27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 8 Eylül 2017 haber/dizi 10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY İşi mizaha vurup aklımızı koruyoruz 313 gündür özgürlüğünden yoksun... TGS’DEN SİLİVRİ ZİYARETİ Mücadeleyi daha da büyüteceğiz TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş (solda) ve Genel Mali Sekreteri Can Uğur, Silivri Cezaevi’ne gitti. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve Genel Mali Sekreteri Can Uğur cezaevindeki tutuklu gazeteciler Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Tunca Öğreten, Mahir Kanaat ve Gökmen Ulu’yu ziyaret etti. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazetecilerle görüşen TGS yöneticileri, tutuklu gazetecilere basın özgürlüğü için mücadeleyi daha da büyüteceklerini söylediler. Gökhan Durmuş ve Can Uğur cezaevindeki tutuklu gazetecilerle bir süre görüştü. Kadri Gürsel ve Ahmet Şık ile görüşen TGS yöneticileri, 11 Eylül’de yapılacak olan Cumhuriyet Davası hakkında görüş alışverişinde bulundu. Boşa düşen iddianameye rağmen tutukluluk durumunun devam etmesi eleştiren Durmuş ve Uğur, basın özgürlüğü ve demokrasi için cezaevlerinde bulunan tüm gazetecilerin serbest bırakılması gerektiğini söyledi. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, 11 Eylül günü güçlü bir destek ile davaya gideceklerini ve tutuklu diğer gazetecilerin de serbest kalacağına inandıklarını kaydetti. Durmuş, tüm gazetecileri, demokrasiye inanan herkesi 11 Eylül’de Silivri’ye çağırdıklarını da sözlerine ekledi. Kamuoyu oluşturulsun Mahir Kanaat ve Tunca Öğreten ile görüşen TGS yöneticileri Durmuş ve Uğur, fiilen cezaya dönüşen uzun tutukluluk süresini eleştirdi. Kanaat ve Öğreten ise 24 Ekim’de yapılacak olan duruşma öncesinde kamuoyunun destek olmasını ve sendikanın bu yönde çalışma yürütmesini istedi. Zorlamalarla kurgulanan iddianameyle 9 aydır tutuklu olduklarını ifade eden Kanaat ve Öğreten, mahkemenin bağımsız davranması durumunda 24 Ekim’de tahliye olacaklarına inandıklarını dile getirdi. Kısıtlama kalksın Gökmen Ulu ile de görüşen ve henüz iddianamesi hazırlanmayan Ulu’ya desteklerini sunan TGS yöneticileri, umutsuz olmamasını, bu kötü gidişe rağmen hukukun kazanacağını söyledi. Ulu, cezaevindeki en büyük sıkıntısının avukat görüş kısıtlamasının devam etmesi olduğunu ifade etti. Avukatıyla haftada sadece 1 gün görüşmesine izin verildiğini belirten Ulu, bu yasağın kalkmasını istedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Oğuz Güven, Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinin genel yayın yönetmeni. 11 Eylül’de ikinci duruşması yapılacak olan Cumhuriyet çalışan ve yöneticilerinin davasında sanık değil. Ama “her Cumhuriyetçi ya da gazeteci hapsi tadacak” dedirtircesine o da tutuklandı. Bir tweet yüzünden. Hem de 55 saniye sonra silinen bir tweet yüzünden. Yine de şanslı sayılır. Toplam bir ay hapis yattı. O bir aylık Silivri sürecinde, aynı cezaevinde olan 12 Cumhuriyet çalışanıyla hiç karşılaşamadı. Ancak tahliye olduktan sonra yeni bir gelişme oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne tutuklu ziyaret etme hakkı verildi. Güven de cemiyet yöneticisi olarak ziyaretlere gitmeye başladı. Tutukluyken göremediği arkadaşlarını o ziyaretler sayesinde artık görebiliyor. Güven, cezaevi hikâyesini şöyle anlattı: l Sosyalistim, FETÖ’den tutuklandım: Arkadaşlarımdan farklı gerekçeyle tutuklandım, ama olaya bir gazete davası olarak bakarsanız yanılırsınız. Gerçek, bunun bir Cumhuriyet gazetesi davası değil, bir siyasi dava olduğudur. Bu tutuklamaların muhalefetin susturulmak, sindirilmek, toplumun için korku salmak için yapıldığı çok açıktır. Sıranın bana da geleceğini bekliyordum ama 35 yıldır gazetecilikten başka bir iş yapmadığım için nasıl bir gerekçe bulacaklarını merak ediyordum. Bula bula hukukta hiçbir karşılığı bulunmayan bir ‘niyet okuma’ ile benim gibi sosyalist birini ‘FETÖ propagandası yapmaktan’ tutukladılar. l Kendimizi mizaha vuruyoruz: Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ‘Tweetten yatan bir Allah’ın kulu yok’ dediğinde hemen sosyal medyada, ‘Hiçbir suç unsuru olmamasına rağmen, kelime eksikliğinden 52 sn.’de sildirdiğim halde 32 gün tutuklu kalan hâlâ mahkemesi süren ben mesela. Adalet Bakanının haberi olmaması mümkün değil ama göz göre göre yalan söylüyor. Resmi rakamlara göre 2106 sonu itibariyle (2017 hariç) 1656 kişi tweet nedeniyle tutuklandı. 10 bin insan hakkında soruşturma açıldı’ diye yazıp paylaşım yaptım. Büyük ilgi gördü, yüzlerce kez paylaşıldı. Atilla Taş da, kendi üslubuyla buna cezaevinden, ‘Ben Allah’ın kulu değil miyim’ diye cevap verdi. Bu yalanlara karşı işi biraz mizaha vurup aklımızı korumaya çalışıyoruz. l Hâkim tutuklarken yüzünüze bakamıyor: 12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevi ile şimdiki cezaevlerini karşılaştırmak doğru olmaz ama bazı şartları da bugünden iyiydi. Mektup yazıp, alamıyorsunuz. Tuttuğunuz notu, yazdığınız şiir avukatınıza, çocuğunuza veremiyorsunuz. Tam bir tecrit uygulanıyor. Mahkemeler ise 12 Eylül’de daha iyiydi. Savunmanızı can kulağıyla dinliyordu askeri hâkimler. Şimdi savunmanızın anlamı yok gibi. Hâkim tutuklama kararını verirken yüzünüze bile bakmıyor ya da bakamıyor şimdilerde. l Arkadaşları göremedim: Bir aylık tutukluluğum süresince sadece Silivri Cezaevi’nde 1 ay yatan ancak tutuklu Cumhuriyet çalışanlarını hiç göremeyen Oğuz Güven, tahliye edildikten sonra TGC yöneticisi olarak aynı cezaevine girdi ve tutuklu meslektaşlarıyla görüşebildi bir kere avukat görüşünden çıkarken sevgili Emre İper’i gördüm. Selamlaştık uzaktan. Her perşembe Ahmet Şık, eşiyle, kızıyla görüşme yapıyordu yan odada ama bir kez bile rastlaşamadık. Öylesine tecrittik yani. l Tahliyeme sevinemedim: Ceza infaz memurları tahliye haberimi verdiğinde, televizyonu açtık. Ekranda Enis Berberoğlu’nun 25 yıl hapis cezasına çarptırıldığı ve tutuklandığı son dakika haberi vardı. Tahliyeme sevinemedim bile. İçeride kalan arkadaşlarımı geride bırakmak, hem sevinç, hem hüzün gerçekten çok garip bir duyguydu. l Bir duruş: Hapiste günlük koşuşturma içinde unuttuğun arkadaşlığın, dostluğun, sevdiklerinin, bir kuruma, bir duruşa sahip olmanın, bir takıma tutkun olmanın değerini daha iyi anlıyorsun. Böyle dostlara sahip olduğum için kendimi daha da güçlenmiş hissediyorum. l ÖFKEM DORUKTAYDI: Silivri’de bir bilinmezliğe girerken ilk aramada donuna kadar soyup baktıktan sonra xray’den geçirdikleri an öfkem doruktaydı. Bir de avukata götüreceğim savunma ile ilgili notu, hücrenin kapısında ceza infaz memurunun alıp okumaya kalkması. Çok öfkelendim. l 11 Eylül’de hepsini alacağız: Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Emre İper hepsi çok yakın çalışma arkadaşlarım. Onlara şu an ‘Çok özledik. 11 Eylül’de hepinizi alacağız oradan. Daha yapacak çoooook işimiz var’ diye sesleniyorum. l Roller değişti: Türkiye Gazete ciler Cemiyeti Yönetimi olarak ancak 9. başvuruda olur alabildik. Ben iki kez Silivri’ye ziyaretçi olarak gittim. Memurların eşliğinde o koridorlardan bu kez özgür bir birey olarak geçmek, tutuklu sandalyesi yerine masanın karşına oturmak çok değişik bir duyguydu. Görüşmeler arasında arkadaşları beklerken demir parmaklıkların arasında koridora baktım bir an. Bir infaz memuru tanıyıp, ‘Siz içeride değil miydiniz’ diye sordu. ‘Evet, kaçtım çaktırma’dedim. Ben güldüm, o gülmedi tabii. Arkadaşlarımız aylar sonra, avukat ve ailelerinin dışında bir yüz görmekten, başkalarıyla konuşmaktan mutlu oldular. Hepsi suçsuz olmanın, haklı olmanın, iddianameyi çürütmenin gururuyla dimdik ayakta, 11 Eylül’ü bekliyor. l Yalan haber: Gazetede yazanların, muhabirlerin, televizyonlarda ahkam kesenlerin tetikçilik yapması, sürekli yalan haber üretmeleri midemi bulandırıyor. Bana en çok merkez medya gibi gözüküp, haberleri gizleyenlerin, gerçekleri yazmayanların, penguen rolüne bürünenlerin yaptıkları koyuyor. İçime sindiremiyorum. Türkiye’ye büyük kötülük yapıyorlar. l Kendimizi iyi hissetmemiz için: Türkiye’de herkes ‘Nereye gidiyoruz’ diye konuşuyor ama susuyor, siniyor. Milyonlar gücünün farkında değil. Çare cesaretle haksızlıklara karşı susmamak, ‘adalet’ istemini sürekli haykırmak. Nuriye ve Semih’in ölmemesi, haklarının iade edilmesi için mücadelelerine destek vermek mesela. Kendinizi iyi hissetirecektir. Oğuz Güven, torunu Aren’i bir ay göremedi. En büyük özlem torun l 2.5 yaşındaki torunum: Çok sevdiğim biricik aşkım kızım alınmasın ama en büyük özlemim torunum Aren oldu. Herkes neden tutuklandığımı anlıyordu ama çok ayrı bir aşk yaşadığım 2.5 yaşındaki torunuma dedesini neden göremediğini anlatamamak içimi yakıyordu. l Ben çıkacağım diyordum: Mahkemede hâkim tutuklama kararını açıkladığında ilk aklıma gelen üç ay önce yakınımın cenazesinde karşılaştığım bir avukatın, ‘sizleri hapiste çürütecekler’ sözleri oldu. Öyle ya, bu acayip suçlamayla tutuklanıyorsam, ‘acaba adam haklı mı’ diye endişelendim bir an. Hapiste ise umutsuz olduğum an hiç olmadı. Nâzım Hikmet’in ‘Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir” sözlerini şiar edindim. En fazla 67 ay tutarlar diyordum. Buna göre kendimi hazırlamıştım. Şaka gibi gelecek ama, ben avludaki arkadaşlarıma ‘Ben fazla kalmayacağım. 1 ay sonra gideceğim’ diye takılıyordum. Sonra bu esprimi hep gülerek karşılayan Oğuz Usluer, Silivri’deki görüşmemizde, bana, ‘Abi biz de senin gibi evrene pozitif mesaj mı göndersek’ diye takıldı. Hücremde gururla ağladım l Fotoğraf ve mektup: En duygulandığım anlar ise, arkadaşlarımın doğum günüm için toplanıp çektirdikleri resmi gazetelerde görmem ve kızım Demet’in mektubu oldu. İki saat hücreye kapanıp defalarca okudum ve gururla ağladım. l Kulağım kilit sesindeydi: Her sabah saat 08.15’de sabah sayımı ve avlu için ağır demir kapının açılması en iyi anlarımdı diyebilirim. Küçücük hücrede tek başına geçirilen geceden sonra her sabah küçük bir özgürlüğe açılan bir kapı gibiydi. Heyecanla o kilit sesini bekliyordum. Avluda iki arkadaşımı göreceğim, hemen voltada sohbet, ardından birlikte kahvaltı edip gazete okuyacağımız anları beklerdim. Kantin hakkım engellenemez Cumhuriyet’e adalet borcunuz var Gazetemizin yayın politikasının hedef alındığı dava kapsamında asılsız ve akıl dışı iddialarla tutuklu bulunan avukat Akın Atalay nezdinde tüm haksız tutuklamalara karşı çıkmak için avukatların Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde başlattığı Adalet Nöbeti dün 23’üncü kez tutuldu. Nöbete CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal, sanatçı Rutkay Aziz, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, gazetemiz imtiyaz swahibi Orhan Erinç ile 9 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan yazarımız Hakan Kara, çizerimiz Musa Kart, Kitap eki Yayın Yönetmenimiz Turhan Günay, avukatlarımız Bülent Utku ve Mustafa Kemal Göngör ile yöneticimiz Önder Çelik katıldı. Adliye binasındaki 1 saatlik nöbetin ardından bina önünde basın mensuplarına açıklama yapıldı. İs tanbul Barosu Başkanı Durakoğlu, 23’üncü nöbetin yeni adli yılın ardından yapıldığını anımsatarak, “Adli yılı OHAL altında açıyoruz. Bir yıldan fazla bir süreden bu yana, demokrasiye güçlü dönebilmek için ilan edilen OHAL, ilan edilmesindeki amacı aşan boyutuyla, şimdi demokrasiyi tehdit eden bir boyuta büründü” dedi. Durakoğlu, yeni adli yıl açılışındaki konuşmasında “Hâkim ve savcılarımız hiç olmadığı kadar bağımsızdır. Hiç olmadığı kadar tarafsızdır” diyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’a da cevap verdi. Durakoğlu, “Yargı bağımsız da değildir, tarafsız da değildir. Hatta hiç bu kadar da bağımsızlıktan ve tarafsızlıktan uzaklaştığı bir dönem olmamıştır. Toplumun adalet inancının yüzde 30’lara bile varamadığı bir düzlem, yargı bağımsızlığı ve tarafsız lığının olup olmadığının en temel göstergesidir” dedi. 11 Eylül’de Silivri’de “Emile Zola’nın itham ederken söylediği gibi ‘Yargı Cumhuriyetin onuru olacaktır’ diyen Durakoğlu, şöyle devam etti: “Bilinmelidir ki o güne kadar, siyasal iktidarın sadece Cumhuriyet’e değil, Cumhuriyete de adalet borcu vardır. Bu amaçlarınızın sadece birisinin göstergesi olarak 11 Eylül’de Cumhuriyet davası için Silivri’de olacağız. Bir yandan meslektaşlarımız Akın Atalay, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku’yla dayanışırken, diğer yandan da görevlerini yapmak dışında hiçbir suçlamaya muhatap olmaması gereken yazar dostlarımızın ifade özgürlüklerine sahip çıkacağız.” l İSTANBUL / Cumhuriyet l Hapisteki eylemim: Haksızlıklara karşı bendeki bu isyancı ruh varken eylem düşünmemek mümkün mü? Üstelik eylem yaptım da. Sigara sorunu yaşadım. ‘Bir hafta sonra gelecek’ dediler. Bunun üzerine bir kâğıda ‘Kantin hakkım engellenemez’ diye yazdım. Avluda gardiyanların olduğu bölgedeki cama bantladım. İnfaz memurları telaşla ‘Böyle olmaz’ diye geldiler. Gelen giden olmadı üç kez tekrarladım aynı eylemi. İki gün sonra sorun çözüldü neyse ki. l Çok tanınmaktan rahatsızım: Çıktığımın ertesi günü çalışmaya başladım. Yalnız tanınma bakımından benim için iyi olmadı. Metrobüste, maçta bir ağız kavgası bile edemez oldum. ‘Şimdi ne derler’ diye özgürlüğüm kısıtlanmış gibi hissediyorum. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle