18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 3 Ocak 2018 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY 1.5 milyon Türk vergi aGnulrabşemtçaidlearn kaçakçısı olacakhabersiz Otomatik Bilgi Transferi anlaşması yürürlüğe girdi. Türkiye’de malı olan, ancak Avrupa’da sosyal yardım alan 1.5 milyon gurbetçiye büyük cezalar gelebilir Yurtdışında yaşadıkları ülkede sosyal yar dece Almanya’da 1 milyon Türk Avrupa genelinde ise 1.5 milyonu aşkın dım alan gurbetçiler 1 Türk, sosyal yardım alı Ocak 2018’den itibaren yor. Bu gruptakilerin Tür mercek altına alınacak. Türkiye’de parası bulu ŞEHRİBAN kiye’deki bankalarda pa KIRAÇ raları, evleri, arabaları ya nan, gayrimenkulü ya da da herhangi bir mal var arabası olan gurbetçiler artık lıkları varsa sosyal yardımları sosyal yardımlaşma kapsamında kesilecek. Mal beyanında bulun yardım alamayacak. mayan gurbetçiler vergi kaçak Avrupa Güvenlik ve İşbirli çısı konumuna düşecek, vergi ği Teşkilatı (AGİT) üye ülkeleri yi ödemeyenlere hapis yolu bile arasında 2016’da üzerinde uzla görünüyor. Türkiye’de miras yo şılan “Otomatik Bilgi Transferi” luyla dahi olsa mal varlığı bulu 1 Ocak 2018 itibarıyla resmen nanlar bunları bulundukları ül yürürlüğe girdi. Bu anlaşma en kede beyan etmek durumunda çok Almanya’da yaşayan Türk kalacak. leri etkileyecek. Almanya’da sosyal yardım alan bir kişinin Gurbetçiler habersiz Türkiye’de parası ya da mülkü, Avrupa Türk İşadamları Bir arabası olduğu belirlenirse, önce liği Başkanı Ahmet Güler, yurt yardımı kesilecek, ardından da o dışında yaşadıkları ülkede sos güne kadar aldığı sosyal yal yardım alan gurbetçilerin 1 yardım parası fa Ocak 2018’den itibaren mercek iziyle geri iste altına alındığını anlaşma kapsa nebilecek. mında yardım alan kişilerin Tür Almanya’da kiye’deki mal varlıklarının ince yaşayan 50 leneceğini söyledi. yaş ve üstü Almanya’da yaklaşık 1 mil Türkler’in yüz yon tüm Avrupa’da ise 1.5 mil de 70’i gençle yon aşkın kişinin sosyal yardım rin ise yüzde 30’u aldığına dikkat çeken Güler, an işsiz oldu laşmanın gurbetçilere “Ken ğu için di ülkendeki mal varlığını sat sosyal onunla geçin” dediğini, bunun yar Avrupa’da yaşayan ve sosyal dım yardım alan Türkler için çok kö larla tü sonuçlar doğuracağını vurgu ha ladı. Ahmet Güler, Almanya’da yatta yaşayan Türklerin büyük bölü kalı münün bu anlaşmadan habersiz yor. olduğunu, haberi olanların da Sa Türkiye’nin bu bilgileri verme Ahmet Güler yeceğine inandığını vurguladı. Süreyya İnal MUHTACA DARBE Almanya’da mali müşavirlik yapan Inal Unternehmens & Steuerberatung’un sahibi Süreyya İnal, Almanya’daki 3 milyon Türk göçmenin büyük bölümünün sosyal yardımlarla ayakta kaldığına işaret ederek, “Bu anlaşma muhtaç olanı vuracak. Çoğunun gelir seviyeleri düşük. Burada ciddi bir mağduriyet yaşanacak. İnsanlar yüklü avukatlık ücretleri vermek zorunda kalacak. TC kimlik numarası ile kimin üzerine neler kayıtlı bunlar ortaya çıkacak. Özellikle veraset konularında insanlar hem Türkiye’de hem Almanya’da vergi vermek durumunda kalacak” ifadesini kullandı. İnal, “Almanya diyor ki önce ülkendeki mal varlığını sat sonra gel sosyal yardım kullan. Tamamıyla kişiyi sıfıra indiren bir uygulama. İnsanlar da bir tepki var. Hem Türkiye’den geliri var hem de Almanya’dan sosyal yardım alıyor. Birbirini ispiyonlayan var. Ama kimse empati kurmuyor. Asgari ücret nedir diye bakmıyor. Sosyal yardım alanların çoğu çocuğunu evde bırakıp çok az paraya çalışıyor” dedi. Sürecin nasıl işleyeceği ile ilgili olarak büyükelçiliğin, sivil toplum örgütlerinin bilgi vermesi gerektiğini anlatan İnal, en alt düzeydeki en eğitimsiz kişilerin bundan etkileneceğine işaret etti. Hapis yolu göründü Avrupa Türk İşadamları Birliği Başkanı Ahmet Güler, Almanya’da sosyal yardım alıp da mal varlığını beyan etmeyenlerin alacağı cezaları ise, “Sosyal yardım kesilecek. Vergi kaçırmadan dolayı cezayi müeyyide uygulanacak. Cezayi sorumluluktan dolayı hapis cezası uygulanabilir. Almanya’da emeklilik maaşı alıyorlarsa buna el konulabilir. Türkiye’ye geri dönebilirler. Gidip kendini ibhar eden kişi ise sadece vergiyi ödeyecek cezayi sorumluluktan kurtulacak” şeklinde özetledi. Uzmanlara göre, Türkiye hükümetinin Otomatik Bilgi Transferi anlaşmasının sonuçlarını düşünmeden aceleyle imzaladığına işaret etti. Anlaşmayla üye bir ülke, kendisinden istenmesi durumunda vatandaşlarının banka bilgilerini diğer üye ülkelere vermesi zorunlu. Her ne kadar, parasal imkânları iyi olmasına rağmen bulunduğu yabancı ülkeden sosyal yardım almak amacıyla kötü niyetli davrananları hedef alsa da bu anlaşmanın uygulamaya koyulmasıyla beraber gerçek mağduriyetlerin meydana gelme ihtimali de oldukça fazla. Memurun gözü enflasyon artışında Toplusözleşmeden kaynaklı yüzde 4 zam alacak devlet memurları aralıkta TÜFE’nin sabit kalması veya aylık enflasyonun yüzde 0.97’den fazla düşmemesi halinde enflasyon farkı alacak. Devlet memurları, sözleşmeliler ve memur emeklileri yarın açıklanacak aralık enflasyonunu bekliyor. Hesaplamalara göre, ocak ayında toplusözleşmeden kaynaklı yüzde 4 zam alacak devlet memurları, TÜFE’nin sabit kalması veya aylık enflasyonun yüzde 0.97’den daha fazla düşmemesi halinde enflasyon zammı almaya hak kazanacak. Devlet memurları, sözleşmeliler, geçici personel ve memur emeklileri, zamlı maaşlarını ve enflasyon farkını 15 Ocak’ta alacak. Toplusözleşme gereğince, enflasyon farkı 6 aylık dilimler halinde hesaplanıyor. Memurlar 2017’nin ilk 6 ayı için yüzde 3 zam, ikinci 6 ayı için enflasyon farkı dahil yüzde 6.92 zam almıştı. Öte yandan, SSK ve BağKur emeklileri ise maaşlarını geçen yılın son 6 aylık enflasyonu oranında zamlı alacak. l Ekonomi Servisi Zam yağmuru doğalgazla sürüyor Enerji sektörü, yeni yıla zamla uyandı. BOTAŞ, özel sektör doğalgaz santrallarına sattığı gaza ikinci bir zam daha yaptı. 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere gaz fiyatı, yüzde 4.8 oranında artırıldı. Elektrik üretim amaçlı gaz fiyatı, KDV ile ÖTV hariç (1000 metreküp) 763 TL’den 800 TL’ye çıktı. Bu iki zammın ardından kümülatif yakıt maliyetleri yüzde 14 dolayında art tı. BOTAŞ, yeni tarifesiyle 300 bin metreküp ve altında tüketimi bulunan sanayi kuruluşlarına satılan doğalgazın fiyatını sabit tuttu, 300 bin metreküpün üzerinde faaliyet amaçlı gaz tüketenlere yüzde 13.6 zam yaptı. İlk zam haberi eletkrikten gelmiş ti. 1 Ocak 2018’den itibaren elektriğe yüzde 8.8 zam yapılacağı açıklanmıştı. Elektrik zammını köprü ve otoyollara yapılan zam takip etti. 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere, Boğaz köprüleri ve otoyol geçiş ücretlerinde araç sınıflarına göre ortalama yüzde 10 ile yüzde 25 arasında zam yapıldı. Boğaz köprülerinden otomobil geçiş ücreti 8.75 TL’ye çıktı. l Ekonomi Servisi Zamlar enflasyona olumsuz yansıyacak Türkiye, 2018 yılına elektrik, köprü ve otoyollar ve doğalgaz zammı ile girerken, enflasyon sepetinin önemli kısmının da bu zamlardan etkileneceği görülüyor. TÜİK’in enflasyon hesaplamalarına göre, enflasyon sepetinin yüzde 14.85’i konut, su, elektrik, gaz ve diğer yakıtlar kaleminden, yüzde 16.31’i ulaştırma kaleminden oluşuyor. Bunlar dikkate alındığında son zamlar enflasyon sepetinin yani tüketicinin cebinin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor. Halk Yatırım’ın yaptığı he saplamalarda yüzde 8.8’lik elektrik zammının ocaktaki enflasyonda etkisi 0.4 puan olacak. Global Yatırım Başekonomisti Sertan Kargın, son zamların enflasyonda 2018’de de çift hane beklentilerinin destekleyeceğine işaret etti. Kargın, “Bu zamların bir kısmı bekleniyordu ama bazıları da sürpriz oldu. 2018’de enflasyonun çift haneye çıkması için birçok faktör var ama enflasyonu yüzde 9’un altına çekecek faktörler daha az” ifadelerini kullandı. l Ekonomi Servisi Emekçi vergiye çalışacak MUSTAFA ÇAKIR Hükümetin, gelir vergisi matrahındaki artışı sınırlı tutması nedeniyle çalışanlar 2018’de yine daha fazla vergi ödeyecek. Yüzde 15’lik vergi diliminde sınır 14 bin 800 lira olarak belirlendi. Ortalama maaş alan bir memur mayıstan itibaren bir üst dilim olan yüzde 20’lik vergi dilimine girecek. Daha fazla vergi ödeyeceği için de maaşı düşecek. Sendikalar çözüm bulunmasını istiyor. Türkiye KamuSen Başkanı İsmail Koncuk, “Maliye yine yapacağını yaptı. 2018’e 1 kala yüzde 15’lik vergi dilimi 13 bin TL’den 14 bin 800 TL’ye çıkarıldı” dedi. Koncuk, “Yıllardır ısrarla dile getirdiğimiz, ‘vergi zulmü yeni bir formülle sona ersin, kaşıkla verip kepçeyle alma dönemi bitsin’ talebimiz yine cevap bulmadı. 2018 Ocak’ında yüzde 4 zam alacak memurların çoğu 35 ay sonra yüzde 5 daha vergi ödeyecek, yüzde 15’lik dilimden, yüzde 20’ye geçecekler. Hükümeti vergi zulmündeki inatları için kınıyorum. Halbuki, memura 2018’de yapılacak yüzde 7.5’luk komik zam, verginin ilk dilimi 20 bin TL’ye çıkarılarak düzeltilebilirdi” dedi MemurSen de vergide yüzde 15’i aşan bölümün devlet tarafından karşılanmasını istedi. MemurSen, “Gelir vergisi matrahlarında geçmiş dönemin kayıplarını da giderecek düzeyde artış yapılmalı” yorumunu yaptı. l ANKARA ekonomi 9 Bitcoin robotlara karşı 2018’in ilk günleri... 21. yüzyıl nereye gidiyor? Bu yazıda dünya kapitalizminin 21. yüzyıldaki devinimini belirleyen iki ana eğilimi tartışmaya çalışacağım: finansallaşma ve sanayide otomasyon. Finansallaşma kavramı ile küresel ekonomide ve izdüşümü siyaset mücadelesinde finans sermayesinin ve finansal aktivitelerin reel ekonomipolitik değerlerin önüne geçmesi olgusunu kastetmekteyiz. Finans kapitalin aşırı kısa dönemci, hiperakışkan ve spekülatif rantiyer beklentilere dayalı değerler sistemi, reel mal üretiminin ve sabit sermaye yatırımlarına dayalı sermaye birikiminin önüne geçmiş durumda. Finans sermayesinin ulusal sınırların dışına taşarak en kısa sürede, en yüksek getiriyi elde edeceği finansal ürünlere (döviz, borsalar, repolar, türev ürünler, Bitcoin türleri, vs. vs...) yönelebilmesi için ulus devletlerin ve merkez bankalarının her türlü denetiminden, kısıtlamasından ve düzenlemesinden (regülasyonlarından) kurtulması, özgürleşmesi gerekiyor. (Bu sürecin küreselleşme diye adlandırılarak, sanki bir çağdaşlaşma öyküsü gibi pazarlandığını biliyoruz). Bitcoin’in de dahil olduğu kripto (dijital; elektronik nakit para) sisteminin bu sürecin an itibarıyla son halkası olduğunu düşünüyorum. Bitcoin ilk olarak 2008’de Satoshi Nakamoto (takma bir adı) çevresinde toplanan bir grup “yatırımcı” tarafından kullanıldı. Ana amaçları devletlerin (ve dolayısıyla merkez bankalarının) denetim ve kurallarından bağımsız; “özgür” bir para sisteminin kurgulanması idi. (2008, küresel finans balonunun en şişkin ve patlamak üzere olduğu yıl idi; unutmayalım). Bitcoin “üretimi”, matematiksel bir algoritmayı işletme becerisi ve gerekli bilgisayar donanımına sahip “madenciler” (miners –teşbihte hata yok) tarafından sürdürülüyor. Bitcoin üretiminde gerekli bilgisayar donanımının ve karmaşık algoritmasının getirdiği elektrik enerjisi yükünün, örneğin İrlanda’nın bir yıllık enerji tüketimine eşdeğer olduğu ve dolayısıyla başlı başına bir çevre felaketi habercisi olduğu sıkça dile getiriliyor. Bitcoin’in günümüzdeki sermaye değeri 3.2 milyar doları aşmış olmasına karşın, toplam potansiyel para arzı önceden belirlenmiş durumda (kabaca 21 milyon adet Bitcoin) ve her bir yeni “Bitcoin” üretimi bu toplam arzın eritilmesi anlamına geliyor. Tahminler, Bitcoin üretiminin mevcut temposu sürdürülürse toplam arzının 2140 yılında sıfırlanmış olacağı yönünde. Toplam potansiyel arz tutarının sabit olduğu bu kurgu altında, artık merkez bankalarının veya başka bir para otoritesinin “para ihraç etmesine” de ihtiyaç kalmıyor. Ancak bu arada bir not ekleyelim ve mevcut Bitcoin adedinin neredeyse yarısının 1000 “büyük” Bitcoin kullanıcısı tarafından kontrol edilmekte olduğunu vurgulayalım. Tekelci yoğunlaşma ve buna dayalı siyasi gücün olası kullanım biçimleri, Bitcoin sisteminin “demokratik” bir kazanım olduğu yönündeki efsaneleri de çürütüyor. Bitcoin, “kripto” para sisteminin tek ürünü değil. Rakipleri arasında Ethereum (ETH), Ripple (XRP), Nem (XEM) gibi almaşık sanal ürünler de var. Kapsam alanları farklılıklar gösterse de, ortak özellikleri “kişiye özgü” ve “denetime kapalı” oluşları ve fiyatlarında da çok yüksek oynaklık (volatilite) içermeleri. Bu son özellikleri nedeniyle de yüksek risk taşıyarak, spekülatif vurgunlara (ve kayıplara) çok açık oldukları gözleniyor. HHH Küresel ekonominin sanayi mal ve hizmet üretiminde otomasyona dayalı teknolojik dönüşümleri 21. yüzyılın bir diğer ana dalgası. “Sanayi 4.0” diye de anılan bu süreçte robotların giderek işgücünde söz sahibi olacağı ve yapısal nitelikli işsizliğin ana nedenini oluşturacağı sıkça dile getirilmekte. Örneğin McKenzie tarafından yapılan bir araştırmada, sanayide mevcut eğilimler altında otomasyonun küresel ekonominin yüzde 50’sini etkileyeceği; bunun 1.2 milyar çalışanın ve 14.6 trilyon dolar tutarında ücret gelirinin etkilenmesi anlamına geleceği vurgulanmakta (*). Birleşmiş Milletler UNCTAD örgütünün 2017 Ticaret ve Kalkınma Raporu sanayide kullanılan robotların yıllık kurulum temposunun (istihdamının?) 250 bine ulaştığını ve birikimli stokunun 1 milyon 630 bini aştığını belirtiyor. Gelişmiş ülkeler bu toplamın yaklaşık yarısına sahipken, küresel ekonominin yeni üretim atölyelerini oluşturan Asya ülkelerinin bu rakamların üçte birine sahip olduğu gözleniyor. “10 bin işçi başına düşen robot” sayısında 400’e yakın kurulum ile Kore ve Japonya dünya otomasyon yarışında başı çekiyor. Ancak buradaki sorun, “robotların günün birinde işçilerin işini ellerinden alması ve onları işsiz bırakması” söylemi kadar basit değil. Teknolojik gelişme, nihayetinde, önüne geçilemez bir süreç. Buradaki tehdit, bir yanda otomasyon ile dijital ve enformatik iş tanımlarının gerekli kıldığı beceri ve bilgi donanımına sahip çok sınırlı bir teknisyen aristokrasisi yanında, bu eğitime ulaşamayan mavi yakalı geniş kitlelerin ve çocuklarının giderek göreceli olarak vasıfsızlaştırılması ve sosyal açıdan dışlanmış işsizler ordusu saflarına katılması tehlikesine dayanıyor. Bir yanda piyasalaştırılmış eğitim ve teknik donanıma ulaşabilen teknokratlar, diğer yanda vasıfsızlaştırılmış geniş yığınlar, fırsat eşitsizliğinin ve gelir dağılımındaki çarpıklıkların ana öznesi haline geliyor. Öte yandan, finans kapitalin öncelikleri küresel tasarruf fonlarının finansal spekülasyon oyunlarında çar çur edilmesine yol açarken; “istikrar”, “mali disiplin” ve “kemer sıkma” (austerity) içeren neoliberal ekonomi politikaları da küresel ölçekte sabit sermaye yatırımlarının çok düşük tempoda sürmesine neden olmakta. Sorun, teknolojik ilerlemede değil, teknolojik ilerlemeye koşut kurumsal altyapıların gelişimini engelleyen piyasa biçimlerinde. Ya da daha açık ve net söyleyelim: kapitalizmin birikim şemasının ta kendisinde. (*) https://www.mckinsey.com/ technologyjobsandthefutureofwork/ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle