27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 6 Haziran 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı, FETÖ’cülük ve bölücülük bir bütündür Recep Tayyip Erdoğan, “ABD’nin PYD’yi donatarak Türkiye’yi bölmek ve Kürdistan’ı kurmak istediğini” bugün ilk defa açık olarak söylüyor. Demirel 1995’te, “Batı bizi bölmek istiyor” mealinde ifade etti. Erbakan ve Ecevit de değişik vesilelerle 19912002 döneminde dile getirdiler. 1989 sonrasında Türkiye’nin iç siyasal yapısında ortaya çıkan (ve çıkarılan) gelişmeler işin bu noktaya getirileceğini, “iki artı ikinin dört ettiği kadar” net bir biçimde gösteriyordu. Son 25 yıldır yazdığım makalelerimde, yayımladığım kitaplarımda, verdiğim konferanslarda ve TV konuşmalarımda bu gidişi (gelişi) belki binlerce defa en net biçimde ifade ettim. Zaten bu yüzden de 2009’da FETÖ kumpası ile Silivri’ye gönderilmemin nedeni de buydu. Bölme politikasının hedefindekiler Bölme politikasını güden küresel güçlerin ve yerel uzantılarının hedefinde kimler vardır: Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden, çağdaş değerlerden yana olan Atatürkçüler ve ulusal politikayı savunanlar ilk hedefleriydi. FETÖ’nün de emperyalist bölücülerin de. Bunlara karşı kimleri kullandılar? FETÖ’nün şemsiyesi altında Atatürk düşmanlığı yaratmaya çalıştılar. “Dinciler” bu konuda başı çekti. Neoliberaller de “süslü ve entel takımı” olarak devreye sokuldular. TSK de hedeftekilerin başında geliyordu. Ordu soğuk savaş sonrasında ABD’nin dümen suyundan gitmiyor ve BOP’a karşı çıkıyordu. 7 Mart 2002’de Harp Akademileri’ndeki uluslararası seminerde benim sunumum MGK Genel Sekreteri tarafından tam destek görmüştü.(*) TSK’yi tasfiyeye daha o zaman karar verdiler. Bu nedenle TSK’nin Atatürkçü ve ulusal kimliğinin yok edilerek FETÖ’nün denetimine sokmak istediler. Ergenekon ve Balyoz kumpasları FETÖ tarafından bunun için hazırlandı. Bütün bunlar için Türkiye’de, ulusalcılık, Atatürkçülük ve TSK ile mesafeli ve karşı olan odakları FETÖ ile işbirliği içine soktular. Ve işi 15 Temmuz 2016 noktasına kadar getirdiler. Ne yapmak gerekir? Recep Tayyip Erdoğan Amerika’ya çatarken haklı, ancak gecikmiş olarak; hatta önceki yanlışların ve “aldatılmaların” sonucu olarak gelinen bugünkü kaotik ortama isyan ediyor. Bugün ABD’yi suçluyor.Yapması gerekenler: 1) AKP’nin (ve Erdoğan’ın) TBMM’yi devreye sokup üst aklın bölme politikasına karşı “ortak ulusal bir politika” devreye sokması gerekiyor, tribün yetmez. 2) Bu karar ile ABD’nin karşısına ciddi ciddi oturup, “bu ulusal politika doğrultusunda pazarlık etmesi kaçınılmazdır”. 3) İçerde, rejim değişikliği, tek adamlık dayatmalarından Türkiye için vazgeçmesi gerekir. Bunlar zaten C. Rice’ın 2002’de ve Paul Henze’nin Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitaplarında ifade ettikleri şeyler değil miydi? Onlar da zaten demokrasi düşmanlığı, Atatürk düşmanlığı, Cumhuriyet düşmanlığı ve dincilik kanalı ile BOP’un yolunun açılmasını ve Türkiye’nin bölünmesini istiyorlardı. FETÖ bütün bu amaçların “misyoneri” olarak kurulmuştu. Şimdi biz de içerde bölücülük ve FETÖ ile gerçekten mücadele etmek istiyorsak önce Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığından vazgeçmemiz gerekir. Bunları zaten FETÖ’cüler, uzun yıllardan beri BOP’un bir aracı olarak kullandılar. İçerdeki mesafeli olanları yanlarına çektiler. İşi bugün, yalnız bizlerin değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın bile yakınacağı noktaya bu sayede getirmediler mi! HHH Ey “Çarşı”: Taksim “Gezi”den Dolmabahçe “Park”a bu sefer karadan değil denizden geldiniz. Bugün Erdoğan’ın çok kızdığı yankilere sizin abileriniz dün, “6. Filo defol” diye Dolmabahçe’de karşı çıkmıştı, hatırladınız mı, ey büyük Beşiktaş’ın “Çarşı”sı... (*) E. Manisalı, “Yolumun Kesiştiği Ünlüler”, syf. 102, Kırmızı Kedi, 2017. 6 HAZİRAN 2017 SAYI: 33480 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.27 03.19 03.52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.25 13.10 17.07 20.41 05.13 12.54 16.49 20.22 05.41 13.17 17.09 20.40 Yatsı 22.30 22.07 22.20 yorum 13 Dünyanın hiçbir meclisinde görülmeyen “Torba Yasa” uygulaması AKP iktidarında olanca hızıyla sürüyor. TRT ile ilgili bir yasa tasarısında, zeytinlikler ile ilgili değişikliğin ne ilgisi var? Zeytinliklerin sanayiye açılması ile ilgili önerilere şiddetli tepkiler gelince bazı maddeler çıkarıldı. “Zeytinliklere 3km uzaklıkta hiçbir sanayi ya da maden tesisi yapılamayacağı” öngörülmesine karşın, “Ancak, kamu yararı görülen zeytinliklerde, valiliklerin onayı ile hükümetin izin verdiği şirketler için geçersiz” olacak. Böylece AKP yanlıları, ağaç başına 4 bin lira ceza ödeyerek zeytinlikleri yok edebilecekler. HHH Zeytin ağacının tarihsel önemine bu köşede bir dizide değinmiştim. Aşağıdaki yönlendirmeleri tıklayıp o yazıları okuyabilirsiniz: 14 Kasım 2014 http://www.cumhuriyet.com.tr/ koseyazisi/140475/Balik Bastan Kokar 1.html 18 Kasım 2014 http://www.cumhuriyet.com.tr/ koseyazisi/142695/Balik Bastan Kokar 2.html 21 Kasım 2014 http://www.cumhuriyet.com.tr/ koseyazisi/145947/Balik Bastan Kokar 3.html 25 Kasım 2014 http://www.cumhuriyet.com.tr/ koseyazisi/149488/Balık Bastan Kokar 4.html HHH Dinci geçinen AKP’liler, acaba “Nur Suresi”nde zeytin ağacı ile “Allah’ın Nuru” benzetmesini okuyup işledikleri günahı algılayabilirler mi? “Allah göklerin ve yerin nurudur. Arena’lar… ÖzAgecanr Kavşak Allah’ın Nuru Zeytin! AKP Reisi Umumisi, İmam Hatipliler Derneği’nce düzenlenen toplantıda şöyle konuştu: “Arena değil, burası stadyum. Arenalara karşıyım. Arenalarda neler yaptıklarını geçmişte biliyorsunuz değil mi? İnsanları kim lere parçalatırlardı malum. Biz arenala ra karşıyız ve Baka na da talimatı ver dim, arena isimle rini stadyumlardan kaldıracağız. Ne de mek arena? Bizim dilimizde böyle bir Zeytin Dr. Taner Özek Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânus içinde. Fânus sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur… Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir…” Eskiden imamın dediği olurdu, şimdilerde AKP Reisi Umumisi’nin dediği oluyor. şey yok. Açın arena kavramına, manası, anlamı nedir ona bakın. Öyleyse böyle bir şey olamaz.” 4 Nisan 2017’de bu köşede şöyle yazmıştık: “Günümüzde Sultan, Atatürk stadyumlarını yıkıp yerine ‘arena’ adıyla daha büyüklerini yapıyor. Örneğin Antalya, Bursa, Konya, Sakarya, Eskişehir, Afyon, Giresun Atatürk stadyumlarının yerine ‘arena’lar’ yapıldı. İstanbul’daki BJK İnönü de ‘arena’ oldu… ‘Arena’ sözcüğü ‘kumluk saha’ anlamında olup Roma İmparatorluğu döneminde gladyatörlerin birbirleri ya da vahşi hayvanlarla dövüştükleri yerlerdi!” Ardından Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) resmi in ternet sitesinde Beşiktaş’ın “iç saha” maçlarına ev sahipliği yapan Vodafone Arena’nın adı Vodafone Stadyumu olarak değiştirildi. Özgen AGalatasaray’ın “iç saha” maç larını oynadığı Türk Telekom Arena’nın adı Türk Telekom Stadyumu, Aytemiz Alanyaspor’un Bahçeşehir Okulları Arena’sının adı ise Bahçeşehir Okulları Stadyumu yapıldı. 1. Lig’e veda eden Şanlıurfaspor’un “iç saha” maçlarını yaptığı GAP Arena’nın adı da GAP Stadyumu oldu. Ancak sonra, Beşiktaş Yönetimi, Vodafone Arena’nın adını “Vodafone Park” olarak değiştirdi. “Park” sözcüğünün sporla, futbolla ne ilgisi var? HHH AKP Reisi Umumisi’nin eleştirimizi ilk kez dikkate alması ilginçtir. Ne var ki stadyum sözcüğü de Türkçe değil… Oldum olası bu yerlere “saha” denile gelmiştir. Bazı örnekler: “Rakip saha… Oyuncular sahaya çıkıyorlar… İzmirspor sahası…” Peki, “rakip stadyum, oyuncular stadyuma çıkıyorlar… İzmirspor stadyumu” denildiğini hiç duydunuz mu? Bu arada Göztepe’nin yükselmesini kutlarım. Gençliğimde Metin Oktay’lı, Kamuran Soykıray’lı günlerde sahasında top koşturduğum İzmirspor’luyum. Ancak bu görkemli kentten hiçbir takım ne yazıktır ki ana ligde yoktu. 2010’da İzmir’den Bucaspor girince bu takımı tutar oldum. Bundan böyle de Göztepe’li olacağım… HHH Türkçeye özen gösterilmesini isteyen AKP Reisi Umumisi acaba örneğin neden “legal – illegal” diyor da “yasal – yasadışı” demiyor? Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Savcılar için etik ilkeler SAMİ SELÇUK Prof. Dr., Hukukçu Sağlam bir hukuk öğrenimden geçmiş meslektaşlarım iyi bilirler ki, bir suç işlendiğinde ceza yaptırımının uygulanabilmesi için toplum adına ve kamu yararına gerekli soruşturmayı hemen başlatmakla ve “yeterli kuşku”ya ulaşınca da kamu davasını açmakla yükümlü ve yetkili kamu görevlisine “halka/ kamuya/cumhur ait nesne”nin (res publica) savcısı denir. Ceza adaletinde kilit bir işlevdir bu. O nedenle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Savcıları Konferansı’nın kurucu belgesi olan tavsiye kararı uyarınca 31 Mayıs 2005’te Budapeşte’de “Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa ilkeleri” benimsenmiş;  bu ilkeler, HSYK’nin (10.10.2006, 424) ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (E. 2007/583 K. 2007/244 T. 20.11.2007) kararlarıyla yazılı hukukumuzun bir parçası olmuştur. Bu ilkelere uymakla ve AİHS’nin 6’ncı maddesinde yeğin biçimde özetlenen “adil yargılanma hakkı ilkesi”nin yargılamanın her evresinde gerçekleşmesini sağlamakla yükümlü olan savcı; her zaman ve her koşulda ilgili ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak görevlerini adil, yansız, tutarlı, çabuk, dürüst, nesnel, hukuka uygun, suçsuzluk karinesine, insan şerefine ve haklarına saygılı olarak yürütecek; toplum adına ve kamu yararına davrandığını unutmayacak, toplum yararları ile birey hakları ve yararları arasında adil dengeyi ve mesleğinin saygınlığını koruyacak; korkusuz, önyargısız, kamu ve basın baskısından uzak, gizliliğe uygun, bireylerin hakları konusunda duyarlı ve bilgilenmelerini sağlayıcı, toplumdaki çeşitlilik karşısında eşitlik ilkesine ve her kesime saygılı olacak; kuşkuyu etkileyecek lehte ya da aleyhte ne kadar kanıt varsa toplayacak, yasadışı kanıtları kesinlikle dışlayacak; yansız soruşturma, sorumluluğun temelsiz olduğunu ortaya koyduğu anda asla kamu davasını açmayacak, açılan davayı sürdürmeyecek; silahların eşitliği ilkesini koruyacak, adil karar için mahkemeye yardım edecektir. Adli denetim Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, açılan her kamu davası, eğer kişi suçsuz ve yeterli kanıt yoksa, kaçınılmaz olarak “lekelenmeme hakkı”nı çiğner. Savcılar, bu hakkı gözetmek ve uygulanır kılmak zorundadırlar. Meslektaşlarım çok iyi bilirler Her toplumda yargıya güven, tıpkı meşruluk gibi, “görünmeyen barış meleğidir”. Savcıların yurdu da, işte bu güven binasının bahçe katıdır. Avrupa Konseyi’nin 2005 tarihli “Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa İlkeleri”ni Türkiye de kabul etti. ki, Türk hukukunda tutuklama zorunlu değildir. Yasa bu konuda hem açık, hem de isteksizdir. Açıktır, çünkü somut kanıtlar bulunmadıkça, varsayımlarla, sayıltılarla hiç kimse tutuklanamaz. İsteksizdir, çünkü aynı koşullarda tutuklama yerine “adli denetim” yolunu önermektedir. Zanardelli Raporu Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, günümüz ceza ve ceza yargılama hukukları binlerce yıl süren acı deneyimlerin ürünüdür. Ortaçağ Fransa’sında “kralı öldürmeyi düşünmek” bile suçtu. Bunun sonucu da ister istemez işkenceydi ve işkence yasaldı, meşru idi. Günümüzde ise işkence, uluslararası metinlerde ve T. Ceza Yasası’nda zamanaşımına uğramayan en ağır suçlardandır (m. 94/6). Ve T. Ceza Yasası, çağcıl ceza hukuku doğrultusunda, “töre dürtüsü” (m. 82/1k), “haksızlık oluşturmak amacı” (m. 277), “hukuka aykırı karar vermesi için” (m. 288) gibi, Fransız ve İtalyan öğreti ve uygulamasının anlatımıyla “özel kasıt” arayan suçlar dışında insanların iç dünyasıyla asla uğraşmaz; uğraşamaz. Bu nedenle, 1926/765 sayılı Eski Türk Ceza Yasası’nın kaynağı olan İtalyan Ceza Yasası’yla ilgili 1887 tarihli Zanardelli Raporu’nun ünlü XIV’üncü paragrafında “İnsana özgü davranışların dürtülerini araştırmak, ceza adaletini ilgilendirmez” denmiştir. Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, Türk Ceza Sistemi, bir zamanlar Hitler Almanya’sında ve Stalin Rusya’sında benimsenmiş, günümüzde tiksintiy le tarihin çöplüğüne atılmış olan, Adorno’ya “Aushwitz’ten sonra artık şiir yazılmaz”, Paul Celan’a “Ölüm, Almanyalı bir ustadır” dedirten; Soljenitsin’e “Gulak Takımadaları”nı yazdıran “fail ceza hukuku”na değil, “eylem ceza hukuku”na dayanır; “düşman ceza hukuku”nu da dışlar. Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, hukukçuların tek bir efendisi vardır: Yasa ve onu irdeleyen hukuk. Serhas ve Demaratus Çarpıcı bir örnek vereyim. MÖ 484’te yaşanan ders verici bir olayı Herodot şöyle anlatır: Darius’un oğlu Serhas, babasının başarısız seferini başarmak ve onun öcünü almak için binlerce askerini gemilerle Çanakkale Boğazı’ndan Yunanistan’a geçirmiş; ordusu, geçtiği her yeri yakmakta, yıkmakta, kadın, erkek, yaşlı, genç ayırmadan herkesi öldürmektedir. Ama görüp tanık olduğu bir olaydan dolayı Serhas çok şaşkındır. Az sonra kesinlikle öleceklerini bildikleri halde bir avuç Ispartalı asker, kolayca kaçabilecek iken niçin hâlâ Thermophyle Geçidi’ni tutmakta ve direnmektedir? Serhas, Ispartalı Demaratus’a bunun nedenini sorar. Demaratus’un 2501 yıldır unutulmayan tarihsel yanıtı şudur: “Sizin askerleriniz sizden korktukları için savaşıyor ve insanları öldürüyorlar. Oysa Ispartalı askerler ölmekten korktuğu halde savaştan kaçmayı yasaklayan yasa’ya saygı duydukları için kaçmayıp savaşmaktadırlar.” Barış meleği Demaratus’un yanıtından yaklaşık 1100 yıl sonra üst mahke me Başyargıcı Edward Coke da, bir hukuksal uyuşmazlığı çözmeye kalkışan Kral I. James’a, ABD Yüksek Mahkemesi’nin pirinçten kapısındaki kabartmalarda yer alan benzer sözleri söyleyecektir: “Davalar, hukuksal uyuşmazlıklar, İngiliz yasalarına göre yalnızca mahkemelerde çözülebilir. Kuşkusuz majesteleri hiçbir insana bağlı değildir. Ancak yasalara göre kral, hiçbir davada karar veremez ve herkes gibi yasalara uymak zorundadır.” İşte böylesine sağlam ve sarsılmaz ilkelerin ışığında Coke’larca gerçekleştirilen adalete ve yargıya herkes, yani sadece Demaratus’lar değil, krallar bile inanır, güvenir ve uyarlar. Ara söz olarak belirtelim ki, yaklaşık 35 yüzyıl önce bu topraklarda hüküm süren Hitit Kralı II. Tuthaliya, çıkardığı buyrukla/yasayla yargıçlara yansız olmalarını, rüşvet ve armağan almamalarını, yargı kararlarına uymayanların ölüm cezasıyla cezalandırılacağını duyurmuştur. Kısaca her toplumda yargıya güven, tıpkı meşruluk gibi, “görünmeyen barış meleğidir”. Savcıların yurdu da, işte bu güven binasının bahçe katıdır. Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. FATİH DUMLU Cumhuriyet Üniversitesi lisans diplomam kaybolmuştur. Hükümsüzdür. MEHMET ERDİL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle