25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Ortadoğu’nun en liberal başkentiNDE ‘Arap Nü: Uyandırıcı Olarak Sanatçı’ sergisi Beyrut’a yolu düşenlerin 1 Ağustos’a dek gezebileceği sergide, 1920 ve 1950 yılları arasında Lübnan, Mısır, Irak ve 22 Pazar 8 Mayıs 2016 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN Cezayir gibi ülkelerde yapılan 100’ü aşkın tablo Araplar daTASARIM:BAHADIRAKTAŞ ve heykel yer alıyor. nü çizer Sergi, manda yıllarında Arap sanatçıların nü tablolarla modernleşme çabalarını irdeliyor Müslümanlar için Kâbe neyse, Arap entelijansiyası için Beyrut oydu. Kitaplar ve gazeteler burada basılır, edebiyat ve siyaset bura da tartışılırdı. En hararetli tartışmalar da Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne bakan kahvehanelerde yapılırdı. Aradan nice yıllar, savaşlar geçti. Lübnan başkentinin bu nadide eğitim kurumu, 150. kuruluş yıldönümü nü ezber bozacak bir ser BERİVAN AYDIN giyle kutlamaya karar verdi: Antropoloji bölümünden Kirsten Scheid ve AUB Ga lerileri yöneticisi Octavian Esanu’nun küratörlüğünü yaptığı ‘Arap Nü: Uyandırıcı olarak Sanatçı’. Sergide, Osmanlı’dan kopan Arap topraklarında ki kimlik ve modernite arayışının bir ara cı olarak, manda yıllarının nü sanat eser leri derlendi. Beyrut’a yolu düşenlerin 1 Ağustos’a dek gezebileceği sergide, 1920 ve 1950 yılları arasında Lübnan, Mısır, Irak ve Ce zayir gibi ülkelerde yapılan 100’ü aşkın tablo ve heykel yer alıyor. Arşiv belgeleri, fotoğraflar, kitaplar, karikatürler, ilanlar, sinema filmleri ve popüler dergilerden de faydalanan küratörler, nü janrının ser gi salonları ve gazetelerde nasıl karşılan dığını da belgeliyor. Eserleri, 20. yüzyılın ilk yarısında etkin olan şehirleşme, yeni Arap edebiyatı, milliyetçilik, kadın hakla rı ve nüdizm gibi sosyal hareketler bağla mına yerleştiriyorlar. Tasavvur sıçramaları Asıl amaçlarından birinin “dönemin Arap başkentlerinde nü olmadığı mitini çürütmek” olduğunu kaydeden küratörler, sergiyi şu ifadelerle tanımlıyor: “Manda yönetimleri döneminde sanatçı ve entelektüeller, Osmanlı ve Avrupa emperya lizmine karşı çifte mücadele ve Yine Lübnanlı ressam Mus rirken, Arap modernitesine da tafa Faruk’un bir yıl sonra yap ir vizyonlarını ideal bir form ya tığı bir tablo ise, geri kalmışlı da resimsel bir araçla ifade edi ğın nü’ye bakışını eleştiriyor. yorlardı. Onlar için ‘Arap’ ol Ressamın birkaç hafta evvelin mak hem bir muğlaklık ve ihti de düzenlediği sergiye gelen zi ras meselesi, hem de sanatçı ol yaretçilerden esinle çizdiği tab ma çabasıydı. Aslına bakılır loda, köylü bir çiftin nü tablo sa her iki etiket de, yerel koşul yu soran bakışlarla incelediği lar ve emperyal planlara dair ta görülüyor. Hatta gölgeleri tab savvur sıçramaları gerektiriyor loların üzerine düşüyor. Ancak du. Arap başkentlerinin ressam sergi, 1930’larda Beyrut’un nü ları ve heykeltıraşları, kadın ve dist bir akımın merkezi olduğu erkeklerin ruhlarına sanat ve nu da gösteriyor. Alman nüdist güzellikle dokunurlarsa, onla bir koloninin yaşamını canlandı rın ahlaki karakterlerini yüksel ran “La Marche au Soleil” filmi teceklerinden ve gerçekten mo Olimpia sinemasında gösteril dern bireyler yaratacaklarından miş, şoke edici bulunsa da san emindi.” sürlenmemişti (Sergide filmden ‘Bakışa bakmak’ Ömer Onsi, ‘A l’exposition/Women at the Exhibition/ Serginin alt başlığında kullanı Sergide Kadınlar’, 1932, Samir Abillama Koleksiyonu. lan ‘Uyandırıcı’ ifadesi ise, batıda kesitler yer alıyor). Sansürün temelsizliği 1935’te kurulan Mekşuf gaze modernleşme tarihini tasvir için Roma’ya gittikleri, manda yıllarında ro tesinin pornografik görseller ve kullanılan bu tabirin, öncesinde bir uyku tanın Paris’e döndüğü aktarılıyor. Batıda yazılarla dolu olduğunu da sergiden öğre ya da atalet hali olduğunu ima ettiği eleş öğrendikleri teknikleri, kahraman erkek niyoruz. Ancak Mekşuf’ta yayımlanan bir tirisi ile geliyor. “Kim uyuyordu, niçin bu ve zarif kadın formlarını eserlerine uygu fotoğrafı sergi posterinde kullanmak iste şekilde uyandırılmaları gerekiyordu” di larken, bir yandan da estetik bağımsızlık yen küratörler, AUB İletişim Ofisi’ne ta ye soran küratörler, günümüzün ‘Arap arayışı içindeler. kılmış. Posterin kimi öğrenciyi rahatsız Uyanışı’na’ da referans veriyor: Bugün de Sergideki en çarpıcı eserler arasında, edeceğini düşünen ofis yetkilileri sansür o günlerde olduğu gibi Arap dünyasında nü’ye bakanların tabloları dikkat çekiyor. yolunu seçmiş. Scheid, “Korkularını tetik gelenek ve modernite, laiklik ve din, ulu Serginin hemen girişine yerleştirilen Lüb leyecek bir durum yaşanmadı. Öğrenciler sal birlik ve mezhepçilik, sömürge ve ba nanlı ressam Ömer Onsi’nin 1932 tarih hızla karşı koyarak, başkalarının kendi ğımsızlık tezatları tartışılıyor. li tablosu ‘Sergide’, anadan üryan yıka adlarına karar vermemesini istediler” di Sergide yer verilen sanatçıların bir kıs nan iki kadının tablosuna merakla bakan yor. Sosyoloji ve Antropoloji öğrencileri mı, bugün ülkelerinde güzel sanatla bir grup kadına odaklanıyor. Siyah kısa nin düzenlediği foruma katılanların yüz rın ataları olarak biliniyor. Kimileri, ki pantalon, ipekli çorap, topuklu ayakka de 93’ü, küratörlerin posterinin kullanıl şisel ve mesleki bağımsızlıkları yüzün bılar giyen ve dönemin Beyrut’unun zen masını istemiş. Şimdi üniversite yetkilile den tam anlamıyla ‘modern sanatçılar’ gin Sünni ailelerinde moda olan yaşmak rinin de bu isteğe saygı göstermesini bek olarak sınıflandırılmış. Kimileri ise ta lardan takan 6 kadın, ne arkalarında ka liyorlar. mamen unutulmuş. Ortak özellikleri, nü lan oğlan çocuğuna, ne de salondaki Av Söz konusu fotoğrafın 1935’te sansür eserlerin profesyonellik iddialarında bü rupai giyimli modern çifte aldırış ediyor. süz yayımlandığını vurgulayan Scheid, yük yer tutması. Çoğu yurtdışında eğitim Scheid’a göre Onsi, tablosuyla kadınların “Sansürün değil, başka insanların nü’yü almış. 1920 öncesinde İstanbul’a ya da nü’ye ilgisini övüyor. sorun edeceğine dair kaygıların sürekli liği söz konusu. Nü janrı hem medeniyetsel aşağılık şüphelerini, hem de medeniyetin hak edildiğine dair iddiaları içeriyor. Benim için oldukça sorunlu bir janr ve kesinlikle araştırılmayı hak ediyor. Buradaki sanat eserlerinin de bu sorunlu rolü miras aldığını düşünüyorum. Bugün kanıksadığımız haritalar ve sınırlar, manda döneminin sanatçıları ve aktivistleri için bir yük değildi. Bizim bağımızı yitirdiğimiz unsurları birleştirip yeni ufuklar hayal edebiliyorlardı” diyor. Arap Nü’nün, KasımŞubat arası Pera Müzesi’nde sergilenen ve küratörlüğünü Ahu Antmen’in yaptığı ‘Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü’ ile benzeşip benzeşmediği soruma ise, “Pera sergisi ve bizimki arasındaki temel fark, onun bir devlet projesini göstermesi. Bizimki ise bireylerin ve müstakbel vatandaşların ulusal formda modern hayatı tanımlama çabalarını yansıtıyor” yanıtını veriyor. M. Faruk, ‘Souvenir de l’exposition/Sergi Hatırası’, 1934, Hani Faruk Koleksiyonu. Georges Sabbagh, ‘Nude/Çıplak’, 1922, Agial Gallery Koleksiyonu. Lübnanlı ressamın çıplaklıkla imtihanı Lübnanlı ressam Mustafa Faruk, ölümünden sonra “Sanata Yolculuğum” başlığıyla yayımlanan anılarında, Roma’daki bir çizim dersinde ilk kez çıplak bir modelle karşılaşmasını şu sözlerle anlatır: “Ağzım kurudu, bacaklarım titremeye başladı, sonra elim... Uyuşukluk ve titreme tüm bedenimi sardı. Bu nahoş, istenmeyen tepkiye direnmek için elimden geleni yaptım.” Bir iki eskiz çizebilen Faruk, sınıftan çıkmak zorunda kalır. Eve gidip soğuk bir duş alır, Kuran okur. Bu teskine akademik bir sanatçı olma isteği de eklenince, bedeninin tepkisinin yarattığı engeli aşar. Eli sakinleşir, yöntemi ustalaşır. Basta Tahtalı genç bir adamdan diplomalı bir sanatçıya dönüşür. Cariyeye Avrupalı model Ülkesine dönen Faruk, oryantalizmin en sevdiği tasavvurlardan olan cariyeyi kafesteki kuşla resmet mek ister. ‘İki Esir’ adını verdiği tablo, planladığı gibi gitmez... “Tabloyu yapmaya başladım, ama kalçanın pozisyonunu doğru canlandıramıyordum, zira model bulamamıştım. Ziyaretime gelen yabancı entelektüel bir dostuma sorunumdan bahsettim. Bir şey demedi ama ertesi sabah genç eşinin stüdyoma girmesiyle şaşırdım. Selam verdikten sonra soyunmaya başladı. “Eşim dün bir tablo yaptığınızı ve tamamlamakta zorlandığınızı söyledi, ben de hizmetinize geldim” dedi. Sözlerini bitirdiğinde tamamen soyunmuştu. Tabii titremeye başladım, ama kalkıp kapıyı kapattım. Zira biri içeri girip bizi bu halde görseydi, ne bu ne de öteki dünyadaki hiçbir güç ona masum olduğumuzu düşündürtemezdi. Bitirene kadar çalıştım. Modelim de buna memnun oldu. Giyindi, teşekkür ettim, gitti.” “Kalçayı doğru çizmek neden bu kadar önemliydi” diye soran Scheid, ressamların moderniteye hissedilen bir tecrübe olarak yaklaştığını belirtiyor: “Faruk, kendi modernitesini, titreyen bedeni ve sabit fırçasının birleştiği noktada tecrübe ediyordu.” Mustafa Faruk, ‘İki Esir’, 1929, Hani Faruk Koleksiyonu. FİKRET BAŞKAYA BAŞKA BİR NASIL ÜRETMELİ, UYGARLIK İÇİN NASIL TÜKETMELİ, MANİFESTO NASIL YAŞAMALI? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle