18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 8 Eylül 2017 haber 6 EDİTÖR: HAKAN AKARSU / ASLAN YILDIZ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Bombacıya iyi bakmışız Suriyeli Alsebaee’nin Mınbiç’te yaralandıktan sonra ailesiyle 3 yıl önce Türkiye’ye geldiği ve şehir hastanesinde fizik tedavi gördüğü belirtildi ABİDİN YAĞMUR Mersin’de MİT binası ile 50. Yıl Polis Merkezi yakınlarında canlı bomba saldırısı hazırlığındayken vurularak öldürülen, İçişleri Bakanlığı’nca terör örgütü IŞİD üyesi olduğu açıklanan Suriyeli Abdulkadir Alsebaee’nin (19), iki ağabeyinin Suriye’deki cihatçı grupların saflarında savaşırken öldüğü, kendisinin de Suriye Mınbiç’te şarapnel parçasıyla yaralandıktan sonra ailesiyle birlikte 3 yıl önce Türkiye’ye geldiği ve fizik tedavi gördüğü belirtildi. Uyuyan hücre olduğu belirtilen teröristin üzerinden bilyeyle güçlendirilmiş kemerle beline sarılmış 5 kilo patlayıcı çıkarken, evinden de intihar saldırılarında kullanılmak üzere hazırlanmış düzenek bulundu. Mahalle sakinleri,“Şehir Hastanesi’nde fizik tedavi alıyordu. Bir kolu buraya geldiğinden beri felç 19 yaşındaki Abdulkadir Alsebaee’nin bir tarafının felç olduğu söyleniyor. ti. Ayakkabısını bile babası bağlıyordu. Olay günü, karakolun önüne evlerinin istikametinden gelmemiş, farklı bir yoldan gelmiş” diye konuştu. Baba Ahmed Alsebaee’nin yanı sıra üvey annesi olduğunu söyleyen bir kadının emniyetteki sorgusu sürüyor. IŞİD’li teröristin cenazesine hiçbir yakını sahip çıkmayın ca, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden polis tarafından alınan cenaze Güneykent Mezarlığı’na götürüldü ve burada kimsesizler mezarlığına gömüldü. 50. Mahallesi’nde yaşayan, IŞİD’li teröristi ve ve babasını tanıyan bir vatandaş, “Bu mahalleye 3 yıl önce geldiler. Buraya geldiklerinde Abdulkadir Alsebae’nin başında şarapnel parçası vardı. O zamanlar babasının yardımıyla yürüyordu. Burada fizik tedaviye gittiğini biliyorum. Tedaviden sonra yürüyüşü bir nebze düzeldi. Bir kolu buraya geldiğinden beri felçti. Hızlı hareket edemiyordu. Eğilemiyordu. Ayakkabısını bile babası bağlıyordu” diye konuştu. Bir başka vatandaş da Abdulkadir Alsebaee’nin genellikle mahallede pek görünmediğini belirterek, “Fizik tedaviye giderken görürdüm. Evleri karakola yakın olduğu için has taneye ya da sağlık ocağına giderken karakolun önünden geçiyordu. Olay günü, karakolun önüne evlerinin istikametinden gelmemiş, farklı bir yoldan gelmiş” dedi. Mahalleyle ilişkisi yoktu 50. Yıl Mahallesi’nde kiralar yüksek olduğu için çok fazla Suriyeli olmadığını anlatan bir başka mahalleli de “Bu muhitte kiralar yüksek. Onun için buralarda pek Suriyeli aile yok. Abdulkadir Alsebae ve babası Ahmed E. bildiğim kadarıyla çalışmıyorlardı. Kaymakamlıktan verilen sosyal yardım aldıklarını söyleyenler var. Babası sürekli camiye gelir giderdi.  Bu mahallede herkes baba Ahmed Alsebaee’yi bilir. Ama oğlunun mahalleyle pek ilişkisi yoktu. Görenlerin de aklının ucundan geçmezdi bu çocuğun böyle bir şey yapacağı” diye konuştu. l MERSİN CHP’li Yarkadaş: AKP–FETÖ ilişkisini örtemezsiniz! CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, gazetemizin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’ya ilişkin haberlerine getirilen erişim yasağına tepki göstererek, “5651 sayılı kanunun kötüye kullanımı, sansür mekanizmasını güçlendiriyor. Gazeteciler artık soru bile soramıyor. Gazeteci, soru soramayacaksa ne yapacak?” dedi. Yarkadaş, yaptığı yazılı açıklamada, Cumhuriyet gazetesinde Aykut Küçükkaya imzalı, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın oğlunun FETÖ bağlantılı işadamıyla yaptığı ortaklığı dile getiren habere, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nce erişim engeli getirildiğini anımsattı. “İşte siyasi ayak” ve “Yazıcı’ya 10 soru” başlığıyla yayımlanan haberlere getirilen erişim engelinin kınayan Yarkadaş, sansürlenen haberin AKP – FETÖ ilişkilerine ışık tutması açısından önemli bir kanıt olduğuna dikkat çekti. Yarkadaş, “Ortaya çıkan ilişkiler yumağı, hâkim kanalıyla unutturulmak isteniyor. Habere erişim yasağı getirilirek, toplumun bilgiye erişim hakkı engelleniyor. Yapılan sansür, halkın haber alma ve düşüncesini özgürce oluşturma hakkına yönelik bir saldırıdır” ifadesini kullandı. Hâkimlik kararının başka bir çelişkiyi daha gösterdiğini anlatan Yarkadaş şöyle konuştu: “Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu başkanı Akın Atalay, oğlu MASAK tarafından soruşturulan bir parkeciden 2500 TL’lik alışveriş yaptığı için tutuklu. Güray Öz, FETÖ şüphelisinden 15 TL’lik pide sipariş etiği için dokuz ay yattı. Cumhuriyet’in çizeri Musa Kart, ETS Tur’un, ByLock kulanıldığı söylenen telefonunu arayıp tatile gitmek istediği için dokuz ayını hapiste geçirdi. Orhan Erinç, telefonunda ByLock olduğu söylenen bir kaymakamla konuştuğu için yargılanıyor. Keza; Sözcü Gazetesi’nin Sahibi Burak Akbay, FETÖ şüphelisi olduğu söylenen bir mağazadan koltuk aldığı için FETÖ’cü olmakla suçlanıyor. Üstelik MASAK raporu, bu alışverişin FETÖ’yle ilişki kapsamına girmediğini rapor haline getiriyor. Tüm bu absürdlüklere rağmen, hayatını FETÖ’ye karşı mücadeleyle geçiren gazeteciler ve gazete sahipleri, FETÖ’cü ilan ediliyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın oğlu ise FETÖ irtibatlı bir şirketle ortaklığını hiçbir şey olmamış gibi sürdürmeye davem ediyor.” l İSTANBUL/Cumhuriyet ABD, Türkiye’den gelen kargolara karşı alarmda ABD’nin Ulaştırma Güvenliği İdaresi (TSA), Türkiye’den gönderilen kargoların daha sıkı güvenlik taramasından geçirilmesine yönelik talimat yayımladı. TSA’nın açıklamasında “kargolardan kaynaklanan tehditlerin büyümesine yanıt veren talimatın hava güvenliği için temel oluşturduğu” söylendi. Buna göre talimat Türkiye’de gönüllü uygulanan bazı önlemleri zorunlu hale getirerek kargoların güvenliğinin garantiye alınmasını sağlıyor. Karar, temmuzda Avustralya’da bir uçağa yönelik terör saldırısı önlenirken kullanılması planlanan patlayıcıların Türkiye’den kargoyla gönderildiğinin ortaya çıkması üzerine alındı. Hakan Karakuş duruşmada, psikolojisinin çok bozuk olduğu için ilk ifade sırasında söylediklerini bilmediğini iddia etti. sAkseıDünarcvsüıaÜyslosıesrürGi köarbüunltüeltemrievdei Akın Öztürk’ün damadı Binbaşı Hakan Karakuş kendisini reddetti 15 Temmuz darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullanılan Akıncı Hava Üssü’ndeki eylemlere ilişkin 486 kişi hakkında açılan davada, eski Hava Kuvvetleri Komutanı ve YAŞ üyesi Orgeneral Akın Öztürk’ün damadı binbaşı Hakan Karakuş’un çapraz sorgusu yapıldı. Karakuş, o gece uçuş kontrol amirliği ile yaptığı konuşmaları kabul etmeyerek, mahkemede dinletilen seslerin uydurulmuş olduğunu öne sürdü. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi’nde görülen duruşmada, eski 141. Filo Komutanı Karakuş, soruları yanıtladı. Mahkeme Başkanı Selfet Giray, önceki ifadelerini tümüyle reddettiğini anımsattığı Karakuş’a, “Kendi atadığınız avukat huzurunda ifade vermişsiniz. Bu ifadeyi de reddediyorsunuz. Neyi zorla söylettiler” dedi. Sanık Karakuş’un, “Bu anlattıklarınızdan şunu görüyorum, o kadar işkenceye rağmen o isimleri söylememişim” demesi üzerine Başkan Giray, “O zaman niye kabul etmiyorsun ifadeyi?” diye sordu. Karakuş, “Psikolojim iyi değildi. Söyledim mi söylemedim mi bilmiyorum. Kafamda ailem vardı. İddianame çıktıktan sonra okuduğum bölümlerde katılmadığım hususlar var” dedi. Kimseye koordinat vermediğini savunan Karakuş, “Bunu kabul etmiyo TUĞGENERAL SERBEST 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında 18 Temmuz 2016 tarihinde tutuklanan eski Afyonkarahisar İkmal ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral İsmet Gökhan Gülmez, ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olmak’ suçundan yargılandığı Afyonkarahisar’da hâkim karşısına çıktı. Gülmez, darbe girişiminde net tavır sergilemediği yönündeki suçlamayı kabul etmedi. Mahkeme, 417 gündür tutuklu bulunan Gülmez’in adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına hükmetti. l DHA rum, koordinatları filo komutanı vermez, pilotlar hedefi bilgisayardan alır” şeklindeki değerlendirmeleri paylaştı. Kendisinin de katıldığı toplantıda darbeden söz edildiği yönündeki ifadelerin de anımsatılması üzerine Karakuş, bunların tamamının yalan olduğunu iddia etti. Darbe girişiminden bir gün önce lazer podu bulunan jetle neden uçtuğu sorulan Karakuş, lazer podlarının kursiyerler için geldiğini, kendisinin de bunun öğretmenliğini yapmak için öğrenmek amacıyla uçtuğunu savundu. Karakuş, uçuşun darbe girişiminden bir gün önce gerçekleşmesinin tesadüf olduğunu iddiasında bulundu. Başkan, daha sonra dikte ve kule kayıtlarını okudu. Üs komuta nı Hakan Evrim’in uçuş kontrol amirliğiyle yaptığı görüşmede “Akın paşa nerede şu anda Hakan?” diye sorduğunu, “Evde herhalde” diye cevap verildiğini aktaran Giray, “Bu konuşmayı sen mi yaptın?” sorusunu yöneltti. Karakuş’un “hayır” demesi üzerine Başkan Giray, “Demek biri senin adını kullanıyor” diye konuştu. Karakuş ise “Sadece isim değil, ses olarak uydurulmuş olabilir” savunmasını yaptı. İddianamede yer alan ve Hakan Evrim ile Hakan Karakuş arasında geçen “Ankara’da sürekli uçak olacak, sürekli taciz olacak” konuşmasını hatırlatan Giray, Evrim’in karşısındaki kişiye yine “Hakan” diye hitap ettiğini vurguladı. Karakuş, “Kabul etmiyorum. Ne talimat aldım ne de talimat verdim” dedi. Konuşma kayıtlarında kendisini “Hakan Karakuş” diye tanıtmasına karşın konuşmaların tamamını reddeden Karakuş, “Buradaki hiçbir konuşma bana ait değil. Birisi benim adımı kullanmış olabilir. Yalan, düzmece” iddiasında bulundu. Daha sonra fotoğrafları gösterilen Karakuş, 141. filoyu gösteren fotolardaki kişinin kendisi olduğunu söyledi. Karakuş, 143. filoda olduğunu gösteren fotoğrafı ise reddetti. Karakuş, “O saatte oraya gitmediğim için bu kişi ben değilim diyeceğim” ifadesini kullandı. l ANKARA / Cumhuriyet Yaralı asker otobüsle gönderildi Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi kırsalında 31 Ağustos günü yürütülen operasyon sırasında teröristler tarafından döşenen el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu yaralanan er Muzaffer Yalçındağ, Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki tedavisinin ardından otobüsle memleketine gönderildi. Afyonkarahisar’ın Bolvadin İlçesi’nde oturan yaralı askeri önceki akşam otobüs Terminali’nde CHP Milletveki li Burcu Köksal ve Türkiye Harp Malulü Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Şube Başkanı İsmail Kumartaşlı karşıladı.Yakınlarının yaralı askerin otobüsle gönderildiğini haber vermesi üzerine durumu öğrenen Köksal, ambulans istedi. Otobüsten sekerek inen yaralı asker, gelen ambulansa bindirilerek evine gönderildi. CHP’li Köksal, “Söylenecek çok şey var ama iktidarın şehit ve gaziler arasında ayrım yaptığının en güzel kanıtı” dedi. l DHA Şerif Mardin Prof. Dr. Şerif Mardin, aynı dili konuştuğu çevreler tarafından lânetlenmiş, farklı dili konuştuğu çevreler tarafından yüceltilmiş bir sosyal bilimciydi. Bir “muhafazakârmodernist” olarak Mardin’in akademik ömrü, Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmesinin pozitivistjakoben karakterinin eleştirel çözümlemesi ve bunun karşısında bir “kültürel parametre” olarak değerlendirdiği dinin durumunu anlama çabasıyla geçti. İşte bu çaba, onu aynen kendisi gibi modern ve seküler olan akademik meslektaşları tarafından dışlanan; Cumhuriyet modernleşmesine kültürel bir içgüdüyle direnen gelenekçimutaassıp kamuoyu tarafından da içselleştirilmeye çalışılan bir figür haline getirdi. İlginç olan şudur ki Mardin’in sosyolojik, sosyopolitik ve sosyotarihsel araştırma konusu yaptığı olay, eylem ve şahsiyetleri “özneleştirme” noktasında onu lânetleyenler de, yüceltenler de buluşmuş, birleşmiştir!.. En fazla gürültü koparan çalışması, “Modern Türkiye’de Din ve Sosyal Değişme: Bediüzzaman Said Nursi Örneği” başlıklı kitabından hareketle bu söylediğimizi açabiliriz. Bu çalışmada Mardin’in derdi, Said Nursi’den çok, onun üzerinden Osmanlı’dan Cumhuriyet’e siyasal geçişte Türkiye’de yaşanan toplumsal değişim sürecinin eleştirel çözümlemesine gitmektir. Kitap, Türkiye’de Nurcu çevrelerde, daha genel olarak da İslami kesimde, henüz Türkçeye çevrilmemişken büyük heyecan ve coşkuyla karşılandı. Ancak Türkçeye çevrilip yaygın şekilde okunabilir olduğunda ise isteneni vermekten uzak bulunup hayal kırıklığı yarattı. Çünkü Nurcular için “özne” olan, Mardin için “nesne”ydi. Bir araştırmainceleme konusu yani… Said Nursi’yi hayatının öznesi yapmış insanlar açısından bu “özne”nin bir araştırmada “öne çıkarılması” heyecan yaratmış, ama bu öne çıkışın “nesneleştirme” suretiyle olması, onda umulanın bulunamamasına yol açmıştır. Diğer taraftan Said Nursi’yi Cumhuriyet ve Kemalizm karşısında bir “düşman özne” olarak alımlayan bilim ve düşünce erbabı açısından da Mardin’in böylesi bir şahsiyeti araştırma nesnesi olarak dahi olsa öne çıkartması kabul edilemez olmuştur. Bu çerçeveden, Mardin’in tüm çalışmalarının Türkiye’de laik Cumhuriyet karşıtı hareketliliklerin (“yobazlığın”, “gericiliğin” ) meşrulaşmasına, hatta AKP dinbazlığının konsolidasyonuna büyük katkı yaptığı ileri sürülmektedir. Fakat yine çok ilginçtir ki Şerif Mardin’in onca çalışmasındaki pek çok kayda değer kuramsal ve kavramsal katkısı yanında onu herkesçe tanınırbilinir (popüler) hale getiren “mahalle baskısı” tabiri, tam aksi istikamette bir duyarlılığı yansıtmaktadır! 2007 yılında bir gazete röportajında Türkiye’de AKP’nin politik öncülüğünde toplumsal alanda baskınlaşan muhafazakârlaşma karşısında laik kesimlerden yana bir endişeyi ifade etmek üzere kullandı bu tabiri o… Kaderin garip bir cilvesi mi demeli?! Mardin, Kemalist modernleşmenin sıkı bir eleştirmeni vasfıyla akademik ün kazandıysa da AKP marifetiyle yaşanan muhafazakârlaşmanın “yumuşak başlı” bir eleştirmeni olarak toplumun zihninde yer etti, “popüler” üne sahip oldu. Evet, Mardin Kemalizm’e eleştireldir ve bu, bazılarının onu Cumhuriyet’e ve Atatürk’e düşman saymasına yol açmıştır. Oysa sakin bir okuma ile Mardin’in Atatürk’ü içerisinde yer aldığı hâl ve şartlar bağlamında tarihsel bir şahsiyet olarak değerlendirdiği, hatta gerektiğinde hakkını teslim ettiği fark edilebilir. Söz gelimi şu ifadeler onundur: “Mustafa Kemal, var olmayan, hipotetik bir unsur olarak Türk ulusunu aldı ve ona hayat üfledi. Ne genel bir arzunun kaynağı olarak Türk ulusu, ne de bir ulusal kimlik kaynağı olarak Türk ulusu, o, böyle bir işe soyunduğu zaman mevcuttu. O, birlikte çalıştığı arkadaşlarından böylesi bir gelecek vizyonu ve bunu gerçekleştirme yolundaki isteğiyle farklılaşır.” (“Atatürk– Founder of A Modern State” içinde, A. Kazancıgil E. Özbudun, 1981, s. 2089). 90 yaşında hayata veda eden Prof. Mardin, 1923’te siyaseten kurulsa da sosyolojik kurulumu hâlâ devam eden Cumhuriyet Türkiye’sinin müstesna bir analistiydi. Bu açıdan tarihteki yerini alacaktır. PKK’lilerin öldürdüğü iki işçi toprağa verildi Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde Onbaşılar Köyü Çobanpınar Piyade Hudut Karakolu’na bağlı Dolavere Tepe Üs Bölgesi’nde çalışan VEDAŞ ekibine PKK’li teröristlerin otomatik silahlarla açtığı ateşte yaşamını yitiren 35 yaşındaki 3 çocuk babası VEDAŞ Yüksekova Arıza Şefi Sabri Özdel için Yüksekova’da cenaze töreni düzenlendi. Akarsu Camii’nde yapılan törenin ardından Özdel’in cenazesi Akalan mezarlığında gözyaşları arasında toprağa verildi. VEDAŞ teknikeri 35 yaşındaki evli ve 2 çocuk babası Hazım Şahin için de Hakkâri’de cenaze töreni düzenlendi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle