19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 10 Kasım 2018 6 İstanbul için kent anayasası CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu, “İstanbul’u içinde bulunduğu ihanetten ve çıkmazdan kurtaracağız” dedi CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 16 maddelik kent anayasa taslağını açıklayarak “Öncelikli sorumluluğumuz yok edilmeye çalışılan İstanbullu kimliğini yeniden ortaklaşa hissedebilmek ve bu kentte yaşayan tüm insanları, farklılıklarına rağmen ortak İstanbulluluk kimliği altında buluşturabilmek. Onun için halkın içinden süzülerek gelen ve temel esasları ortaklaşa belirlenmiş “İstanbul Kent Anayasası” ile İstanbul’u içinde bulunduğu ihanetten ve çıkmazdan kurtarabiliriz” dedi. Kaftancıoğlu, 6 aylık çalışmanın sonucunda hazırlanan taslağın İstanbul’u yönetecek siyasi anlayışlar için hem yol gösterici hem de bağlayıcı olacağını söyledi. Coğrafi konumu, tarihi, doğası ve dokusuyla, silüetiyle, arkeolojik ve kültürel değerleriyle İstanbul’u çağdaş bir kente dönüştürmenin ana hedefleri olduğunu kaydeden Canan Kaftancıoğlu Kaftancıoğlu özetle şunları belirtti: l “Ben yaptım oldu!” mantığı ortadan kaldırılacak, katılımcı yönetim anlayışıyla büyük projeler hazırlanacak. l İlgili tüm STK’lerin ve meslek örgütlerinin belediye meclisleri ve çalışma komisyonlarına katılımı sağlanacak. l İstanbul’un bütçesini İstanbullu bilecek; katılımcı bütçe uygulamalarıyla, açık, şeffaf ve denetlenip hesap verilebilir bir bütçe hazırlanacak. l Kentin ekonomik, fiziksel ve sosyal planları güncellenecek; planlı uygulamalarla gelişim dönemi başlatılacak. l Ulaşım planları güncellenecek; toplu ulaşıma, metro ve diğer raylı sistemlere, deniz taşımacılığına öncelik verilecek; ulaşım tek elden yönetilecek. l Kuzey Ormanları, su havzaları, memba suları, göller, dereler, denizler, kıyılar korunacak; çevreselekolojik değerleri geleceğe taşınacak. l Aktif yeşil alanlar artırılacak; kent parklarının yanı sıra ilçelerde de semt parkları yapılacak. l İstanbul’un tarihi dokuları ve zenginlikleri hak ettiği ilgiyi görecek; Tarihi Yarımada “açık müze kent” haline getirilecek. l Her mahalle, her semt, öncelikle o bölgede yaşayan insanların gelişimini, yaşadığı kentle bütünleşmesini sağlayacak şekilde yeniden ele alınacak. l İSTANBUL/Cumhuriyet Öztürk Yılmaz: İstifa etmem Öztürk Yılmaz Türkça ezan tartışması nedeniyle partisinin grup disiplin kuruluna sevk edilen CHP Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, dün TBMM’de yaptığı basın toplantısında isim vermeden CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik çok sert sözler dile getirdi. Yılmaz, Türkçe ezan tartışmasında söylediği bütün sözlerin arkasında olduğunu belir terek, “Tamamen Arapça fetişizmini öne çıkaran, benim de onun karşısında ‘Bırakın güzel dilimiz konuşulsun’ anlayışıyla dile getirdiğim bir yaklaşımdı” dedi. Yılmaz, genel başkanlık konusunda bir hazırlık içerisinde olduğunu, bunun bilindiği için disiplin sürecinin başlatıldığını belirterek “Beni trollere kurban ettin. Siz aşağılık bir işe imza attınız. Göreceksiniz defolup gideceksiniz. Ve istifa etmiyorum kardeşim. Ne yapıyorsan yap, istifa etmiyorum. Ben bu partiye ‘Gel Öztürk’ denilerek gelmedim. Git diyerek de gitmeyeceğim. Sıkıyorsa sen at beni buradan. Rezil ol, kepaze ol” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Ayyaş’ mı dediniz? İşgal altındaki vatan topraklarını kurtarmak için ulusal direnişi örgütlemeye kalkıştıklarında, mütareke basınının kalem erbapları tarafından “eşkıya”, “ipten, kazıktan kurtulmuş haydutlar”, “ayak takımı” olarak gösterildiler. İçlerinden en insaflı olanı Refii Cevat Ulunay’dı. O da “Delidir bu Mustafa Kemal, deli” dedi. Kurtuluş gerçekleşip kuruluş aşamasına geçildiğinde ise “Ona deli demiştiniz şimdi pişman mısınız” diye sorduklarında da “Ben hâlâ onun deli olduğu görüşündeyim. Zira onun yaptıklarını ancak bir deli yapabilir” diye cevap vermişti. “İngiliz ve Amerikan himayesine sığınmaktan başka çare yoktur” diyen sözüm ona “akıllılar” yanıldılar. “Deli” dedikleri ise imkânsızı başardı. Mütareke basınının “eşkıya, haydut, deli” dediği Mustafa Kemal ile en yakın dava arkadaşı İnönü’ye yakın zamanda yeni bir lakap daha takıldı: “İki ayyaş” Carlyle der ki: “Tarih büyük adamların tercümei halinden ibarettir.” Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından başlayarak İsmet İnönü’lü yılların sonuna kadar geçen süre Mustafa Kemal’in ve onun kadrosunun tercümei halinden ibaret bir tarihtir. Bu süre zarfında Mustafa Kemal ve arkadaşları İslam coğrafyasında eşi benzeri görülmemiş iktisadi, sosyal ve kültürel bir devrim gerçekleştirdi ki biz buna “aydınlanma devrimi” diyoruz. Bu kadro cephede ve müzakere masasında yendiği Batı’yı değil, Batı’yı Batı yapan değerleri örnek alarak gerçekleştirdiler bu muazzam devrimi. Zira onlar, Batı uygarlığı dışında geri kalan ve bu geriliklerinde direnen toplumların üstün ekonomi ve teknoloji güçleri tarafından sömürülmeye mahkum kalacaklarının bilincindeydiler. Niyazi Berkes, bu kadronun fikriyatında Batılılaşmanın bir erek olmaktan çıkıp bir başlangıç noktası olduğunu belirterek, “Atatürk’ün sağlığında belirlenen ilkeler arasında Batılılaşma ilkesi olarak bir ilke bulunmayışı ilginç değil midir” diye sorar. Berkes’e göre emperyalizme karşı verilmiş ulusal bağımsızlık savaşlarından sonra, o ulusun geleneklerine karşı olan, emperyalist gücün arkasındaki uygarlığa doğru olumlu bir tutum alınabildiği hemen hemen hiç görülmez. Tersine, o ulusu uygarlıktan ayırıcı yönlere yeni bir ulusal kutsallık verme eğilimi doğar. Bunun tersine olan tek örnek Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyet devrimini küçümseyip dudak büken İslamcı, liberal ve sözüm ona solcu kimi çevrelere göre “devrim dediğiniz şey; modernite adına yapılmış şekli üstyapı reformlarından öte bir şey değildir” görüşünü savunur. Ne büyük yanılgı. Eğer öyle olmuş olsaydı baba Rıza Pehlevi de bu reformları İran’da yaşama geçirmişti ama maya tutmadı. Demek ki, şekli reformla iş bitmiyor. Kültürel anlamda zihinlerde de bir devrim yapmadan diğer şekli reformlar hiçbir işe yaramıyormuş. Şimdi gelelim “deli” ya da “ayyaş” dedikleri adamın yaptıkları ile sözüm ona “akıllı” ve “ayıklar”ın yaptıklarının karşılaştırmasına... İki “ayyaş”ın döneminde 36 fabrika, elektrik, madencilik, haberleşme ve liman işletmeleri, orman ve devlet üretme çiftlikleri ile Merkez Bankası hariç dört banka kuruldu. “Ayıklar” döneminde bu fabrikaların ve işletmelerin tamamı, Merkez Bankası ve İş Bankası hariç bankaların tümü satıldı. Onların döneminde cephede savaştığımız bütün ülkelerle dost olduk. “Ayıklar” döneminde hepsiyle kavgalıyız. Eski düşmanlara yenilerini ekledik. “Türkiye Cumhuriyeti dervişler, şeyhler ve meczuplar ülkesi olamaz” diyerek tekke ve zaviyeler kapatıldı. Şimdi ülkenin her mahallesinde bir tekke, devletin televizyonu dahil bütün ekranlarda tarikat şeyhleri arzı endam ediyor. 1920’li yılların sonundan 1950’lere kadar din dersleri müfredattan çıkarıldı. “Ayıklar” zorunlu din dersleri yetmezmiş gibi müfredata yeni dini dersler eklediler. “Andımız”ın müellifi Reşit Galip Bey döneminde Avrupa’dan Nazi karşıtı öğretim üyeleri Türkiye’ye davet edildi. Hukuktan mimarlığa, güzel sanatlardan fizik, kimya, tıp ve arkeolojiye kadar çeşitli bilim dallarında kürsüler kurdular. “Ayıklar” döneminde parlak Türk bilim adamları yurtdışına kaçtılar. Kaçmayanlar da üniversiteden ihraç edildiler. “İki ayyaş” Lozan’da vatan topraklarına katamadıkları Hatay’ı büyük bir diplomasi hamlesiyle ana vatana bağladılar. Sözüm ona akıllı ve ayıklar döneminde Ege’de 18 adamıza Yunanistan el koydu. 1932’de Sovyet bilim adamlarından Prof. Orloff başkanlığında bir Sovyet heyeti gelerek Türkiye’nin ilk beş yıllık sanayi planını yaptı. Bu plan sayesinde sanayi yatırımları hızlandı ve büyüme oranı arttı. “Akıllı ayıklar”, “Bize plan değil pilav lazım” deyip DPT’yi kapattı. Kendisi alaturka müzik sevmesine karşın bir yandan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı kurup klasik müzik ve opera eğitimi için Türk Beşlileri’ni Avrupa’ya öğrenim için gönderirken diğer yandan Bella Bartok, Ferruh Arsunar ve Muzaffer Sarısözen gibi müzik adamlarını da Anadolu’da halk türkülerini derlenmesi için görevlendirdi. “Akılılar” ve “ayıklar” döneminde ise arabesk ve piyasa müziği baş tacı yapıldı. “Deli” ve “ayyaş” dedikleriniz 15 yıl gibi bir süreye bunları sığdırdılar. Onların hazırladığı muazzam altyapıya rağmen 80 yıldır yapılanlar ortada. Bari susun ve o “İki ayyaş” ve “Deli”nin önünde saygıyla eğilin. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle