14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 5 Ekim 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: YALÇIN ERZAN Aylardır beklenen karar haber 11 için gözler AYM’deMÖAYHZSÜGKIKNEÜSMAREVELK’ÜINKİN Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu gazetecilerle ilgili ilke kararının bu ay verileceği öğrenildi Anayasa Mahkemesi, bizzat Başkanı Zühtü Arslan’ın açıkladığı 150’nin üzerinde ki tutuklu gazetecilerle ilgili “ilke ka rarını” aylar geçmesine karşın henüz vermedi. AYM kay nakları, çalışmaların olgunlaştığını ve kara rın bu ay içinde çıka cağını kaydederken, çıkacak karar AYM ALİCAN ULUDAĞ için basın ve ifade özgürlüğü açısından önemli bir sınav ola cak. Diğer yandan AİHM’nin Cumhu riyet davası için Adalet Bakanlığı’na verdiği savunma süresi 2 Ekim’de doldu. AİHM’ye savunma gönderme yen bakanlığın, ek süre talebinde bu lunduğu öğrenildi. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) verilerine göre, Türkiye’de 158 gazeteci çeşitli gerekçelerle cezae vinde. Bu gazetecilerin birçoğu yazdıkları haber, köşe yazısı nedeniyle “örgüt suçu” ile karşı karşıya. Cumhuriyet davası kapsamında gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın yönetmeni Murat Sabuncu, muhabir Ahmet Şık ve Muhasebe çalışanı Emre İper’in tutukluğu sürerken, son olarak Sözcü gazetesi çalışanları hakkında da iddianame düzenlendi. Bu davada Sözcü muhabiri Gökmen Ulu tutuklu. Yargı, gazetecileri tutuklu yargılama konusunda ısrarlı. AYM’nin gazetecilik ilkeleri Bu süreçte gözler Anayasa Mahkemesi’ne çevrildi. Çünkü AYM Başkanı Zühtü Arslan, mahkemenin 25 Nisan’daki 55. kuruluş yıldönümünde tutuklama konusunda ilke kararları açıklayacağını duyurdu. Yüksek Mahkeme, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin ilke kararını haziran ayında açıkladı. Mahkemenin açıklaması beklenen diğer ilke kararları arasında, tutuklu gazetecilerin başvuruları yer aldı. Ancak uzun süredir AYM’den bu konuda bir karar çıkmadı. Cumhuriyet’in ulaştığı AYM kaynakları, tutuklu gazetecilerin durumuyla ilgili ilke kararın örnek bir dosya üzerinden bu ay çıkacağını belirterek, “Dosya üzerinde uzun süredir çalışılıyordu. Şu an çalışma olgunlaştı. Bu ay içinde bir karar çıkmasını bekliyoruz. Çıkacak karar da tutuklu yargılanacak gazetecilerin tutuklanmasında anayasal ilkeler belirlenecek. Hangi koşulda gazetecinin tutuklu yargılanabileceği, hangi durumlarda tutuklamanın hak ihlali olabileceği yönünde değerlendirmeler yapılacak. Bu karar da mahkemelere ışık tutacak” dedi. l ANKARA Cumhuriyet davasına savunma gönderilmedi Öte yandan 31 Ekim 2016 tarihinde Cumhuriyet gazetesine düzenlenen operasyonla gözaltına alınan yönetici ve yazarlarımız, 2 Mart 2017’de AİHM’ye başvuruda bulunmuştu. Dosyayı öncelikle görüşme kararı alan AİHM de Cumhuriyet davası nedeniyle Adalet Bakanlığı’ndan savunma istemişti. Bakanlığa savunma için tanınan süre 2 Ekim’de doldu. Bakanlık bu tarihte savunma vermek yerine 6 hafta süre istedi. AİHM ise 3 Ekim tarihinde gönderdiği yanıtta 24 Ekim tarihine kadar, yani 3 hafta süre verdi. Ahmet Şık’ın başvurusu için de bakanlık, 25 Ekim’e kadar AİHM’ye savunma göndermek zorunda. AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu gazetecilerle ilgili vereceği karar, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün geleceğini belirleyecek. Bildiriye propaganda davası Barış bildirisini imzalayan akademisyenler hakkında 7.5 yıl hapis cezası istendi CANAN COŞKUN Güneydoğu Anadolu’daki çatışmalı sürecin sonlandırılması için Ocak 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan İstanbul ve Galatasaray Üniversitesi’nden akademisyenler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede, akademisyenlerin örgüt propagandası yaptıkları iddiasıyla 7.5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmaları talep edildi. Savcı İsmet Bozkurt hazırladığı iddianamede, 11 Ocak 2016 tarihli bildiriye ‘sözde barış bildirisi’ diyerek, PKK/KCK’nin alenen propagandası mahiyetinde olduğunu öne sürdü. Savcı Bozkurt iddianamesinde, bildiri ile PKK/KCK’nin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin meşru gösterilerek bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapıldığını savundu. Bildiride, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusundaki yerleşim alanları için betimlenen tablonun tamamen gerçek dışı olduğu ileri sürüldü. Oysa Sur, Cizre, Şırnak kent merkezi, Nusaybin ve Yüksekova’da yaşanan çatışmaların ardından ortaya çıkan fotoğraflar yıkımın boyutunu gözler önüne sermişti. ‘Hamilik’ suçlaması İddianamede, akademisyenler PKK’nin sivillere, Türk ordu ve emniyet güçlerine yönelik saldırı eylemlerinin üstünü örtmekle suçlanarak şöyle denildi: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti, ordu ve emniyet güçlerini katliam yapmakla, daha açık bir ifadeyle bölge ahalisini ‘topluca öldürmek/kırmakla’ itham eden bu akademisyenler topluluğunun, bölgede devlet kurumlarını etkisiz hale getirerek ortadan kaldırmayı hedefleyen PKK/KCK’nin legal görünümlü hamiliğine soyundukları da göz ardı edilmemelidir.” Stephenson kini Savcı Bozkurt iddianamesinde, Mart 2016’da gözaltına alınarak tutuklanan 3 akademisyene destek olmak için İstanbul Adliyesi’ne gelen ve gözaltına alınan Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Chris Stephenson’a da yer verdi. Stephenson’un çantasında kasıtlı olarak terör örgütü propagandası yapmaya yönelik materyallerle adliyeye geldiği, uluslararası camiada Türkiye aleyhine karalama kampanyasına destek sağlamak istediği öne sürüldü. Sokak dersleri İddianamede, bildiride toplumsal baskı, korkutma, yıldırma ve sindirmeye yönelik ifadeler kullanıldığı öne sürülerek, ulusal ve uluslararası düzeyde tehdit içerdiği savunuldu. ‘Akademik nöbet ve sokak derslerinin çözümü sağlamaya değil sorunu tırmandırmaya yönelik olduğu’ iddia edilerek, ‘yapılan propaganda ile kamuoyunun ve üniversite gençliğinin işlenen suça ortak edilmek istendiği’ savunuldu. Bu dava çöktü MİT TIR’ları davasının dünkü duruşmasında salona izleyici olarak yalnızca Berberoğlu’nun eşi Oya Berberoğlu ile kızı Dilara Berberoğlu, Erdem Gül’ün eşi Aslı Gül ve Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar alındı. CHP’li milletvekilleri Barış Yarkadaş, Gamze Akkuş İlgezdi, Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu, Nurettin Demir, Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran ve CHP Parti Meclisi üyesi Kadir Öğüt ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto da adliye koridorunda bekledi. Duruşma sonrası CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat adliye binası önünde basın mensuplarına açıklama yaptı. Canpolat, “Bu dava çökmüştür. AKP, FETÖ arıyor Hâkimleri reddettisa kendi içine, kendi belediyelerine baksın. Bu davada iki mağdur var, biri Enis Berberoğlu, diğeri Anayasa Mahkemesi” dedi.  CANAN COŞKUN MİT TIR’larındaki mühimmat görüntüleriyle ilgili gazetemizde ve Aydınlık gazetesinde yayımlanan haberler nedeniyle gazeteciler Erdem Gül, Can Dündar, İlker Yücel, Ceyhun Bozkurt ve CHP’li Enis Berberoğlu’nun yargılandığı davada, Berberoğlu’nun avukatları mahkeme başkanı ve üye hâkimi adil yargılama yapamayacakları gerekçesiyle reddetti. Hâkimler, Berberoğlu’nun mahkumiyetine ilişkin gerekçede Aydınlık’ın yayımladığı fotoğrafın sırrı ifşa etmeyeceğini savunmuştu. MİT TIR’ları haberleri nedeniyle Mayıs 2016’da “devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklama” suçlamasıyla gazetemiz Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e 5 yıl, eski Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar’a 5 yıl 10 ay hapis cezası verilmişti. Örgüte yardım suçlamasına ilişkin davanın ise ayrı esas numarası üzerinden yürütülmesine karar verilmişti. Örgüte yardım suçlamasına ilişkin yargılamanın ilk celsesinde CHP’li Berberoğlu hakkında ‘örgüte yardım’ ve ‘devletin gizli kalması gereken bilgilerini, siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etmek’ iddiasıyla açılan davanın bu dava ile birleştirilmesine hükmedilmişti. Haziran ayında sonuçlanan bu yargılamada Berberoğlu, 25 yıl hapis cezasına mahkum edilerek tutuklanmıştı. Mahkeme, Berberoğlu’nun mahkumiyetine ilişkin gerekçesinde, Cumhuriyet’te yayımlanan MİT TIR’ları haberi nedeniyle Berberoğlu hakkında mahkumiyet kararı verilirken ‘Aydınlık’ın daha önce verdiği haberi sırrı ifşa etmedi’ diyen hâkimlerin Aydınlık çalışanlarının da yargılandığı davada adil yargılama yapamayacağı savunuldu Aydınlık gazetesinde 21 Ocak 2014’te yayımlanan mühimmat fotoğrafıyla ilgili “Nerede çekildiği, içeriğinin ne olduğu dahi ilk bakışta net olarak anlaşılamayan tek kare foto” ifadelerini kullanmıştı. Bu fotoğraf ile sırrın ifşa olmayacağını kaydeden heyet, haberin rivayet veya tahminden öte bir anlam taşımadığını ileri sürmüştü. Aydınlıkçılara dava Heyetin bu gerekçeyi yazmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, Aydınlık’tan İlker Yücel ve Ceyhun Bozkurt hakkında ‘devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama’ suçlamasıyla dava açmış, açılan dava da Gül, Dündar ve Berberoğlu hakkındaki ‘örgüte yardım’ davası ile birleştirilmişti. Birleştirilen bu davaya ilişkin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün kapalı olarak görülen ilk duruşmaya Maltepe Cezaevi’nde tutuklu bulunan Berberoğlu ve Erdem Gül ile Aydınlık eski Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlker Yücel ve İstihbarat Şefi Ceyhun Bozkurt katıldı. Duruşmada Berberoğlu’nun avukat larından Murat Ergün, mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan ve üye hakim Arif Atanıan’ın daha önce verdiği kararda Aydınlık gazetesinin suçsuz olduğunu belirttiklerini anımsatarak, “3 ay önce ‘Aydınlık suçsuz’ diye karar veren heyet, şimdi ‘Aydınlık suçlu’ diyemez. Heyet kendini bağlamıştır. Görüntüde bile tarafsız değildir” dedi ve iki hâkimi reddetti. Üst mahkeme bakacak Berberoğlu’nun avukatlarından Yiğit Acar ise, mahkemenin, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’e ilişkin hak ihlali kararındaki Aydınlık gazetesinde daha önce aynı olaya ilişkin fotoğrafların yayımlanmasının konuyu sır olmaktan çıkardığı tespitini tanımayarak gerekçeli karar yazdığını anımsattı. Acar, “Berberoğlu ile ilgili makul şüphe yokken tutuklama ve mahkumiyet veren hâkimlerin hukuka uygun ve adil yargılama yapması mümkün değil” dedi. Reddi hâkim talebinin bir üst mahkeme olan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenmesine hükmeden mahkeme, duruşmayı 20 Aralık’a erteledi. İran’la dostluk iyi, nedeni yanlış Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın bu haftaki İran gezisinin hemen ardından dün de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Tahran’daydı. Bunlar önemli. Her ne kadar iki ülke arasında ara sıra üst düzey resmi gezi olsa da, İran devriminden bu yana Türkiye ve İran arasında kurumsal bir yakınlaşma olmamıştı. 80 ve 90’lı yıllarda birbirine taban tabana zıt bu iki rejim arasında karşılıklı nefrete varan söylemler, son 10 yılda daha serinkanlı bir komşuluk ilişkisine dönüştü. Ancak kurumsal düzeyde, hele de askeri anlamda, iki devlet hep birbirine uzak durmuştu. Bu durum belli ki değişiyor. Ankara’nın İran’la yakınlaşmak istemesinin sebeplerine hızlıca bir göz atalım... Bu ülkeyle 400 yıldır değişmeyen bir sınırımız var. İki devlet de bölgenin ‘kadim’ devletlerinden. İran, Türkiye açısından potansiyelini dolduramayan ancak önemli bir ticari ortak. Bağdat’taki rejim üzerinde muazzam etkisi var. İran’ın Batı’yla imzaladığı nükleer anlaşmanın korunması lazım. Suriye’yi istikrara kavuşturmanın yolu, İran’ı ikna etmekten geçiyor vs. Ancak Tahran’la mevcut yakınlaşmanın altında yatan gerçek sebep, yukarıda saydıklarımın hiçbiri değil. Malum, Tahran ve Ankara’yı yakınlaştıran, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin geçen haftaki referandumu. İki ülke, ortak strateji belirleyerek KBY’yi sıkıştırmak, haddini bildirmek, en iyi ihtimalle referandum kararından geri çevirmek istiyor. Bana göre İran’la yakınlaşmak için yanlış motivasyon. Türkiye’nin İran’la iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmeye, bu ülkenin dünyaya açılmasına aracı olmaya varım. Ancak İran’la “Kürt karşıtlığı” üzerinden yakınlaşmayı anlamlı ve mantıklı bulmuyorum. Hele de ciddi bir Kürt nüfusu olan Türkiye açısından... Ayrıca bu yakınlaşmanın “kalıcı” olacağını da sanmıyorum. Gelin, 6 ay sonra yeniden bakalım duruma. Ama geçmişe göz atınca, Türkiye ve İran arasındaki ilişkinin daha düne kadar ne kadar inişçıkışlı olduğunu görüyoruz. Çok değil daha 45 yıl önce, PKK ile çözüm süreci varken, Türk yetkililer İran’ın bu süreci “sabote etmeye çalıştığından” şikâyet ediyordu. Daha yakın zamanda İran, Esad rejimini korumak için Suriye savaşına daldığında, Ankara kendini İranEsad ikilisine karşı Sünni blokun ana aktörü olarak konumlandırdı. Daha da yakına, bu yıla gelelim... Donald Trump iktidara ilk geldiğinde, İran karşıtı bir politika izlemeye kararlıydı. Ankara (bana göre yanlış bir politika ve söylemle) yeni gelen Trump yönetimiyle yakın bir ilişki kurmak için İran karşıtı bir dil ve üslup kullanmaya başladı. 2017 başlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahreyn gezisindeyken “Birileri hem Suriye’nin hem Irak’ın bölünmesini istiyor. Irak’ın bölünmesi çalışmasını yapanlar var. Oradaki mezhebi, etnik mücadele, çünkü orada da bir Pers milliyetçiliği olayı var. Bu Pers milliyetçiliği olayıyla da orada bir bölünme söz konusu. Bunların önünü kesmemiz gerekiyor” dedi. İran sert tepki verdi. Birkaç ay sonra NTVStar TV canlı yayınında İran’ı eleştirerek, “Irak’ta mezhebe dayalı olarak Pers milliyetçiliği temelinde yayılmacılık söz konusu” dedi. Hatırlıyorum o aralar hem Erdoğan hem de Genelkurmay Başkanı üst üste Suudi Arabistan’a gitmişlerdi. Sünni ordusu gibi bir girişim konuşuluyordu. Neyse ki Trump ve Suudi Arabistan’la oyun kurarak İran karşıtı bir koalisyonun öncü gücü olmak fikri, kısa ömürlü oldu. Türkiye bu maceradan vazgeçti. Şimdi yapılan, yani Barzani karşıtı İran’la blok yaratmak fikri de bana Sünni ordusu düşüncesi kadar fevri geliyor. Diyeceğim, bu kadar hızlı hareket etmemek, sürekli fikir değiştirmemek lazım. İran’la yakınlaşma evet, ancak Kürt karşıtı üzerinden dostluğa hayır. Bizim gerçek yerimiz, İran ya da Suudi bloku değil, demokratik ülkeler birliğidir. Kürt meselesini yumuşak karın olmaktan çıkaralım ve ‘birinci lige’ geri dönelim derim... Avukatlar açlık grevine başladı Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü PKK/KCK soruşturması kapsamında önceki gün gözaltına alınan avukatlar Sebahat Gençtarih, Ali Bozan, Emrullah Şam ve Onur Kale, avukatları aracılığıyla yaptıkları açıklamada operasyonun hukuksuz olduğunu, bir an önce gözaltı işlemlerinin son bularak savcılığa çıkarılmayı istediklerini belirterek savcılığa çıkana kadar açlık grevi yapacaklarını duyurdu. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gözaltı kararı verdiği İHD Mersin Şube Sekreteri Avukat Özgür Çağlar, kapatılan ÇHD Mersin Şube Başkanı Avukat Mehmet Altuntaş, belediye meclisi üyesi Avukat Bedri Kuran ve Avukat Rıza Oğuz adreslerinde bulunamamıştı. l MERSİN / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle