19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TASARIM: İLKNUR FİLİZ bilim ve teknoloji Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. Cumartesi 10 Kasım 2018 Felçlilere yeni tedavi umudu Belden aşağısı felç olan üç erkek, yeni bir stimülasyon tedavisi sayesinde yü rümeye başladı. Bu hastaların hepsi dört yıl kadar önce omurgalarını yaralamış ve bacakları üzerindeki kontrolü kısmen veya tamamen kaybetmişlerdi. Nilgün Özbaşaran Dede 27 İnternetin Felçli hastalara yönelik eşzamanlı yürütülen farklı araştırmaların sonuçları yeni tedavi umutlarını hayli yeşertti. İsviçreli araştırmacılar uzaktan kumandalı bir implantla elektrik sinyali göndererek hastaların omurgalarını uyarmalarından sadece bir hafta sonra hastalar ayağa kalktı ve yürüteçle yürümeye başladılar. Beş aylık fizyoterapi ve yeni teknolojiyle gerçekleştirilen alıştırmalar sayesinde üç hasta, bacak kaslarını kontrol etme yetisini geri kazandı ve kas yorgunluğu hissetmeden bir saat kadar yürümeyi başardı. Ekim ayında Nature dergisinde yayımlanan bu sonuçlar, yıllar sonra yürüyen ağır omurga hasarına sahip hastalarla gerçekleştirilen benzer terapileri anlatan iki araştırmanın ardından yayımlandı. Louisville Üniversitesi’nden bir ekip Eylül ayında iki hastanın omurgaya uygulanan nörostimülasyon tedavisinin ardından kendi kendine ayağa kalkabildiğini ve yürüteç yardımıyla yürüyebildiğini açıklarken aynı gün Mayo Clinic araştırmalarınca yayımlanan diğer bir araştırmadan da benzer sonuçlar elde edildiği belirtilmişti. Bu iki vakada implantlar belli başlı bir uyarım motifine göre ayarlanmıştı. Kas gruplarını etkinleştiriyor Son araştırmada ise ETH Zürih sinirbilimcisi Grégoire Courtine, uyarımın gerçek zamanlı olarak tabletle kontrol edilmesine izin veren bir akıllı telefon uygulaması geliştirdi. Bu cihaz sayesinde hastalar, tedavilerine evlerinde kendi kendilerine devam edebilecekler. Washington Üniversitesi’nden Chet Moritz “İlk sonuçlar bu gelişmenin gerçek bir çözüm olduğunu ve tamamen felç olan insanların bile yeniden yürüyebileceklerini gösterdi” di yor Nature dergisinde Moritz’in konuy la ilgili bir de makalesi var. “Normalde insanların yürümek için düşünmeleri bile gerekmiyor. Beynimiz bu görevi üstlenerek omurilikten bacak kaslarına sinyal gönderir. Ağır omurga hasarlarında ise bu iletişim kanalı, buradaki sinirlerin hasar görmesi yüzünden çalışmaz” diyen Moritz araştırmacıların omurilikteki sinirsel bağlantıların uyarılması halinde sinir yollarının onarılabileceğini düşündüklerini ve çalışmalarını bunun üzerine kurguladıklarını vurguluyor. Courtine’nin araştırması çerçevesinde üç hastanın bel kemiğinin alt kısmına 16 küçük elektrot, her biri bacaklardaki belli başlı bir kas grubunu etkinleştirecek şekilde yerleştirilmiş. Karın kısımlarına yerleştirilen küçük bir cihaz ise elektriksel uyarımlar üretiyor ve tüm elektrotlarla bağlantılı. Üç hastanın her ayağında ayrıca taşı nabilir sensörler da bulunuyor, bunlar ilave uyarımlar üretiyorlar. Sürpriz bir biçimde üç hastadan ikisi, elektriksel uyarımların etkinliği durduktan sonra da bacak kaslarını kontrol edebilmiş. “Bu da uyarımın beyin ve bel kemiği arasındaki bağlantıyı yönlendirebileceği anlamına geliyor” diyor Moritz. Ve ekliyor: Gelecek bir zamanda sinir bağlantılarını, uyarım gerektirmeyecek kadar onarmak mümkün olabilecek. Stimülatörün omurga için bir tür işitme cihazı veya yükseltici görevi gördüğünü düşünüyoruz. Cihaz sesi yükseltir gibi, yaralanmanın altındaki sinir bağlantılarının uyarılabilirliğini yükseltiyor. Courtine ve ekibi, hasta ayaklarının zeminle arasındaki duruma göre, uyarım motiflerini ekinleştirmek veya devre dışı bırakmak için tabletten yararlanıyor. Araştırmacılar uyarımların gerçek zamanlı olarak tekrarlanmasının, kesintisiz uyarımdan daha iyi işlediğine inanıyorlar. Felçli hastalarda tek sorun yürüyememe değil. Hastalar mesane ve bağırsak kontrolü ve cinsel işlevsellikle ilgili sorunlar da yaşıyor. Sinir stimülasyonunun bu tür sorunlarda da yardımcı olduğu görülmüş. Fakat tedavi sadece araştırmacıların gözetimindeki az sayıda seçilmiş hasta üzerinde uygulanmakta. Uzmanlar, gelecekte bu tür stimülatörlerin yaralanmaların hemen ardından uygulanmaya başlandığı taktirde daha ucuz tedavi imkanlarına izin vereceklerini söylüyorlar. Kaynaklar: New spinal cord therapy...National Geographic, 31.10.2018. Targeted neurotechnology restores walking in humans .. Nature, 31.10.2018. Recovery of Over Ground Walking.., The New England Journal of Medicine, 27.09.2018. Neuromodulation of lumbosacral spinal Networks...Nature Medicine, 24.09.2018. Electrical spinal cord stimulatiNature Neuroscience, 31.10.2018. ilkleri İlk eposta 1971’de gönderildi. Mucidi Ray Tomlinson bir iş arkadaşına “Bunu kimseye söyleme; burada çalışma sebebimiz bu değil!” demiştir. Bilgisayarlar arası ilk ‘chat’leşme 1972’de UCLA’de gerçekleştirildi. Mimarları John Postel, Vint Cerf, Steve Crocker. İlk gülen surat :) işaretidir. Yaratıcısı Kevin MacKenzie olup 1979 tarihlidir. İlk kayıtlı web adresi www.symbolic.com sitesidir. 1985 tarihinde kayıt ettirilmiştir. Web teknolojisini 1991’de, İsviçre’deki CERN laboratuvarlarında, İngiliz Tim BernersLee geliştirdi. Kraliçe bunun için ona SIR unvanı verdi. “İnternette sörf yapmak” deyimini ilk kullanan kişi ABD’li Jean Armour Polly’dir. Polly bu deyimi ilk kez 1992 yılında kullanmıştır. Web sitelerine erişmek için geliştirilen ilk tarayıcı yazılım Mosaic’tir. (22 Nisan 1993). Sonra adı Netscape oldu. Geliştiren Marc Andreessen’dir. Bir web sitesine ilk reklam 1994’te verildi. Veren firma ABD’li AT&T, alan ABD’li Wired Dergisi’nin www.hotwired.com sitesidir. Internetten ilk sipariş 1994 yılında gerçekleştirilmiştir. ABD’de gerçekleştirilen pizza siparişini sağlayan firma Pizza Hut’tır. Sosyal paylaşım siteleri 2000’li yıllarda ortaya çıktı. Flickr(2002), Myspace (2003), Facebook (2004), Youtube(2005), Twitter(2006). NDeebaAnannibdsaoeasvrsıtıaanl, Sibirya’daki bir mağarada bulunan, 90 bin yıl önce yaşamış bir kadına ait kemiğin genom analizi sonucunda, bu insanın yarı Neandertal yarı Denisovan olduğu tespit edildi. Sonuçları Nature’da yayımlanan çalışma ile ilk kez, anne ve babası farklı insan türlerinden olan bir insan keşfedilmiş oldu. Eski ve modern insanlardaki genetik çeşitliliğin yapısı göz önüne alındığında, bilim insanları, Denisovanların ve Neandertallerin birbirleriyle ve Homo Sapienslerle çiftleşmiş olduklarını zaten biliyorlardı. Ancak, bu tür eşleşmelerden doğmuş birinci nesil bir insan şimdiye kadar bulanamamıştı. Almanya’da Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden paleogenetikçiler Viviane Slon ve Svante Pääbo liderliğindeki ekibin, Altay Dağları’nda bir mağarada bulunan bir kemik parçasının genom analizini yapmaları sonucu 2 farklı insan türünden üremiş bir nesil bir melezin varlığı kanıtlanmış oldu. Ekip bu NeandertalDenisovan insana Denny adını verdi. Aynı mağarada 2008 yılında bir parmak kemiği bulunmuş ve bu kemikten elde edilen DNA dizileri sayesinde soyu tükenmiş bir insan türü keşfedilmişti. Ve bu insan türüne mağaranın adı verilmişti: Denisova. Altay bölgesi ve özellikle Denisova Mağarası, Neandertallerin de yaşam bölgesiydi. Peki ekip nasıl bir çalışma yürüttü? 2 binden fazla tanımlanamayan kemik parçasında insan proteinlerine dair izler arayan ekip, Denny’nin kalıntılarını birkaç yıl önce tespit etti. 2016 tarihli bir çalışmalarında radyokarbon tarihleme tekniğini kullanarak kemiğin 50 bin yıldan uzun bir süre önce yaşamış bir hominide (insansı) ait olduğunu saptadılar. Ancak, yaş tespitinde kullanılan tekniğinin üst sınırı 50 bindi ve sonraki genetik analizler yaklaşık 90. bin yaşında olduğunu açığa çıkardı. Daha sonra, Denny’nin mitokondriyal DNA’sını dizilediler ve bu verileri mevcut diğer eski insan dizileriyle karşılaştırdılar. Bu analiz, Denny’nin mitokondriyal DNA’sının bir Neandertalden geldiğini gösterdi. Mitokondriyal DNA, kalıtım yoluyla anneden alınır ve bu nedenle kalıtımsal olarak sadece anne hakkında bilgi verir; baba ile ilgili herhangi bir bilgi sunmaz. Son araştırmada, genomunu sıralayarak ve DNA’daki varyasyonları diğer üç örnekle (Denisova Mağarası’nda bulunan bir Neandertal ve Denisovan ile Afrikalı bir modern insan) karşılaştıran ekip, Denny’nin atalarına dair daha net Denny’nin annesi Denny’nin Neandertal annesinin, aynı mağarada 1 metre yakınında kalıntıları bulunmuş bir Neandertale değil, binlerce kilometre uzakta Hırvatistan’da kalıntıları bulunmuş bir Neandertale kalıtsal açıdan daha yakın olduğu tespit edildi. Hırvatistan’daki Neandertal 55.000 yıl önce, yani Denny’den çok sonra ölmüşken, Denisova’daki 120.000 yıl önce ölmüştü. Bu veriler, Denny’nin annesinin atalarına dair 2 olasılık bırakıyor: Ya Avrupalı Neandertallerden bir grup, Altay Dağları’nın doğusuna geldi ya da bir grup Neandertal, Denny’nin ölümünden sonra Altay Dağları’ndan Avrupa’ya gitti. bir bilgi elde etmeyi amaçladı. DNA bölümlerinin yaklaşık yüzde 40’ı Neandertal DNA’sı ile, yüzde 40’ı ise Denisovan DNA’sı ile uyuştu. Araştırmacılar, cinsiyet kromozomlarını sıralayarak DNA’nın bir kadına ait olduğunu ve kemiğin kalınlığı göz önüne alındığında en az 13 yaşında olduğunu belirledi. İlk insan türlerinde melezleşmeyi inceleyen genetik bilimci olan Kelley Harris, (Seattle Üniversitesi, ABD) bulguların, bulunan kemiğin gerçekten ilk nesil bir meleze ait olduğunu ikna edici bir şekilde gösterdiğini ifade ediyor. Harris, Neandertaller ve Denisovanlar arasındaki cinsel ilişkilerin oldukça yaygın olabileceğini söylüyor. Ama bu da başka bir soruyu gündeme getiriyor: Eğer Neandertaller ve Denisovanlar arası üreme yaygın idiyse, bu iki türün popülasyonu neden yüzbinlece yıl boyunca genetik olarak ayrı türler halinde kaldı? Harris, iki türün birleşmemesinin sebebi olarak, NeanderthalDenisovan nesillerin kısırlık ya da başka tür bir biyolojik nedenden dolayı üremeye uygun olmama ihtimalini öne sürüyor. Pääbo ise Neandertaller ve Denisovanlar arası üremenin yaygın olmasının önünde fiziki engeller olduğunu belirtiyor. Neandertal kalıntılarının çoğu batı Avrasya’da bulunurken, Denisovanlar şimdiye dek sadece, kendilerine isimlerini veren Sibirya’daki mağarada keşfedildi. Her ne kadar iki grubun yaşam alanları Altay Dağları’nda ve muhtemelen başka yerlerde çakışmış olsa da, bu bölgelerin yüksek olasılıkla çok seyrek nüfuslu olduğunu söyleyen Pääbo, Batı Rusya ve Kazakistan’ı ayıran sıradağları işaret ederek Uralların batısında yaşamış herhangi bir Neandertalin, hayatı boyunca hiçbir Denisovan ile karşılaşmamış olduğunu düşünüyor. Fakat Neandertal toplulukları batı AvrasyaSibirya arasında seyahat etmiş olabilir. Murat Altaş @TercumeOdasiOrg C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle