18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 3 Ocak 2018 6 haber TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN İran’da olup bitenler konusunda solda bir sessizlik var. Öncekilerden farklı, yaygın, yığınsal, siyasi nitelik taşıyan eylemleri ele alan bir iki makaleden başka bir değerlendirme henüz yok. Konu ile ilgili ihtiyatlı yorumlar yapılmasını öneren arkadaşlar da haksız sayılmamalı. Bu ihtiyat meselesi üzerinde dururuz ama önce solun bu türden halk eylemleri, isyanlar konusunda ilkesel bir tutumu tüm zamanlar için öngördüğünü söyleyelim. Peki, nedir bu ilkesel tutum? HHH Her zaman olduğu gibi yaşam koşullarına itiraz bu türden isyanların temel sloganı oluyor. Bu ise her koşulda giderek netleşecek siyasi bir nitelik taşır. Öncelikle bakılması gereken nokta burası olmalı. Bu türden itirazların kolaylıkla manipüle edilebileceği de bir başka gerçektir. Emperyalist ülkelerin isyanların niteliği, niceliği ne olursa olsun duruma el koymaya, isyanları örgütlemeye çalıştıklarını, “renkli devrimleri” hatırlayın, devrimleri çaldıklarını, “Arap baharlarını” hatırlayın, biliyoruz. HHH Bu türden manipülasyon HHH Demek ki “renkli devrimler” gibi nasıl örgütlendiği, finanse edildiği örgütleyicisi tarafından anlatılmış “isyanları” ya da Nikaragua’da iktidarı Sandinistlerden almayı başaran ABD’nin Kontralarını ya da İran’ı Anlamak Kolombiya’daki eylemlerini hatırlıyoruz. Öyleyse gerçek halk hareketleri ile Kolay Değil “örgütlenmişleri” birbirinden ayırmak gerekecek. Sihirli formüller yok. Somut duruma bakmak, dedikoduya değil, çabalarının yanı sıra hatta bilgiye, istihbarata sahip olmak daha fazla uygulanan yöntem fiilen müdahaledir. Günümüzde koşullar uzaktan yönlendirme olanaklarını genişletti. İsyanları sahiplenmek sık başvurdukları bir iğdiş etme yöntemidir. Peki, bu durum eylemlerin emperyalistlerin güdümünde, onların bir oyunu olarak nitelenmesini gerektirir mi? Farklı zamanlarda, farklı koşullarda, farklı iktidarlara karşı gerekiyor. Seçmece davranmak koşuluyla açık kaynaklar bu işi kolaylaştırıyor. Ama asıl önemi olan bakış açısıdır. HHH Gazi Çağlar arkadaşımın yaklaşımı bana en doğrusu gibi geliyor. Konuyu tartışmalı yanları dahil tüm yönleriyle ele alan Prof. Dr. Çağlar, Sendika Org sitesindeki kapsamlı makalesinde şöyle diyor: “Kimi ‘analistler’in, haklı gibi görünen ama emperyalist ‘İran, ABD ve İsrail’in hedefi, merkezlerin örgütlediği isyanları, halk isyanı İran’ı zayıflatıyor, karşıdevrim girişimlerini de öyleyse ABD ve İsrail’e hizmet bildiğimize göre bu sorunun tek bir ediyor’ tarzı endişe ve şüpheleri, yanıtı yok. halk isyanlarına hep küresel egemenler arası çatışmalar perspektifinden bakıyor. Ama özellikle solun sorunlara toplumun iç çelişkilerinden ve bu çelişkilerin çözümü için mücadele eden canlı bireyler ve sınıflardan doğru bakması halk isyanları karşısındaki ilk refleksi olmalıdır. İran halkının gericisömürücü İran molla rejimine karşı başkaldırısı ve isyanı meşrudur. Sokağa çıkan her bireyin, binbir isyan nedeni vardır. Hepsinin de kaynağı, İslamcıbaskıcı rejim ve koruduğu etatizmneoliberalizm kırması kapitalizmdir” HHH Peki, bu yaklaşım solun konuya bakışını netleştirebilir mi? Kuşkucu yaklaşımları da dikkate almak koşuluyla evet. Her halk hareketi her haklı protesto bizi heyecanlandırır. Halk sınıflarının haklılığı tarihseldir; kuşkularımız yalnızca yenilgilerin daha az, zaferlerin daha çok olması içindir. Devrimleri çaldırmamak, “renkli” isyanları püskürtmek, işbirlikçilerin elinden almak esas olmalıdır. Daha önemlisi; hataların, yenilgilerin öğretici olduğunu, teoriye katkı oluşturduğunu bilmektir. En çarpıcı örnek Paris Komünü değil mi? Gezi korkusuDIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 6 GÜN SONRA İRAN AÇIKLAMASI YAPTI İran’daki halk ayaklanması için bakanlığın yaptığı rötarlı açıklamada, ‘kamu malına zarar’ ve ‘dış güçler’ gibi tanıdık ifadeler kullanıldı; rejim desteklendi İran’da 30 vilayete yayılan halk gösterilerine Ankara, tepkisini 6 gün sonra açık ladı. Dışişleri Bakanlığı tarafın dan yapılan açıklamanın, Ge zi Direnişi’nden izler taşıması dikkat çekti. Gösterilerin arkasında ABD ve Suudi Arabistan’ın olduğunu sa vunan rejim gibi, Ankara’nın açık lamasında da ‘dış güçler’ vurgusu yer aldı ve “Kışkırtıcı söylem ve dış mü DUYGU GÜVENÇ dahalelerden kaçınılmasını temenni ediyoruz” dendi. Geçmişte iki ülke ilişkilerine egemen olan “içişlerine karışma ma” prensibinin aksine, tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi Ankara da açıklamasıyla Tahran yöneti mine destek vermeyi seçti. An cak 15 Temmuz gecesi, İran Dı şişleri Bakanı’nın 45 defa ara dığı muhatabı Mevlüt Çavuşoğ lu, Dışişleri açıklamasının ardın dan dün ilk defa Cevat Zarif ile görüştü. ‘İstikrar’ vurgusu Dışişleri’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “İran’da 28 Aralık tarihinde başlayan gösterilerin yayılarak sürdüğü ve çıkan olaylarda ölenlerin olduğu, ayrıca kamu binalarının zarar gördüğü yönündeki haberlerden endişe duyulmaktadır. Türkiye, dost ve kardeş İran’ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin halkın barışçıl gösteri yapmaya hakkı olduğu, ancak kanunların çiğnenmemesi ve kamu malına zarar verilmemesi gerektiği yolundaki açıklaması dikkate alınarak şiddetten kaçınılması ve provokasyonlara kapılınmaması lazım geldiğine inanıyoruz. Bir an önce ülkede sükunetin sağlanmasını ve sağduyunun hakim kılınarak olayların tırmanmasının önüne geçilmesini, gelişmeleri kışkırtıcı söylem ve dış müdahalelerden kaçınılmasını temenni ediyoruz. Türkiye, dost ve kardeş İran’ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin halkın barışçıl gösteri yapmaya hakkı olduğu, ancak kanunların çiğnenmemesi ve kamu malına zarar verilmemesi gerektiği yolundaki açıklaması dikkate alınarak şiddetten kaçınılması ve provokasyonlara kapılınmaması lazım geldiğine inanıyoruz. Bir an önce ülkede sükunetin sağlanmasını ve sağduyunun hâkim kılınarak olayların tırmanmasının önüne geçilmesini, gelişmeleri kışkırtıcı söylem ve dış müdahalelerden kaçınılmasını temenni ediyoruz.” l ANKARA İran’da geçen hafta perşembe günü başlayan gösteriler, giderek kalabalıklaşıyor. AÇIKLAMANIN KODLARI Ruhani beklendi n EDAM Başkanı Sinan Ülgen: “Ruhani’nin açıklaması esas alınmış. Bu tip halk hareketlerinde Ankara’nın açmazı var; demokrasi mücadelesi olup olmadığına yönelik değerlendirme ile dış odakların tertibi olup olmadığı konusunda gelgit yaşıyor. Türk dış politikasında içişlerine karışmama prensibi, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde terk edilmişti. Şimdi Türkiye dış politikasında eskiye dönüşü sağlamaya çalışıyor. İhtiyaç ve korku n Marshall Fonu Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı: Gezi protestoları sırasında Batı’nın sert dille eleştirdiği Ankara’nın, ‘barışçıl gösterilere’ dış politikasında koyduğu mesafe, İran’daki son gösterilerde de kendini gösterdi. Açıklamada iki unsur var: “Türkiye’nin İran ile sürdürdüğü yakın işbirliği ve Türkiye’nin bu işbirliğine olan ihtiyacı. İkincisi de Ankara’nın halk hareketlerine, Gezi lensinden bakması.” Rusya etkisi n Bir zamanlar Tahran’da görev yapan gazeteci Nevşin Mengü: Dışişleri’nin açıklaması Türkiye’nin rejime yakın durduğunun da göstergesi. Rejim de bu gösterilerin arkasında ABD’nin, Suudi Arabistan’ın olduğunu söylüyor. Türkiye, geleneksel olarak İran’ın içişlerine karışmama politikasını sürdürüyor ama açıklamada Türkiye’nin bu gösterilere Rusya’nın başında yer aldığı kamptan baktığını görüyorum. CHP: Suriye’ye dönüşmesin CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, İran’daki protesto gösterilerine ilişkin, “Bugün İran, Irak’ta Haşdi Şabi ile Suriye’de Devrim Muhafızları ve diğer milisleriyle, Lübnan’da Hizbullah’la ve Yemen’de Husi milisleriyle, İsrail ve ABD’nin sinir uçlarına dokunuyor. Bunlara göre İran’ın içine gömülmesi gerekiyordu. Bu olaylar tesadüf değil. İran bir süre kendi derdine düşecek ve Ortadoğu’daki baskısı dizginlenecek. Bu süre zarfında İran olayları bastırmak için şiddet kullanmayı seçerse, o zaman da olayın rejim değişikliğine götürülmesi denenecek. İran’ın Irak ve Suriyeleşmesini istemiyoruz. İtidalle hareket edilmeli” değerlendirmesinde bulundu. Ülke geneline yayılan protestolarda, halkın meşru taleplerinin karşılanmasının önem taşıdığına işaret eden Yılmaz, demokratik reformları desteklediklerini ancak bu tür olaylara sadece ekonomik boyutta bakmanın yanlış olacağını söyledi. ‘Zamanın Ruhu’na geç kalmamak Önceki hafta kitabım “Görünüyorum O Halde Varım: ‘Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan” üzerine kaleme aldığım bir yazıya karşılık olarak değerli hocam, Prof. Bozkurt Güvenç’ten hem dokunaklı, hem de dopdolu bir mektup aldım. Bozkurt Hoca’yla okul, hayattır!.. Bunu bir kez daha duyumsatan güzel mektubu için Hoca’ma teşekkür ederken içeriğini sizlerle de paylaşmak istedim!.. HHH “Sevgili Tayfun, ‘Ağlıyorum, o halde varım’ başlıklı yazını okuyan kimi Cumhuriyetçiler benim yeni yılımı kutluyor. Medya nice önemli!.. Ben de seni kutluyorum, benden söz ettiğin ya da kitabının en başarılı kitap seçilmesinden değil; uygarlığın ve insanlığın çelişki gibi görünen diyalektik ve evrensel bir gerçekliğine yer verdiğin için... Antikçağ filozofları iyi ile kötünün bilgisi tektir derlermiş. Doğruyu ve iyiyi savunurken çoğu zaman yanlışı ve kötüyü de dile getiririz. Aristoteles, ‘orta iyidir’ derken ‘orta’nın mutlak olmadığını da dile getirir. Sürekli yer değiştiren ‘orta iyi’yi bulmak için, aşırı uçları izlemek gerekir uyarısını da ihmal etmez. Yani ‘iyi orta’, değişmeyen mutlak bir mekân değil bir zaman (değişim) sorunudur. Alman felsefesinin çağdaş sözcülerinden Hoebel, ‘Kültürün Doğası’ (1971) denemesinde, Almancanın ‘idealizmus–realizmus’ ikilemini, sosyal bilimci tarihçiler için şöyle yorumlar: ‘İdeal ile real, idealizm ile realizm her toplumda her zaman birlikte var oldular. Biri giderken, sönerken öteki geldi ve yükseldi’. Tarih tekerrür etmiyor. Biz insanlar, ideal ile gerçek (‘real’) ikilisi arasında gidip geliyoruz. Aristocu antik mantık, ‘A, B’ye eşit değildir’ üzerine kurulurken, tarih felsefecisi, diyalektik mantığa zaman (değişim) boyutunu katan Hegel, ‘Zeit Geist’ (Zamanın Ruhu) diyalektiği ile tarihi görünmez bir Ruh’un inşa ettiğini savunuyordu. Bu okuldan mezun olan Karl Marx, (1848), ‘Hegel’in Geist (mistik ruh) felsefesi tersinden okunmalı’, diyordu. Yani ‘tarihi yapan Zeit Geist değil, Zeit Geist’ı yaratan, üretim ilişkileridir’ görüşünü savunarak o, yüzyılların filozofu oldu. Antropoloji de tarihi ve kültürel çağları, avcılık, tarım, sanayi ve şimdi de ‘mobil’ (bilimteknoloji) olarak açıklamıyor mu?.. Ekonomist Galbraith’in ‘Refah Toplumu’ eleştirisi (1958) ilk çıktığında kimseyi memnun etmemişti. Kitap 1985’te ödüller aldı. Çok satar oldu. Zamanı gelmişti!.. Aynı Galbraith (1988), ‘Dünya’nın yeni bir düzene acil ihtiyacı var’ dediğinde de belki anlaşılmadı, ama bir yıl sonra Sovyetler Birliği dağılınca ‘Zeit Geist’ anlaşıldı. Şimdi de Batı âlemi, ‘Yükselen Çin’ tehdidi karşısında seferber olmuş serbest pazara rakip yeni bir küresel sermaye düzeni arıyor. Zamanın ruhu kavramının ülkemizin ve medyanın gündemine 150 yıl gecikmeyle yerleşmesi bana son derece anlamlı görünüyor. İkinci Savaş sona ererken, Polanyi’nin (1944) kapitalist dünya düzeninin savaşlara ve faşizme yol açtığı gerçeğini gören Batı, azgelişmişleri kalkındırmak (eşitlemek) amacıyla IMF ve DB’yi (Dünya Bankası) kurmuştu. 1980’lerde Sovyet tehdidi gerçek bir tehlike olmaktan çıkınca, IMF ve DB, yalnız serbest pazar ülkelerine kredi verileceğini yani planlı ekonomilere kredi verilmeyeceği kararını açıkladı. Turgut Özal bu yeni kararı uygulamak üzere eğitildi DB ve IMF’de, geldi, parti kurdu, başbakan oldu. Ülkeyi bir on yıl yönetti. ‘Küreselleşen Dünya’ söylemi, bu görüşün posteriydi. Homurdanmalar başlayınca, bu kurumların baş ekonomisti veya makinisti iktisatçı Stiglitz, ‘Küreselleşen Dünya’ postundaki yeni kapitalizmi incelemek zamanı geldi uyarısı ile Nobel kazandı!.. Yakında yayımlanacağını umduğum ‘Nereden Başlayalım?’ adlı denememde bu temel görüşlerimi savunuyor, tekerrür eder görünen tarihe yeni bir yorum getirmeye çalışıyorum.” Yasin Börü davasının sanığı yakalandı Diyarbakır’da 68 Ekim 2014 tarihlerindeki Kobane olayları sırasında Yasi Börü ve 3 arkadaşının öldürülmesiyle ilgili aranan firari sanık E.F. (24) Diyarbakır’da yakalandı. Emniyet bir istihbarat üzerine Yenişehir ilçesindeki bir kiralık eve dün sabah operasyon düzenledi. Polisler evde, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce firari sanık olarak aranan E.F’yi yakaladı. E.F’nin, ağırlaştırılmış ömür boyu ve 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı, ancak bugüne kadar yakalanmadığı için dosyasının ayrıldığı öğrenildi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle