25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA DÜNDAR VE GÜL’Ü KONUŞUYOR 6 [email protected] [email protected] [email protected] TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Yol ayrımı İki günde ne çok şey oldu… Uygar bir ülkede birkaç ayda yaşansa ortalığı yıkacak olaylar, bizde sadece 48 saat içinde oluyor ve sanki sıra dışı hiçbir şey olmamışçasına yaşam devam ediyor. Geçen hafta Türkiye’ye gelen bir İtalyan arkadaşım, İstanbul gecelerindeki eğlenceye çok şaşırmış. “Gündüz bunların yaşandığı bir ülkede insanlar hâlâ nasıl bu kadar keyifli olabiliyor” diye sordu: “İtalya’da hiçbir yerde bu kadar şen şakrak bir neşe, böyle gamsız bir keyif yok. Burada nasıl olabiliyor?” “Burası Ortadoğu!” diyemedim. Suriyeli bir tanıdığımdan benzer bir dinamiğin yanı başımızdaki Suriye’de yaşandığını dinlemiştim. Halep’e bombalar düşerken Şam’da düğün dernekler yapılıyor; sosyal yaşam savaş öncesinde olduğu gibi aynen tam gaz devam ediyormuş. Bu “bölünmüş gerçeklik” ve “düalite hali” insanda bir “idrak” eksikliği, olan bitenin tam vehametini kavrayamama durumu yaratıyor. ‘Medyayı yok ediyor’ Son iki günü böyle bir “dumur hali” içinde geçirdim. Davutoğlu’nun azlinin “Erdoğan’ın tek adam rejimi” üzerindeki sonuçlarını tam gereğince tartmaya fırsat bulmadan, Can ve Erdem’in Çağlayan’da dün bütün güne yayılan Kafkavari duruşması, duruşma arasındaki o lanet “silahlı saldırı” ve üstüne son olarak da 5’er yıldan neredeyse yağmur gibi yağan hapis cezalarının haberleri geldi. Erdem’in “Bir eli kanlı katil, bir gazeteciyi yargılandığı sırada öldürmek istiyorsa bu yaşanacak bir Türkiye değildir!” sözleri aslında her şeyi özetliyordu. Korku imparatorluğunun kol gezdiği, laikliğin sıfırlandığı, ifade özgürlüğünün yok edildiği, bağımsız yargının esamisinin kalmadığı, can güvenliğinin topun ağzında olduğu bir yerde yaşamaya artık ne kadar “yaşamak” denirdi? Dünyanın takip ettiği simge bir davada dahi “Akıllı olun! Aklınızı alırız!” mesajı vermekten gocunmayan bir sistem var artık Türkiye’de. O kadar göz önünde bir dava söz konusu ki saldırı anı tüm dünya kanallarında… Böyle bir davada dahi hiç olmazsa “zevahiri kurtarmak adına” olsun bir gayret gösterilmiyor. Erdoğan’ın tam AB’ye “Siz kendi yolunuza, biz kendi yolumuza!” postası koyduğu günün akşamında; “Balkanlar’ın en büyük adliye saray”ında aylardır hedefe yerleştirilen Can Dündar “göstere göstere” gelen bir saldırıya uğruyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz. BBC, Al Jazeera, France 24, Deutsche Welle… gece boyu izledim. Sorulan sorular hep aynıydı: “Türkiye’de neler oluyor?” DW muhabiri bu soruyu “Erdoğan tüm bağımsız medyayı yok etmeye çalışıyor. Türkiye Çin’den sonra artık en çok gazeteci hapseden ülke!” diye yanıtladı…. France 24’te Türkiye’de “kâbusun günden güne derinleştiği” anlatıldı. Sultanların dahi gücü vaktiyle bu denli sınırsız kullanamadıklarına dikkat çekildi. ‘Kalk borusu olmalı’ Sabah kalktığımda da uluslararası gazetelerin manşetlerinde “Cesaret Ana” fotoğrafları ile karşılaştım. Yazılanlara hiç girmiyorum. Sadece “New Yorker”dan Dexter Filkins’in satırlarıyla bitireyim bu yazıyı. “Türk demokrasisinin 11. Saati” başlıklı yazısında gelinen noktadan Erdoğan kadar Davutoğlu’nun da sorumlu olduğuna işaret eden Filkins, “Davutoğlu’na ağlamayı bırakıp Türk demokrasisinin yasını tutalım!” diyor ve ekliyor: “Erdoğan’ın gücü üzerindeki son denetimlerden biri daha gitti. Davutoğlu’nun istifası öyle ki Türk demokrasisinin son nefesini verdiği nokta olarak dahi hatırlanabilir… Erdoğan’ı gemleyecek artık hiç kimse yok. Davutoğlu’nun gidişinin Türk seçmenleri için bu itibarla bir kalk borusu olması umulur. Türk demokrasisi için vakit çok geç!” Dışardan bize bakanların neden “Hâlâ bunlar böyle nasıl gülüp eğleniyor? Bu neyin neşesi” diye sorduklarını anlıyor musunuz? WASHINGTON ÖZEL AÇIKLAMA YAYIMLADI ANAYASA ÇİĞNENİYOR ABD yönetimi dün gazetemiz yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül hakkında verilen mahkumiyet kararla temel ilkelerine dair anayasasında yer alan ve AGİT’e vermiş olduğu taahhütlerine bağlı kalması yönünde bir kez daha çağrıda bulunmaktadır.” ya yeteri kadar kararlı gözükmediği durumlarda ki bunlar Türkiye’nin anayasasında da korunan haklar endişelerini gündeme getirmesine engel olma rından endişe duyduğunu özel bir açıklama yayımlayarak duyurdu. ABD Dışişle Pazartesiyi beklemediler dı. ABD’nin önemli müttefiki olan hükümetler bile olsa bunlarla ilgili endişele ri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve Sözcüsü John Kirby, bakanlığın internet sitesinde yayımlanan 3 paragraflık resmi açıklamada şu ifadeleri kullandı: “ABD’nin ifade özgürlüğüne olan desteğini yineliyor ve Türk makamlarına, demokratik, açık toplumların vazgeçilmez bir unsuru olan bağımsız ve serbest bir basını desteklemeleri yönünde çağrıda bulunuyoruz. Türkiye’nin dostu olarak ABD, Türkiye’ye, aralarında adil yargılanma, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğünün de bulunduğu demokrasinin Bakanlığın pazartesi günü dü zen rimizi dile getirmekten tereddüt etmiyo lenecek olağan basın brifingini ya ruz. Türkiye bu politik çe da gazetecilerden soru gelmesi kişme ve karmaşada yo ni beklemeden kendi inisiyatifiy lunu bulmaya çalışırken le böyle bir açıklama yayımlama ABD müttefikinin yanın sı konuya verdiği önemin işareti da duracak. Onlarla çalış olarak yorumlandı. Beyaz Saray maya devam edeceğiz ve sözcüsü Josh Earnest da bir so Türkiye anayasasında ko ru üzerine şunları söyledi: runan prensiplerin sevi “(İşbirliğimiz) ABD ve hat yesine çıkmaları için onla ta ABD Başkanı’nın Türkiye’de rı özel ve aleni olarak cesa hükümetin vatandaşlarının temel insan haklarını koruma Bakanlık açıklama karar için özel yayımladı. retlendirmekten yeceğiz.” çekinme Önce AB’nin değil, Türklerin meselesi Avrupa Birliği, Dündar ve Gül davasındaki kararı “şiddetli şekilde” kınadı. Genişlemeden sorumlu komiser Hahn “Tam dayanışma içindeyiz” dedi Avrupa Birliği (AB), hem gazetemizin genel yayın yönetmeni Can Dündar’a yapılan saldırıyı hem de Ankara Temsilcimiz Erdem Gül ile birlikte haklarında verilen hapis cezalarını kınadı. Önceki gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sığınmacı anlaşmasıyla ilgili “Sen yoluna ben yoluma” diyerek rest çektiği AB, ardından gelen silahlı saldırı ve hapis kararı üzerine tepki gösterdi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, tüm dünyadan sesler yükselirken, Türkiye’deki suskunluk karşısında, halkı “Basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü sadece AB’nin işi değildir; her şeyden önce ülkenin yurttaşlarının sorunudur” diye uyarma ihtiyacı hissetti. ‘Dayanışma içindeyiz’ Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn “Dündar’a yönelik saldırıyı en şiddetli şekilde kınıyorum. Sanıkların güvenliği ve tüm hakları korunmalıdır” açıklamasını yaptı. Hahn Dündar’ın “İki saat içinde iki suikast yaşadık; biri silahlı, diğeri hukuksaldı” açıklamasını da paylaştı. Hahn’ın Sözcüsü Annemarie Huber “Gazetecilik suç değildir! Can Dündar ve Erdem Gül ile tam bir dayanışma içindeyiz” dedi. ‘Endişeyle karşıladık’ Almanya Dışişleri Bakanlığı, “Kararı Almanya olarak büyük bir endişe ile karşıladık”dedi. Yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi: “Her iki gazeteciye kar Ünlü karikatürist Carlos Latuff, Dündar’ın uğradığı silahlı saldırıyı böyle yorumladı. şı yürütülen yargı süreci, yargının bağımsızlığı basın ve düşünce özgürlüğünün olup olmadığını gösterecek bir test o niteliğindedir. Federal hükümet her zaman hukuk devleti, basın ve fikir özgürlüğünü her zaman savunmaktadır. Biz bundan sonraki gelişmeleri de büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Yargılama sürecinin ilk gününden itibaren takip edilememesi bizde derin bir üzüntü yaratmıştır’ denildi. ‘Rotadan sapıyor’ Alman Parlamentosu Başkan Yardımcısı, Yeşiller liderlerinden Claudia Roth “Karar, Türkiye’deki basın özgürlüğüne ilişkin en büyük korkuları doğ rular nitelikte. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetiminde giderek daha açık bir biçimde demokrasi ve hukuk devleti rotasından saparak otokrasi ve baskı yönüne sürükleniyor” dedi. Sol Parti Parlamento Grubu Uluslararası İlişkiler sözcüsü Sevim Dağdelen, kararın Alman hükümeti ve AB’nin Türkiye politikasını radikal biçimde değiştirmesi gerektiğini gösterdiğini söyledi. Britanya Büyükelçisi Richard Moore anayasaya uyulması çağrısı yaptı: “Gazeteciler Can Dündar ile Erdem Gül’ün cezaya çarptırılmalarından endişe duydum. Basın özgürlüğü Türkiye Anayasası’nda yer almaktadır. Hukuki süreci yakından takip edeceğiz.” Gazetecilik ve insan hakları örgütleri ayakta İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ: ‘İntikam kampanyası’ İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Can Dündar ve Erdem Gül’e verilen hapis cezası kararının “siyasi motivasyonlu” olduğunu söyledi. HRW, “Dündar ve Gül’e yönelik karar, Türkiye’de mahkemelerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhaliflere karşı intikam kampanyasını nasıl takip ettiğini gösteriyor. Bu, başlangıçtan itibaren siyasi bir dava” yorumunu yapan örgüt Can Dündar’a yönelik saldırı için “korkunç bir gelişme” dedi. SINIR TANIMAYAN GAZETECİLER: ‘Sindirmeye yönelik’ Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), cezayı “skandal” olarak yorumlayıp kararın temyizde bozulması çağrısı yaptı. RSF Genel Sekreteri Christophe Deloire, “Yargılanan sadece Dündar ve Gül değildi, gazeteciliğin bizzat kendisiydi. Gazetecilik Türkiye’de bir suç olarak görülüyor. Bu utanç verici karar, hayatta kalma mücadelesi veren mesleği sindirmeye yönelik açık bir mesajdır” dedi. GAZETECİLERİ KORUMA KOMİTESİ: ‘Sistem yargılandı’ Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) direktörü Joel Simon imzalı açıklamada “Davada asıl yargılanan Türk ceza sistemiydi, görevi suiistimalden suçlu bulundu” denildi. CPJ ayrıca Can Dündar’a yönelik silahlı saldırı girişimini de ele aldı. Simon, “Mahkeme dışında Dündar’a yönelik saldırı girişimi, Türkiye’nin istikrarsızlığını gözler önüne serdi” açıklaması yaptı. ULUSLARARASI BASIN ENSTİTÜSÜ: ‘Zehirli politik iklim’ Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) da Dündar ve Gül’e yönelik verilen ceza sonucu “hüsrana uğradıklarını” söyledi. IPI İletişim Direktörü Steven Ellis, Dündar’a yönelik silahlı saldırının “Erdoğan ve AKP yöneticileri tarafından geçmiş yıllardan beri kullanılan nefret dilinin yarattığı ülkedeki zehirli politik iklimin bir sonucu” olmasından ötürü korku duyduklarını söyledi. Pazar 8 Mayıs 2016 WALL STREET JOURNAL Kararda kurşun delikleri açıldı Türkiye’nin yakından izlenen basın özgürlüğü davasında, kararda kurşun delikleri açıldı. Gazetecilerin hüküm giymesinden hemen önce ‘hain’ diye bağırarak Dündar’a ateş açan silahlı saldırgan, uluslararası tepki çeken davanın gerisindeki siyasi gerilimleri gözler önüne serdi. Saldırı ve karar, basın özgürlüğünün gözle görülür biçimde gerilediği bir dönemde geldi. Muhalif yayınlara el koyan hükümet, yabancı gazetecilere yasaklar getirdi, muhabirleri terör ithamıyla hapse attı. GUARDIAN Askeri yönetimden beri en kötü dönem Türkiye’nin önde gelen gazetecilerinden Dündar, adliye önünde kendisine yönelik silahlı saldırıdan kurtulduktan hemen sonra 5 yılı aşkın hapse mahkum edildi. Türkiyeli gazeteciler, 1980’lerdeki askeri yönetimden beri basın özgürlüğüne yönelik en kötü baskıların yaşandığını söylüyor. Cumhurbaşkanına 2 bin hakaret davası açıldı, gazeteciler haftada iki üç kez duruşmaya çıkıyor, Kürt gazeteciler dövülüyor ya da gözaltına alınıyor, yabancı gazeteciler sınır dışı ediliyor. TageszeItung Dündar, Erdoğan’ın reddettiği her şey Türkiye toplumunun iki kutbunun temsilcileri Dündar ile Erdoğan karşı karşıya geldi. Erdoğan her şeyden önce toplumu radikal biçimde değiştirmek isteyen İslamcı Türklerin lideri. En iyi üniversitelerde eğitim görmüş, yakışıklı, hedonist, yaşamı ve kadınları seven Dündar ise tüm muhalefet liderlerinden daha modern, laik Türkiye’nin prototipi; Erdoğan’ın olmadığı ve reddetiği her şey. Dündar birkaç yıl hapis yatsa bile cesareti ve savunmasıyla Erdoğan rejimine karşı umut ve direnişin simgesine dönüştü. LE MONDE Türkiye için test niteliğinde bir dava İki muhalif gazetecinin dikkatlice incelendiği süreç, temel insan haklarının kötüye gittiği Türkiye için test niteliğinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT’in taraf olduğu süreçte, davacıların avukatları gazetecilerin ‘terör’ suçundan yargılanmaları için ısrar etti. Ancak bu isteği reddeden savcı, casusluk iddiasından da vazgeçti. EL PAIS Gülünç suçlamalarla yargılandılar Dündar ve Gül, ‘casusluk’ ve ‘hükümete’ darbe girişimi gibi gülünç suçlamalarla yargılandı. Abdurrahman Dilipak gibi hükümet yanlısı gazeteciler, Dündar ve Gül’ü hedef gösteren açıklamalarda bulunmuştu. Dava, basın özgürlüğünü savunan çeşitli Avrupa kuruluşları tarafından topa tutuldu. EL MUNDO Gazetecilik için en karanlık dönem Türkiye’nin saygın gazetecilerine yönelik saldırı ve suçlamalar kaygı verici boyuta ulaştı. Hükümet Kürt sorunu, toplumsal muhalefet ve Suriye’deki savaş gibi konularda kendi çıkarlarına uygun haberler yapılması için baskı uyguluyor. Türkiye’de gazetecilik, tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. KATHIMERINI Basınözgürlüğünedair korkular derinleşti Muhalif Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Dündar ve Ankara temsilcisi Gül’e verilen cezalar, tüm dünyadan sert tepki çekti. Kararlar, Türkiye’de basın özgürlüğünün daha da kısıtlandığı yönündeki korkuları derinleştirdi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle