19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Olaylar ve GOrUSler 18 [email protected] EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA Bu mu sizin Toledo’nuz? KÜLTÜR SANAT Cuma 26 Şubat 2016 Lale Mansur Sanatçı Sur’daydım; 30 Aralık 2015’te de, 23 Şubat 2016’da da... İki tarih arasında sadece zulüm ve vahşet büyümüştü, bir o kadar da yalan artmıştı. Baştan başlayayım: 30 Aralık 2015 200’ü aşkın barış girişimcisiyle birlikte Diyarbakır’da buluştum. Sur içinde yaşananlarla ilgili tanıklıkları dinledim. Aralarında 11 gündür çocuklarının cesedini alamayan iki baba da vardı. Hangi taraftan gelirse gelsin, şiddete son verilmesine yönelik basın açıklamamızı yaptıktan sonra valiyi ziyaret ettik. Kendisi, durumu, sanki İsviçre’de barış içinde yaşayan bir bölgenin yetkilisi gibi anlattı. Sur’daki çatışmayı ne kendisinin ne de bizim durduramayacağımızı ama bazı insani konularda yardımcı olmasını istedik. Vali, “Biz ateşi durdururuz, belediye cenaze araçları girip ölüleri alabilirler, Sur’a biz giremeyiz, ateş ediliyor” dedi. (27 gün sonra “giremeyiz” dediği yerden artık çürümüş olan cesetleri aldılar.) Bırakın cenaze arabasını, çöp kamyonlarının girmesine bile izin verilmiyordu.  Anneler Valilikten çıktıktan sonra öğrendiğimiz, “Anneler” adlı grup, iki ceset almaya Sur’a girmeleri için izin verildiğinde soyularak aranmışlar, bir daha bu şartlarda girmeyi reddetmişler. Sur yakınında yüzü kar maskeli bir özel kuvvet görevlisi, “Valinin sözü bizi bağlamaz” diyor. Baro ve belediye ile görüşmelerimizde öğrendiklerimiz, artık kamuoyunda biliniyor. (Tahir Elçi cinayeti delillerinin karartılması gibi.) Yasağın 83. günü 23 Şubat 2016: Sokağa çıkma yasağının 83. günü. Bu kez Sur’un içindeyiz. Saat 10.00 civarları, top atışları devam ediyor. Bir gece öncesinden, girilemeyen bölgeden bir telefon konuşmasının kaydını dinliyoruz. 10 yaşındaki kız, “Bugün doğum günüm, ya kendimizi öldüreceğiz, ya da polisler bizi öldürecek” diyor. Cep telefonu açmak ve ocak yakmak çok zor, sinyal veya duman görülünce oraya top atışı başlıyor. Bodrumlarda 120 yetişkin si Lale Mansur’un, iki barış heyetiyle Diyarbakır’a 30 Aralık 2015 ve 23 Şubat 2016 tarihlerinde yaptığı ziyaretlerden tanıklıklar, notlar ve sorular...  30 Aralık 2015 26 Şubat 2016 sı çıkabilirler” diyor. Bir önceki “ya şam koridoru”ndan 4 buçuk saate ancak 6 kişi çıkarı vil, 10 yaşının altında 15 bebek labilmiş, aralarından Fatma Ana ve çocuk, toplam 200’e yakın in kan kaybından ölmüş, diğerle san var. Kayıp, haber alınamayan ri (sivil değil de direnen savaş yaşlılar var.  çıymış gibi) gözaltına alınmış. Bu Sivil gözlemci istiyoruz durumda 200’e yakın insan (aralarında yaralılar) bir buçuk saat Vali yardımcısıyla görüşme: te nasıl çıkacak? İçerideki yaralı Güvenlik koridoru oluşturulma lar için sağlık ekibi de gerektiği sı, insanlar çıkarken sivillerin de ni söyleyip ertesi sabah için ye olması isteğimizi iletiyoruz. Si niden randevu istiyoruz. Rande villerin gözlemci olması haricin vu talebi cevapsız kalınca ertesi de bir güvenlik koridorunu her gün Diyarbakır’da kalan arkadaş zaman oluşturabileceklerini bi larımız, 24 saat ateşkes talebinde ze söylüyor. Görüşme sonrasın bulunuyorlar. Vali “Bu beni  aşar, da vali yardımcısı beni telefon siz basın toplantısı yapın” diyor.  la arıyor, “16.0017.15 arası çıkabilirler, anons yaptık” diyor. Ay Tanıklıklar devam ediyor nı anda valiyle görüşen Avrupa Top atışlarıyla yıkılan evler lı parlamenterlere de aynı şey den moloz, bölgeden (devlet su söyleniyor. Sur’a dönüyoruz. Sa işleri ve karayolları araçlarıyla at 16.10’da top atışı başlıyor. Po taşınıyor, yerine başka yerden lisin tel örgüsüne 150 metre me yapılan hafriyat Sur içine dökü safeden Avrupalı parlamenter lüyor. (Çıkarılan molozun için le birlikte izliyoruz. Vali yardım de ağır yaralı, ceset olabilir.) çı cısını tekrar arıyorum, “Biz atış kan ailelerin evlerinin talan edil yapmıyoruz” diyor. (PKK’nin ora diği, korucuların ve pek Türkçe da tankları yok.) Bir polis aracı bilmeyen uzun sakallı, silahlı in ve “Akrep” yanımıza geliyor, va sanların getirilip buralara yer liyle telefonlaştığımı söylüyorum, leştirildiği söyleniyor.  polislerden biri otomatik silahına mermi sürüyor.  Sonuçlar, sorular Hava kararıyor. Sur’dan ayrılı Akil İnsanlar Heyeti üyesi ola yoruz, vali yardımcısı yeniden be rak, “açılım, barış” diye çalışır ni arıyor, “Yarın 15.3017.00 ara ken ve uzun süre boyunca şiddet durmuşken bu ülkeyi başkaları mı yönetiyordu? Haziran seçimlerinden sonra “ya istikrar ya şiddet” politikasının kasım seçiminde verdiği sonuç ortadayken şiddet neden bitmedi? Bu iki Diyarbakır ziyaretinde gözlemlediğim, güvenliği sağlamakla görevli yetkililerin gözümüzün içine baka baka yalan söyledikleri, bizimle kedifare oyunu oynadıkları. Bunu yalnızca bize değil, Avrupalı parlamenterlere de yapma cüreti nereden geliyor? Utanma yok mu? Barış çağrısında bulunan herkes “ama PKK?” sorusuyla karşılaşıyor ve teröre destek olmakla suçlanıyor. Burada cevap çok basit: Biz T.C. vatandaşıyız ve muhatabımız vergi verdiğimiz devlet. Maaşını ödediğimiz devlet görevlilerinin teröre karşı terörist gibi davranmasını kabul edemeyiz. Bize öğretilen dindarlıkla vicdan bağlantısının ille de gerçek olmadığını anlayalı epey oluyor. Hadi vicdan kişinin kendiyle ilgili diyelim. Utanma duygusuna ne oldu? Çekilen bunca acının ortasında “Sur’u Toledo” yapma alaycılığını  ve küstahlığını gösterenlerle aynı inancı paylaştığını söyleyenlerin sessizliği, insanların tepelerine yağan bombaların sesinden daha ürkütücü.  Sabahattin Ali’nin ardından ALİ TURGAY KARAYEL Yazar Sabahattin Ali’yi neden bu kadar çok seviyoruz sorunun yanıtını büyük ozanımız Dağlarca’nın dizelerinde bulabiliriz: “Savcı, nedir düşündün mü? / Yazıları suçlu kılan? / Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı /Ama nedir çağlar üzre / Beni senden güçlü kılan.” Sabahattin Ali, Dağlarca’nın dediği gibi karanlığa karşı aydınlıktan yana olmuş, toplumun sorunlarını, gerçekleri korkmadan yazdığından “çağlar üzre güçlü kalmıştır”. O yalnızca çağının tanığı olmamış, onun yapıtlarında anlattığı kişiler ve olaylar aradan onca yıl geçmesine karşın günümüzde de benzer biçimleriyle karşımıza çıkmıştır. Aylan bebek ve Hasan Ailesiyle Avrupa’ya göç etmek isterken denizde boğulup kıyıya vuran Aylan bebeğin görüntüsü yüreğimizi burkmuştu. Sabahattin Ali’nin “Ayran” öyküsünde ise, yaşama tutunabilmek için her gün tren istasyonuna gidip bir güğüm ayranı satmak zorunda olan küçük Hasan, bir gece istasyondan köyüne dönerken soğuktan donarak yolda can verir. Ancak bu görünür nedendir, tıpkı Aylan bebeğin ölümüne yol açan görünür nedenin de deniz olması gibi. Asıl katiller onları bu duruma getiren koşullar ve bu koşulları yaratan insanlardır. 25 Şubat’ta 109. doğum gününde özlemle andığımız Sabahattin Ali, milyonlarca insanın, kitapseverin hâlâ gözbebeği durumunda. Peki, nedir bir zamanlar suçlanan, susturulmaya çalışılan ve henüz 41 yaşındayken yaşamına son verilen Sabahattin Ali’yi bugün de bu denli çok sevmemizi sağlayan? Sabahattin Ali (19071948) Hasan’ın acınası durumuna kayıtsız kalan istasyon şefi, içtiği ayranın parasını ödemeyen kalantor yolcu, köydeki duyarsız komşular ve bunun ötesinde insanlar arasındaki eşitsizliktir Hasanları, Aylanları yok eden. Günümüzle benzerlik Onun yapıtlarıyla günümüzde yaşadıklarımız arasındaki bir başka benzerlik de bir iki yıl önce Soma’da iş cinayetinde öldürülen 301 yoksul maden işçisinin yaşamını yitirmesinden sonra, bu katliamın sorumlularının kendi suçlarını örtmek için söyledikleriyle, “Kağnı”da geçen bir konuşma arasında görülür. Öyküde Mevlüt Ağa’nın oğlu, yaşlı annesinden başka kimsesi olmayan yoksul Sarı Mehmet’i öldürür. Tüm köylüler olayı kapatmaya çalışır, davacı olmaması için bu yaşlı kadına baskı yapar. Köyün imamı da haklıdan değil güçlüden yanadır ve bazı başı sıkışanların yaptığı gibi dini kullanarak şöyle der: “Ülen kocakarı” diyordu. “Dava edersen ne kazanacaksın? Kim gider de Mevlüt Ağa’nın oğlu adam vurdu diye şahitlik eder? . “İşte bir kazadır oldu. Cenabı Hak böyle istemiş, Allah’ın emrine mahkeme ile mi karşı koyacaksın. Ne yapsan oğlun geri gelmez. Gel bu işi kapatalım.” (1) Sırça köşk Bundan yıllar önce yazılmış “Sırça Köşk”te anlatılanlarla gü nümüzde milletin parasıyla yapılan gösterişli sarayların benzerliği; “Kazlar” öyküsünde suçsuzken hapse atılan Seyit’le bugün karşı karşıya kaldığımız adalet anlayışı arasındaki koşutluk; “Cankurtaran”da parası olmadığı için hastaneye alınmayan hamile kadının önce bebeğinin sonra kendisinin ölümüne yol açan nedenlerle, bugün yalnızca parası olanların iyi tedavi görebildikleri bir sağlık anlayışının egemen olması arasındaki benzerlikler. Haldun Taner “Karşılıklı” adlı öyküsünün sonlarında şöyle der: “Korkunun kalemine yapışması ölüm demektir yazar takımına. Yazar dediğin yazacak. Açık sözlü ve yürekli olacak.”(2) Sabahattin Ali, hem açık sözlü hem de yürekli olmayı başardığından yıllardır en sevilen, en çok okunan yazarlarımızdan birisidir. O da Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin. ve yüreği toplum için çarpan yüzlerce, binlerce cesur aydın gibi hiç ölmüyor, onlarla birlikte çağını aşarak yaşıyor. Dipnotlar: (1) Sabahattin Ali, Bütün Eserleri, s.883, YKY, 2013. (2) Haldun Taner, Yalıda Sabah, s. 56 57, YKY, 2015. Seydi Murat Koç’un yeni sergisi 4 Mart’ta Galeri KHAS’ta açılacak. Çok katmanlı kışkırtıcı bir resimsel söylem Kadir Has Üniversitesi bünyesindeki çağdaş sanat merkezi Galeri KHAS, Seydi Murat Koç’un kişisel sergisi ‘Vertigo ve Yerçekimi’ne ev sahipliği yapacak. Koç, Vertigo ve Yerçekimi serisi resimleri ile sanatseverlerin karşısına çıkacak. 4 Mart Cuma günü açılacak sergiyle ilgili konuşan küratör, Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, “Koç, imgeyi bağlamından koparmakla kalmıyor, onu yeni imgelerle buluş turuyor. Üstelik bu imgeler, çok kışkırtıcı biçimde klasik dünyanın ve imgelemin figürleri. Böylelikle ortaya çok katmanlı bir resimsel söylem çıkıyor. Pop sanatın ögelerinden yararlanmaktan da çekinmeyen Koç, ortaya çok zevkli, düşündürücü, sorgulamaya iten, yargılayan ve yargılatan, kurmacayla tanıdık olanı kesiştiren, zaman zaman tekinsizleşen bir görsel sunuyor” şeklinde konuşuyor. l Kültür Servisi Yeni fikir ve dünyalara ‘fon’ sağlanacak Anadolu Kültür ve !f İstanbul Ulusla rarası Bağımsız Filmler Festivali’nin ortaklığın da geçen yıl başlayan Yeni Film Fonu, birinci yaşını önceki gece Cezayir’de dü zenlenen bir geceyle kutla dı. Türkiye’nin ilk bağım sız film fonu olma özelli ği de taşıyan ve insan hak larını ilke edinen belgesel filmlere destek olan Yeni Geceye, Osman Kavala da katıldı. Film Fonu’nun gecesine, Anadolu Kültür Yönetim tekleriyle sürdürülüyor. Yönet Kurulu Başkanı Osman Kavala, men Berke Baş, yönetmen ve ya Adam Curtis, Yeşim Ustaoğlu, pımcı Melek Ulagay yönetmen Mert Fırat, Barış Pirhasan, Yi Yeşim Ustaoğlu, gazeteci ve şair ğit Özşener, Gündüz Vassaf, Şe Yıldırım Türker ve yönetmen ve ner Özmen gibi sinema ve sanat sinema yazarı Zeynep Dadak jü dünyasından pek çok isim ka riliğinde seçilecek filmlere, pro tıldı. Yeni Film Fonu, Açık Top je geliştirme, prodüksiyon ya da lum Vakfı’nın ana desteği, At postprodüksiyon aşamalarında las Post Production’ın özel post destek olacak. prodüksiyon desteği ve Mehmet www.yenifilmfonu.org Betil ile Ali Betil’in bireysel des l Kültür Servisi Karekod uygulamalı edebiyat dergisi Çevdimdışı İstanbul, yayın hayatına mart ayı başında başlıyor. Derginin Yayın kurulu Efe Duyan, Gonca Özmen, Gökçenur Ç., Kadir Aydemir, Melike İnci, Selahattin Yolgiden, Vildan Bizer ve Zerrin Yılmaz’dan oluşuyor. Dergi kare kod uygulaması ile yazarların metinlerinin yanı sıra seslerini ve görüntülerini de okura ulaştırmayı amaçlıyor. İki aylık edebiyat dergisi Çevrimdışı İstanbul’un ilk sayısında, iki dosya konusu yer alıyor. Birinci dosya konusu ise ‘Bellek ve Edebiyat’. Her sayı, tema dosyalarının yanı sıra şiir, öykü, eleştiri ve soruşturmaların yer alacağı Çevrimdışı İstanbul’da dünya şiirinden çeviriler de yer alıyor. Bilgi: 0 212 496 10 50 l Kültür Servisi Mercekten yansıyanlar ödül getirecek Optik Gazete 3. Amatör Video Yarışması’na başvurular başladı. “Mercekten Yansıyanlar” konulu yarışmaya optik mağaza sahibi, optik mağaza çalışanları, optisyenlik bölümü öğrencileri, optisyenlik bölümü öğretim üyeleri, radyo, sinema, televizyon bölümü öğrencileri ya da konuya ilgi duyan 18 yaş üzerindeki herkes katılabiliyor. Katılımcıların gözlük ya da kontak lens kullanmanın önemini en ilgi çekici, eğlenceli ve bilgi veri ci şekilde aktarmayı başarmasının beklendiği yarışmada iki ayrı ödül sistemi olacak. Videoda görünen kodun SMS ile gönderilmesi ile en yüksek oyu alan katılımcılar ödüllerine hak kazanacak. Son video teslim ve başvuru tarihinin 9 Mayıs saat 17.00 olduğu yarışmada, ilk başvuru tarihinde gelen videoların 48 saat içinde yüklenmesiyle oylama başlayacak. Bilgi: www.optikgazete.com l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle