Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Salı 11 Temmuz 2017 14 Somerset Maughan ve Soros hattındaki Türkiye. Maughan “üçkâğıtçıyı” şöyle tanımlamış: “Her şeyin fiyatını bilen ama değerinin far Skında olmayan kişi”. Biraz “antikapitalist manifesto” gibi görünse de ondan çok ötede derinliklere sahip bir ifade. Hocam ve yakın dostum rahmetli Sencer Divitçioğlu İktisat Fakültesi’nde öğrenci iken bize doçent olarak fiyat teorisi dersine gelirdi. Bir sosyalist olarak, “iktisatın nasıl fiyatlar sistemi” üzerine oturduğunu anlatırdı. Bu “nesnel göstergelerden” makro faydaya geçmeye çalışırken “değerler” burada devreye girer. Hele “dışsallıkları” devreye soktuğumuzda. Ancak S. Maugham’da fiyat ve değer ayrıştırması biraz farklı. Nesnellik ve öznellik yanında ahlak ve insanlık boyutu da var. Ormanın değerini bilse de şahsi çıkarı varsa onu yakar, yaktırır. Bir tarihi taşı müze yerine kaçakçıya götürür. Sınıfta arkadaşlarının gözünün içine baka baka kopya çekerek onlara kazık atar. Siyasetçi ise büyük kitleleri soyarak yandaşlarına ve kendine çıkar sağlar. İşine gelmiyorsa, demokrasiyi hallaç pamuğu gibi atar ve rafa kaldırır. Çıkar ve güç Mesele çıkar ve güç odaklıdır. Makro düzeyde iş Trump’ın, “önce Amerika” noktasına kadar gider. Çatışmalar, silahlar, savaşlar ve ölümler bir “sayı” meselesidir: Soros’un bize, “En iyi ihraç ürününüz askerinizdir” demesi gibi. Dün Kore Savaşı’nda, bugün Afganistan’da, Suriye’de yaşandığı gibi. Ve şimdi de Soros’un tavsiyesi, Katar’a kadar uzandı. Asker ve para bağı Soros’u haklı çıkarmadı mı? Bugün neden S. Maugham’ın sözü ile başladım: çünkü Türkiye’de, “demokrasiden özelleştirilmelere kadar” değerler sistemi altüst oldu. İşler S. MaughamSoros hattına bağlandı. Avrupa ve çağdaş dünya ile “çağdaş değerler sisteminde” kavga ediyoruz. Öte yandan Ortadoğu’da “Katarlaşıyoruz”. Avrupa’nın ilişkileri askıya alması mı dediniz? Herkes memnun: Ankara çağdaş değerler sisteminden ve onların kurumlarından zaten uzaklaşıyor. Avrupa ise Türkiye’de demokrasi olmasa bile iktisadi çıkarlarını koruyorsa gerisi hiç önemli değil, der. Üstelik BOP’a daha kolay ulaşırlar, eğer dinci rejim varsa. Ankara, “Bakın görüyor musunuz, pis ve faşist Avrupa bizi dışlıyor” diyerek rejim değişikliğinin ve OHAL’in zeminini kuvvetlendirir. Avrupa yerine Araplaşma mubahtır der. Ve Dibeklihan’da çağdaşlaşma tartışmaları Bodrum’un Dibeklihan kültür ve sanat merkezinde iki hafta boyunca Bilsay Kuruç, Işık Kansu, Erdinç Bakla, Cenap Tezer ve Yılmaz Özdil gibi güzel insanlarla beraber olmak ve yaşadığımız çirkinliklere karşı Köy Enstitüleri üzerinden güzellikleri konuşmak insanı mutlu ediyor. Ancak çirkinlikler karşısında bu güzel insanlarla ve fikirlerle olumlu şeyleri konuşmak “trajikomik” bir durum yaratıyor: hele hele güzel insanların “adalet” yürüyüşüne destek vermesi, çirkinlikler ve güzellikleri iç içe geçiyor. Picasso ile Dali’yi aynı kare içinde seyretmek gibi bir şey. Ve 9 Temmuz Maltepe olayı Kılıçdaroğlu noktayı koyduğu 9 Temmuz mitingi ile CHP’nin olması gereken toplumsal ağırlığına ulaştı. Konuşmasında Ecevit’i anımsatan özellikler hissettirdi: hem hoşgörülü, hem sert, hem de dengeliydi; uyumu sağlamıştı. Bu yeni bir başlangıç dedi: bakalım CHP aynı tempoyu güçlü “örgütlenme” bakımından da sağlayabilecek mi? Umarım sağlar. 11 TEMMUZ 2017 SAYI: 33515 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.38 03.30 04.02 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.35 13.17 17.13 20.45 05.23 13.01 16.56 20.27 05.50 13.24 17.16 20.45 Yatsı 22.32 22.10 22.24 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk siyasal yaşamında önemli bir tarihsel sayfa açtı… CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasına tepki olarak, 15 Haziran’da Ankara’da Güven Park’ta başladığı 432 kilometrelik bireysel “adalet” yürüyüşü, 25 gün boyunca “çığ” gibi büyüdü. Bilirsiniz bir yamacın tepesinden bir kartopu yuvarlandığında, büyüyerek aşağıda “çığa” dönüşür. Kılıçdaroğlu, Berberoğlu’nun tutuklu olduğu son durak Maltepe’de pazar günü “çığ” gibi coşkulu yüz binlerce vatandaşa konuştu. Dün de Berberoğlu’nu cezaevinde ziyaret ettikten sonra şunları söyledi: “Bugünkü koşullarda üzülerek ifade edeyim üzerinde adalet yazan saraylarda adalet verilmiyor. Hiçbir günahı olmayan insanların, haksız yere suçlanan insanların hapse atılması, toplum vicdanında derin yaralar açar.” Yürüyüş sırasında AKP Reisi Umumisi yürüyüşçüleri şöyle tehdit etti: “Adalet yollarda değildir. Adliye binalarındadır. Rahmetli Demirel’in dediği gibi ‘Yollar yürüyerek aşınmaz.’ Bunu aşındıramazlar. Varsa bir haksızlık müracaat edeceğin yer bellidir. Siyasette sözü olanın bunu ifade edeceği yer de yol kenarları değil, Meclis kürsüsüdür. Eğer yürümekle aşınacağını sanıyorlarsa bu mümkün değildir. Yargı, A’dan Z’ye herkes için çalışır. Yarın sizi de bir yerlere davet ederlerse şaşmayın!” HHH Bu tarihsel sayfayı gölgelemek için O uçaklar kimin gü venliği için İncirlik’te ÖzAgecanr idi? AKP Reisi Umu misi, Almanya’daki Türklere bir açık hava toplantısı düzenlemeye heves etti. Alman ya Başbakanı Ange Kavşak la Merkel, bizzat “Bu toplantıya izin veril İçeride! Dışarıda! meyeceğini!” açıkladı. Reis, “Yalvaracak değiliz. Kimseye eyval lahımız yok!” diyerek daha şimdiden 15 Dr. Taner Özek geri vitese taktı ve Temmuz olaylarını ekledi: “Almanya in anmak ve kutlamak tihar ediyor!” Acaba için görkemli göste kim intihar ediyor? rilerin hazırlıklarına Almanya’nın kamu başlandığını, AKP televizyonu ARD’nin Reisi Umumisi yaptığı bir araştırma Hamburg’dan dö ya göre, Almanların nerken uçakta ga üçte ikisi Türkiye ile zetecilere söyledi. AB üyelik müzake Anlaşılan Reisi Umumisi olduğu hükümet ve tüm AKP’li belediyeler, bu gösteriler için, bütün maddi manevi olanaklarını kullanarak taraftarlarını 15 Temmuz’da sokaklara dökecekler. relerinin kesilmesini, çifte vatandaşlığınsa kaldırılmasını istiyor. Yalnız Almanya mı? Hollanda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın ülkeye girmesine bile izin vermeyip kapıyı suratına kapatmadı mı? 15 Temmuz HHH AKP Hükümeti, Almanya Parlamentosu Savunma Komisyonu heyetinin İncirlik Hava Üssü’ndeki Alman askerlerinin ziyaretine izin vermedi. kutlamaları için Hollanda’ya gidecek olan Veziri Azam Muavini Tuğrul Türkeş’e izin verilmeyeceğini Hollanda Dışişleri Bakanlığı açıkladı. HHH Ankara Berlin arasındaki gerginliğe Lüksemburg ve İtalya dışişleri ba bir de bu olay eklendi. Alman uçak kanları Jean Asselborn ve Angelino larının, İncirlik’ten Ürdün’ün Al Azrak Alfano, Türkiye’de 16 Nisan halkoy Hava Üssü’ne taşınmasına başlandı. lamasından sonra anayasa değişik likleri hakkında “Yeni anayasa ve bu otokratlıkla Türkiye’nin AB’ye üyeliği mümkün değil!” demişlerdi. Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz Özgen Ada dün, Türk Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin “Ülkeye girişine izin verilmediğini doğrulayabilirim!” dedi. Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye Raportörü Kati Piri’nin hazırladığı “Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin askıya alınması çağrısı” raporunu, Temmuz başında 658 parlamenterin 477 oyu ile kabul etti. Nedeni de anayasa değişikliğinin “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ve “AB’nin Kopenhag kıstaslarına” uymaması idi. 2004’te “Avrupa Fatihi” söylemleri ile Esenboğa’dan Çankaya’ya kadar gösteriler ve havai fişeklerle karşılanan Reisi Umumi, AP’nin son kararı hakkında “AB’nin milletimizin onurunu hiçe sayma noktasına gelen ikiyüzlü tavrına daha fazla tahammül etmek zorunda da değiliz” dedi. Vezirleri de “Bu kararı tanımıyoruz!” diye eklediler. HHH Temel, komşusu Cemal’e 100 bin lira borç verir. Ancak, birkaç günlüğüne borç alan Cemal, ne borcunu öder ne de Temel’in yanına uğrar. Bunalım içindeki Temel, “Vuracağım oni!” demektedir. Öteki komşuların önerileri üzerine dava açar. Kimliklerin saptanmasından sonra yargıç Cemal’e sorar: “Sen, Temel’i tanıyor musun?” Cemal’in, göz ucuyla kendisine baktıktan sonra “Tanımayrum oni, yargıç bey!” demesine sinirlenen Temel, “Ben da oni tanımayrum yargıç bey!” der. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Mülteciye değil, insana bakın ŞEVİN GÜLFER SAĞNIÇ Yurttaşlık Derneği Araştırmacı Türkiye’nin farklı yerlerinde farklı zamanlarda “Suriyelileri istemiyoruz”, “Onlar geldi bize iş kalmadı”, “Bizlerden rahat yaşıyorlar”, “Devlet her imkânı onlara sağlıyor” gibi tartışmalar hatta o tartışmalardan doğan saldırılar oluyor. Birkaç gün önce Suriyeli 9 aylık hamile Emani AlRahmun ve 10 aylık bebeği Halaf AlRahmun öldürülünce herkes vahşet karşısında ayağa kalktı ama gündelik hayatta Suriyeli mülteciler, Türkiye’deki birçok kötülüğün müsebbibi gibi gösterilmeye çalışılıyor. Peki öyle mi? Hükümetlere koz Referandum sırasında Hollanda’yla yaşanan miting krizinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın peşi sıra AB Bakanı Ömer Çelik ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilebileceğini bir kez daha söyledi. Her ne kadar bu açıklamalar, Hollanda ineklerinin sınır dışı edilmesi gibi tepkilerin gölgesinde kalmış olsa da mültecilerin hükümetler tarafından nasıl koz olarak kullanıldığını göstermesi açısından önemli. Bu devlet merkezli, insan hayatını pazarlık malzemesi haline getiren politikalar karşısında meselenin insani boyutlarını dillendirebilmek, sayıların ötesini görebilmek daha da önem kazanıyor. “İnsani Güvenlik için Sınıraşırı Yurttaşlar Ağı” projesi kapsamındaYurttaşlık Derneği tarafından düzenlenen Türkiye’den ve Balkanlar’dan akademisyenlerin ve sivil toplum kurumları (STK) temsilcilerinin katılımıyla Mart’ta gerçekleşen “Zor Zamanlarda İnsani Güvenlik” konferansında Suriyeli mültecilerle de alakalı çok önemli araştırmaların verileri paylaşıldı. Kemal Vural Tarlan ve Emine Uçak Erdoğan tarafından hazırlanan envanter raporu bunlardan birisi. 124 sorun alanı Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin karşılaştığı sorunları, bu sorunlu alanlardaki ilerlemeleri ve yasal/idari düzenlemeleri inceleyen araştırma, barınma ve iskân, serbest dolaşım, çalışma ve iş piyasası, eğitim, sağlık, sosyal yardımlar gibi haklarla alakalı 124 sorun alanı tespit etti. Bu 124 alandan yalnızca 34’ünde sorunlar genel anlamda giderilmişken, 90 ayrı alanda sorunlar devam ediyor. Sorunlu alanların 34’ündeyse yasal düzenleme olmasına rağmen uygulamada sıkıntılar yaşanıyor; 53’ünde yasal idari anlamda da sorunlar var. Örneğin sağlık hakkı konusunda acil servis hizmetlerine dair sorunlar genel anlamda giderilmişken tedavi alanında ciddi sorun Suriyeli mültecileri tanıyabilmek için yaşadığınız mahalleye, şehre göz atmanız yeterli, müzakere masalarında devletlerin birbirlerine karşı koz olarak kullandığı hayatlar orada. Biz araştırmalarımız sırasında göbek fıtığı olan bebeğini ameliyat ettirebilmek için kapı kapı dolaşan Suriyeli bir anne tanıdık mesela. Suriyeli mülteciler kendilerine yeni bir hayat kurabilmek için yaşamakla ölüm arasında ince bir çizgide mücadele veriyor. lar var: Uzun süreli ve “pahalı” (kanser ya da diyaliz gerektiren böbrek hastalıkları gibi) tedaviler devlet tarafından karşılanmıyor. Bir diğer deyişle, bir mülteci parmağı kesilirse tedavi ediliyor ama kanser olursa edilmiyor. STK’ler ve mülteciler Konferansta ben ve Helen Mackreath de Türkiye’deki sivil toplum ve Suriyeli mülteciler konusunda yaptığımız araştırmayı sunduk. Araştırmamız sırasında, devlet kurumlarının mültecilerin yalnızca yüzde 10’unun yaşadığı kamplara odaklanmasının, belediye bütçeleri belirlenirken Suriyelilerin hesaba katılmamasının ve seçmenin tepkisinden çekinen seçilmişlerin şehirlerde yaşayan mültecileri adeta korumasız bıraktığını gördük. STK’ler ise devletten kalan bu boşluğu doldurmaya çalışıyor. O kadar ki ziyaret ettiğimiz gönüllü olarak yardım dağıtımı yapan bir ayakkabı imalathanesinin mülteciler tarafından devlet kurumu sanıldığına şahit olduk. STK’lerın ve devletin rolü arasındaki çizgi öylesine bulanıklaşmış ki devlet görevlilerinin STK’lerden beklentileri de artmış. Araştırma kapsamında görüşülen bir devlet görevlisine STK’lerin mültecilere destek sağlamada başarılı olup olmadığı sorduğumuzda “Bugüne kadar bir iç çatışma yaşanmadığına göre herhalde başarılılar” cevabını aldık. Bu süreçte STK’lerin devlet kurumlarıyla işbirliği ve iletişimi gibi konularda olumlu sayılabilecek gelişmeler yaşandı. Ancak birçok STK temsilcisi devletin sadece ideolojik olarak hükümete yakın olan veya bizzat hükümetin teşvikiyle kurulmuş STK’lerle işbirliği yaptığını belirtiyor ve bu ilişkinin bile taşeronluk düzeyinde olduğunu iddia ediyorlar. Devlet yetkili leriyse sahadaki STK’lerin çoğunun devlete karşı önyargılı olduklarını, kendilerinin her görüşten STK ile işbirliğine hazır olduklarını iddia etmekte. Sahadaki aktörlerin hemfikir oldukları tek nokta karşılıklı güvensizlik ortamının hakim olduğu. Suriyelilerin sosyal medya gruplarından resmi statüsü bulunan sivil toplum kurumlarına kadar farklı düzeylerde örgütlenmesine ve mülteci alanında çalışan pek çok Türkiyeli STK olmasına rağmen bu örgütlenmeler arasındaki iletişim çok az. Hatta birbirine hiç dokunmayan iki sivil toplumdan bahsetmek bile mümkün. Dil problemi eğitim ve sağlık gibi pek çok alanda olduğu gibi STK’ler arası iletişim alanında da çok ciddi bir bariyer oluşturuyor. Dünyada mülteciler Konferansta yapılan diğer sunumlar Türkiye dışında da tablonun pek parlak olmadığını gösterdi. Bulgaristan’dan gelen STK temsilcileri 2015 yılında hükümetin milliyetçi duyguları körüklemek ve seçmenleri manipüle etmek için mültecileri “güvenlik tehdidi” ve “suçlu” gibi göstererek oy toplamaya çalıştığını anlattı. İşin trajikomik tarafıysa bu dönemde Bulgaristan’ın mülteciler tarafından pek tercih edilmeyen bir rotada olması. Yunanistan’daki kamplarda çalışan bir diğer STK de kamp koşullarının hastalık ürettiğini anlattı. “Açık hava hapishaneleri” olarak tanımladığı bu kamplarda sağlık koşulları çok kötüyken sağlık imkânlarına erişimin neredeyse imkânsız olduğunu belirtti. Kampa geldiğinde sadece anksiyete sorunu olan mülteciler, geleceklerindeki belirsizlik ve içinde bulundukları güvensiz ve sağlık sız kamp ortamı sebebiyle depresyona giriyor. Bu mültecilerin bir bölümünü “hassas grupların” yani engelli, LGBTİ ve cinsel şiddet mağduru gibi daha fazla korunma gerektiren insanların oluşturduğu otoriteler tarafından gözardı ediliyor. Peki bütün bu yaşananlar gerçekten “mülteci krizi” mi? Konferanstan ve yapılan araştırmalardan çıkan cevap “hayır”. Mali kaynakların mültecilerin mevcut koşullarını iyileştirmek yerine sınırları güçlendirmeye harcanmasının sorunları arttırdığı apaçık ortada. Dolayısıyla yaşanılan kriz “mülteci krizi” değil “politika krizi”. Onlar sizin gibi insanlar Bütün bunlar arkalarındaki hayatları görmezsek sayılar ve teknik bilgilerden ibaret. Biz saha araştırmamız sırasında göbek fıtığı olan bebeğini ameliyat ettirebilmek için kapı kapı dolaşan Suriyeli bir anne tanıdık. Kimlik belgesi olmadığı için ameliyat olamayan bebek ancak fıtık patlarsa acile gidebilecek ve ömür boyu makineye bağlı kalacakken bu bebeği ameliyat ettirmek için başhekimle kavga eden “gerekirse bu odaya çadır kurarım” diyen başka bir kadınla tanıştık. Çocuklara oyuncaklar yapan sokak sanatçılarıyla; ayakkabıcılık yaparken yüzlerce insan için yardım toplayan, hak savunuculuğu yapan bir adamla konuştuk. “Mezarlarımızı bile kaybettik, bırakın geleceğimize karar verebilelim” diyen Suriyeli bir avukatla görüştük. Bu insanları tanıyabilmek için yaşadığınız mahalleye, şehre göz atmanız yeterli, müzakere masalarında devletlerin birbirlerine karşı koz olarak kullandığı hayatlar orada. Hepimizin “insani güvenliği” o hayatları savunmaktan geçiyor. C MY B