18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 14 Ocak 2018 haber 10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY ‘Kusurlu’ tazminat Cumhuriyet’in eşbaşkanları Cumhuriyet’in iki eşbaşkanı var. Biri İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, öteki Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu. İkisi de hapiste. Hem de 441 gündür. 441 gündür iki eşbaşkanımızın fotoğrafları Cumhuriyet’in birinci sayfasının tepesinde yer alıyor. Ancak sadece orada değil. Gazetenin yöneticilerinin adlarının yer aldığı, meslek dilinde “künye” dediğimiz kutunun içinde de yer alıyorlar. En tepede Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Gazetemizin İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç Ağabeyimiz var. Onun hemen altında Akın Atalay, onun da altında Murat Sabuncu. Kuşkusuz her iki “eşbaşkanımız” tutuklu oldukları için gazeteyi yönetemiyorlar. Ara sıra avukatlarımız aracılığıyla bazı önerileri oluyor elbet. Ama sadece ara sıra. Üstelik mutlaka bir not eşliğinde: “Bu sadece bizim önerimiz. Karar sizlerindir...” Onların görevlerini gazetedeki genç arkadaşlar üstlendiler. Yokluklarını hissettirmeyecek bir çaba içindeler ve bu çok zor. Sahiden zor. Eşbaşkanlarımızın “dışarıda” oldukları günlerde katkılarının ne kadar değerli ve sorun çözücü olduğuna şimdi o görevleri üstlenen arkadaşlar yaşayarak tanık olmuşlardı. Üstelik Cumhuriyet ne pahasına olursa olsun susturulmak isteniyor ve devletten kaynaklanan ağır bir saldırı altında. Hukuksal ve ağır mali sorunlarla boğuşmak da cabası... Yine de iki eşbaşkanı tutuklu oldukları halde, Cumhuriyet 15 aydır dimdik ayakta kalmayı başardı ve başarmaya devam ediyor ve edecek. Bu koşullar altında eşbaşkanlarımız defalarca gerekirse künyeden adlarının çıkarılmasını, görevi yürüten arkadaşların tam yetki ile ve resmen işleri yürütmelerini önerdiler. Öneriyi hiç duraksamadan elimizin tersiyle itip reddettik... Sorun onların hapishanede oldukları için dışarıda gazetenin pratik işlerini yürütememeleri değil. Onların adını künyeden çıkarmak, onları tutuklayan zihniyete teslim olmak, o zihniyeti aklamak, o zihniyete meşruiyet kazandırmak demekti. Bu aklımızın köşesinden bile geçmedi. Gazetenin pratik işleri yürür. Yürüdüğü 15 aydır her gün kanıtlandı da. Ancak bizim iki eşbaşkanımız gazetenin künyesinin en tepesinde yer aldılar ve alacaklar. Onlar, adlarının künyeden çıkarılmasını önermekle yetinmeyip çıkarılmaları için ısrar etseler; kamuoyuna açık mektuplar yayımlasalar, “Biz kendimiz gönüllü olarak istifa ediyoruz. Eşbaşkanlığa adaylığımızı koymuyoruz” deseler bile kulak asmayız. Onları Cumhuriyet’e eşbaşkan olarak, ne Reis’in iktidarı, ne tutuklama kararını veren “Reis’in bağımsız yargısı” seçti. Biz seçtik. “Onlar nasıl olsa hapiste. Ne zaman çıkacaklarının bir garantisi de yok. Hazır fırsat varken onların yerine geçelim” diyecek fırsat düşkünleri yok aramızda... Hapiste de olsalar, aramızda da olsalar onlar bizim eşbaşkanlarımız. Kimse onları yüreğimizden ve Cumhuriyet’in künyesinden çıkaramaz... Bilen bilsin, bilmeyen öğrensin HHH Bugünkü Tırmık bu kadar. Yalnız içimde bir kuşku var. Bu Tırmık biraz “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” filan mı oldu? Valla böyle bir niyetim yoktu... Aaaaaa!.. Burnum uzadı. Neden acaba? Başdaş bırakılsın İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’nun hasta mahpusların serbest bırakılması amacıyla gerçekleştirdiği F Tipi eyleminin 303’üncüsü Galatasaray Lisesi önünde yapıldı. Eylemde Mevlüde Başdaş’ın serbest bırakılması isterdi. Yapılan “Şakran Cezaevi’nde yatan ve 60 yaşında olan yüzde 86 engelli Baştaş, okuma yazma bilmediği için yanında kalan mahpus kadınların yardımıyla meramını anlatmaya çalışmaktadır. Koğuş arkadaşı Sibel Mustafaoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesine gönderdiği mektubu hapishane yönetimi el koymuştur. Baştaş’ın kalp, şeker, tansiyon, kolestrol hastalıklarının olduğu, iki kalp anjiyosu geçirdiği, böbrek nakli olduğu, yüzde 86 engelli durumunda olduğunu belirtilmiştir” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Adalet Bakanlığı, Trabzon Bahçecik E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’nda in tihar eden 14 yaşındaki Emirhan Nas’ın ölümünde kusurlu bulundu. Mahkeme, Emirhan’ın annesi Sem ra Omak’a 30 bin TL manevi tazmi nat ödenmesine karar verdi. Anne nin maddi tazminat talebi ise boşan dığı ve çocuğundan ayrı yaşadığı ge rekçesiyle reddedildi. Emirhan, 24 gün tutuklu kaldığı koğuşta gördüğü şiddet nedeniyle, 10 Kasım 2015 gecesi saat 23.30 sıraların da, güvenlik kamera ları kaydederken, ça maşır ipiyle kendini HİLAL KÖSE astı. Ailesine ise ertesi gün saat 09.00’da haber verildi. Emir han, cezaevine girdiğinde, Psiko Sosyal Yardım Servisi, çocuğun psi kiyatrik tedavi gördüğünü, geçmiş te silahla intihar girişimi olduğunu kayıtlara geçti ancak hiçbir önlem alınmadı. Emirhan, bu sürede an nesiyle bir kez açık görüş yapabil di. Annesine, cezaevinde kendisine kötü davranıldığını, dayak yediğini, zorla tuvalet temizletildiğini, bula şık yıkadığını anlattı. Emirhan’ı ölü me götüren süreç, FETÖ operasyo nunda açığa alınan cumhuriyet sav cısı Hüseyin Tunçer tarafından ka ranlığa gömüldü. Savcı takipsizlik kararında, “İntihar etmek suç değil. Ölenin intihara yönlendirildiğine dair bir delil elde edilemedi” tespiti ni yaptı. Ailenin dosyanın yeniden açılması talebiyle yaptığı başvuru, Anayasa Mahkemesi’nde bekliyor. İdare kusurlu Anne Omak, Emirhan’a 15 dakika sonra müdahale edildiğini ve ön 14 yaşındaki Emirhan’ın cezaevinde intiharıyla ilgili olarak bakanlığı kusurlu bulan mahkeme, manevi tazminat ödenmesine hükmettiği annenin maddi tazminat talebini boşanmış olduğu için reddetti cesinde hiçbir ön lem alınmadığı nı belirterek Ada let Bakanlığı aley hine 10 bin TL’lik maddi, 350 bin TL’lik manevi taz minat davası aç tı. Trabzon İda re Mahkemesi ise anneye 30 bin TL manevi tazminat ödenmesine hük Emirhan Nas metti. Kararda, Emirhan’ın psikolojik desteğe ihti yacı olduğu belirtildiği halde, aile sorunlarının üzerinde olumsuz et kiler oluşturduğunun anlaşılmasına karşın gerekli tedbirlerin alınmadı ğı belirtildi. İdarenin denetim ve gö zetim yükümlülüğüne işaret edile rek, “Tutuklu ve hükümlülerin can güvenliğinden sorumlu olan idare nin, koruyucu tedbirleri alınması na ilişkin sorumluluğunu yerine ge tirmediğinden meydana gelen ölüm olayında kusurlu olduğun sonucuna varılmaktadır” denildi. Anneyi hedef aldılar Annenin eşinden boşandığı, Emirhan’ın velayetinin anneye bırakıldığı, annenin ikinci bir evlilik yaptığı ifade edilen kararda, tanık olarak ifade veren koğuş arkadaşlarının, Emirhan’ın kendilerine ‘üvey babasının ve annesinin istememesi nedeniyle annesinin yanına gidemediğini, başka akrabalarında veya terminalde kaldığını söylediği’ belirtildi. Karardaki şu ifadeler dikkat çekti: “Davacının bir süredir oğluyla birlikte yaşama ve aile olma olgusunun kaybolduğu, kendisiyle yaşamayan çocuğunun ölümü nedeniyle destekten yoksun kalacağından bahisle maddi tazminat isteminde bulunamayacağı anlaşıldığından, maddi tazminat talebinin redddi gerektiği sonucuna varılmıştır.” Anneden ayrı değildi Anne Omak, oğlunun ölümünün ardından yaptığı açıklamada, “Ben vurdumduymaz bir anne değildim. Onu götürmediğim doktor kalmadı. Günde, iki, üç ilaç içiyorum. Yaşamayı severdi. İntihara biri mi yönlendirdi? Bilemiyorum. En son benden pantolon istemişti. Üç gün boyunca cezaevine gittim geldim. Kesinlikle içeri sokamadım. ‘Ne olur verin’ diye yalvardım. Pantolonları bol geldiği için gurur mu yaptı? Annem gelmedi diye mi düşündü? Bunlar bile kafamı kurcalıyor. Çocuktu, sonuçta...” demişti. Emirhan’ın anne ve babası çocuk bir yaşındayken boşanmıştı. Emirhan öz babasıyla 2014 yılında ilk kez karşılaşmıştı. Anne Emirhan ölmeden üç yıl önce ikinci evliliğini yapmış, iki çocuk daha doğurmuştu. Emirhan kimi zaman annesinde, kimi zaman anneannesinde kalıyordu. ANKARA’DA KONFERANS OHAL’de seçimi kabul etmiyoruz OHAL Karşıtı İnisiyatif tarafından düzenlenen “OHAL’de Demokrasi BU HAL’de Seçim Olmaz” başlıklı panel Ankara Barolar Birliği’nde yapıldı. AKP kurucularından akademisyen Abdüllatif Şener, OHAL’in demokrasiyle bağdaşmadığını ve demokrasiyi huzursuz ettiğini söyleyerek bu koşullarda seçimlerin gerçeği yansıtmayacağını söyledi. Akademisyen Baskın Oran, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek, “30’dan fazla KHK çıktı, 5 tanesi parlamentoya soruldu. Diğerleri hiçbir anlam ifade etmez ama Türkiye bununla yürütülüyor. Konu ve zaman bakımından tamamen yok hükmünde KHK’ler çıkıyor” dedi. Akademisyen Berrin Sönmez, OHAL’de kadının yaşadığı sorunları aktararak “Siyasetin hiç konusu olmadı. Siyasette kadın eşitliğini mümkün kılmadan biz hiçbir şeyi gerçekleştiremeyiz. Demokrasiye giriş bileti kadında” diye konuştu. AKP kurucularından akademisyen Fatma Bostan Ünsal da hem siyasi hem ekonomik olarak dip noktaya gelindiğini dile getirerek, OHAL ile insanların sivil ölüme mahkum edildiği söyledi. Ünsal, “Hem işten atıyorsunuz ve tekrar işe girmesini engelliyorsunuz ve pasaportlarına el koyarak başka bir yerde iş aramasına engel oluyorsunuz” diye konuştu. Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen de “OHAL, kalıcı bir rejim olmaya başladı. OHAL KHK’siyle kanun değiştirilmez. OHAL kanununun konuları sınırlıdır. Kayyım atamak, ihraç etmek, dernekleri kapatmak gibi konular yoktur. Neresinden tutarsanız tutun hukuksuzluk var” diye konuştu. Bu bedeli nasıl ödeyecekler? Güçlükonak’ı unutmayacağız Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 668’inci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bu hafta 15 Ocak 1996 yılında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde yaşanan katliama dikkat çekildi. İnsan hakları savunucusu Şanar Yurdatapan burada yaptığı açıklamada, “Katliamın yerine götürdüler. “Görüyor musunuz? PKK yaptı” dediler. Makineli tüfekle tarayıp yakmışlar. Bize açıklamayı Genelkurmay adına Albay Oğuz Ka lelioğlu yaptı. Yanan insanların yanmamış kemiklerini verdiler. Bu, devletin alenen işlediği bir suçtur. Gerçekleri örtbas edemezler” diye konuştu. Güçlükonak katliamında kaybedilen Ahmet Kayıa’nın kızı, aynı zamanda kaybedilen Halil Kaya’nın yeğeni Emine Kaya, “Unutmayacağız. Kanımızın son damlasına kadar barışı savunacağız.” ifadelerini kullanırken Ahmet Kaya’nın torunu Rojda Kaya da “Sonuna kadar adalet istiyoruz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Konferansta konuşan Yüksel direnişçisi Acun Karadağ, 431 gündür Yüksel Caddesi’nde “İşimizi geri istiyoruz” talebiyle eylem yaptıklarını Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın 311 gündür açlık grevinde olduklarını aktararak, “Yaklaşık 6 aydır hergün polisten dayak yiyoruz” dedi. Semih Özakça’nın annesi Sultan Özakça, iktidar için “kör, sağır, dilsiz” diyerek “Eğer çocuklarımın başına bir şey gelirse bunun bedelini nasıl ödeyecekler? Bir an önce karara bağlanmasını istiyorum” ifadeleriyle hâlâ karar vermeyen OHAL Komisyonu’na tepki gösterdi. Yüksel direnişçisi Veli Saçılık da “OHAL Komisyonu benim gördüğüm en illegal örgüttür. İlkeleri gizli, kimi işe getirip kimi döndürmediği gizli, yeri bile gizli” diye tepki gösterdi. l ANKARA / Cumhuriyet SoN ZORUNLU YANIT Fatih Altaylı görevini yapıyor Habertürk gazetesi yazarı Fatih Altaylı 7 Ocak’ta “Nadir Nadi’nin evi kaça satıldı” başlıklı bir yazı yayımladı. Cumhuriyet gazetesini susturma amaçlı soruşturmayı başlatan ve halen FETÖ sanığı olarak yargılanmakta olan savcı Murat İnam’ın iddianamesinin merkezine yerleştirdiği konulardan birini Altaylı’nın, durup dururken savcının iddialarını yineleyip düpedüz yalanlarla beslenmiş bir köşe yazısına taşımaya neden ihtiyaç duyduğu anlaşılamadı. Cumhuriyet bu iftira ve yalanlarla örülmüş yazıya bir cevap verdi ve yalanları belgelerle çürüttü. Ancak bu açıklama Fatih Altaylı’yı ya da onu bu yalan bilgilerle besleyen karanlık kaynakları susturmaya yetmedi. Fatih Altaylı 12 Ocak günü köşesini yine aynı konuya ayırdı ve Cumhuriyet’in açıklamasına karşı “Sen özür dile Cumhuriyet yönetimi” başlığı ile yalanların dozunu yükselterek iddialarına devam etti. Altaylı, savcının yanında saf tutup Cumhuriyet yönetimine saldırdığı ilk yazısında “Bana gelen bilgilere göre, bu ev değerinin çok çok altında bir fiyata satılmış” demişti. Bir gazeteciye “bazı kaynaklardan” bazı bilgiler gelir. Sahici bir gazeteci o bilgileri araştırmadan, ilgili taraflara sormadan, bilgileri birkaç kaynaktan doğrulatmadan gazetesine yazmaz. Bu mesleğin temel kuralı. Böyle yapmayana meslek dilinde “gazeteci” değil “tetikçi” deniliyor. Ancak bu Cumhuriyet’in değil Fatih Altaylı’nın sorunu. Altaylı son yazısında Cumhuriyet yönetiminin özür dilemesi gerektiğini yazıyor. Fatih Altaylı’nın mesleğe Cumhuriyet gazetesinde başlamış ve ardından da böyle bir “gazeteciye”(!) dönüşmüş olmasından dolayı okurlardan özür dilememiz gerekiyorsa içtenlikle özür dileriz. “Cumhuriyet okulu”ndan bir daha böylelerinin yetişmesine yol açmamak için eleman seçiminde daha dikkatli davranmaya da kararlıyız... Yalanlar ve gerçekler Şimdi son kez Fatih Altaylı’nın Cumhuriyet’in açıklamasına rağmen ısrarla yinelediği yalanları ve Cumhuriyet’in cevaplarını birlikte yayımlıyoruz. Fatih Altaylı yazıyor: “Sıkılmadan diyorsunuz ki: ‘Vakıflar değer tespiti yaptı. Ayıptır, utanın. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün tespit ettiği fiyat ‘en düşük’ 3 milyon 300 bin TL ki dairenin gerçek değeri bunun bile üstünde...” Bu kuyruklu bir yalan. O daire Cumhuriyet Vakfı’na ait. Bir vakfın kendine ait bir mülkü satabilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kabul edeceği bir bilirkişiye fiyat takdiri (ekspertiz) yaptırması yasal bir zorunluluk olmasa da saydam olmak için bir gerekliliktir. Nitekim Cumhuriyet Vakfı da buna uydu. Devlet bankası Vakıfbank’ın iştiraki olan Vakıf Gayrimenkul Değerleme kuruluşuna başvurdu. Bu kurum 2015 Eylül’ünde verdiği ekspertiz raporunda gayrimenkule 2.400.000 TL değer biçti. Söz konusu apartman dairesi de o fiyattan satıldı. Elde edilen gelirle de Doğan Holding’e olan birikmiş borçların bir bölümü ödenebildi. Bir yıl sonra, 2016 Ekim ayının son günü Cumhuriyet’e karşı polis baskınları ile gözaltı ve ardından tutuklama operasyonu başlatıldı. FETÖ sanığı İnam, yasal gayrimenkul değerleme kuruluşunun raporu iddiaları için elverişli olmadığından Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden yeni bir değerlendirme raporu istedi. Bu bilirkişi Cumhuriyet operasyonuna destek amacıyla yeni ve gerçek dışı bir rapor yazdı. Fatih Altaylı’nın yazısında kullanmayı tercih ettiği rapor, işte bu rapordu. Cumhuriyet Vakfı yöneticilerini ve yazarlarını yargılamakta olan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi yeni bir bilirkişi raporuna ihtiyaç duydu. Bu kez dört kişilik ve her biri alanında yetkin kişilerden oluşan bir kurul oluştu ve bu kurulun mahkemece kabul edilen raporunda gayrimenkule “en çok 2.400.000 TL” değer biçildi. Bu somut gerçeğe rağmen Altaylı, Savcı İnam’ın çoktan çürütülmüş iddiasını iftira amacıyla veri almayı tercih ediyor. Altaylı bununla da yetinmiyor. Uyanıklık edip dairenin satış bedelini bugünkü kurdan çevirerek “650 bin dolara satmışlar” diyor. Oysa daire, satış tarihi (Aralık 2015) itibarıyla 820 bin dolara satıldı. Altaylı iyi ki bu yazıyı şimdi yazdı, gelecek yıl yazsa, belki sadece 500 bin dolara sattığımızı iddia edecek. Fatih Altaylı yalanlarına yalanlar ekle mekten geri durmuyor ve İstanbul’daki dairenin “İçindeki antikalarla birlikte satıldığını” ima ediyor ve tek bir antikanın daireden daha değerli olduğunu iddia ediyor. Bu da tümüyle yalan. Dairedeki eşyanın bir teki bile satılmadı; hepsi Cumhuriyet Vakfı’nın demirbaşına kayıtlı ve muhafaza altında. Ankara’daki bina FETÖ sanığı savcı İnam’ın iddianamesinde sadece Nadir Nadi’nin dairesi değil, Ankara’daki binamız da ucuza satıldığı iddiasıyla suçlama konusu edilmişti. Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay bu iddiayı, mahkemede ayrıntılı olarak ele almış ve çürütmüştü. Savcı İnam ve onun safında yer alan Altaylı, Ankara’daki binanın da yine Vakıf Gayrimenkul Değerleme şirketinden alınan değerlendirme raporu ile satıldığı gerçeğini gizleyerek, “O bina da ucuza gitti” yalanına sarılıyorlar. Bu da kuyruklu bir yalan. Ankara’daki bina ekspertiz raporunda biçilen 2.500.000 TL bedelin de üstünde 2.900.000 TL’ye, üstelik Altaylı’nın iddia ettiği aynı şirkete de satılmadı. Ve satış geliriyle yine Cumhuriyet’in birikmiş borçları tasfiye edildi. Altaylı bu binanın üç ay sonra 3.653.000 TL’ye satıldığını ileri sürüyor. Doğru. Ancak küçük bir saptırmaca ile. Bu fiyata KDV dahil. Net satış bedeli ise 3.020.000 TL. Bu açıklama son Bu açıklamamıza rağmen Fatih Altaylı’nın Cumhuriyet operasyonuna destek amacıyla karanlık hatta “siyah” kaynaklarının kendisine ileteceği yeni yalan ve iftiralarla devam edip etmeyeceğini bilmiyoruz. Devam ederse de ona herhangi bir cevap vermeyeceğiz. Bu açıklamamız yeterince açık ve sonuncudur. Cumhuriyet, sayfalarını daha ciddi konulara ayırmaya ve sadece değerli kişilerin yazdıklarına yer vermeye devam edecek. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle