İdari atamalarda keyfiyet ve siyasi otoriteye bağlılık yerine, liyakat ve deneyim esas alınmalı. Mega projeye son 4 İşsizlikle ve enformal istihdamla mücadele istikrar programının ana gündem maddesi olmalı. Enflasyonla mücadele finans kapitalin stratejik çıkarları doğrultusunda, emeği ile geçinen geniş halk kesimlerinin reel gelirleri ve refahına el konulması pahasına değil, toplumsal adalet ilkeleri doğrultusunda sürdürülmeli. 4 Kamu mali dengelerinin sağlanması, sermaye ve rant gelirlerinin vergilendirilmesi ilkesine dayandırılmalı. İmar rantlarının ve finansal işlemlerin vergilendirilmesi bu doğrultuda uygulanabilecek ilk yaptırımlar olmalı. 4 Kamu mali dengelerinin sağlanması ve korunması için “mega projeler” derhal durdurulmalı. Kaynaklar sanayiye 4 Merkez Bankası bağımsızlığını korumalı, ancak sadece fiyat istikrarı hedefi ile sınırla kalmayarak, genel anlamda finansal istikrarı gözeten ve kredi tahsisinde reel sektörün yatırım ve istihdam gereksinimlerini ön planda tutan bir para politikası izlemeli. Sadece fiyat istikrarını sağlamanın tek başına makro istikrarı karşılamaya yetmeyeceği unutulmamalı; Merkez Bankası’nın bu temel gerçek karşısında, “benim görev alanım değil” anlayışıyla edilgen ve pasif bir tutum sergilemesine müsaade edilmemeli. 4 Türk sanayiinde 2000’lerden bu yana yaşanan sanayisizleşme (sanayi üretimi ve sanayi istihdam payının görece gerilemesi) olgusunun önüne geçilmeli, kamu kaynakları yol ve konut inşaatı yerine, sanayi ve tarım sektörlerine yöneltilmeli. 4 Dış ticaret rejiminde “gümrük birliği anlaşmasının” Türkiye’nin üçüncü ülkelere yönelik bağımsız ticaret politikaları izlemesini sınırlayan ilkeleri red edilmeli, Avrupa ülkeleriyle ticaretimiz ikili anlaşmalar çerçevesinde sürdürülmeli. Arzu Çerkezoğlu, krize karşı emekçinin haklarını savunmak için 81 ili kapsayan eylemler yaptıklarını söyledi. Sorumlu iktidar bedeli de ödesin DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu: Krizin sorumlusu ülkenin kaynaklarını üretime değil yandaşa, halka değil şatafata, barışa değil savaşa kullanan siyasi iktidardır DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu enflasyon artışının ücret artışının çok üzerinde olduğunu belirterek asgari ücretin 2018 yılı son 3 ayı için yeniden belirlenmesi ve 2019 asgari ücretin de bu rakam üzerinden tartışılmalması gerektiğini vurguladı. Çerkezoğlu, krizi fırsata çevirenlere karşı toplu işten çıkarmaların tamamen yasaklanması gerekektiğini ve Mecliste bununla ilgili bir düzenleme istediklerini, bu süreçte işsizlik sigortası fonunun işçiler ve işsizler için kullanılması, işsizlik sigortasından yararlanma şartlarının kolaylaştırılması, sürenin ve miktarın artırılmasının zorunlu olduğunu dile getirdi. Zamlar geri alınsın Çerkezoğlu, DİSK olarak diğer acil taleplerini ise şöyle özetledi: “Dünyanın en adaletsiz vergi sistemi Türkiye’de. Devletin topladığı verginin bütün yükü işçinin, emekçinin üzerinde. Adaletli bir vergi sistemi istiyoruz, çok kazanandan çok vergi alınan, kârın, faizin, rantın vergilendirildiği bir sistem istiyoruz. Elektrik, su, doğalgaz gibi temel tüketim maddelerine yapılan zamların geri alınmasını istiyoruz.” “Krizin bedelini ödemeyeceğiz, krizde yüzde 1 değil, yüzde 99 korunsun” talebi etrafında ortak bir mücadeleyi ör gütlemek üzere de çok sayıda sendika, meslek örgütü, siyasi parti ve demokratik kitle örgütünün bir araya gelidğini ve 81 ilde eylemler yaptık Ülke yıkımın eşiğinde larını anlatan Çerkezoğlu’nun 4 Sendikal örgütlenme krizden çıkışla ilgili diğer öne nin engellendiği, onbinlerce rileri şöyle: kamu emekçisinin ihraç edil 4 En yetkili ağızlar ‘kriz’ diği, grevlerin yasaklandığı, sözcüğünü kullanmaktan hak aramanın bastırıldığı bir özenle kaçınsalar da, bizler ortamda elde edilen yüksek için krizin anlamı birbiri ar kâr oranlarını paylaşmayan dına kapanan dükkanlardır, lar bugün zararlarını ve borç marketlerde sürekli yapılan larını halkın sırtına yıkmak zamlardır, kabaran elektriksu ta. Faturayı ödemesi gereken doğalgaz faturalarıdır, ödene sadece patronlar değil, aynı meyen borçlardır, evlere gelen zamanda siyasi iktidardır. Ül hacizlerdir, işsizliktir, iş cina kemizi büyük bir yıkımın eşi yetleridir. Krizin anlamı, yaşa ğine getiren neoliberal poli mımızın giderek sürdürülemez tikaları yıllardır kimler haya hale gelmesidir. Enflasyon, bü ta geçirdiyse krizin sorumlu yüme, milli gelir, bütçe açığı, su da onlar. Krizin sorumlu reel sektör borçları ve su, Türkiye’yi serma işsizlik göstergeleri, durumun va Yüzde ye için cazip bir ülke yapmak adı hametine işaret etmekte. 4 İkti 99’a yükleniyor na emeğin en temel haklarını gasp dar çevrele 4 Üçte ikisi özel sektöre ve edenler rkynhçfşkdofbaıiaileuaraaenldtnşitedluaziçuikkiarşan,rmlığreneçkrakediu,irdszameeytdyısiirüs.ganynoeıetiimnmeıkmkbısialueklrinisli9ersacı9t,bfuase’oiau,şştonnneznskdniukaiyuı,ziunkmayoknlçsililıdkraladllisma.arıoıteşbKrarreelırtmaüabtakıh8nn,çaoimtd1ttakaüdermaidaa4çkda,yzkla5iniiaımbvlşyktly0reeaiklıoigrelbnt.mambnüsaaelhdiazuvaitzslaııykeınnlrönlvetkaınulaldeaınrıcnğn.ergmdeıgİdntyşöoeiieüsllzblmekaivzzordaeleriekkdteanitmlhTelüaraalddlruslhsbnlnaekieioyrkuriiriş.re.lryuöaituykKdkemizomariitr’epmmyaimzlliuiieun BİTTİ Faşizmi düşünmek II Faşizmin, kapitalizmin bugünkü “durumunun” içinde yeniden yükselmeye başladığını, ancak, 1930’lardakine benzer bir “görüntü” sunmayabileceğini vurgulamıştım. Bugün, 1930’lara benzer hareketler yerine, faşizmin, özünü oluşturan unsurları düşünerek, bunların bugünün kapitalizmi içinde bir araya gelme sürecini anlamaya, egemen sınıfların tercihi haline gelmeden durdurmaya, süreç tamamlandıysa, kurtulmanın yollarını, liberalizmin fantezilerine kapılmadan bulmaya çalışmak gerekiyor. Kapitalizmin dünü ve bugünü Bugünün kapitalizmini, 1930’larda ilk bileşenleri ortaya çıkmaya başlayan, ancak esas olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra şekillenmiş Fordist sermaye birikim rejiminin yapısal krizi temsil ediyor. Fordist sermaye birikim rejiminde Taylorist emek yönetimi ve elektrikli bant sistemine dayalı bir sanayi üretimi homojen maddi emek egemendi. 1930’larda, egemen sermaye, ulusal merkezlerde yoğunlaşmıştı, en önemli faaliyet alanı olan ağır sanayinin, silah ve otomotiv sektörleri üzerinden devletle çok girift bağları vardır. Giderek gelişen kitlesel üretim modeli açısından, disiplinli, homojen bir işçi sınıfı ve tüketicinin varlığı, hammadde, enerji kaynaklarına ulaşmak özellikle önemliydi. Egemen kültürde, verimlilik anlayışının örgütsel yansıması, sermayenin merkezi bürokratik, karmaşık iş bölümü ve çok katmanlı hiyerarşik yapılanma eğilimiydi. Kültür endüstrisi, radyo, fotoğraf makinesi, sinema gibi araçlarla yeni şekillenmekteydi. “Gösteri Toplumu”nun ilk işaretleri vardı, ancak bunlar henüz evlerin içinde değil, belli zamanlarda devasa meydanlarda, sinema salonlarındaydı. Bugün, egemen sermaye ulusal merkezlerini korumakla birlikte, alt merkezler, tedarik zincirleri, edinimler ve birleşmeler üzerinden uluslararası, kimi durumlarda çokuluslu özellikler sergiliyor. Fordist üretimin dikey ve bürokratik yapıları, büyük üretim birimleri, homojen piyasaları büyük ölçüde parçalandı, yerini yatay örgütlenmiş üretim ve yönetim gruplarına, “kalite çemberlerine” bıraktı. Bu gelişmeler işçi sınıfının parçalandığını, yapısının ve mekânlarının değişmekte olduğunu söylüyor. Bugün, tüketim alanında, işlevsel değil hazlara dayalı, reklamcılık sektörü üzerinden kültür endüstrisiyle bütünleşmiş bir yapılanma gelişmiştir. Sanayi üretimi, maddi emek hâlâ yaygın biçimler olmakla birlikte, artık stratejik sanayiler, bilişim, iletişim, eğlence; emek biçimi de dijitalleşmeye paralel gelişen gayri maddi, programlanabilen, kendini programlayan emektir. Bu yeni emek biçimleri yeni sınıf şekillenmelerine işaret ediyor. Gerek üretimin, gerekse de tüketimin yönetiminde dikey değil, “düğüm” noktalarını birbirine ağlayan, ağlar üzerinde yaşayan yatay bir örgütlenme gelişmektedir. Bugün, kültür endüstrisinin, sermaye birikiminin belki de en stratejik parçasını oluşturması, televizyon yayınlarının ötesinde, cep telefonlarıyla ofisi, yüzlerce kanal ile sinemayı internet üzerinden ev içine sokan, Amazon, Sky, Netflix gibi hizmet sunucuları, Googe, Facebook, Twitter gibi, “veri hasadı” yapan sosyal medya şirketleri, en önemli gelişmelerdir. Arttık “gösteri toplumunun” etkisinin (izleme/eğlence) ve devletler, şirket tarafından izlenme ağlarının dışına düşebilmek son derecede zordur. Ve faşizmler... “Dünkü” faşizmde, merkezi bürokratik partiler, hem taraftarlarını harekete geçirmenin, toplumu kontrol etmenin, hem de devleti ele geçirmenin aracıydı. Parti, hareketin her noktasında var olmayı amaçlarken, devletin içinde, giderek devletin yerine geçen ikinci bir devlet aygıtı oluşturuyordu. Faşist parti ve hareket, rakiplerini susturma, “ötekini” aşağılama, yok etme sürecinde, devletin yanı sıra, üniformalı milislerden yararlanıyordu. Bugün, faşist partinin, hareketin her yerinde var olmasının aracı artık, toplumu oluşturan bireylerin izlemekte olduğu “gösteri toplumunun” ekranlarıdır. Milislerin işlevini, satın alınmış, sindirilmiş bir medya, tüm izlenme zamanlarını doldurarak, yaygın biçimde simgesel şiddet uygulayarak üstlenmiştir. Artık muhalefeti susturmak için, özel durumlar dışında fiziki şiddet gerekmez. Muhalefetin kendini ifade etme olanaklarının, hatta yaşama alanlarının yok edilmesi yeter. Aynı yöntem parlamenter sistem için de geçerlidir. Parlamenter sistemin ortadan kaldırılması, partinin devletin yerine geçmesi gerekmez. Güçler ayrılığının, seçimlerin ve parlamentonun işlevsizleşmesi, idari ve ekonomik kararların, yasa yapma pratiğinin bir merkezde birleşmesi yeterlidir. Fiziki şiddet uygulama sorunu da, yargıda ve polisordu gibi şiddet araçlarında kadrolar, harekete sadık olanlarla değiştirilerek, milislere gerek kalmadan çözülür. Faşist partiler bugün bir lider ve lider kadrosu etrafında, yanlamasına ancak toplumun tüm hücrelerinde var olacak biçimde, bir “hakikat rejiminin” desteklediği maddi ve manevi ödüllendirme/cezalandırma pratiği üzerinde yaşayan network tarzı bir örgütlenmeyle yetinebilir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle