15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 29 Ekim 2018 EDİTÖR: GÜRER MUT 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı 19 SOSYALİSTLER VE CUMHURİYETÇİLERİN YOLU ER GEÇ MENEVİŞLENECEKTİR IŞIK KANSU Türkiye’de ayağı yere basan ve bağımsız davranabilen sosyalist, sol hareket, her zaman Atatürk’ün uygarlıkçı, halkçı atılımına ve Cumhuriyet devrimine saygılı olmuştur. Ulusal Kurtuluş Cumhuriyet, Sosyalistlerindir de... Savaşı’nın dünyadaki ezilen ulus ların devrimlerine öncülük ettiğinin, demokratik devrimin emeğin özgürleşmesi yolunda büyük bir sıçrama yarattığının hep bilincine varmıştır. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’de ilk kez TBMM’ye temsilci sokabilen sosyalist parti olan TİP’in Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’ın 29 Ekim 1964’teki Cumhuriyet Bayramı bildirisi bu açıdan tarihsel bir belgedir: “Türkiye Cumhuriyeti, bir milli kurtuluş savaşı sonunda kurulmuş ilk Cumhuriyettir. Bundan dolayı sömürgecilik ve sömür tırılması; gücünü, emrini ve silahını küresel egemenlerden alan o sol görünümlü “misyonerler”in sorumluluk alanına girmiştir. AKP iktidara geldikten sonra, bu görevi “yetmez ama evet”çiler ile etnikçiliği ve liberalizmi “solculuk”tan sayan tayfanın üzerine aldığı bilinen bir gerçektir. Kokuşmuş bir hayalet gibi, solun kalelerine, örgütlerine, gençliğin tazecik umutlarına, sol düşüncenin içtenliğine zehirli bir yılan gibi sokulan misyonerlerin sağladığı ortam, Türkiye’yi bugünkü saray yönetimine taşımıştır. me sistemleri üzerine kurulmuş öteki Cumhuriyetlere benzemez. Bunların insanlık hazinesine mâl olmuş değerlerini benimsemekle beraber, bizim Cumhuriyetimizin milli Kurtuluş Savaşı’ndan doğmuş olmanın verdiği özellikleri vardır. Bizim Cumhuriyetimiz, emperyalizme karşı, her türlü sömürücülüğe karşı, devrimci, dünya barışından yana, kıskançlıkla bağımsız, halkçı bir idare şeklidir. Böyle olmak gerekir. Büyük Millet Meclisi Hükümetinin 1920 Kasım’ında yayımladığı ‘Halkçılık Beyannamesi’ ve ölümsüz Başkumandan Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki birçok söylevleri, yeni devletin özelliklerini, halkçı karakterini ve daha önce kurulmuş devletlerden hiçbirine benzemediğini kesinlikle belirtmiştir. Savaştan sonra kurulacak Cumhuriyetimizin ne çeşit bir Cumhuriyet olacağını göstermiştir. Fakat, Cumhuriyetimizin halkçı karakterini gerçekleştirmesi için sosyal yapıda köklü dönüşümlerin yapılması zorunludur. Bu dönüşümleri emekçi halkımız “Cumhuriyet devrimlerinin ve o devrimin halkçı önderi Atatürk’ün küçümsenmesi, hedef tahtasına oturtulması, gençliğinin kafasının bulanıklaştırılması; gücünü, emrini ve silahını küresel egemenlerden alan o sol görünümlü “misyonerler”in sorumluluk alanına girmiştir.” yurt işlerinde söz ve karar sahibi olarak gerçekleştirecektir. Cumhuriyetimizin 41. yıldönümünü kutlarken, Kurtuluş Savaşı Türkiyesi’nin amaçlarına ve değerlerine dönmek, bunları günümüzün şartları içinde yeniden canlandırmak hepimize şevk ve heyecan veren bir ülkü haline gelmelidir. Cumhuriyet Bayramımız emekçi halkımıza mutlu olsun, kutlu olsun.” (1964, Sosyal Adalet dergisi, Sayı:8) Yaklaşık son 50 yıldır; Türkiye’deki solcuların ve Cumhuri yetçilerin ırmağı kendi yatağında birlikte akmaya devam ederken suyu çamurlamak ve bulandırmayı “görev”den sayanlar hep var olmuştur. Liberal salgın Saray rejimine kapı açtı 1970’lerde solun parçalanması, hiziplere bölünerek birbirinin boğazına sarılması, Cumhuriyet devrimlerinin ve o devrimin halkçı önderi Atatürk’ün küçümsenmesi, hedef tahtasına oturtulması, gençliğinin kafasının bulanıklaş ‘Tarihin akışı durdurulamaz’ “Kemalist teyzeler, dinozorlar” diye tanımladıkları Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyet devrimini bir özgürlük toprağı sayan sosyalistler hem AKP, hem gericilik, hem de casusluk cemaati ile savaşımını dirençle sürdürürken görevli misyonerler, yabancı fonlarla beslenerek AKP’yi “demokrat”tan, cemaatleri “sivil toplum örgütü”nden, yobazları da “aydın”dan saymış, dolayısıyla “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti”nin adım adım çürütülmesine önayak olmuşlardır. Cumhuriyetçilerin ve solun direnci karşısında yenileyazan boyundurukçular, şimdilerde “kandırılma” gerekçesine de sığınarak teker teker tünedikleri yerlerden ya düşmekte ya da görev yerlerine doğru uçmaktadırlar. İnsanlığın ve Türkiye’nin geleceğinin sol ilkeler ile aydınlanacağına inanan sosyalistler ve Cumhuriyetçilerin yolu ergeç menevişlenecektir. Tarihin akışı durdurulamaz. Çağdaş anlayış sanatla kurulur A.CELAL BİNZET Osmanlı’daki ilk göç dalgası Sultan II. Mehmet’in (Fatih) İstanbul’u alışıyla gerçekleşti. Bizans’tan kaçan sanatçı ve bilim insanlarının İtalya’ya göçü oradaki Rönesans hareketini besleyici bir hava yaratmıştı. Bu küçük giriş, yüzyıllar boyu sürecek yasakçı sistem ile tek adam sultasındaki toplumda ilerici düşüncelerin önünün kesilmesini anımsatma adına yapıldı. Oysa sanat, en güzel çağdaşlık ortamında büyüyüp gelişir. Bu kural, tüm dünyada böyle işlemiştir. Cumhuriyet, ülkemizi uygar dünyanın düzeyine yetiştirme amacıyla, o geç kalmışlık çemberini kırma adına yola çıkar. Yaşamının büyük bölümü savaşlar içinde geçen Mustafa Kemal ve arkadaşları bu nedenle o kargaşa ortamında bile sanat ve kültürü önemsemişti. Baştan zor gibi görünüyor. Ama düşünsel yapısının temelini çağdaşlık ve demokrasi üzerine kurmuş birisi için olmayacak şey değil. Yıkıntı bir imparatorluğun geri kalmış toplumundan kalkınmış bir topluma uzanan yolda kültür ve sanatın olmazsa olmazlığına inanırdı Mustafa Kemal Atatürk. Salt bu yüzdendir ki, yeniden kurulan bir devlette sanatı alıp baş köşeye koydu. Birleştirici harç... Yurtdışına eğitim amacıyla ilk gönderilen öğrenciler arasında sanatçı adaylarının bulunması da bu anlayışı kanıtlar. Darmadağınık bir yığından çağdaş bir toplum kurma düşü ancak sanatın yaratıcılığıyla gerçekleşebilirdi. Bütünleştirici olmanın, geleceğe umutla bakmanın adıydı bu anlayış. 22 Ocak 1922 günü Bursa Şark Sinemasında yaptığı konuşmanın bir yerinde şöyle söyler: “Âbidattan bahseden arkadaşımızın maksadı heykel olsa gerektir. Dünyada mütemeddin, müterakki ve mütekâmil olmak isteyen herhangi bir millet behemehal heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir.” Kendinden önceki dönemin tek bakışlı dünyası yerine çağcıl ve çoğulcu anlayışın ancak sanat aracılığıyla kurulacağının bilincinde bir devlet adamı kimliğinin kanıtı bu sözler. Resim, müzik ve diğer alanlarda başlayan etkinlikler zinciri bu anlayışı pekiştirecekti. Osmanlı’nın dışarıya göç veren eylemi bu kez tersine işlemeye başladı. Almanya ve Avusturya gibi ülkelerden kaçan bilim ve sanat insanlarına kucak açan ülke bu kez Mustafa Kemal’in ülkesiydi. Yeni baştan kurulan bir toplum, yaratıcı ve üretici kimliklerle dolu yurttaşlık bilinci. Sanat, yeniden yapılanan toplumun birleştirici harcı olmuştu o günlerde. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle