29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pazar 8 Ocak 2017 Çevirmen Doğan Şahiner yaşamını yitirdi Çevirmen Doğan Şahiner hayatını kaybetti. Ölüm haberini Twitter’dan paylaşan sanatçı Suavi, “Doğan Şahiner dostumuzu kaybetmişiz. Tüm aileye ve dostlara başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Mekânın ışık dolsun değerli dost” dedi. 1957’de Amasya’da doğan Doğan Şahiner ilk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. ODTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencisiyken okulu bırakan Şahiner, tüm zamanını politik faaliyetlere verdi. Şahiner, pek çok üniversitede de felsefe semineri verdi. EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK [email protected] 15 Çok yönlü bir kalemdi... Oyun yazarı, gazeteci Refik Erduran, 88 yaşında yaşama veda etti. Erduran’ın cenazesi olumsuz hava koşullarının düzelmesinin ardından Edirne’den İstanbul’a getirilecek Oyun yazarı, gazeteci Refik Erduran 88 yaşında yaşama veda etti. Edirne’de hayatını yitiren Erduran’ın cenazesinin olumsuz hava koşullarından sonra İstanbul’a getirileceği belirtildi. 13 Şubat 1928’de İstanbul’da doğan Refik Erduran, Robert Kolej’den mezun olduktan sonra 1947’de Tiyatro Tarihi ve Dram Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi için Cornell Üniversitesi’ne gitti. Erduran, 1965’ten 1981’e kadar Milliyet’te köşe yazarlığı yaptı. Güneş ve Meydan gazetelerinde köşe yazarlığına devam etti. Erduran, gazetemizde de bir süre konuk yazarlık yaptı. Askerliğini Kore Savaşı sırasında Türk Tugayı’nda yedek subay olarak yaptı. Kore Savaşı’ndan döndükten sonra asker arkadaşı Ertem Eğilmez ve Haldun Sel ile 1953’te Çağlayan Yayınevi’ni kurdu. Refik Halit Karay, Aka Gündüz, Peride Celal gibi devrin önemli yazarlarının kitaplarını yayımladı. Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen İnce Memed romanını ilk yayımlayan yayınevi oldu. Erotik romanlara, bilimkurgu kitaplara kitap yelpazesinde önemli bir yer verdi. Erduran’ın yazdığı bazı kitaplar ise şöyle: “Yağmur Duası”, “Er Oyunu”, “Kav şak”, “İblisler, Azizler, Kadınlar” ve “Jetonlar Düştükçe”. Erduran, 19541955 yılları arasında TEF adlı haftalık mizah dergisini yönetti. Erduran, zamanla yayımcılık işlerini Ertem Eğilmez’e bırakıp tiyatroya yöneldi. Devlet Tiyatroları, İstanbul şehir Tiyatroları, SururiCezzar Tiyatrosu, Ulvi Uraz Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Yunus Emre Tiyatrosu, Tiyatro İstanbul, Yeditepe Oyuncuları, yerli ve yabancı başka topluluklar tarafından otuzdan fazla oyunu sahnelendi. “Açıl Kafam Açıl”, “El Ele”, “Bahçemdeki Ayı”, “Yemenimin Uçları”, “Ramiz ile Jülide”, “Tamirci”, “Turp Suyu” yazdığı bazı oyunlar arasında bulunuyor. ‘İhbar mesajı’ Erduran, bir BM örgütü olan UNESCO’ya bağlı, kısa adı ITI olan, Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Türkiye Merkezi’nin 1986 yılından bu yana başkanlığını yaptı. Erduran, 2016’da Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’ya gönderdiği muhalif oyuncularla ilgilli “ihbar mesajı” ile tartışmalara neden olmuştu. Erduran, “Eskiden beri ödenekli tiyatronun insanları birbirini yiyorlar” Nâzım’a yardım etti Erduran, Nâzım Hikmet’in cezaevinde hastalandığını ve durumunun kötüleştiğini öğrenince 1949 yılında Türkiye’ye döndü. Erduran, Nâzım Hikmet’in tehdit altında olduğu dönemde ülkeden ayrılmasına yardımcı oldu. Kendisinin kullandığı bir sürat motoruyla Nâzım Hikmet’in İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e geçmesine, Karadeniz’de Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye’den ayrılmasına yardımcı oldu. Nâzım Hikmet, 1961 yılında yazdığı Otobiyografi adlı şiirde kaçışından Refik Erduran’dan adını anmadan şu dizeyle bahsetmiştir: “951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm ölümün üstüne.” diyerek yazdıklarının arkasında olduğunu açıklamıştı. Kültür Bakanı’ndan mesaj Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Refik Erduran’ın vefatı dolayısıyla yayımladığı mesajda, Erduran’ın her zaman saygı ve sevgiyle anılacağını vurguladı. Büyük Birader hepimizi gözetliyor Oliver Stone, son filmi ‘Snowden’ ile tüm dünyayı gözetleyen Amerikan hükümetinin ipliğini pazara çıkaran Edward Snowden’in hikâyesini anlatıyor EMRAH KOLUKISA “Edward Snowden bir yurttaşın yapması gerekenleri yapmış bir kişi olarak karşılanmalıdır. Amerikan yurttaşlarını hükümetlerinin faaliyetleri hakkında bilgilendirmiştir. Gerçek bir vatanseverin yapacağı da budur. Yani sadece dönüşüne izin vermek yetmez, onurlandırılmalıdır da. Asıl yargılanması gereken o değil, hükümettekilerdir.” Bu sözler dünyaca ünlü dilbilimci, filozof ve muhalif aktivist Noam Chomsky’ye ait. Son 5 yılı bir mağaranın içinde geçirmediyseniz eğer, Edward Snowden’in kim olduğunu, ne yaptığını az çok biliyorsunuz demektir. En azından adını duymuşsunuzdur. Biz yine de açıklayalım: Edward Snowden eski bir CIA çalışanıdır ve NSA’in (National Security Agency – Ulusal Güvenlik Ajansı) gizli bilgilerini izinsiz olarak kopyalayıp medyaya sızdıran kişidir. Sızdırdığı bilgiler sayesinde Amerikan hükümetinin başta kendi vatandaşları olmak üzere tüm dünyayı dinlediğini; hatta dinlemekle kalmayıp, epostalarını depoladığını, sosyal medyada attıkları her adımı gözetlediğini ve tüm bunların yasadışı olarak yapıldığını öğrendik. Tabii ki Snowden ışık hızıyla “casus” ilan edildi ve hakkında dava açıldı. Bugün ülkesine dönemeyen ve ironik bir şekilde Putin’in kanatları altına sığınmak zorunda kalan Edward Snowden halen Moskova’da yaşıyor ve bir süre daha da orda kalacak gibi görünüyor. ‘Citizenfour’un gölgesinde Aslına bakarsanız Snowden hadisesi zaten bir belgesel sinemacı tarafından kayda alınmış ve bu film Snowden’in bugün kimileri tarafından kahramanlık, kimileri tarafından ihanet olarak adlandırı lan eylemlerinin asal bir eşlikçisi olmuştu. Laura Poitras’ın çektiği “Citizenfour” bir çok ödülün yanı sıra 2015’te En İyi Belgesel Oscar’ını da aldı. Hal böyle olunca Oliver Stone’un filmi ister istemez Poitras’ın belgeseliyle karşılaştırılacak ve muhtemelen sınıfta kalacak. Oliver Stone’un filmi 3 Haziran 2013’te Hong Kong’daki Mira Otel’in lobisinde başlıyor. Bu otel Ed Snowden’in Laura Poitras (Melissa Leo) ve gazeteci Glenn Greeawald (Zachary Quinto) ile bir araya gelip ifşaatlarını yaptığı, deyim yerindeyse dünyayı sarstığı yer. Snowden’in (Joseph GordonLevitt) yüzünü görmeden önce elindeki Rubik Küp’ü görmemiz ise Oliver Stone’un film boyunca sürdürdüğü ve anlatım açısından olumlu puanlarımızı kaptığı üslubunun önemli bir parçası. Gerçekten de film boyunca farklı sahnelerde farklı anlamlar içereceki şekilde karşımıza çıkan bu Rubik Küp (kimi zaman Snowden’in Snowden gibi derin devlet denen aygıtı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bir “devrimci”nin sinemada devrimci bir bakış açısını hak ettiğini düşünüyorum. ruh halini ya da kişi olarak gelişimini sembolize ederken, kimi yerde sahnenin gerilimini üstlenen ve hatta finalde bir bayrak değişimini gösteren bir işlevi var bu enigmatik oyuncağın) 80’lerden beri ilk kez bu kadar sahne almış olsa gerek. Poitras’ın filminin bir versiyonu olmamak adına belki de, Oliver Stone Hong Kong’daki otel odasından ziyade Snowden’in hayat öyküsüne odaklanıyor ve özellikle de sevgilisi Lindsay (Shailene Woodley) ile olan ilişkisine ve bu ilişkinin onu nasıl dönüştürdüğüne yoğunlaşıyor. Yukarıda adı geçenlerin dışında Rhys Ifans, Nicolas Cage, Tom Wilkinson, Timothy Olyphant, Joely Richardson ve “Pride – Onur”dan hatırladığımız Ben Schnetzer gibi isimlerden oluşan güçlü oyuncu kadrosunun hakkını verelim. Oliver Stone’un zayıf kaldığı nokta ise Snowden’in hayatını anlatırken fazlasıyla konvansiyonel bir sinema diline saplanıp kalması ve ortalama izleyiciye hitap edeyim der ken kendi bacağına sıkması. Oysa Ed Snowden gibi insanların gözünü açan, dünyaya, ABD’ye, hükümetlere bakışlarını değiştiren, derin devlet denen aygıtı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bir “devrimci”nin sinema da devrimci (her anlamda) bir bakış açısını hak ettiğini düşünüyorum. Kahraman mı, vatan haini mi? Son bir şey daha var: Oliver Stone bu filmle Ed Snowden’in “kahraman mı, vatan haini mi” şeklinde özetleyebileceğimiz kamuoyu tartışmalarında bir taraf oluyor ve Snowden’i insani yönleriyle göstererek sevdirmeye çalışıyor. Bunu başarıyor mu, başarıyor; ama “Citizenfour”u izleyenler hatırlayacaktır, Snowden’in finale doğru otel odasından çıkarken ayna karşısında saçlarına şekil verdiği kısacık bir an vardı, işte o sahne Stone’un tüm filmine bedeldir bence. rak, öncülüğünü yap ma cesaretini Rab bimden alarak Koca tepe Camii’nde er keklerle birlikte aynı safta Cuma’yı kıldım.  Dünya basını İslam da reformun Türkiye öncülüğünde başlatıl Diyanet İşleri dığını yazdı.  Kadınların miras hakları, boşanma gibi birçok Başkanı’na açık olumlu diğer kararlarınız da peşi sıra geldi.  mektup... Ne oldu? Ne değişti? Mektubu ben değil, bir arkadaşım, Gönül Saray yazmış. Onu “WINPEACE” (TürkiyeYunanistan Kadın Barış Girişimi) çalışmalarında tanıdım. Çalışkanlığına hayran oldum. Sorduğu soruları önemsediğimden, mektubunu sizlerle paylaşıyorum. “Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e açık mektubumdur” başlıklı mektup şöyle: Sayın Başkanım,  Amasya’nın bir dağ köyünden çıkıp iyi eğitim alabilme şansım sayesinde devlet ve özel sektörde ilklere imza atarak yükselmiş ve hasbelkader milletvekilliğinizi de yapmış bir kadınım.  Ortadoğu, Türk Dilli Cumhuriyetler, Afrika ve Avrupa ülkelerinin birçoğundaki önemli kurum ve kuruluşlarla birçok projelerde çalışma imkânım oldu.  Üç yabancı dil konuşurum.  Devlet ve siyasi terbiyem nedeni ile bazı konuları sizinle birebir paylaşmanın yararına inandığımdan, tarafınızdan istediğim, randevu taleplerim yanıtsız kaldığı için, açık mektuba zorlanmamı umarım anlayışla karşılarsınız.  Ailece dini vecibelerine önem veren bir Anadolu kadını olarak, çok gezmek ve çok okumak, Hazreti Hanifi külliyesinden tutun da, Muhsız’dan, Kral Hasan Camii’ne kadar yüzlerce kutsalımızı ziyaret etmek, sormak ve araştırmak, yüce dinimizi daha da derin anlamama yardımcı olmuştur.  2001’de Diyanet İşleri Başkanlığı organizasyonu ile İstanbul’da toplanan “Uluslararası Din Şurası”nda alınan birçok karar; reform niteliğindeydi ve ulu dinimizi hurafelerden ayıklama konusunda ciddi adımlar içeriyordu. Örneğin “kadın hakları” konusunda dünyanın önemli din bilginleri ile çok olumlu radikal kararlar almıştınız.  Kadınlar artık dinlerini; ne olduğu tartışılır insanlardan, apartmanların üç kat altındaki karanlık bodrum katlarında almayacaklar, erkekler ile birlikte cuma namazına katılarak, anadillerinde kulluk haklarını ehil ellerden öğreneceklerdi. Vakit ve teravih namazlarına eşit katılım da kararlarınız arasındaydı.  Şura sonuçlarına saygı duya Sayın Başkanım, Ne oldu, ne değişti de özellikle yönetiminizdeki tek kadın din bilgininin de ayrılması ile kurumunuz hızlanan bir tersine gidişatın içine girdi? Prof. unvanı taşıyan birçok ilahiyatçıdan akla, bilime, mantığa aykırı söylenen sözlere; anaların dizinden başlayan, kız çocukları ile evlenmeye uzanan, bazı vakıfların çocuk tecavüzüne karışmasına hiç ses çıkarmayarak adeta göz yuman bir yapıya dönüştünüz? Yılbaşından bir gün önce ülkenin dört bir yanındaki cuma hutbelerinde “Kutlamalar caiz değildir” söyleminden sonra yaşanan Reina katliamının hemen ardından, hepimize soluk aldıran beyanatınızın doğru zamanı cuma günü değil miydi? Ülkemin en güçlü kurumu olarak nitelediğimiz başkanlığınızın, ilk başkanı Rifat Börekçi aynı kutsal kitabı okuyup aynı görevi çok farklı yapmıyor muydu?  Tüm kurumların yeniden yapılandığı bir süreçte, Diyanet İşlerimizin doğru dini bilgileri verecek, yüce dinimizi dogma ve hurafelerden cesurca ayıklayacak, bu ülkenin erkek ve kadınıyla, tıpkı savaşta ve tarlada yaptıkları gibi omuz omuza yükselmesini cesaretlendirecek çok yürekli başkanlar ve yönetimine ihtiyacımız var.  Madem topyekun bir seferberlikteyiz, madem bir istiklal savaşındayız size daha cesur olmanız gereken, halkımızı bütünleştirici büyük görevler düşüyor.  Aksi halde özgürlükler, eşitlik ve adalet dini olan yüce dinimizin yerine, IŞİD ve benzeri tarikatların ve kinle yoğrulmuş İslami yöntemlerinin ülkede cirit atması nedeniyle görev ihmaliniz konuşulmaya başlanacak ve bu durum siyaseten ülke ve bölge yararına olmayacaktır.  Konuşmak istediklerim çok fazla olmasına rağmen, öncelikli gördüğüm arzımın dikkate alınacağını umarım.  Toplumu geren yeterince kişi ve olay varken, milletimizin bizzat sizin ağzınızdan doğru dini bilgiler içeren, bütünleşmeyi ve kenetlenmeyi getirecek söylemlere çok ihtiyacı olduğu kanısındayım. Derin saygılarımla. Gönül Saray. (21. dönem Amasya milletvekili) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle