29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 2 Kasım 2017 2 haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ZARİFE SELÇUK Deprem yakacak Beklenen büyük İstanbul depreminde, doğalgaz kaynaklı yangın ve patlamalar da büyük bir risk oluşturuyor İTÜ Makine Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. gın ve patlamalar oluşturuyor. Türkiye Yangından Korunma Dr. Abdurrahman Kı ve Eğitim Vakfı ve lıç, İstanbul’da bekle Yangından Korunma nen olası bir depremde 3 bine yakın yan HAZAL OCAK Derneği (TÜYAK) tarafından 910 Ka gın / patlama öngö sım 2017 tarihle rüyor. Kılıç, yüksek binala ri arasında Grand Cevahir rın yüzde 95’inin deprem Otel Convention Center’da de yangın güvenliği açısın gerçekleşecek “Uluslarara dan uygun olmadığını söy sı Yangın ve Güvenlik Sem lüyor. Kılıç, “Deprem son pozyumu ve Sergisi” öncesi rası yaşanan patlamaların İTÜ Makine Fakültesi Öğ en büyük nedeni gaz. Şu retim Üyesi ve TÜYAK Ku anda 1999 depremine göre rucu Başkanı ve Onursal daha yaygın doğalgaz kul Başkanı Prof. Dr. Abdur lanılıyor. Deprem esnasın rahman Kılıç açıklamalar da her ne kadar doğalgaz da bulundu. Kılıç halkı ve akışı ana vanadan kapan yetkilileri deprem sonrası sa da doğalgaz borularının yangınlarla ilgili uyardı. içerisinde kalan gazlar risk oluşturuyor” diyor. En büyük korku İstanbul, 17 Ağustos bü Deprem sonrası oluşacak yük Marmara depreminin yangın sayısının ve bu yan ardından 18 yıldır depreme gınların vereceği zararla hazırlanıyor. Beklenen İs rın o anda, o ortamda bulu tanbul depreminde bir ris nan açık ocak, açık ateş sa ki de deprem sonrası yan yısına bağlı olarak değişti ğini söyleyen Prof. Dr. Kılıç “En büyük korkumuz beklenen İstanbul depreminin kış aylarında gerçekleşmesi” dedi. Kışın tehlike artar Prof. Dr. Kılıç “Deprem olduğu sırada açık ocak sayısı fazlaysa, deprem sonrası yangınların görülme oranı büyük ölçüde artıyor. Özellikle yemek zamanı olan sabah ve akşam saatlerinde yaşanan depremler bu anlamda büyük risk yaratıyor. Muhtemel İstanbul depremi sobaların, kombilerin yandığı, ocakların açık olduğu bir zamanda olursa çok sayıda yangına da sebep olacaktır. İstanbul’da kış aylarında, akşam saatlerinde bir depremin olduğunu varsayarsak, deprem sonrası meydana gelecek yangın sayısını yaklaşık 3 bin olarak öngörebiliriz” ifadelerini kullandı. Deprem sonrası yaşanan patlamaların en büyük nedeninin gaz olduğuna dikkat çeken Kılıç “Genellikle doğalgaz kullanılan yerlerde, deprem sonrası boruların kırılmasıyla ortaya çıkan gaz, ortamdaki açık ateşle veya kıvılcımla karşılaşınca patlamalar meydana geliyor. Deprem esnasında, her ne kadar doğalgaz akışı ana vanadan kapansa da, doğalgaz borularının içerisinde kalan gazlar risk oluşturuyor. Deprem durumunda borunun içerisinde kalan gazın tahliye edilmesini sağlayan, alev görmeyince gazı direkt olarak kesen sistemlerin kurulması gerekli” sözlerini kaydetti. Güvenlik yok Kılıç, Türkiye’deki yüksek binaların yüzde 95’inin depremde yangın güvenliği açısından uygun olmadığını belirterek şöyle konuştu: “Binaların yüzde 95’i dep rem sonrasında oluşabile cek yangınlara karşı güven liği olmayan binalar. Uy gun olan yüzde 5’lik kısım da son dönem de yapılmış binalar arasından çıkar. Bi naların ve tesisat ların eski, binaların sık, insanların faz la, yolların dar, ya nıcı maddelerin faz la olduğu böl geler yangın açısından en risk li bölgeler. Bu bölge lerde bir de şiddet li deprem yaşanır sa yangın riski da ha da ar tar.” l İSTANBUL Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç Maltepeliler inşaata karşı eylem yaptı. Peşkeş yargıya taşınacak Orman ve Su İşleri Bakanlığı, CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın gündeme getirdiği inşaatla ilgili, Kartal Maltepe sınırındaki ormanlık alana 2 adet kır kahvesi, 2 adet kır lokantası, 5 adet büfe ve 2 adet yöresel ürünler satış yeri kurmak için izin alındığını açıkladı. Bakanlığın açıklamasına tepki gösteren CHP milletvekili Barış Yarkadaş, “Orman ve Su İşleri Bakanlığı, birkaç gün önce fotoğraflarıyla belgelediğim orman katliamının üstünü örtmeye çalışıyor. Bu kadar tesisi o bölgeye kurmak, ormanı katletmek demektir. Ormanın içine adeta küçük bir kasaba kuruyorlar” dedi. Kim bu şirket? Ormanlık alanın 29 yıllığına Aksen Yatırım adlı bir şirkete verildiğini, ihaleyi alan şirketin, Kanal İstanbul adı verilen saçma projenin olduğu alanlarda arsa alıp satan bir kurum olduğunu belirten Yarkadaş, “Sahibinin AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’la çekilmiş fotoğrafları var... Ve aynı şirket, bu alanı, 160 bin TL’ye kiralıyor. Daha önce aynı yere başka bir şirket ise 340 bin TL verdiği halde, o ihale iptal ediliyor” dedi. Yolsuzluk şüphelisi Şirketin sahibi Aytekin Karahan’ın 2012 yılında bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda gözaltına alındığını belirten Yarkadaş, “Bu kişi bir yıl önce ise FETÖ’nün el konulan bir şirketine 105 bin TL aylık maaşla kayyım olarak atanıyor. Ne hikmetse, bir süre önce de Kartal Maltepe’deki ormanlık alan Aytekin Karahan’ın şirketine peşkeş çekiliyor. Üstelik, bu şirket, ihaleden üç ay sonra kuruluyor.” dedi. Yarkadaş, ihale sürecini yargıya taşıyacaklarını da ifade etti. l İSTANBUL/Cumhuriyet GIzlI malIyetler sağlığa zararGftoe2sş0ivl yiükalyekerıt,sl6ai ürkalkaveteılesriarledğnelık maliyeti yaratıyor Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL) fosil yakıtlardan (kömür, petrol, doğalgaz gibi) sağlanan enerji Kömüre değil sosyal politikalara destek verilmeli nin sağlık maliyetlerini ortaya koyan “Gizli Maliyet: Fosil Yakıt Teşviklerini Sonlandırmanın Sağlığa Faydaları” adlı raporunu yayımladı. Çalışmada fosil yakıt teşvikleri ve fosil yakıt kullanımının yol açtığı sağlık maliyetleri ilk defa bir araya getiriliyor. IMF (Uluslararası Para Fonu), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Dünya Bankası ve Türkiye’de yapılan akademik çalışmaların incelenmesi ile hazırlanan rapora göre G20 üyesi ülkelerde fosil yakıtlara verilen teşvikler 6 katı sağlık maliyeti yaratıyor. Rapora göre 2014 yılında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu G20 ülkeleri fosil yakıt şirketlerine toplam 444 milyar dolar teşvik verdi, ancak bu teşviklerle tetiklenen hava kirliliği, ilgili ülkelerde 2.76 trilyon dolarlık bir sağlık maliyetine neden oldu. Çalışmada Türkiye’deki fosil yakıt teşvikleri ve bu teşviklerin sağlık maliyetleri de incelendi. Buna göre, Türkiye yılda kömür başta olmak üzere fosil yakıtlardan enerji üretimine yılda 1.9 milyar ABD Doları teşvik ödüyor. Fosil yakıtlar özellikle hava kirliliği yaratarak insan sağlığını tehdit ediyor. Hava kirliliğinin yarattığı sağlık sorunlarının ekonomik maliyeti ise kamu bütçesine zarar veriyor. IMF’nin 2015 yılı tahminlerine göre ise Türkiye’de fosil yakıtlara verilen teşviklerin sadece hava kirliliğine bağlı sağ lık maliyeti yılda 19.4 milyar dolar; yani fosil yakıtlara verilen her bir liralık teşvik on liralık sağlık maliyeti yaratıyor. Kömür gibi fosil yakıtların kullanımı ayrıca iklim değişikliğini de tetikliyor. Raporda fosil yakıtların neden olduğu iklim değişikliğinin getirdiği ek maliyetler de hesaplanıyor. Fosil yakıtların neden olduğu iklim değişikliği, Türkiye’de yılda 13.2 milyar dolar yeni maliyete yol açıyor. l İSTANBUL\Cumhuriyet Raporu değerlendiren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala “Hava kirliliği Türkiye’deki en önemli halk sağlığı sorunlarından bir tanesidir. Fosil yakıtlar, özellikle de kömür, hava kirliliğini artırarak daha fazla erken ölüm ve hastalıklara sebep olmaktadır. Türkiye’nin bir an önce fosil yakıt teşviklerini sonlandırması ve temiz hava için etkin bir eylem planı ortaya koyması gerekiyor” dedi. HEAL Türkiye danışmanı Funda Gacal, “Hava kirliliği başta olmak üzere enerji politikalarının sağlık maliyetlerini ortaya koymak gerekiyor. Türk hükümeti fosil yakıt üretimine yılda 1.9 milyar dolar teşvik sağlıyor ve buna rağmen Türkiye’de nüfusun yaklaşık yüzde 15’inin sağlık hizmetlerine erişimi yok. Enerji kaynakları seçiminde bu maliyetleri göz önünde bulundurmalı. Türkiye’nin sağlıklı enerji geleceğini tahsis etmesi sosyal politikalar geliştirmede pek çok fırsat sunuyor” ifadelerini kullandı. Medipol’den yurttaşa tehdit Rektörlük arazi sahibine alanın kamulaştırılacağını belirterek uzlaşma davetiyesi gönderdi HAZAL OCAK AKP’ye yakınlığıyla bilinen İstanbul Medipol Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi’nin bulunduğu Haliç Yerleşkesi için yurttaşı kamulaştırmayla tehdit etti. Rektörlük, yerleşkenin bitişiğindeki arazi sahibine, alanın kamulaştırılacağını belirterek, uzlaşmak için davetiye gönderdi. İstanbul Medipol Üniversitesi Rektörlüğü Hukuk Müşavirliği, Fatih Kasap Demirhun Mahallesi’nde Şerefli Sokak üzerinde arazisi bulunan bir yurttaşa 25 Eylül’de uzlaşma davetiyesi adı altında bir yazı gönderdi. Yazıda “Parselin kamulaştırılmasında kamu yararı olduğuna ve söz konusu taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümleri uyarınca kamu laştırılarak idaremize devrini sağlamak amacıyla gerekli yasal işlemlerin ikmaline karar verilmiştir. Fatih Tapu Müdürlüğü nezdinde ilgili taşınmazın kaydına şerh konulmuştur” denildi. Bu ifadelerin ardından üniversitenin öncelikli olarak taşınmazın pazarlıkla satın alınmasının teklif edildiği anlatıldı. Fatih’in CHP’li Meclis üyesi Fazıl Uğur Soylu “Üniver sitenin bu şekilde yayılarak alanını büyütmesi neticesinde bitişiğinde bulunan Kâtip Çelebi İlköğretim Okulu binası da Tekel Genel Müdürlüğü binası gibi 49 yıllığına söz konusu üniversiteye mi verilecektir” diye sordu. Üniversitenin Bağcılar’daki üniversite hastanesi açılışını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı. l İSTANBUL Devletçi seçkinciler ve gelenekçi liberaller9ndüstrileşmeyi ıskalamış Os manlı/TC çizgisini, Endüstrileş Eme ile gelişen Batı’nın siyasal/ sınıfsal modeline göre irdelemek olanaklı olmadığı için özel modeller geliştirilmiştir. Batı’nın geçirdiği sınıfsal gelişme çizgisini izleyememiş olan toplumlarda, “ideolojik değişme” modelleri devreye girer. Ümit Aslanbay’ın Ali Sirmen kitabında sözünü ettiği Küçükömer ve Avcıoğlu modelleri de böyledir. Benim “Devletçi SeçkincilerGelenekçi Liberaller” modelim de böyle bir paradigmadır. Ama benim paradigmamı Avcıoğlu’nun gecikmiş olduğu için geçersiz, Küçükömer’in ise zaten tümüyle yanlış olan paradigmalarından ayıran nokta, benim, bu paradigmamın, Türkiye’de çağdaş sınıflaşmanın oluşmaya başladığı 60’ların sonuna doğru, 70’lerden itibaren emperyalizme dayalı ciddi bir sınıf ve demokrasi mücadelesi ile birlikte ve klasik sınıfsal analize dayalı olarak kullanılması gerektiğini düşünmemdir. HHH Osmanlı döneminde sınıfsal gelişme duraklatıldığı için, toplumu dönüştürecek olan siyaset, toplumu geliştirmek isteyen sivil ve asker bürokratlar ile bunlara karşı mevcut çıkarlarını ve statükoyu korumak için, geniş halk kitlelerinin feodal değerlerini istismar eden Din/Tarım toplumu yöneticileri arasında olmuştur. Sivil ve asker bürokratlar, devlet gücüyle toplumu geliştirmek istedikleri için bunlara “DevletçiSeçkinciler” dedim. Bunlara tepki olarak ortaya çıkan ve hem toplumu dönüştürmek isteyen devlet gücüne karşı çıktıkları için “Liberal” nitelik taşıyan, hem de feodal değerleri istismar ettikleri için “Din/Gelenek” değerlerini kullananlara da “GelenekçiLiberaller” dedim. Adından da anlaşılacağı üzere bu grup zaten kendi içinde çelişkili bir nitelik taşıyordu: Hem Liberal hem de Dinci/Gelenekçi olmak olanaklı değildir. Nitekim bu grubun günümüzdeki müttefikleri (uzantıları) olarak kendilerine “eski solcular” veya “liberaller” diyen “İkinci Cumhuriyetçilerin” fiyaskosu da, hem Birinci Silivri Trajedisi’ne verdikleri destekte, hem de Türkiye’yi 15 Temmuz 2016 Kalkışmasına ve 16 Nisan 2017 Halkoylamasına taşıyan, ikinci 12 Eylül felaketi olan 2010 halkoylamasındaki “Yetmez ama ‘Evet’” kampanyasında ortaya çıktı! HHH DevletçiSeçkinciler ile GelenekçiLiberaller arasındaki temel fark ise nihai Demokrasi hedefinde ortaya çıkar: DevletçiSeçkinciler son amaç olarak ileride Demokratik rejimi kurmak isterken (CHP’nin Çok Partili Düzene geçmesi), GelenekçiLiberaller son hedef olarak geride kalan dinmezhep değerlerinin egemenliğini sürdürmeyi (AKP’nin laiklik karşıtı Tek Adam Yönetimi) amaçlarlar. Bu çerçevede, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Devrimleri, demokrasiyi (o zamanki terminoloji ile Cumhuriyet’i) amaçlayan DevletçiSeçkinciler tarafından gerçekleştirilmiş... Demokrasinin altı ise, toplumu gerideki yapıda tutmak isteyen, toprak ağalarının temsilcisi Demokrat Parti ve onun devamı olan AP, ANAP ve AKP iktidarlarının temsil ettikleri GelenekçiLiberaller tarafından oyulmuştur! DİREN DEMOKRASİ! l BM emisyon raporu 2100 yılında sıcaklık 3 derece artabilir Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Emisyon Raporu’nda hükümetlere ve devlet dışı aktörlere Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşabilmek için acil eylem çağrısı yaptı. Raporda Arjantin, Suudi Arabistan ve Türkiye, “2020 için emisyon hedefi koymamış G20 ülkeleri” olarak gösterildi. Paris Anlaşması’nın iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için ihtiyaç duyulanların sadece üçte biri olduğu vurgulanan raporda, bazı sektörlerde yapılacak yatırımların emisyonları azaltmak konusunda çok etkili olabileceği aktarıldı. UNEP’in raporuna göre, ton başına 100 doların altında bir yatırımla emisyonlar 2030 yılına kadar her yıl 36 gigaton azaltılabilir. Raporda, ülkeler tarafından verilen sözlerin 2030’a kadar emisyonları gerekenin sadece üçte biri kadar azaltabileceği vurgulanıyor ve özel sektör ve ulusal seviyede alınan eylemlerin bu endişeleri dindirecek yönde olmadığı eleştirisi yapılıyor. Paris anlaşmasında küresel ısınmanın iki derecenin altında olması istenmiş, hatta 1.5 derece hedefi konmuştu. Ancak, rapora göre ülkelerin belirlediği katkılar tam olarak gerçekleştirilse bile 2100 yılına gelindiğinde sıcaklıklar en az üç derece yükselecek. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle