25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 13 Kasım 2018 kültür 16 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Utku Dervent’in yeni ‘Sanat, kişisel sergisi ‘Yer Yol farkına Yön’, Seyrantepe’deki ADAS’ta ziyaretçilerini bekliyor. Dervent ile varmaktır...’ yenisergisinikonuştuk Sahnedeki Kapılarını 2017’de açan İstanbul’un görece yeni sanat mekânlarından ADAS (Archi tecture Design Art Space) şu sıralar Utku Dervent’in yeni sergisi “Yer Yol Yön”e ev sahipliği yapıyor. Seyrante pe’deki eski bir binayı modern bir mi mari ile yeniden yaratan ADAS’ın iki kata yayılan toplam 340 metrekarelik alanında sanatçı konuşmaları ve atölyeler de yapılıyor. Dervent’in 30 Kasım’a EMRAH KOLUKISA dek sürecek sergisi vesilesiyle yaptığımız söyleşide sanatçıyla hem son sergisini hem de sanata dair düşüncelerini konuştuk. n Sergi için kaleme aldığınız me tinde “Sanat ideolojik olduğunda ba kana ne göreceğini dikte eder. İdeo lojik olmadığında ise, sadece ne yöne bakılacağını işaret eder” diyorsunuz. Bu söylediğinize büyük ölçüde katıl makla beraber sanatın politik yönü konusunda ne düşündüğünüzü biraz daha ayrıntılı bilmek isterdim doğ rusu. Şunu da eklemek lazım belki, özellikle toplumsal çalkantıların tüm hayatı belirlediği dönemlerde sanatçı nasıl bir duruş sergilemeli sizce? Bu konu, bu kadar dar bir alanda hakkıyla ele alınması mümkün olma yan bir mesele olsa da, sanatçı duru şunun ne olması gerektiğini değil de, sanatçı olarak nerede ve nasıl durma ya çalıştığımı, sanatçının ne olmadığı üzerine düşündüklerimi söyleyeyim. Winston Churchill’in “Biz yaşadığımız mekânları biçimlendiririz, yaşadığımız mekânlar da bizi biçimlendirir” şeklin de Türkçeye çevirebileceğimiz sözü, in sanın tüm çevresiyle, tüm çevresel ger çekliğiyle ilişkisini yeterince açık bir biçimde tasvir ediyor. Bu anlayışı tüm yaşama ve varoluşa uyarlayabiliriz. Po litika, bir ferdin diğeriyle ilişkisi üze rine değil, yöntem ve içerik olarak top lumsal yaşantının düzenlenmesi üze rine söz söyler, eylemde bulunur. Kişi nin toplumsal düzenin işleyişine eleşti ri getirmesi, sanatçı, mimar, doktor ya da öğretmen oluşuyla değil, insan olu şuyla ilgilidir. Bana göre, sanatın poli İzmir Devlet Opera ve Balesi MÖTBE Konserleri başlıyor İzmir Devlet Opera ve Balesi, 13 Kasım 2018 tarihinden başlayarak Ege Üniversitesi Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezi’nde her ay bir konser olmak üzere etkinlikler gerçekleştirecek. Bugün saat 19.00’da sunulacak olan ilk konserde; soprano Ayşe Şener Özmen ve bariton Cihan Özmen solist olarak görev alacaklar. Piyanist Nargiz Aghayeva eşliğinde sunulacak olan konserde, şiirler üzerine yazılan Alman liedleri ve Fransız chansonları seslendirilecek. Utku Dervent ‘Yer bulunduğun, yol yürüdüğün, yön niyetin’ n Serginizin başlığı “Yer Yol Yön” aslında birbirini tamamlayan ama birbirini belki de kesen kavramları getiriyor önümüze. Bunların sizdeki sıralaması nasıl? Hangisi daha önemli örneğin, ya da yaratı/üretim sürecinde bunlar nasıl roller üstleniyor? Resimlerin sergilendiği mekânın (ADAS) girişindeki duvara yazdığım yazıyla başlayayım; “Neredeyim?” diye her sorduğunda, yanıt hep aynı; bura’da. Bura’dan ora’ya değil yol, bura’dan bura’ya. Ne dışarıda, ne de içeride; yer hem dışarıda, hem de içeride. Ne gitmektesin, ne de gelmekte; yüzünü ne yön’e dönsen, sen hep ora’dasın. Yer bulunduğun, yol yürüdüğün, yön niyetin. Hep birbirlerine göre, ama hiç sıralı değiller. Bilinç onları biçimlendirir, farkındalık da bilinci. tik ya da apolitik bir yönü olamaz. Çünkü sanat yönlendirmeye değil, görmeye, anlamaya, kavramaya, farkına varmaya dairdir. O farkındalıkla neyi, nasıl yapacağı kişinin kendi bileceği bir iştir. Sanatçının, insanların inançlarıyla, tutumlarıyla, eylemleriyle ilgili kanaatlerini yönlendirmek gibi bir misyonu olduğunda, o artık sanat değil, politika yapıyordur. Yönlendiren sanat propagandaya dönüşür ve geriye sanat değil, süslü bir politika kalır. n Her resim bir otoportredir diyorsunuz. Sizinle ilgili oluşturulan bir kitabın da adı olan bu sözünüz üzerinde konuşulmayı hak ediyor sanki... Kendime motto olarak bellediğim sözlerden biri de Georges Braque’a ait; ‘’Ben bir resme nü olarak başlayabilirim, fakat resim natürmort olarak bitebilir.’’ Braque’ın cümlesinde ortaya koyduğu; ele aldığı konuya, onu belirlenmiş bir varış noktası gibi görerek tabi kalıp teslim olmadığı ve resmetme yolculuğu boyunca karşılaşacağı her durumu, her olasılığı, yönünü, yolunu yeniden tayin edebileceği bir fırsat olarak değerlendirebileceğini farkettiğiydi. Her resim bir karşılaşmadır. Öncelikle de, resimsel eylemine yönelik aldığı/ verdiği her karar aracılığıyla ressamın kendiyle karşılaşmasıdır ve bu anlamda da otoportredir. Bertrand Russell’in “Gözlemci nesneyi değil, nesnenin kendi üzerindeki etkisini gözler” ifadesine benzer bir biçimde, “Ressamın resmettiği, resmetmeye yöneldiklerinin onun üzerindeki etkisidir” diyerek açıklayabiliriz bunu. n Yine aynı kitaptan renklerin sizin için bazı anlamlar ifade ettiğini anlıyoruz. Bunları nasıl sınıflandırdınız ve bu anlamda renkleri birer kod olarak mı görmeliyiz sizin işlerinizde? Kanın kırmızı olduğunu, ancak aktığında görürsün. Göğe baktığında gördüğün o sonsuzluk, belirsizlik ve değişkenlik bazen aydınlık, huzurlu ve masmavidir, bazen de puslu, karanlık ve solgun bir mavi. Bize hayat veren güneş, tependeyken gözünü kamaştıran parlak ve açık bir sarıdır, ufkunda batarken turuncudan kırmızıya oradan da mora, laciverte kadar gezinir. Siyah karanlık ve ürkütücüdür, çünkü ışıksızlık görememek demektir. Anandan emdiğin süt ak, açık bir gökteki bulutlar beyazdır. Demek istediğim; renkleri sınıflandırmıyor, kodlamıyor, bulduğum gibi kullanıyorum. İnsanlar gibi renkler de, anlamlarını, diğer renklerle biraradayken bulurlar; her şey kırmızı olduğunda, artık kırmızı da yoktur. “ “Yer Yol Yön” 30 Kasım’a dek Adas’ta görülebilir. ‘Yücel’in Çiçekleri’ seyirciyle buluşacak Cumhuriyet devrimlerinin eğitim alanındaki en önemli uygulamalarından Köy Enstitüleri’ni beyaz perdeye taşıyan yönetmenliğini ve senaryosunu Cengiz Özkarabekir’in yaptığı ‘Yücel’in Çiçekleri’ belgesel filminin galası 23 Kasım’da saat 21.00’de Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nde (BAKSM) yapılacak. BAKSM açılış etkinlikleri kapsamında, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve Köy Enstitüleri Fotoğraf Sergisi açılacak. 110 fotoğraftan oluşan sergi, 2 ay süreyle sanatseverlerin ziyaretine açık olacak. Gazeteci Deniz Bayramoğlu’nun moderatörlüğünde saat 19.00’da gerçekleşecek olan ‘Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve Köy Ens titüleri’ konulu söyleşide ise Yücel’in kızı Gülümser Yücel ve filmin danışmanlığını yapan Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Yücel’i, Tonguç’u ve Köy Enstitüleri’ni anlatacak. Fotoğraf ve video arşivinin kullanıldığı belgeselin bazı sahnelerinde Hasan Âli Yücel’in orjinal eşyaları da kullanıldı. Atatürk’ü Mahir Günşiray’ın, İsmail Hakkı Tonguç’u Muhammet Uzuner’in canlandırdığı filmde Hasan Âli Yücel’in çocukluğunu Ege Şenoğul, gençliğini Kutay Şahin, yetişkin dönemini ise Mehmet Tokat oynadı. Müziklerini Cahit Berkay ve Altuğ Öncü’nün yaptığı filmi, İsmail Hakkı Tonguç’u canlandıran ünlü isim Muhammet Uzuner seslendirdi. l Kültür Servisi TC. TRABZON 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN (KAMULAŞTIRMA İLANI) DOSYA NO: 2018/621 Dava konusu Trabzon ili, Yomra ilçesi, Kaşüstü Mahallesi 223 ada 12 parsel sayılı taşınmazın tapuda arsa vasfında olup, bu taşınmazın 153,44 m²’lik kısmının kamulaştırılacağı, gayrimenkulün tapuda Kudaş Tekstil Mobilya San. İth.İhr ve Tic. Ltd. Şti adına kayıtlı bulunduğu, Dosya No: 2018/623 Dava konusu Trabzon ili, Yomra ilçesi, Kaşüstü Mahallesi 307 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapuda arsa vasfında olup, bu taşınmazın 151,90 m²’lik kısmının kamulaştırılacağı, gayrimenkulün tapuda Doğan Akaryakıt Nak. İnş. İth.İhr ve Tic. Ltd. Şti ve Opet Petrolcülük Anonim Şti adına kayıtlı bulunduğu, Kamulaştırmayı yapacak olan idarenin Karayolları Genel Müdürlüğü olduğu, Kamulaştırma Kanunun 14. Maddesinde öngörülen süre olan 30 gün içersinde, tebligat veya ilan tarihinden itibaren kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açılabileceği, Açılacak olan davalarda husumetin Karayolları Genel Müdürlüğü’ne yöneltileceği, Kamulaştırma Kanununun 14. Maddesinde öngörülen süre olan 30 gün içinde kamulaştırmaişlemine karşı idari yargıda iptal davası açması halinde, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelemedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemeye tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare olan Karayolları Genel Müdürlüğü’ adına tapuda tescil edileceği, Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahipleri adına açılacak hesapta T.C. Ziraat Bankası T.A.Ş. Trabzon Şubesine yatırılacağı, Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delilleri tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeleri gerekeceği, Hususları 2942 sayılı kanunun 4650 sayılı kanunla değişik 10.cu maddesi 4. bendi gereğince ilanen TEBLİĞ olunur. Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de (Basın: 894254) T.C. KAHRAMANMARAŞ 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN SAYI: 2018/445 Esas Davacı, MUSTAFA GÖZÜBOL tarafından açılan Konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h)) davası nedeniyle; İİK’nın 287. maddesi uyarınca 286. Madde de belirtilen belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunun tespit olunmakla; DAVACI MUSTAFA GÖZÜBOL Tc:18422135354 hakkında, ŞAHISLARIN DAVACIDAN KAYNAKLANAN BORÇLARI İLE SINIRLI OLMAK ÜZERE 06.11.2018 TARİH SAAT 14:30’DAN BAŞLAMAK ÜZERE 3 AY SÜRE İLE GEÇİCİ MÜHLET KARARI VERİLMİŞTİR. Tensip zaptının 4b/c maddeleri gereği; mahkemenin izni olmaksızın geçici mühlet kararından itibaren rehin, kefalet, devir, takyit (sınırlayıcı işlem), ivazsız tasarruf işlemlerinin tedbiren önlenmesine, hangi nedenle dayanırsa dayansın her türlü ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, muhafaza işlemleri de dahil tüm takip işlemlerinin yapılmasının ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına karar verilmiştir. İİK’m 288 gereği geçici mühlet kararının ilan edilmesi, ilanda alacaklıların, ilândan itibaren yedi(7) günlük kesin süre içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hâl bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürebilecekleri mahkemeden konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri, 08/02/2019 tarihine duruşma günü verildiği ilan olunur. ‘suç ve ceza’ Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yeni dönemde başı çeken yeni yapımlardan biri Gaston Baty’nin Dostoyevski’den uyarladığı, Bertan Onaran’ın Türkçesiyle sunulan ‘Suç ve Ceza’. Bozkurt Kuruç’un sahnelediği oyunun altyapısını kıdemli ağır top sanatçılar oluşturuyor: Dekor tasarımı H. Güven Öktem’in, giysi tasarımı Gül Emre’nin, Işık Ersen Tunççekiç’in, müzikse Can Atilla’nın. Dostoyevski gibi insan bilincinin karmaşık labirentinde korkusuzca dolaşan bir anlatı ustasının yapıtlarını sahneye taşımak zordur. Kitapları her an başucumuzda olabileceğine göre, tiyatrolaştırılmaları bence ‘yapılmasa da olur’ bir iştir. Gelin görün ki yazarın yapıtları durmadan sahneye uyarlanıyor ve dünya düzeyinde sahneleniyor... ‘Suç ve Ceza’nın aynı uyarlamacının elinden çıkmış metniyle 2001 yılında yine Ankara Devlet Tiyatrosu’nda tanışmıştık. Kazım Akşar’ın yönettiği ve başrolü Mehmet Atay’ın oynadığı bu çalışma ‘üstünyapım’ (süperprodüksiyon) anlayışıyla kotarılmıştı. Üç saat yirmi dakika süren bu oyunla ilgili deneyimimi ‘sözleri beyninize ulaşmayan bir yapıtı izlemeye çalışmak’ diyerek dile getirmiştim. Yeni yapımda ise özellikle sözlerin anlaşılması ve ‘beyne ulaşması’ üstüne odaklanılmış. Bozkurt Kuruç, yönetmenlik gösterileriyle zaman yitirmeyerek, yapımı yaklaşık iki buçuk saat içinde kotarmayı öngörmüş. Sahnede yer alan çok sayıda tablonun olabildiğince ‘yakınplan’da yer almasını sağlamış. H. Güven Öktem’in hem 19. yüzyıl Çarlık Rusyası’nı yansıtan, hem de hızlı taşınabirlirliğiyle seyirciyi bir uzamdan ötekine ulaştıran dekor tasarımı ile Ersen Tunççekiç’in yalın ama yansıttığı uzamlarla rahatça buluşan ışık tasarımı, Kuruç’un seyirciyle birlikte soluk alıp veren bir sahne anlatımına imza atmasını kolaylaştırmış. Tablolar değişirken oluşan boşluğu ise Can Atilla’nın bestesi dolduruyor. Pek çok başarılı tiyatro müziği yazmış olan sanatçının bu çalışmasının boyutları bir yandan Dostoyevski’nin duyarlığıyla buluşurken, bir yandan da oyundan bağımsız olarak sunulabilir bir niteliğe ulaşmış. Gül Emre’nin giysilerinin çarpıcılığı ise oyunculuktaki biçemleri vurguluyor. Dostoyevski’nin içinde yaşadığı dünyanın ‘tip’ düzeyindeki insan görüntüleri, dönem giysileri içinde –Farahnur Barut’un Darya Pavlona’sı ya da Can Öztopçu’nun İlya Petroviç’i gibibir oranda ‘abartı’ içeren teatral bir atmosfer yaratırken, Çarlık Rusyası’nın ‘ezilmiş’ insanları sahnedeki olayı günümüze daha yakın giysiler içinde ve daha doğal bir oyunculuk anlayışıyla yaşatıyorlar. Bu biçem en duyarlı yansımasını Orhan Özyiğit’in Razumikin ve Tuncer Yığcı’nın Marmeladov yorumlarında buluyor. Yasaların çiğnenebilirliğini savunan Raskolnikov (Buğra Koçtepe) ile adaletin kutsallığına inanan Porfir’in (Nihat Hakan Güney) oyunu baştan sona saran düşünce ve söz düellosu işte böyle bir oyun/oyunculuk ortamında yer alıyor. İçinde yaşadığı dönemin yozluğuna karşı çıkan üniversite öğrencisi Raskolnikov, sıradan insanların yenik düştüğü yaşama üstün zekâlarıyla karşı çıkabilen ‘sıra dışı’ kişilerin, işledikleri suçun cezasını çekmeden var olabileceklerini savunurken, Porfir bunun tersini öne sürüyor. Aklın üstünlüğüne güvenen Raskolnikov, öldürdüğü yaşlı rehinci kadının katili olduğunu rahatça gizleyebilirken, ‘akıl’ ile ‘yürek’ arasındaki ilişkiyi düşünmeyi reddediyor. Oyunun akışı bu yönde sağlanması gereken dengeyi belirliyor. ‘Zekâ’ ile ‘vicdan’ birbirini dışlayabilir mi sorusunun yanıtı için oyunun tümü izlenmeli. Buğra Koçtepe, Raskolnikov’da, aklın vicdana olan üstünlüğü bağlamındaki ‘entelektüel’ duruşunu son aşamaya dek korurken, canlandırdığı karakteri doğal bir oyunculukla, kendisini ve seyirciyi yormadan taşıyor. Nihat Hakan Güney ise karşısındaki ‘entelektüel’ duruşun insanca duyarlıklarla örtüşmesini soğukkanlılıkla bekleyen Porfir’i –bir oranda teatral bir yaklaşımla yorumluyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun son yıllarda sunduğu iyi işlerden biri olan ‘Suç ve Ceza’, uzunluğuna karşın, izlenmeye değer bir düzeyi yakalıyor. Bu kalabalık kadrolu oyunda yer alan –Güven Besimoğlu gibi kıdemli, Orida Yıldıran gibi genç bir dolu sanatçının, irili ufaklı rolleriyle oyunu başarıya ulaştırmadaki katkılarının da unutulmaması gerekiyor. Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de (Basın: 893581) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle