19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 8 Mayıs 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Gerçekçi ol, imkânsızı iste Deniz’lerin hem yoldaşı hem mapushane arkadaşı Hacı Tonak sözlerini 68’li yılların en çok kullanılan sloganı olan “Ger çekçi ol, imkânsızı iste!” ile bitirdi. Neredeyiz, Bur sa Nilüfer Belediyesi Kent Konseyi ve Bursa 68’li ler Platformu’nun birlikte düzenlediği “3 Fidanı An ma Etkinliğinde!” Üç 68’li, ben, Hacı Toyak, Tun cer Sümer ve aramızda o günlerde henüz on iki yaşında olan Enver Aysever. Moderatörümüz ise bir 78’li, Betül Kuyucu. Baştan anlaştık, asla hama si sözler etmeyeceğiz, acıtsa da gerçeği elimizden geldiği ka dar anlatmaya çalışacağız. Ve imkânsızı istemeye devam ede ceğiz Ben İstanbul İktisat’tan ol duğum için yan binada Hukuk’ta okuyan Deniz’i iyi tanırdım, an nem de Deniz’in annesi Mukad Bursa’da Üç Fidan Parkı’nda Eşber Karayel’in yaptığı Deniz heykeli... des Teyze’nin dostuydu. Biraz, Deniz’in özel hayatından (çok yakışıklıydı ve kızlar peşini bırakmazdı), üniversite işgalinden, o dönemde binlerce işçinin katıldığı pıtrak gibi çoğalan grevlerden, DİSK’in kurulmasından, Türkiye İşçi Partisi’nin Meclis’e girdiğinde o Meclis’in nasıl rezil edildiğin den söz ettim. Anlattıklarımın özellikle genç dinle yicide bir masal etkisi yarattığını biliyorum. Ama o günler, o aşklar, o kendine kıyış ve bir idealin pe şinden gitmek asla bir masal değildi. Gerçekti. Hacı Tonak, mapushane günlerindeki De niz’leri anlattı ve çok değerli bir bilgi verdi. 1961 Anayasası’na karşı suç işledikleri iddiasıyla yargı lanan Deniz’ler aynı anayasayı savunmak için açlık grevi yapmışlardı. Hacı, “bizlerin açlık grevine ka tılmasını istemediler, ‘bizi nasılsa öldürecekler’ de diler, ‘sadece biz yapacağız!’ İlk kez açlık greviyle karşılaşmıştık, su içmeyi de kabul etmemişlerdi. Kı sa bir süre sonra, derileri çekilmeye, gözleri tuhaf bakmaya başladı, öğrendik ki, susuzluğa dayan mak mümkün değil, hemen ölüm geliyor. ‘Yapma yın, etmeyin’, diye adeta yalvarıyoruz, o zaman De niz dedi ki, ‘Asılırken dinç ve sağlıklı görünmeliyiz, bizleri arkamızdan gelecek devrimciler, öyle hatır lamalı.’ Böylece açlık grevini bitirdiler, o gün nasıl sevindiğimizi anlatamam.” Dönemin pek çok belgesini arşivleyen ve sıkı bedel ödeyenlerden Tuncel Sümer, 1971 yılında Hüseyin (Dede) İnan’ın mapusta hazırladığı ve dı şarı gönderdiği “Türkiye Devriminin Yolu” adlı bro şürden bir bölüm okudu: “Ortadoğu’daki her pat lamaya Türkiye’deki gericiler el atacaktır. Ortadoğu emperyalizmin sömürü alanı durumundadır. Em peryalistler Türkiye’yi Ortadoğu’da ve özel olarak Türkiye’de kontrolü sağlayacak ve gerektiği zaman çıkarlarını korumak için müdahalelere müsait askeri bölge olarak seçmişlerdir. Ekonomik yönüyle Ame rikan emperyalizmine bağımlı olan Türkiye, stratejik önemi ve karşıdevrimci bir üs olma özelliğini koru ması açısından emperyalistlerin üzerinde ciddiyet le durmalarına sebep olmaktadır. Diğer taraftan as keri ve ekonomik ittifaklarla emperyalizmin sağlam müttefiki olan Türkiye, Ortadoğu halklarının Müslü man olması nedeniyle de önem taşımaktadır. Do ğal olarak emperyalistler ve uşakları Türkiye halkı nın devrimci mücadelesini bastırmak ve ne paha sına olursa olsun Türkiye’nin Ortadoğu’daki geri ci politikasına devam etmesini sağlamak çabasın dadırlar.” Evet, ’68’liler devrim yolundaki en gerçekçi dev rimcilerdi. En entelektüel kuşaktı. Belki de gerçek çi olmayı bir süre unuttukları ve imkânsız için yolla çıktıklarından kaybettiler. Ama kaybettiler mi, bu gün eğer hâlâ imkânsız tartışılıyorsa ve imkânsıza kavuşmak için aynı yolda yürüyen binlerce genç insan varsa kaybettikleri söylenebilir mi? Ama on ların açtığı yolda nasıl ilerlemeliyiz? İşte bugün lerde asıl sorumuz bu olmalı. Nerelerde yitirdik ve nasıl yeniden imkânsız için yola çıkabiliriz. 8 MAYIS 2016 SAYI: 33086 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.03 03.53 04.22 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.47 13.08 16.59 05.34 12.52 16.42 06.00 13.15 17.03 Akşam 20.16 19.58 20.17 Yatsı 21.51 21.31 21.47 Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, Batı’daki büyük kentlere göçen Kürtler den değildi. Cizre’de dünyaya geldi; ilk, or ta, lise eğitimini Cizre’de tamamladı. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Almanya’da ceza hukuku ve yargılaması eğitimi aldı. Doğduğu topraklara döndü ve hem o toprakların insanlarına hem de tarihine, kültürüne sahip çıktı. Zaten Diyarbakır Suriçi’nde mer Paramparça milerin yaraladığı tarihi Dört Ayaklı Minare’nin önünde, “Kıymayın bu kadim bölgeye!” derken öldürüldü. 28 Kasım 2015’in gündüz ortasıydı. İddiaya göre çatışma çıkmış, emniyet güçlerinden yaralananlar olmuş, Tahir Elçi ve bir polis de kim vurduya gitmişti. Cinayetin hemen sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, üzüntü ifade edip başsağlığı dilediği mesajını, “Bu olay Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlı Anlayacağınız, Başbakan Davutoğlu yine yanıldı: Cinayet, hem de “onun döneminde” faili meçhul kaldı… Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği oldu, terörle “haklı” mücadele tam gaz… Ama raporda ilginç ayrıntılar var! Tahir Elçi’nin öldürüldüğü sırada, olay yeri civarında bir cami duvarı mevcut. Ah şu çatışmalar, böyle bir duvar artık namevcut! lığının ne kadar doğru olduğunu göstermiştir” sözleriyle bitirdi. Oysa Başbakan Davutoğlu, “Tahir Elçi’ye suikast planı olabilir. Hedef açıktır, hedef Türkiye’dir. Bizim dönemimizde faili meçhul kalmayacaktır” dedi. HHH Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise CNNTürk’e verdiği demeçte, çatışmaların Tahir Elçi öldürüldükten sonra çıktığına dair bilgi aldıklarını söylüyordu. Aradan beş ay geçti. Diyarbakır Baro Başkanı’nın vurulduğu yerde yapılan ve yine çatışmalar yüzünden hayli geciken “olay yeri inceleme ve keşif çalışması”na ilişkin bilirkişi raporu, nihayet 4 Mayıs’ta yayımlandı. Adli Tıp, Olay Yeri, Balistik ve Teknik Fotoğraf Analiz uzmanından oluşan beş bilirkişi, 17 sayfalık raporda: “Mevcut verilerle Tahir Elçi’nin ölümüne neden olan mermi atışının nasıl gerçekleştiğinin tıbben ve fiziken bilinemeyeceği” sonucuna varmış. HHH Bilirkişi raporunda, Tahir Elçi’ye uzak mesafeden ateş edildiği ve şimdi olmayan duvardan ateş eden şahıslar bulunursa, öldüren merminin de atış yönüyle açısının ortaya çıkabileceği ifade ediliyor. Başka bir deyişle katil, artık olmayan duvarı siper alan bir nişancı! Olay yerinin kamera kayıtlarına gelince… Hani eski yankesiciler birbirleriyle kavga eder gibi yapıp kurbanın dikkati dağılınca cebini boşaltırlardı ya; Tahir Elçi vurulmadan önce de ortalık öyle velveleye verilmiş. Nereden geldiği belli olmayan silah sesleri duyuluyor, herkes çil yavrusu gibi dağılıyor ve işin en ilginç yanı, Elçi’nin koruması ansızın ortadan kayboluyor. Son karede Diyarbakır Barosu Başkanı, yanında namaz takkeli yaşlı bir amcayla sap gibi kalıyor ortada, ne oluyor diye geçiyor gözlerinden, çaresiz… Korumanın tam da korumalık yapması gereken yer ve anda kayıplara karışması, elbette bir şey demek, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] ‘Ayakkabı kutuları unutuldu mu?’BAAKSHŞOÇERENDLEİU’RYE İzmir’de miting düzenleyen Akşener, ‘Bahçeli’nin 7 Haziran’dan sonra 1725 Aralık soruşturmasını ağzına aldığını duymadım’ dedi MHP’de Genel Başkanlığa adaylığını koyan Meral Akşener, MHP lideri Devlet Bahçeli’den “1725 Aralık hırsızlık ve yolsuzluk” ifadesini duymadığını belirterek, “Şimdi ne oldu? Ayakkabı kutuları unutuldu mu?” diye sor du. İzmir’de düzenlenen mitingde konuşan Akşener, “Can Dündar’la yaptığı röportajda 17.25 saati gösterilerek resmi görülen Bahçeli’dir. Ben Bahçeli’nin ağzından 7 Haziran’dan sonra “17Meral Akşener 25 Aralık hırsızlık ve yolsuzluk” ifadesi duymadım. Bu Cumhurbaşkanına yapılan kumpas mıdır, yoksa bir hırsızlık ve yolsuzluk dosyası mıdır? 17.25’te durulan saatin pili yerine takıldı mı? Kutulardaki dolarlar, banka şubesine dönen evler durduruldu mu?” ifadelerini kullandı. 15 Mayıs’ta kongre yapma kararı aldıklarını söyleyen Akşener, “Bahçeli’ye her gün hakaret edenler, bugün melek haline getirdiler. Gençlerimizin dediği gibi diyorum ki bunlara ‘Ablalar, abiler ne içtiniz siz? Hangi kafadır bu?’” dedi. Fotoğraf: DİHA Erzurum’da Kürt işçilere saldırı: 1 yaralı Erzurum’un Aşkale İlçesi’nde TOKİ inşaatında çalışan Kürt işçilere bir grubun saldırması sonucu bir işçi kafasından yaralandı. İddiaya göre TOKİ inşaatında çalışan bir işçi parmağında “sarı, kırmızı, yeşil” yüzük olduğu için saldırıya uğradı. Kısa sürede toplanan kalabalık grubun, inşaat işçilerini linç etmek istediği idia edildi. Grubun saldırısına uğrayan Kürt işçilerden ismi öğrenilemeyen bir kişinin kafasından yaralandığı bildirildi. [email protected] Yawzwaw.rahımmettıazn.cromahatsızlığından dolayı bu hafta yazısını gönderememiştir. Okuyucularımızdan özür dileriz. yorum 15 değil mi? Ateş edilen du var nerede? Ça tışmada yıkıldı. Peki koruma nerede? Çayıra mı kaçtı? Suikastçı jargo nunda böylesine “temiz iş” deniyor, sevgili okurlarım. Son fotoğraf. Ve bazen, bazı cinayetlerin “tıbben ve fiziken” çö zülememesi gerekiyor! HHH Tahir Elçi niçin öldürüldü? Bir televizyon programında, “Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir” dediği için olamaz. Çünkü böyle söyleyen çok var. Onların hayatına kastedilmedi. Tahir Elçi, savunduğu fikirleri reddedenler tarafın dan bile saygı gören iyi bir hukukçu, barışı savunan bir insan hakları savunucusuydu. Katlinden çatışmaların kızışması amaçlanıyordu, belki de sağlandı. Birileri bu ülkede etnik ve dinsel kimlikleri birbirine düşman etmek, galeyana ve gırtlak gırtlağa getirmek için uğraşıyor, yıllardır. Hrant Dink cinayeti de aynı planın bir parçasıydı. Ergenekon, Balyoz gibi düzmece davalar da. Nitekim bir ölçüde başardılar. Ermenici, Türkçü, Kürtçü, askerci, leşkerci, laikçi, şeriatçı diye ayrıldık. Gaddar, hain, işbirlikçi ve mağdur üretiyoruz, bol bol. Güneydoğu’da tam bir başarı elde ettiler. Bildiği niz savaş var. Peki kim bu kutuplaşma, düşmanlık ve hatta sa vaştan beslenenler? Toplumu bizdensin, değilsin diye ayrıştırmakla ye tinmeyip “bizdensin”leri de ya bendensin ya da gi dersin diye ayıklayan zihniyete bakın; ülkeyi kimin bölerek yönettiğini bulursunuz. İki suikast Diyelim ki gazetecisiniz. Çok önemli bir belgeye ulaştınız. Belgenin sahte olmadığından eminsiniz. Yayımlanmasında kamu yararı var mı diye bakarsınız. Diyelim ki var. Fakat belge devlet sırrı. Biliyorsunuz ki, bu belgeyle ilgili bir haber yaparsanız, devlet sizi yargılayacak. Sonuç olarak Türkiye’de yaşıyorsunuz. Ne yapardınız? “Aman başım derde girmesin” diye belgeyi çekmeceye mi atardınız? Peki bu durumda mesleğinize ihanet etmiş olmaz mıydınız? Ya kamuoyunun gerçeği öğrenme hakkı ne olurdu? HHH Can Dündar ve Erdem Gül, gazetecilik yaptıkları için yargılandılar. Herkesin bildiği “sırrı” ele verdikleri için ceza aldılar. Peki herkesin bildiği bir şey nasıl “sır” olabiliyor? Yargıtay’ın bu kararı bozacağını düşünüyorum. Fakat 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Can ve Erdem’e nasıl hapis cezası verebildi? “Yapılan silah sevkıyatı yasal mıdır değil midir?” Bu sorunun yanıtı verildi mi? Eğer değilse, bir “suç” nasıl “devlet sırrı” kapsamına girebilir? Can ve Erdem’e ceza veren mahkemenin öncelikle bu sorulara yanıt vermesi gerekmez miydi? Bir ülkede suç olan bir eylem “devlet sırrı” diye araştırılamıyorsa, o ülke “hukuk devleti” olabilir mi? Kaldı ki, Türkiye’de yasalarda “devlet sırrı” kavramının tarifi yok. Yasada olmayan bir şey nasıl suç olabiliyor? Üç kuruşluk bir kaşe hazırlatıp bir belgenin üzerine “gizli” damgası vuruyorsunuz, işte size “devlet sırrı”. Olur mu böyle şey. Madem bu “devlet sırrı” kavramına bu denli önem veriyorsunuz, yapın o zaman tanımını. Neymiş biz de öğrenelim. Yasal olmayan işleri o kavrama dahil edemezsiniz. HHH Devlet sırrı deyince pek çok şey geliyor insanın aklına. 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait Kocatepe Savaş Gemisi’nin Türk Hava Kuvvetleri tarafından yanlışlıkla batırılması bir “devlet sırrı”ydı. Susurluk’ta ortaya dökülen ilişkiler ağı devlet sırrı kapsamındaydı. 2003 yılıydı. AKP Fethullahçılarla ortakken Cumhuriyet gazetesi, Dışişleri’nin bir kriptosunu yayımlamıştı. Kriptoda bakan büyükelçilere “Yurtdışındaki cemaat okullarına destek olun” diyordu. Cumhuriyet, AKP’nin cemaate yardım ve yataklık faaliyetini ortaya çıkardığı için o dönemde de yargılandı. Çünkü kripto “devlet sırrı”ydı. Fakat Cumhuriyet o davada aklandı. HHH Can’a silahlı saldırının görüntülerini izlediniz mi? Alman ZDF televizyonu olayı farklı bir açıdan yakalamış. Dilek Dündar’ın saldırganın nasıl üzerine atıldığını en net orada görüyorsunuz. Saldırganla Can’ın arasına girdiğini... Ardından CHP Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in saldırganı etkisiz hale getirmek için nasıl çabaladığını… Dilek’in müdahalesi sosyal medyada büyük yankı buldu. “Dilek kahramanımız” diyordu bir kadın. Bir başkası “İşte seven bir kadın neler yapabilir görüyorsunuz” diye karşılık veriyordu. Dilek artık hepimizin kahramanı. Onun bu cesareti olmasa kimbilir nasıl bir tabloyla karşılaşırdık. Hani dünyanın en güvenli adliyesiydi burası. Can’a ateş açılırken güvenlik görevlileri neredeydi? HHH Can Dündar duruşma sonrasında şöyle diyordu: “İki saat içinde iki suikasta uğradık. Biri silahlı, biri yasal.” Haklı. SAYISAL LOTO 8,14,25,33,37,48 6 BİLEN: 1 Milyon 635 Bin 429 Lira 50 Kuruş (3 Kişi), 5 BİLEN: 3 Bin 264 Lira 55 Kuruş, 4 BİLEN: 47 Lira 70 Kuruş, 3 BİLEN: 7 Lira 45 Kuruş C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle