25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLERcengiz.yildirim@cumhuriyet.com.tr eposta: gorus@cumhuriyet.com.tr Perşembe 15 Kasım 2018 için imece çağrısı2 TASARIM:İLKNURFİLİZ Bu kampanya; CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları), Atatürk devrimlerine inanmış Atatürkçü Düşünce Derneği, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıdır. Bu tüm halkımıza, “son kale”nin korunma sı için önemli, içten ve açık yürekli bir çağrıdır. Bu çağrıya Atatürkçü sivil toplum örgütleri, kuruluşlar destek vereceklerini Cumhuriyet Vakfı’na bildirmişlerdir. Vakıf senedimize göre, CUMOK’ların çağrısıyla başla yan kampanyayla bağış almaya vakfımız yetkilidir. Bağışlarınızı “26 Ekim26 Kasım 2018” tarihleri arasında bir ay süresince gazetemizden ve internet sitemizden duyurulan hesap numaralarına yatırabilirsiniz. l TL Iban numarası: TR67 0006 4000 0011 3980 0074 52 l USD Iban numarası: TR69 0006 4000 0021 3980 0112 91 l Euro Iban numarası: TR28 0006 4000 0021 3980 0118 35  l Bağışlarınızı IBAN he sapları dışında ayrıca Türkiye İş Bankası Şişli Ticari Şube, Şube Kodu: 1398 Hesap No: 7452 No’lu hesaba da yatırabilirsiniz. lCumhuriyet Vakfı’nın web sitesi www.cumhuriyetvakfi.org.tr adresi üzerinden de bağış yapabilirsiniz. ‘Cumhuriyet’le var olduk’ Köy Enstitülü öğretmenlerden İmece’ye destek: Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü mezunu Hüsamettin Çıtır ve Abidin Karagöz, Cumhuriyet gazetesine sahip çıkma ve okumaları için yurttaşlara çağrıda bulundular. 70 yıldır Cumhuriyet gazetesini okuduklarını belirten Çıtır ve Karagöz, “Cumhuriyet gazetesine sahip çıkmak, Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmaktır” dediler.  Cumhuriyet gazetesi okumaya devam eden 85 yaşındaki Hüsamettin Çıtır, öğrencilik yıllarında öğretmeni Abdullah Şahin’in cebinde sürekli Cumhuriyet gazetesi olduğunu, derslerde gazeteden bölümler okuduğunu, Cumhuriyet gazetesi sevgisini bu öğretmeninin kendisine aşıladığını söyledi. Çıtır, şöyle devam etti: “Daha ilkokul yıllarında benliğimiz, beynimiz Cumhuriyet sevgisiyle, Cumhuriyet aşkıyla ilmik ilmik işlenmişti. Ben Cumhuriyet gazetesiyle doğdum, Cumhuriyet’le büyüdüm, Cumhuriyet ile yaşadım ve Cumhuriyet aşkıyla da öleceğim. Cumhuriyet ile, Cumhuriyet gazetesi ile hesaplaşmak isteyenler aslında Atatürk’ün ilke ve devrimleriyle hesaplaşmak, yok etmek istiyorlar. Cumhuriyet gazetesine saldıranlar aslında Cumhuriyet’in ilke ve devrimlerine saldırıyorlar. Çıtır, yurttaşlara Cumhuriyet okumaları için çağrıda bulundu. Cumhuriyet gazetesini 82 yaşında okumaya devam eden Abidin Karagöz ise şunları söyledi: “Atatürk’ün gerçekleştirdiği dev rimleri biz Cumhuriyet gazetesinden öğrendik. Cumhuriyet gazetesi Cumhuriyet’e, devrimlere sonuna kadar sahip çıkmış, bunu sayfalarında yazmış, aydınlanmanın gazetesi olmuştur. Bugün bakıyoruz gerçekleri yazan, demokrasiye, laikliğe, insan haklarına sahip çıkan tek gazete Cumhuriyet gazetesi. Cumhuriyet Gazetesinin geçmişte devrimleri halka anlatmak gibi bir görevi vardı, bugün ise Cumhuriyete ve devrimlerine, demokrasiye, laikliğe sahip çıkmak gibi bir görevi üstlendiğini görüyoruz. Cumhuriyet okuru olmaktan gurur duyuyorum ve çocuklarıma, torunlarıma bu gazeteyi okutuyorum ve herkesin okumasını tavsiye ediyorum.”  l MEHMET MENEKŞE Çıtır ve Karagöz, Cumhuriyet gazetesini okuma ve okutma çağrısı yaptılar. Atatürk, yaşasa Türkiye’nin hangi sorununa öncelik verirdi? ilker başbUğ 26. Genelkurmay Başkanı Buna benzer bir soruyu 41 yaşındaki Mustafa Kemal de kendi kendine sormuştur. Cevabını da kendi yazısıyla 1922 yılında “Not Defteri”ne yazmıştır. Yazdığı satırlar şöyledir: “Türkiye Devleti’nin temelleri bugün kurulacak değildir. O sarsılmaz temeller binlerce sene evvel kurulmuştur. Fakat o temellerin üstündeki binanın değiştirilen tarz ve renklerini, bizim toplumsal gayemizle, toplumun medeni gerekleri ile uyum içinde, en rahat bir tarzda en yüce fikirde yaşatacağız, canlandıracağız, dirilteceğiz: Mektep, iktisat, sanat, imar.” Görüldüğü gibi Mustafa Kemal yeni kurulacak devleti dört sütuna oturtmaktadır. İlk sütun ise mekteptir, eğitim ve öğretimdir. Eğitim ‘milli eğitim’ olmalı Mustafa Kemal eğitim konusundaki düşüncelerini 22 Eylül 1924 günü Samsun’da öğretmenlerle yaptığı konuşmada net ve kapsamlı şekilde ortaya koymuştur. O konuşmasında üzerinde durduğu önemli noktalar şunlardır: n Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı ve yüce bir millet halinde yaşatır,  ya da bir milleti esirlik ve yoksulluğa düşürür. n Eğitimde ilk ilham ana baba kucağından sonra okuldaki eğitimcinin dilinden, vicdanından ve terbiyesinden alınır. n Eğitim “milli eğitim” olmalıdır. Eğitimin amaçları milli olmalıdır. n Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal eğitimi bir milletin geleceği için en hayati konu olarak ele almaktadır,  düşünmektedir. Mustafa Kemal’e göre eğitimin milli amaçları olmalıdır. Bu amaçları da yine aynı “Not Defteri”ne  şöyle yazmıştır: n İnsanlığa hürmeti, n Vatan ve millete sevgiyi, n Şeref ve bağımsızlığa bağlılığı, n Bağımsızlık tehlikeye girdiği zaman gerekli olan kur Mustafa Kemal Atatürk İzmir Atatürk Lisesi’nde matematik dersinde. (01.02.1931) Eğer bugün, Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı yapacağı ilk iş hemen,  eğitim/ öğretim müfredatı ve ders kitaplarında akıl ve bilimin dışında yer alan hususları tespit ettirip, bunların ayıklanmasını sağlamak olurdu. tuluş yolunu öğretmek. Mustafa Kemal için eğiti min dayanacağı temel nitelik ise eğitimin ilime, fen bilimlerine ve akla dayandırılmasıdır. Türkiye’de yıllardır tartışma konusu yapılan husus ise; eğitimin akla ve bilime dayandırılmasının İslam dini ile ne kadar uyumlu olduğudur. İslam dünyası Abbasiler döneminde ilimde zirveye yükselirken, Batı dünyası bilgisizlik ve karanlık içindeydi. İlmin öğretildiği medreseler, Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmet döneminde tepede iken, Kanuni Sultan Süleyman döneminin sonlarında gerilemeye başlamıştır. Peki, medrese eğitimindeki bu gerilemenin nedeni nedir? Akli ilimler 17. yüzyılda yaşayan Kâtip Çelebi, medreselerdeki gerilemenin nedenini şöyle tespit etmiştir:1 “Medreselerdeki gerilemenin nedeni eğitimden akli ve müspet ilimlerin kaldırılmasıdır.” Ahmet Cevdet Paşa 19. yüzyılda yaşayan büyük bir düşünürdür. A.Cevdet Paşa, medreselere giriş imtihanlarında adaletin yok olmasını, imtiyazlılara öncelik verilmesini, liyakatin dikkate alınmamasını medreselerdeki  çöküşün ana nedeni olarak görmüştür. Osmanlı’da; dini konular, yargı ve eğitim sisteminin yürütülmesinde sorumluluk taşıyan “ilmiye” sınıfı böylece bozulmuştur. Bunun neticesi olarak da; örneğin müzisyenden kazasker yapılmıştır. İslam düşünürlerinin akli ilimler ve müspet ilimlere bakışları da ilginçtir:2 Kindi (v.872) ilimleri dini ve felsefi olarak ikiye ayırmaktadır. Farabi (870950) ilimleri, dil, mantık, müspet ilimler, tabiat,  ilahiyat, medeni ilimler olarak beşe ayırmaktadır. İbni Sina (v.1037) ilimleri nazari ve ameli olarak ikiye ayırıp, mantık’ı ayrı bir ilim olarak sınıflandırılmaktadır. Cevdet Paşa’nın etkilendiği İbni Haldun (v.1406) ve Cevdet Paşa ise ilimleri iki kısma ayrılmaktadır: Nakli İlimler: Şer’i ve Arabi ilimlerden ibaret olup, vaaz  edenden alınan ve şahsi görüş ve anlayışa bağlı ilimlerdir. Akli İlimler: İnsan tarafından akıl ile konu ve problemlerin ortaya konulmasıdır. Görüldüğü gibi; Mustafa Kemal Atatürk’ün akıl ve bilimin eğitimde temel alınması görüşü ile; büyük İslam düşünürleri Kindi, Farabi, İbni Sina, İbni Haldun ve A.Cevdet Paşa’nın ilime ve bilime bakışı arasında hiçbir fark yoktur. Eğer bugün, Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı yapacağı ilk iş hemen,  eğitim/öğretim müfredatı ve ders kitaplarında akıl ve bilimin dışında yer alan hususları tespit ettirip, bunların ayı klanmasını sağlamak olurdu. Aksi takdirde; 17. yüzyılda Kâtip Çelebi’nin medreselerdeki eğitimin çöküş nedeni olarak tespit ettiği bu husus,  21. yüzyılda Türkiye’deki eğitim ve öğretim sisteminin çöküşüne giden sürecin giderek hızlanmasına yol açabilir. 2012 yılından itibaren, Türkiye’deki eğitim ve öğretimin ciddi gerilemekte olduğunu OECD raporları göstermektedir. Eğitimdeki sıralamamız Türkiye matematikte 72 ülke arasında 49., fen bilimlerinde 52., okuma ve anlamada ise 50.’dir. Okul öncesi eğitim,  eğitim ve öğretimde çok önemli bir yer tutmaktadır. 6 yaşındaki çocukların da katıldığı bu eğitimde, çocuklar birlikte çalışma, hoşgörülü olma gibi nitelikleri kazanmaktadır. Bu eğitime yatırılan her 1 doların ekonomiye 10 dolar olarak geri dönüş yaptığını UNICEF raporları göstermektedir. Ama maalesef, Türkiye’deki çocukların yüzde 15’i okul öncesi eğitim görebilirken, bu oran Avrupa ülkelerinde yüzde 90’lara ulaşmaktadır. II. Mahmud döneminde eğitimde ciddi adımlar atılmıştır. Medreseler yanında Tıphane ve Harbiye gibi okullar açılmıştır. Din ve devlet ayrımında ilk adımlar atılmıştır. Fakat, neticede; iki farklı kültü rü, iki farklı kişiliği, iki farklı eğitimi temsil eden insanlar da yetişmeye başlamıştır. İamrtaışm Hatipler’deki Cumhuriyet döneminde 1924’te çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu ile bu iki farklılık önlenmeye çalışıldı. Son yıllarda İmam Hatip Liselerinin sayısında ciddi bir artış görülmektedir. 2006’da 455 olan sayı bu yıl 1452’ye çıkmıştır. 2019 yılı bütçesinde Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 8 milyar 679 milyon liranın Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne ayrılmış olması, İmam Hatip Liselerinin sayısının artabileceğini düşündürmektedir. Buna karşılık devam eden 10 Fen Lisesi’nden başka Fen Lisesinin kurulacağı da görülmemektedir. Her şeyden önce şu hususun hatırlanmasında yarar vardır. Elbette İmam Hatip Liseleri’ne ihtiyaç vardır. Aksi takdirde Mustafa Kemal döneminde 1924’te İmam Hatip Mekteplerinin neden açıldığını izah etmekte zorlanılır. Ancak burada sorulması gereken sorular şudur: İmam Hatip Liselerinin sayısının artırılmasının nedenleri nedir? Bu artışa olan ihtiyaç nedir? Eğer İmam Hatip Liselerinin sayısının gittikçe artırılması hedeflenmiş ise; II. Mahmud döneminde yaşanan iki farklı kültürü, iki farklı eğitimi temsil eden insanların ortaya çıkabileceği ve bunun yaratacağı sorunların ülkeye verebileceği zarar düşünülmemekte midir? 21. yüzyıldaki Türkiye’nin, 17. yüzyılda Kâtip Çelebi’nin, 19. yüzyılda II. Mahmud’un ve Ahmet Cevdet Paşa’nın ve 20. yüzyılın başında Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği ve çözmeye çalıştığı eğitimdeki sorunları tekrar yaşaması gerçekten ülke için büyük kayıp olur. Çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkılması ancak, eğitim ve öğretimde aklın ve bilimin rehber alınması ile gerçekleştirilebilir. 1 Ahmet Cevdet Paşa’nın Felsefi Düşüncesi, Kemal Sözen, Marmara Üniversitesi Yayınları, 1998, S. 213 2 A.g.e. S. 224 Baltanın sırrı Mısıroğlu’nda Sonunda Atatürk’e baltayla da saldırıldı... Hem de Atatürk tarafından özgürleştirilen bir kadın tarafından! Diyanet İşleri Başkanı olan Profesör unvanlı zâtın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “hocam” diye hitap ettiği, Kurtuluş Savaşı için “Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat yıkılırdı” diyen Kadir Mısıroğlu’nu, tam Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü öncesinde, 9 Kasım günü ziyaret etmesi ile başlayan olaylar tırmanıyor: 1) Diyanet İşleri Başkanı olan zâtın, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığıyla maruf Kadir Mısıroğlu’na resmi elbiseleriyle yaptığı ziyaret, 10 Kasım günü medyaya yansıdı. 2) Edirne’de 10 Kasım Atatürk’ü anma töreni sırasında tören alanına gelen E.Ş. isimli kadın, “Atatürk ilah değildir, Allah’ın kanunları var. Atatürk Batı’nın kanunlarını getirdi” diye bağırmaya başladı. 3) Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekan Vekili olan, Harf ve Kıyafet Devrimlerine karşı bir profesör, “Her şeyden önemlisi Türk’ün 1000 küsur yıl tabi olduğu Allah’ın ahkâmını ecnebi kanunlarıyla değiştirdi” dedi. 4) Şapka devrimine karşı olan bir bilek güreşçisi de “O sizin atanız değil, taştan yapılmış bir heykel” dedi. 5) Edirne’deki kışkırtmayı yapan kadına HüdaPar  ve Hizbut Tahrir gibi örgütlerden destek geldi. 6) Bu olaylar vesile edilerek Sosyal Medyada müthiş bir Atatürk karşıtlığı kampanyası başlatıldı. 5) Ve son olarak da Çorlu’da bir kadın, Atatürk heykeline baltayla saldırdı. HHH Ne oluyor diye soranlara yanıtı “Şu Şeyhülislam’ın beni ziyareti var ya tarihi bir hadisedir” diyen Mısıroğlu verdi: “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin en itibarsız adamıydım. Beni görüp de yolunu değiştiren ahbaplar biliyorum. Bir yatakta yattığım talebelikte arkadaş, bakan oldu beni tanımadı. Birisi tanıştırdı. O da hâlâ hayatta. Bunları hep gördüm. Şimdi de Reisi Cumhur ziyaretime geliyor. Hele hele Diyanet İşleri. Şeyhülislam geliyor ziyaretime. Ben vebalıydım. Kemal ilah. Ona karşı laf söyleyen birisini nasıl ziyaret edersin?” Bu sözlerde, sanki Atatürk’e ilah diyen varmış gibi, Sosyal Medyada sürdürülen “Atatürk ilah değildir” kampanyasının da nereden kaynaklandığını da görüyoruz. HHH Masum “başörtüsü”nü, Doğramacı’nın koyduğu isimle “türban” adı altında “sıkmabaş”a dönüştürerek siyasallaştırılan ve baltalı saldırı çılgınlığına kadar yol açan bu Atatürk/ Cumhuriyet ve Demokrasi karşıtı ortam, Mısıroğlu’nun dile getirdiği siyasal atmosferdir: Son 16 yılda yoğunlaşan bu siyasal atmosfer: 1950’den beri Cumhuriyet’in ve Çağdaş Demokrasi’nin altını oyan Din/Tarım toplumu kalıntılarının emperyalistlerle işbirliği yapan siyasal liderleri... Demokrasiyi askıya alan 12 Mart ve 12 Eylül Askeri Darbeleri... Ve onlar tarafından hem geri bıraktırılan hem de kışkırtılan kitleler tarafından yaratılmıştır. SİVİL VE ASKER DARBECİLER TARAFINDAN ATATÜRK’E YAPILAN SALDIRILAR, ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK CUMHURİYETİN ALTINI OYMUŞTUR! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle