18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 31 Temmuz 2016 4 ‘Dosit sola facit venemun’ Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi misali, kimi hâlâ korkuyor. Korkuyu yüreklerinde taşıyanlar sürekli yineliyorlar: Darbe önlendi, ama tehlike daha henüz geçmedi. Tümüyle aynı düşüncede, darbenin önlenmesine karşın, tehlikenin geçmediği kanısındayım. Yıllarca Fethullah Gülen tehlikesine dikkati çekip de uyarısına kulak asılmayanlar grubundan biri olarak, olayın büyüklüğünün bu kez herkesin kafasına dank etmesine, olağanüstü tehdit karşısında, olağanüstü önlemler alınmasına, topyekun seferber olunmasına karşın yine korkuyorum. Korkuyorum! Darbeye karşı çıkmış olmasına rağmen, vatandaştan korkuyorum. Caddelerde, köprülerde dolaşan tankların önüne yatıp üstüne çıkarak, olağanüstü cesaret örneği gösteren ve bizi büyük bir felaketten kurtaran insanların doldurduğu sokaklardan, demokrasiden yana çıkanların safında tepki koyanların tepkilerinden, olağanüstü hal gereği kanun hükmünde kararnameyle alınan önlemlerden korkuyorum. Darbecilerden korktuğum kadar, karşıtlarından da korkuyorum. Yönetileniyle, yöneticisiyle, darbecisiyle, darbe karşıtı ile bütün bir toplumun endazeyi kaçırmış, tüm ölçüleri şaşırmış olmasından korkuyorum. HHH Sokaklarda ilk günün lince kadar uzanan tepkileri, idam cezasının yeniden konması istemine dönüşerek hâlâ sürüyor. Hain ilan edilen darbecilerin cenazelerinde dini hizmet verilmemesi gibi, aklın ve vicdanın almayacağı boyutlara varan tepkilere tanık oluyoruz. Darbecilerin gömülmesi için özel “hain mezarlıkları” yapılıyor. (Neyse ki, söz konusu mezarlıktaki levha sağduyunun tepkisi üzerine son anda kaldırıldı.) Demek ki, toplumsal kinin vardığı boyutta ölümden öte de köy var. OHAL’in verdiği yetkilere dayanarak, ordudan, yargıdan Milli Eğitim’den on binlere varan tasfiyeler işte bu hava içinde yapılıyor. Tasfiyeler, daha şimdiden 12 Eylül’ü ikiye katlamış durumda. Bütün sınırlar aşılmış, bütün ölçüler şaşılmış, sağduyu bunun karşısında apışmış durumdadır. İşte bu bunlardan darbeden korktuğum kadar korkuyorum. Bütün dünyanın Türkiye’ye yaptığı uyarılar, bu korkunun dayanaksız olmadığını gösteriyor. Bütün yabancılar aynı şeyi söylüyor: Aman ölçüyü kaçırmayın! Darbeye tepki göstermek, önlem almak hakkınız, ama orantılı olun! Bu çağrıyı yapanlar kervanına son olarak, Merkel de katıldı. Merkel, darbenin hemen sonrasında Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye’nin hukuk devletinin bütün imkânlarını kullanarak darbecilerin üstüne gitmesinin hakkı olduğunu, ama bu yapılırken orantılılık prensibine dikkat edilmesi gerektiğini söylemiştir. Merkel de, onunla aynı uyarıda bulunanlar da haklıdırlar. Demokrasilerde, herkesin darbeye karşı kendini savunma hakkı vardır. Bazı ahvalde önlemler olağanüstü olabilir. Ama yine de önlemler ile tehdit orantılı olmalıdır. Bu toplumsal kural bilim alanında da geçerlidir. Modern farmakolojinin öncüsü Paracelsus (1493 1541) şöyle der: Dosis sola facit venemun (zehiri yapan dozdur). HHH Nasıl ki, bu ilke gözardı edilince şifa veren ilaçlar. Zehre dönüp öldürüyorsa, orantısız önlemler de, sorun çözme yerine toplumsal yaşamı zehirleyici etki yaparlar. Eğer darbeye karşı alınan önlemlerde, ölçü kaçırılırsa, aşırı doz zehir etkisi doğurarak, darbe başarıya ulaşsaydı, ne olacak idiyse, o sonucu doğurmak tehlikesini ortaya çıkarır. Gülen medyasının, bir zamanlar nasıl iğrenç bir iftira ve infaz mekanizmasına dönüştüğünü biliyor, unutmuyor, unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Yine de, mesleğimizin yüz akı olduklarını söyleyemeyeceğim kimi gazetecilere yapılan uygulama konusunda sormadan edemiyorum: Ölçü kaçmıyor mu? Ölçü, ilacı zehire dönüştüren etkendir. Ölçü konusunda dikkatli olursak, önlemler ile tehlikeyi önlemek ve selamete çıkmak olasılığı vardır. Unutmayalım: Dosis sola facit venemun. Hearst: Darbenin finansı BAE’den İngiltere’nin The Guardian gaze tesinin eski editörü David Hearst, genel yayın yönetmenliğini üst Hearst lendiği Middle East Eye haber sitesinde Türki ye’deki darbe girişimini Birleşik Arap Emirlikle ri (BAE) hükümetinin finanse ettiğini iddia etti. haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: BAHADIR AKTAŞ terörüFeranngseall’deyaeOmHeAdLiYRAACŞPAHONPARÜLNLAKSŞEÜTDIRREEDCI İ ‘Fransa’da OHAL’ ile ilgili rapor çarpıcı gerçekleri ortaya koydu. Rapora göre ilan edilen OHAL, ‘kozmetik ve çakma tedbirler’ olarak nitelenmekten ileri gidemedi Hükümet OHAL kararının olumsuz olmadığını Fransa üzerinden örneklerken CHP, hazırla dığı “Fransa’da OHAL Uygulamaları ve Tartışmalar: Fransız OHAL’i iyi bir ör nek olabilir mi?” araştırma sıyla Fransa’daki OHAL uy gulamalarını ortaya koydu. Buna göre; demokratik top lumalara yakışmayan “te İKLİM ÖNGEL rör şüphelileri için toplama kampı kurulsun”, “idam ce zası geri getirilsin, teröristler giyotinle öldürülsün” gibi söylemler OHAL ile bir likte normalleşti. Tanıtım ve halkla İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Öney Cankurtaran’ın hazırladığı “Fransa’da OHAL Uygulamaları ve Tartışmalar: Fransız OHAL’i iyi bir örnek olabilir mi?” araştırmasında Fransa’daki OHAL uygu laması tartışıldı. Türkiye ve Fransa ör nekleri karşılaştırıldı. Fransa’nın KHK yetkisi yok n Fransa’da 9 aydır devam eden OHAL, Türkiye’den farklı olarak terör saldırısının ardından uygulanmaya başlandı. Türkiye’deki OHAL ise hem terör, hem de darbe girişiminden sonra ilan edildi. Yine Türkiye’den farklı olarak Fransız hükümetinin Kanun Hükmünde Kararname yetkisi bulunmuyor. n Fransa’da İçişleri Bakanı ve valiler olağanüstü yetkilerle donatıldı. Güvenlik güçlerine üst, ev arama, ev baskınları, ev hapsi yetkileri verilirken valilerin “sokağa çıkma yasağı ilan etme, silahlara el koyma, gösterilere izin vermeme...” hakları bulunuyor. Baskınlar ve olağanüstü yetkiler mahkeme kararı olmadan kulanılabiliyor. OHAL’in başarısı! n Yakalanan kişiler ve önlenebilen saldırılar ile OHAL uygulamalarındaki bağlantı şüpheli. 9 aydır süren OHAL dönemine rağmen 14 Temmuz gibi hedef se Fransa’nın Nice kentinde meydana gelen saldırıda 84 kişi ölmüştü. çilme olasılığı yüksek bir günde, tüm tedbirlere karşın Nice’de 84 kişinin yaşamını yitirdiği bir terör saldırısı gerçekleşti. n İlk dönemde halkın yüzde 80’i OHAL’e destek verirken Nice saldırısı OHAL üzerinde daha fazla düşünülmesine neden oldu. Çakma tedbir eleştirisi n Aylar süren ev baskınları, gözaltılar, ev hapisleri ve yoğun istihbarat Nice saldırısını engelleyemedi. Bu nedenle güvenlik tedbirleri “kozmetik, çakma tedbir” ifadeleri kullanılarak eleştirilmeye başlandı. İnsanlar yaftalandı n Fransa’da kurulan soruşturma komitesinin bulgularına göre, OHAL uygulamalarının etkisi sınırlı oldu. Fransız Başbakanı Manuel Valls’ın, “OHAL sürerken başka saldırıların beklenmesi gerektiğini, masum insanların yine öleceğini, bu tehditle yaşamayı öğrenmek gerektiği” açıklaması büyük tepki çekti. n Arama ve baskınlarda fiziksel güç kullanımı ve kötü muamele sıklıkla görüldü. İnsanların terör şüphelisi durumuna düşmesiyle çok sayıda kişinin iş kaybı yaşadığı raporlarda belirtildi. n Müslümanlar kendilerini ikinci sınıf vatandaş hissetmeye başladı. OHAL neredeyse tamamen Müslümanları kapsadığı için inanç nedeniyle yaftalanma, dışlanma söz konusu oldu. nAraştırmalara göre, aramaların yalnızca yüzde 7’si mahkemeye intikal etti. n Kasım ve şubatta 3 binden fazla ev araması yapılmasına karşın yalnızca 5 soruşturma açıldı. Açılan 21 soruşturma ise “terörü övme” suçu ile ilişkili. n OHAL, zamanla terör şüphelilerinin yanı sıra çevre ve siyasete ilişkin protesto hakkını kullanmak isteyenlere yöneldi. Paris İklim Konferansı nedeniyle gösteri düzenlemek isteyenler “güvenlik” gerekçesiyle geri çevrilirken Pazar Noelleri veya dini etkinlikler gibi çok sayıda kişinin bir arada bulunduğu etkinliklere izin verildi. l ANKARA iFsrtainsnsaaiAstİHedSi’de buFbçİ“KnaryOaialosşggtnnHavnıuişssnusAFlaaairenrHLnumayiisaunmivyatkysGeaialsdgaaprdenıdruş2tdnıaliıı5a,.Synee2möadlKle2SzaaatrleaŞsleikanbıkuşamririnıbmlnemt’adıotuentaaelts’dkt,AuriaiuAli’ivançlğievrsrieunuraeup”kpaa aHüTKlzüdaunekrırğkrltaiBiıunynrlaıdeımşSae’nbuöçniaşınzkkglileFsaaidrmendaeıenY2.rs1seaaTirk’ndeöAiımmravnmsrcekuıusğıpyıziaaN’dİunamsaann kşghaiyulüösaearpktnrkubtdheılaşimDeerrmlltlrieiaiğkeilalmesmtirnyıreöoia,serikninösiçdsroiyisaatnsrllötmemeatiyknvroacliduentplelionmel.gzaupşamillyeltdsuioraı.umntZO.kıilnonTaaHeermrAuarpnöLılru İşkence iddiaları artıyor MLKP soruşturması öne sürülerek gözaltına alınan iki gencin avukatı Kaya, kaba dayak, tecavüz tehdidi ve kolonya içirme gibi işkencelerin yapıldığını ifade etti HİLAL KÖSE Şanlıurfa’da yedi gündür gözaltında tutulan M.A.G. ve M.K.’ye çıplak ve gözleri bağlı şekilde işkence yapıldığı, zorla kolonya içirildiği, doktorların da işkence izlerini raporlamadığı öne sürüldü. İki gencin avukatı Gülhan Kaya, “Ben üç gün sonra görebildim. Vücutlarındaki kaba dayağın izleri görülüyordu. Açlık grevindeler. Şeker ve temiz kıyafet ulaştırmaya çalışıyoruz, günlerdir bunu yapamadık. Savcılık da bizi duymuyor” dedi. Çağdaş Avukatlar Grubu, Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Katılımcı Avukatlar Grubu, Özgürlükçü Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu, Sosyal Hukuk/Sosyal Haklar Derneği temsilcileri dün artan işkence vakalarıyla ilgili ortak bir basın açıklaması yaptılar. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde yapılan açıklamada, OHAL’in keyfi uygulamalarına ve işkenceye karşı önlem alma çağrısı yapıldı. Gözaltındaki M.A.G. ve M.K.’nın yaşadıkları, OHAL hukununu aşan insanlık dışı uygulamalardan yalnızca biri. Avukatların anlattıklarına göre, iki genç, sekiz gün önce MLKP soruşturması bahanesiyle gözaltına alındı. ‘Tecavüz tehdidi’ Gözaltında oldukları iki gün boyunca kabul edilmedi. Avukatlarıyla üç gün sonra görüşebildiler. Gözaltında, kaba dayak, cinsel taciz, ölüm ve tecavüz tehdidiyle, gözleri kapalı, elleri arkadan kelepçeli ve çıplak bir şekilde sistematik işkencelere maruz kaldılar. Gençlerin avukatı Gülhan Kaya, müvekkillerinin ne zaman savcılığa sevk edileceğini bilmiyor. Kaya, müvekkillerinin durumuyla ilgili şunları söyledi: “Anlattıklarına dayanmak çok zordu. 1980 dönemindeki gibi işkence görmüşler. Günde iki defa sorguya alınıyorlar. Her an tecavüze uğrama teh CUMARTESİ ANNELERİ GALATASARAY’DA UYARDI faillere zırh olmasın Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen çocuklarının bulunması ve faillerin yargılanması talebiyle dün 592. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Oturma eyleminde, 1994’te öldürülen Süleyman Durgut’un faillerinin yargılanması istendi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon’un basın açıklamasında, “Süleyman Durgut hukukun askıya alındığı OHAL koşullarında zorla kaybedildi ve failleri cezasızlık zırhı ile korundu. OHAL, işkencenin normalleşmesi, gözaltında kaybetme ve katletmelerin yaşanması, hukuk güvenliğinin devre dışı bırakılması, suç işleyen kamu görevlilerine cezasızlık demek” denildi. Durgut, 14 Temmuz 1994’te sabaha karşı evinden beyaz Toros’a bildirilerek götürüldü ve cesedi İdil ilçesi Herbak köyü civarında kurşuna dizilmiş olarak bulundu. İdil Cumhuriyet Başsavcılığı, 17 Ekim 2014’te, zamanaşımı gerekçesiyle dosyayı kapattı. l İSTANBUL/Cumhuriyet didiyle, çıplak ve gözleri kapalı olarak sorguya götürülüyorlar. M.A.G’nin ağzını polisler zorla açıp, içine yarım şişe kolonyayı boşaltmış. Açlık grevindeler. Şeker vermeye, temiz çamaşır ulaştırmaya çalışıyoruz. Sesimizi duyan yok.Haklarında bir soruşturma yok. Ama ‘MLKP’den aramanız var’ deniyormuş. Yargılandıkları bir dava da yoktu. Doktor kontrollerine götürülüyorlar ama doktorların işkenceyi raporlamadığını düşünüyorlar. Muayene yapılmadığını söylediler. Bazen hastane kapısına kadar götürülüp, binadan içeri bile sokulmuyorlar. Polisler gidip, sağlık raporunu alıp geliyormuş. Kanun Hükmünde Kararname’yi de aşan bir durum var. İşkence insanlık suçudur. Şimdi ses çıkarmazsak, yaygınlaşacak. Ben herkesi, M.A.G. ve M.K.’ye destek olmaya çağırıyorum.” Tunceli’den gelen avukat Can Tombul’un da gözaltına alınan ve serbest bırakılan müvekkillerine emniyette ağır işkence yapılmış. Tombul, “Polisler, kadın müvekkillere, ‘30 gün bizimlesiniz. Artık bizim malımızsınız’ diye tacizde bulunmuş. TEM Şube’de müvekkillerle görüşme yaparken, kamera kaydı yapıldı. Sonunda serbest kaldılar ama yoğun cinsel işkence tehdidine maruz kaldılar” dedi. Tümgeneral Çetin Jandarmada ilkler SERTAÇ EŞ Darbe girişiminin ardından yayımlanan kanun hükmünde kararname ile tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki terfi ve atamalar tarihi boyunca ilk kez Yüksek Askeri Şura (YAŞ) dışında belirlendi. Dünkü Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren kararlar doğrultusunda 14 kişi hakkında terfi işlemleri gerçekleştirildi. 15 Temmuz gecesi jandarma birliklerini camiden yöneten ve TV’lere çıkarak Jandarma adına konuşan ve Jandarma birliklerinin darbeye karşı olduğunu belirten Tümgeneral Arif Çetin bir üst rütbeye yükseltilerek bir ilke daha imza atıldı. Kuruluşundan bu yana Kara Kuvvetleri’nden gelecek vaat eden bir korgeneralin atandığı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’na bu kez, Çetin atandı. Tümgeneral Ali Lapanta da korgeneralliğe terfi etti. Cemaat mağduru tuğgeneral Tuğgeneralliğe terfi edenlerin içinde yer alan Hüseyin Kurtoğlu, yeniden İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na atandı. Ergenekon yargılamalarının sürdüğü dönemde cemaat savcılarının hedefi olan Kurtoğlu, hukuk mücadelesini son anda kazanmıştı. Tuğgeneralliğe yükseltilenlerin adları şöyle: Kurmay albaylar: Hüseyin Kurtoğlu, Nurettin Alkan, Ferdi Korkmaz, Ali Demir. Albaylar; İsmail Balıbek, Münir Güzel, Engin Çırakoğlu, Semih Okyar, Mustafa Başoğlu, Ercan Yaşin ve Hakan Saraç. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle