25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 15 Kasım 2018 kültür Tarihten ders almak20 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ER Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nün Kırşehir Kaman’da 33 yıldır yürüttüğü kazı çalışmaları Anadolu kronolojisini yeniden tanımlıyor Uçsuz bucaksız bir coğrafya... Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan otobüsle yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk sonucu geldiğimiz Kırşehir’in Kaman kazası göz alabildiğine çorak topraklarıyla önümde uzandığında manzaranın büyüleyici sınırsızlığı başımı döndürüyor bir an için. UzakEMRAH larda tepeler dağlar var elKOLUKISA bet ama binlerce yıldır sayısız uygarlığa ev sahipliği yapmış bu coğrafyanın barındırdığı zenginlik neden doğada karşılığını bulmamış diye sormadan edemiyor insan. Oysa az sonra öyle çarpıcı bir yanıt gelecek ki, hem keyiften mest olacağım hem de yeniden düşüncelere dalacağım. ‘100 yıl geçecek’ Sözünü ettiğim çarpıcı yanıt bir kısmını gezme fırsatı bulduğumuz Yassıhöyük kazı alanına 10 dakika kadar uzaklıktaki Japon Anadolu Arkeoloji Enstitü’süne ait arazide bekliyor beni. Burada düyada Japonya dışındaki en büyük Japon Bahçelerinden biri yer alıyor. Yüzlerce ağaçla yemyeşil bir bahçe... İlkbaharda gelsek her rengin her tonunu bulabileceğimizi hissediyoruz gezerken. İçinde çeşit çeşit balıklarıyla bir havuz ve bahçenin tepelerinden aşağı doğru inen ve havuza akan yapay bir şelale... Amiyane tabirle, elin Japonu yapmış! Kaman’a geldiğimizden beri tüm nezaketiyle bize ev sahipliği yapan Dr. Sachihiro Omura bu bahçenin öyküsünü anlatırken “25 yıl önce yaptık burayı. O zamandan bu yana diktiğimiz ağaçlar serpildi büyüdü. Ama Prens Mikasa geldiğinde bize ‘Buraya Japon Bahçesi demeyin’ dedi. ‘100 yıl geçmeden Japon Bahçesi olmaz’. Ağaçları ekmek yetmez çünkü. Ektikten sonra bakacaksın, seveceksin, ilgi göstereceksin ve 100 yıl sonra hâlâ duruyorsa tamam demektir.” diyor. Hayranlıkla dinliyorum onu ve hemen üstüne utançla başımı eğiyorum; ağaçların, doğanın her gün misliyle katledildiği bir ülkede yaşadığım için. Binyıllar öncesinden... Tarihi İpekyolu üzerinde bulunan, 4 bin yıllık kültürel mirası barındıran Kırşehir Kaman’da 33 yıldır kazı çalışmaları sürdüren ve bugüne kadar 2 bini aşkın eserin ortaya çıkarılmasını sağlayan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nü gezerken insanın aklına takılan en bariz sorulardan biri de “Japonlar neden on binlerce kilometre öteden buralara gelmiş ola?” sorusu elbette. Rivayet o ki, 2. Dünya Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Japonya’nın o zamanki imparatoru Hirohito “Nasıl oldu da bu hale düştük, nerede hata yaptık” diyerek danışmanlarını toplamış Dr. Omura’nın elindeki tören kadehi yaklaşık 3 bin 900 yaşında. İş Bankası’nın desteği... Japon Bahçesi Türkiye İş Bankası, Zeugma ve Patara’da yürütülen kazılara verdiği desteğin bir benzerini 1985 yılından bu yana Kırşehir Kaman’da kazı çalışmalarını sürdüren Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’ne de veriyor. İş Bankası, kazı çalışmalarında ortaya çıkan arkeolojik buluntuların zarar görmeden hızlı ve kolayca incelenmesi amacıyla daha önce özel nitelikli bir Xray cihazı temin edilmesi için katkı sağladığı gibi kazılarda çıkarılan seramik parçaları saklamak üzere 1990 yılından bu yana kullanılan deponun onarılarak yenilenmesine de katkı sağlıyor. Böylece İş Bankası’nın verdiği destekle kazılardan çıkan tarihi buluntuların uygun akademik koşullarda korunarak, en iyi şekilde gelecek kuşaklara aktarılması sağlanmış olacak. ve bu soruya bir yanıt bulmalarını istemiş. Uzun istişareler sonrası heyetten ilginç bir tespit gelmiş: “Biz tarih bilmiyoruz. Dünya tarihini bilseydik bunlar olmazdı, savaşa girmez ve yenilgi almazdık”. İşte Hirohito o zaman tarihe eğilmenin önemini kavramış ve bu alanda bir seferberlik başlatarak bilim insanlarını dünyanın dört bir yanına tarih öğrenmeye yollamış. Kırşehir sınırları içindeki Kaman’da yapılan arkeolojik kazıları yürüten Japon bilim insanı Dr. Omura ve eşi Masako hanımın evlerinden binlerce kilometre ötedeki maceraları bu anlattığımız hikâyeye dayanıyor anlayacağınız. Sürçü lisan ettiysek affola. Kalehöyük’teki kazılar, Altes Prens Takahito Mikasa tarafından 1978 yılında Tokyo’da kurulan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1985’de başlatıldı. 280 metre çapında, 16 metre yüksekliğinde tipik Anadolu höyüğünde sürdürülen kazılar, 40 yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşayan Dr. Sachihiro Omura Başkanlığında yürütülüyor. 4 bin yıllık geçmişe sahip Kalehöyük’te bugüne kadar tarihi M.Ö. 2300’e kadar giden, Osmanlılardan Eski Tunç Çağı’na uzanan 4 ayrı kültür katmanına ait 2 binin üzerinde eser gün yüzüne çıkarıldı. Kazılardan çıkan eserler, Kalehöyük’teki Japon Bahçesi içinde yer alan Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Anadolu’nun merkezinde tarihi İpekyolu üzerindeki bölgede bundan sonra yapılacak kazı çalışmalarında Kalkolitik ve Neolitik Çağlara dair katmanların açığa çıkarılması bekleniyor. 1985 yılında Kalehöyük’te başlattığı kazı çalışmalarını, 2009 yılından itibaren Yassıhöyük ve Büklükale’ye de taşıyan Enstitü, çok yönlü bilimsel çalışmaları ile Anadolu kronolojisini yeniden ele alıyor böylece. Kazı çalışmalarına dahil edilen Yassıhöyük’te tespit edilen kerpiç bi nanın, büyük bir yapının bir kısmı olduğu ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait bulunduğu kanıtlanmış olup, Büklükale’deki buluntular ise Hitit İmparatorluk dönemine tarihleniyor. Omura’nın şu sözleri dikkatle kulak kabartılması gereken önemli mesajlar içeriyor: “Anadolu’ya dünyanın birçok yerinden gelen kavimler, topluluklar kendilerinden bir şeyler bırakmış. Dolayısıyla Anadolu’nun tarihini dünyanın tarihi olarak görüyorum. İç Anadolu’nun tam merkezi olan Kalehöyük de bunun önemli bir parçası. Burada çalışmak, dünya tarihini okumak demektir. KamanKalehöyük’te şimdiye kadar 4 bin 300 sene öncesine ulaştık. 30 yılda 7 medeniyeti ortaya çıkardık. Yerin altında hâlâ ulaşamadığımız tarih katmanları var. Kazımız 32 senedir devam ediyor, daha da kazılacak çok yer var. Bu, bir neslin bitirebileceği bir iş değil. Arkeoloji bir ustaçırak işi... Bizden sonra bu değerli alanı devralanların, bizim bulduklarımızın üzerine çok daha fazlasını koyacaklarına inanıyorum.” Dünya Felsefe Günü kutlanıyor... Türkiye Felsefe Kurumu’nun önerisiyle UNESCO Genel Kurulu’nda görüşülüp kabul edilen Dünya Felsefe Günü 16 Kasım ve 21 Kasım tarihlerinde Ankara Üniversitesi’nin Cebeci’deki yerleşkesinde bulunan Eğitim Bilimleri Fakültesi HasanAli Yücel Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliklerle kutlanacak. 16 Kasım’da saat 15.30’da başlayacak etkinlikte Prof. Dr. H. Haluk Erdem, Antik Yunan sanatına güncel dokunuşlar Pera Sanat Heykel Sergisi, Antik Yunan Çağı heykel sanatının ikonik örneklerini, bugünün simgeleriyle bir araya getirerek geçmiş ile geleceği aynı formda buluşturuyor. Güzellik anlayışının çağlar boyunca uğradığı dönüşümün, heykel sanatı ile ifade edildiği sergide, klasik sanata mizah öğesinin katılması da dikkat çekiyor. Antik dönemle modern dünyanın simgelerini bir arada kullandığı çarpıcı heykeller, 30 Kasım’a kadar Trump Alışveriş Merkezi B3 katında bulunan Trump Art Gallery’de sergilenecek. l Kültür Servisi ‘‘İnsan Gerçekliği ve Etik Sorunlar’’ başlıklı bir konferans verecek. Etkinlik, Hacettepe Üni Hierapolis’te 2 bin versitesi Tıp Fakültesi Dekanlık Binası’nda gerçekleştirilecek. Dünya Felsefe Günü kapsamında 800 yıllık buluntular diğer etkinlik 21 Kasım’da sa at 14.00’te başlayacak. Prof. Dr. Fatma Hazır Bıkmaz ta UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Pamukka rafından yapıldığı etkinlik le Hierapolis Antik Kenti’nde ya te Prof. Dr. Selçuk Özde pılan kazılarda, bölgenin bilinen mir, Prof. Dr. Tansel Türk tarihini 500 yıl geriye çeken ve 2 doğan ve Prof. Dr. Hasan bin 800 yıllık olduğu değerlendiri Ünder de konuşmacı ola len cesetlerin yakıldığı alan orta rak katılacak. Etkinlikte ayrıca Berrak Elif Tosun bir dinleti sunacak. l Kültür Servisi Antik dönemle modern dünyanın simgelerinin bir arada kullandığı çarpıcı heykeller, 30 Kasım’a kadar görülebilir. ya çıkarıldı. Birçok tapınak ve dinsel yapı nın varlığından dolayı arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılan ve daha önceye götüren tarihi kalıntıları gün ışığına çıkardı. Anadolu’nun en büyük nek Brigitta Malche’in yapıtları Asmalımescit’te Avusturya doğumlu İsviçreli sanatçı Brigit ta Malche’in son dönem çalışmaları Artist2018/İstanbul Sanat Fuarı kapsamında Asmalımescit Sanat Galerisi’nin standın da sanat Bergama krallarından 2. Eumenes tarafından milattan önce 2. yüzyıl başlarında kurulduğu bilinen Pamukkale Hierapolis Antik Kenti’nin tarihini daha da geriye götüren yapılara ulaşıldı. Antik kentin Kuzey Kapı ziyaretçi girişinde Denizli Müze Mü ropollerinden birine sahip olan Hierapolis’te ilk defa kremasyon mezarlara rastladıklarını vurgulayan Semeraro, “Küllü ve kömürlü alanın temizliği sırasında özenle yerleştirilmiş iç içe kaplar ortaya çıkarıldı. Burada ölüleri yakmak için yapılmış özel ocaklar severlerle buluşuyor. ‘Viyana’da yetişmiş ve ya dürlüğü tarafından iki yıl önce tespit edildi. İçi kömür ve kül do şamına Zürih’te devam etmekte olan sanatçı başlatılan inşaat sırasında orta lu kuyular, etrafı taşlarla çevri Brigitta Malche, Viyana’nın barok ve İsviçre’nin ya çıkan tarihi yapılar dolayısıyla li kremasyon mezarlar bulundu. rasyonel kültür dünyaları ile Asya’ya özgü ruhanilikte bulduğu içgörüleri sanatında bir araya getiriyor. Malche’nin üretiminde özellikle ilham bulduğu kaynak ise, İslam sanatına mahsus süsleme gelenekleri. l Kültür Servisi gerçekleştirilen kurtarma kazılarında, İtalya’nın Lecce kentindeki Salento Üniversitesinden Prof. Dr. Grazia Semeraro başkanlığındaki ekip, bölge tarihini 500 yıl Ölen insanların cesedi, düzenlenen özel törenle yakılıp külleri burada her aile için açılan kuyulara, nişlere kaplar içerisinde konuyordu.” dedi. l AA Deli eder insanı bu dünya İstanbul Kitap Fuarı tüm yoğunluğuyla sürüyor. Yüz binler hayatı edebiyatla kuşatmak için kitaplara koşuyor. Ne güzel! Yazar, okur, yayıncı heyecanlı... Dün, Türk edebiyatının yıldız şairlerinden Orhan Veli’nin aramızdan ayrılışının 68. yıldönümüydü. Kız kardeşi Füruzan Yolyapan’ı ziyaret etmek, duygularımı sunmak istedim. Rahatsızmış, gidemedim. Sağlık dileklerimi buradan iletiyorum. Onunla yaptığım söyleşilerden bir kesiti paylaşmak, Orhan Veli’yi de sevgiyle, özlemle anmak istiyorum. Bu söyleşiyi, salon duvarını şair Metin Eloğlu’nun resimlediği evinde, pencere önünde gerçekleştirirken, bu güzel fotoğraf da evdeki yardımcısı tarafından çekilmişti. Füruzan Yolyapan. Füruzan Hanım, Orhan Veli’nin on yaş küçük kız kardeşi, 94 yaşında. Emekli bir banka memuru. Eşini birkaç yıl önce yitirdi. Eşi İbrahim Yolyapan’ı da bir iki kez katıldığım Aydın Boysan, Fethi Naci’nin bulunduğu yazarlar sofrasında tanıdım. Güler yüzlü sıcak bir insandı. Edebiyatçılarla dostluğu vardı.  Orhan Veli, kısacık ömründe, Türk şiirinde Nâzım Hikmet’ten sonra yeni bir devrim yapan şairdir. Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la birlikte Garip kitabıyla (1941) ‘Birinci Yeni’yi başlattı, Nâzım Hikmet’in kurduğu (835 Satır, 1929) şiir yapısı üzerinden bir sıçramayla şiirimize yeni bir soluk getirdi. Onun açtığı yol pek çok şairi şiiriyle, şiir anlayışıyla ve yaşamıyla etkiledi. Milyonlar etkilendi, hayranı oldu, çok sayıda öykünmeci onu izledi. Birinci Yeni, 1955’te ortaya çıkan İkinci Yeni’ye kadar edebiyat ortamını kasıp kavurdu. Çünkü Orhan Veli daha 1940’larda “Deli eder insanı bu dünya; / Bu gece, bu yıldızlar, bu koku, / Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç” diyerek ya da “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” sözleriyle  hayatı kuşatan şiirler yazıyor, yaşama sevincini dile getiriyordu... “Keşke Orhan Veli tek şair olmasaydı, çok sayıda olsaydı da toplum daha güzele gitseydi, günümüzdeki sıkıntılar yaşanmasaydı... Şiir eğitimini, edebiyat eğitimini aynı zamanda bir ahlak eğitimi olarak görüyorum ben...” diyerek Füruzan Hanım’ın bu konuda ne düşündüğünü sormuş, şu yanıtı almıştım: “Haklısınız, Orhan Veli dünyada diyebileceğim, sadece İstanbul’da, Türkiye’de değil, dünyada nadir olarak yetişmiş, namuslu ve efendi bir insan. Yaşamında hiçbir şekilde, hiçbir taviz vermedi maddi çıkarı için. Aynı zamanda fevkalade nazik, insanları çok seven, insanlara karşı çok saygılı, ailesine karşı, anneme, babama fevkalade saygılı bir insandı. Biliyor musunuz, öldüğü zaman 35.5 yaşındaydı.”  Füruzan Hanım da çok haklıydı. Orhan Veli günümüzde yaşasaydı, “Deli eder insanı bu dünya” dizesini yazabilir miydi? Güzel havaların mahvettiği Orhan Veli, “Heeeey! / Ne duruyorsun be, at kendini denize; / Geride bekliyenin varmış, aldırma; / Görmüyor musun, her yanda hürriyet; / Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; / Git gidebildiğin yere” diyebilir miydi? Ne dersiniz? Genç heykeltıraştan Nâzım Hikmet heykeli Henüz 17 yaşında, Edirne Güzel Sanatlar Lisesi öğrencisi Umut Berke Özcan, yapmış olduğu Nâzım Hikmet heykelini Edirne Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’ne hediye etti. Edirne Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin açılışının 3 yılına hazırladığı heykelin açılışında konuşan Umut Berke Özcan, yaptığı konuşmada “Bu yaşımda böyle bir insanın heykelini yapmanın verdiği gururun yanında fark ettiğim önemli bir nokta daha var. Cumhuriyeti yaşatacak olan biz gençlerin okumaktan ve Nâzım Hikmet gibi büyük insanları tanımaktan yoksun kaldığımızı görüyorum. Dürüst olmak gerekirse, Nâzım Hikmet’i tam anlamıyla bu heykeli yaparken tanıdım ve şimdiye kadar ne kadar eksik kaldığımı fark ettim” dedi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle