22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Kadıköy’de ‘Botanik İlhamlar’ sergisi Çevresel duyarlılıklardan yola çıkan uluslararası sanatçı Marija Masa Jovanovic’in “Botanik İlhamlar” sergisi ve sanatçı konuşması 6 Ocak Cumartesi saat 20.00’de Halka Sanat’ta gerçekleşecek. Jovanovic son birkaç yıldır havabitkilerine duyduğu ilgiden hareketle, bu botanik türleri keşfederek kutlamak için bir dizi çizim yarattı. Bu çizimleri içeren sergi, 10 Ocak’a kadar açık olacak. Pazartesi 1 Ocak 2018 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] Usta oyuncu Yıldız Kenter 89 yaşında ve yeniden sahneye çıkmayı hayal ediyor 15 Sohbetimizde Kenter Tiyatrosu’nun labirent gibi olan kulis bölümünden söz açılınca, “Sizin labirent gibi gördüğünüz o merdivenlerde, odalarda bir ömür geçirdim ben. Rüzgâr gibi iner çıkardım daracık merdivenlerden. Arkamdan yetişemezlerdi... Bu noktada, tiyatro da bir labirenttir. Oynadığınız oyunlarla bir takım şeyleri deşifre edersiniz” diyor Yıldız Kenter. d‘Teiyşaiftreroeder’... CEREN ÇIPLAK “Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...” diyor Yıldız Kenter... Bu sözler “Tiyatro Benim Hayatım” adlı kitaptan. Tiyatro eleştirmeni ve gazetemiz tiyatro yazarı Dikmen Gürün’ün hazırladığı, YKY’den çıkan “Tiyatro Benim Hayatım” biyografi kitabında görüyoruz ki Yıldız Kenter’in hayatı tiyatro, tiyatrosu hayat! Dikmen Gürün’ün sözleriyle devam edecek olursam “O, tiyatro ile soluklanan bir güzel insan... Bir tiyatro sevdalısı... Uzamda ve zamanda sürekli parlayan bir yıldız: Yıldız Kenter... Yaşamı tüm renkleriyle yakalamış ve sahnenin merkezine yerleştirmiş güçlü bir sanatçı.” Yıldız Kenter’in 89’uncu yaş günü için 11 Ekim 2017’de evine konuk oluyoruz. Gözlerinin içi gülüyor Kenter’in ve her yaşın kıymetli olduğunu vurguluyor bize hem de birkaç kez. Bir şeylere kıymet verin diyor... Yıldız Kenter başka neler mi diyor? Buyrun söyleşimize... n Sizin gözünüzde Yıldız Kenter kimdir? Nasıl bir kadın, nasıl bir insandır? Kendimi kendi gözümden tarif etmek imkansız gibi bir şey. Ben oyuncuyum. Kendimi daima başkalarının gözünden değerlendirmişimdir. ‘Devlet, Kenter Tiyatrosu’na sahip çıkmalı’ n Mücadeleci bir kişiliğiniz var... Kendimi bildim bileli bir mücadele içindeyim. Çocukluğum da genç kızlığım da, İstanbul yıllarım da öyle geçti. Bunu şikâyet etmek için söylemiyorum. Hayat şartları bizi ailece bir mücadele içine itti ama mutsuz bir aile değildik. Birbirimize kenetlendik. O yükü taşımasını bildik. Ankara’da yıldızımın parladığı yıllarda İstanbul’a gelmek de bir cesaret işiydi. Müşfik de beni yalnız bırakmadı. Burada, kendimize ait bir tiyatromuz olsun diye elimi taşın altına koyduğum günlerde bazı işadamlarımızın, bazı bankaların ve münferit kişilerin destekleri ayrı Yıldız Kenter ile Ceren Çıplak bir arada. ca unutulmaması gereken bir katkıdır. Bazen kendime sorarım, bu kadar uğraşmasaydım Kenter Tiyatrosu olur muydu acaba? Yıllarca çok çalıştık, güzel işler ürettik. Ama, Tiyatronun bugünkü durumuna çok üzülüyorum. Devletin sahip çıkması gerekir Kenter Tiyatrosu’na diye düşünüyorum. n Bugün bir oyuncunun Türkiye’de fark edilmesi için ne yapması gerekiyor? Bu toplum neyi görünce karşısındakini yıldız konumu ‘Aşk, dürüst olduğunuzda ortaya çıkar’ n Biraz da “makyajlı yaşam öyküleri”nizi konuşalım. Buna göre aşk da bir makyaj öyle mi? Aşk en dürüst olduğumuz anda ortaya çıkar. Makyajla ortaya çıkmaz. n İnsanı konuşmalarından çözüyormuşsunuz. Bir insan konuşurken neye dikkat ediyorsunuz? Anlattığı konuya mı? Vurgularına mı? İnsanları konuşmalarından çözmek gibi bir özelliğim yok. İyi bir dinleyiciyimdir. İyi bir gözlemciyimdir. Belki sahnenin getirdiği alışkanlıklar bunlar. Böyle olunca da haliyle karşımdaki insanı anlamakta zorlanmam. n Sahne mi daha gerçek yoksa hayat mı? Sahne ve hayat birbirinin yansımasıdır. ‘Bir oyun oynamayı hayal ediyorum’ n Evinizin manzarası şahane...”Deniz, boğaz.. Bu manzaraya bakıp hayaller kurar mısınız? Mesela? Şanslıyım böyle bir eve sahip olduğum için. Mücadeleli bir hayatın bana bahşettiği bir nimettir bu ev. Hiç de kolay olmadı burayı almam. Boğaz’a bakarak hayal kurabilirsiniz ama ben yattığım yerden tavana bakarak da hayal kurabilirim iş ki hayalleriniz tükenmesin. Şu sıralarda mesela yeniden sahneye çıkmayı ve bir oyun oynamayı hayal ediyorum. na oturtuyor? Her zaman kalite kendini gösterir. Dikkat ederseniz yurt dışında da yurtiçinde de belirli bir seviyenin üzerindeki kişiler daima parlamıştır. n Sizce neden yıldız oldunuz? Seyirci sizde ne yakaladı da sizi sevdi? Bunun cevabını kimsenin verebileceğini sanmıyorum. Seyirci beni sevdiği için müteşekkirim; bunun altını özellikle çizmem lazım. Ama beni neden sevdiler bilemem... n Siz tiyatroda ne yakaladınız da böyle tutkulu sevdiniz? Tiyatroda aşkı yakaladım. Hayatı yakaladım. Kendimi ve dünyayı tanıdım. n Kenter Tiyatrosu’nun arka bölmesini, kulisini görmüştüm. Labirent gibi bir yol... Tiyatronun perde arkasında hiç unutamadığınız anı nedir? O kadar çok anı var ki. Şu anda aklıma gelmiyor. Sizin labirent gibi gördüğünüz o merdivenlerde, odalarda bir ömür geçirdim ben. Rüzgar gibi iner çıkardım daracık merdivenlerden. Arkamdan yetişemezlerdi... Bu noktada, tiyatro da bir labirenttir. Oynadığınız oyunlarla birtakım şeyleri deşifre edersiniz... n Sahnede oyuncunun üzerinde spot ışık vardır ve bu ışıkla seyirciyi tam olarak göremez. Bu tamamen sahne için gerekli bir ışık mıdır yoksa oyuncunun dikkati seyirci üzerinde dağılmasın diye yapılan bir taktik midir? İyi bir oyuncunun seyirciyle olan teması ruh temasıdır. Gözüyle, kulağıyla gerçekleşen bir temas değildir bu. İçsel bir temastır. n Bir söyleşide “Annem, ben ve kı zım. Üç kadın...Bunlar makyajsız yaşam öyküleri” diyorsunuz. Bu üç kadından hayata dair edindiğiniz en büyük tecrübe nedir? Annem güçlü bir kadındı. Düşünün; daha Cumhuriyet kurulmadan önce, sevdiği erkek uğruna Londra’yı bırakıp buralara geliyor ve çekmediği sıkıntı kalmıyor. Hiçbir zaman pes etmiyor. Ailenin temel direğiydi annem. Hepimiz onun kanatları altında yetiştik. Kızım Leyla da son derece akıllı, çok iyi eğitim almış, kuvvetli bir insandır. Bana gelince; ben hep azimle çalıştım. Sonuçta, aynı genetik yapıya sahip fakat değişik koşullarda yetişmiş üç kadınız. n Kadınların özsuyu annesidir denir. Siz annenizden ne aldınız? Annemden onun sonsuz sevgisini aldım. n İçinizde kalan bir rol var mı? Hayır. Bazen Lady Macbeth rolü geçer aklımdan. Ne yazık ki “Hamlet”ten sonra bir daha Shakespeare oynayamadık. Maddi olanaklarımız elvvermedi. O oyunda Müşfik unutulmazdı. Ben Gertrude rolündeydim... O yıllara geri gidebilsem Lady Macbeth’i oynamak isterdim. n Yaş 89. Yaşlı olduğunuzu mu hissediyorsunuz yoksa yaş aldığınızı mı? Yaş almak, yaş biriktirmek size neler hissettiriyor? Hayalleriniz var mı? Aynı mı?. Yaşlanıyoruz. Hepimiz yaşlanıyoruz. Yaşlanmayı ben ne hayallerimden, ne sevinçlerimden ne de dünyanın güzelliklerinden uzaklaşmak olarak almıyorum. n Nasıl hatırlanmak istersiniz? Kendim olarak. Aydınlık bir pencere Yeni yıl zaman içinde çok gerilere, mekân içinde de çok geniş bir coğrafyaya yayılan bir kavram. Efsaneleri ve ritüelleri Eski Mezopotamya’dan Mısır’a, Anadolu’dan Uzakdoğu’ya kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Yeni yıl kutlamaları bu uçsuz bucaksız zaman ve coğrafya yayılımı içinde büyük bir çeşitlilik gösterseler de ortak ve değişmeyen bir beklentiye yanıt oluşturuyorlar: yenilenme; eskiyenin, yıprananın yerini “yeni”nin alması... İnsanoğlu çok eski zamanlarda evrendoğum mitosunu hem sözel olarak yineleyerek, hem de ritüel olarak gerçekleştirerek, “yaşlanan” dünyanın yeniden doğmasını, “gençleşmesini” güvence altına almayı amaçlıyordu. Mitoslarını çoktan yitirmiş modern dünyada, “yeni yıl” ile birlikte gelen “yenilenme” dileği ise varlığını korudu. Uzlaşmaz çelişkiler Modernleşip kapitalistleşmek veya kapitalistleşerek modernleşmek içinde hep uzlaşmaz çelişkiler barındırdı. İnsanoğlu bir yandan “Aydınlanma” ve “akıl çağı” ile eleştirel aklı, özgür düşünceyi asırlardır tutsak eden zincirlerden kurtuldu, bilimde, sanatta, ekonomide, her alanda dev adımlarla ilerlemeye başladı. Ama aynı insanoğlu zincirlerinden koptuğu kadar köklerinden de koptu, Jung’un “kolektif bilinçaltı” terimiyle tarif ettiği olgudan, mitolojilerinden, efsanelerinden koptu. Bununla da kalmadı, “akıl”ın özgürleşmesiyle açılan bir dönem “akıl” ile adeta alay eden ve tamamen “insanmerkezci”, hatta işin aslı “Batılı insanmerkezci” bir sistem yarattı. İnsanlık “insan haklarını” da bu sistem içinde buldu, tarihin gördüğü en kanlı boğazlaşmalar da bu sistem içinde yaşandı. Bu sistem önce keşifler ve kanlı fetihler, sonra emperyalizm ve sömürgecilik ile tüm dünyaya (ekonominin enstrümanları yetmediğinde zorla) yayıldı. Bütün dünya “insanmerkezci” oldu. Dolayısıyla insan son 45 yüzyılda, on binlerce yıllık doğal “habitus”undan kendi çabalarıyla kurtulmuş, ama aynı anda bu “habitus”u çevreleyen doğadan ve evrenden de kopmuş oldu, hatta kopmakla da kalmadı onu yok etme aşamasına geçti. Bazılarına göre Birleşik Devletler başkanına yazılmış bir mektup, bazılarına göre bölge valisinin karşısında yapılan bir konuşma olarak Suquamish yerlilerinin şefi Seattle’a atfedilen ünlü metin, hangi anlayıştan kopulduğunu çok güzel ifade eder: “Bunu biliyoruz biz. Dünya insana ait değildir. İnsan dünyanındır. Bunu biliyoruz biz. Bütün her şey bir aileyi bağlayan kan gibi birbirine bağlıdır. Dünyaya ne olursa dünyanın oğullarına da o olur. Hayat ağını insan örmedi, o sadece bir lif onun içinde. Ağa ne yaparsa kendine yapar.” Yeni yıl Tekrar yeni yıla dönecek olursak; doğadan, evrenden ve kendi doğal var oluşundan böylesine kopmuş; modernleşmenin özgürleştirici etkisini ve Chaplin’in unutulmaz filminin adıyla söyleyecek olursak, “Modern Zamanlar” çarklarının köleliğini bir arada idrak etmiş, bu çelişkileri çözememiş; üstelik yaşadığı gezegen için gerçekten yıkıcı ve zararlı hale gelmiş günümüz insanlığı sabahtan akşama ritüel yapsa, dünyaya gençleştirici bir soluk üfleyebilir mi, doğrusu bu konuda epey şüpheliyim. Seattle’ın uyarısı kulaklarımda çınlıyor: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” Ama insanoğlunun binlerce yıllık kolektif bilinçaltında hiç kesintisiz süregelen bir başka dal var: Umut. Onun için yeni yılı Paul Eluard’ın “Aydınlık” şiiriyle karşılamak istiyorum: “Hiçbir vakit tam karanlık değil gece/ Kendimde denemişim ben/ Kulak ver, dinle./ Her acının sonunda açık bir pencere vardır/ Aydınlık bir pencere.” ‘Kırık Saat’in İstanbul galası yapıldı Diyarbakır Sur’daki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin önünde yaptığı basın açıklamasının ardından vurularak öldürülen eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin yaşamına ve öldürülmesine ilişkin soruşturma sürecine ışık tutan Kırık Saat belgeseli Diyarbakır, İzmir, Ankara ve Şanlıurfa’nın ardından İstanbul’da da izleyici ile buluştu. İnsan Hakla rı Derneği’nin (İHD) ev sahipliğinde önceki gün Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde izleyici ile buluşan belgeselde Tahir Elçi’yi eşi Türkan Elçi, akrabaları ve mesai arkadaşları ve dostları anlatıyor. 48 dakikalık “Kırık Saat” belgeselinin yönetmenliğini Sinem Babul ve Rabia Çetin üstlendi. Müzikleri ise dengbej Mahmut, Hüsnü Arkan ve Fı rat Alkış’a ait. Belgesel ismini olay yerinde bulunan ve katledilişinin üzerinden dört saat geçince duran Tahir Elçi’nin kendi saatinden alıyor. Gösterim ardından kısa bir konuşma yapan Sinem Babul ve Rabia Çetin; belgeselin tamamlanmasının 1.5 yıl sürdüğünü, belgesel çekerken bile Tahir Elçi’den çok şey öğrendiklerini ve her çekimde ağladıklarını söylediler. l Haber Merkezi TESAK’ta ocak söyleşileri başlıyor Kadıköy Belediyesi Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde (TESAK) edebiyat, felsefe, tarih ve sanat tarihi temalı söyleşiler ocak ayında da devam ediyor. Yeni sezonun edebiyat söyleşi dizisi, 4 Ocak’ta akademisyen Prof. Dr. Nüket Esen’in konuşmacı olacağı “Fatma Aliye Hanım’ın Yazarlığı” adlı programla başlayacak. Perşembe konuşmalarının ikinci konuğu şair, eleştirmen Küçük İskender olacak. Sonraki perşembe, şair, yazar, akademisyen Hilmi Yavuz söyleşisinde Behçet Necatigil konuşulacak. Ocak ayı Perşembe Konuşmaları’nın son konuğu ise şair Asuman Susam olacak. TESAK’taki edebiyat söyleşileri saat 18.30’da ve katılım ücretsiz. TESAK Cumartesi Söyleşi Dizisi’nin ilki 6 Ocak’ta başlayacak. Bu seride tarih, sanat tarihi ve arkeoloji temalı konuşmalar olacak. Cumartesi konuşmaları saat 14.00’te düzenleniyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle