14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Çocuklar için animasyon film günleri Cihangir’deki Çocuk Atölyesi’nde animasyon film günleri yapılıyor. 24 Aralık saat 14.30’da düzenlenecek atölyede Hayao Miyazaki’nin yönettiği “Komşum Totoro” filmi çocuklarla izlenecek. Çocuk kitapları yazarı Nermin Ferhan Karamuti’nin eğitmenliğinde seans arasında da ana karakterolayhikâye örgüsü hakkında söyleşi yapılacak. [email protected] Pazar 4 Aralık 2016 EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK [email protected] Binlerce rockçıyı 17 öksüz bıraktı Apaçi Ayhan yüzlerce, binlerce rakçıyı öksüz bırakarak Ulu Manitu’nun huzuruna çıktı. Arkasından şu kadim Kızılderili atasözü sonsuza dek çınlayacak: “Müzik devam eder, alıp başını giden bizleriz.” Yetmişli yıllarda onun yüzünden Cumhuriyet gazetesi oku dığı maceralara bayılıyor olmasıydı. İçindeki plebyen damarı açığa çıkartan ru olmuştum, çünkü okudu duygulardı bunlar. Kendi ğu gazete yüzünden Fatih’te si de yoksulluk içinde bü faşistlerden dayak yiyen ilk tanıdığımdı Apaçi Ayhan. MURAT BEŞER Yanı sıra gördüğüm ilk uzun yümüş, bu yüzden mağdurun ve ezilenin yanında hissetmişti kendisini. saçlı adam. Kızılderililer, özellikle Apaçi’ler Dinlettiği Deep Purple “Black onun ruh kardeşleriydi. Night” 45’liği ile Ten Years After’ın “Watt” albümü hayatımı Gerçek sevgiyi aradı değiştiren plaklar olmuştu. Haya Hayatı boyunca gerçek sevgi tımı öğretmenlerimden daha fazla yi ve adaleti, aradı Apaçi. Kader etkilemişti. Kuşağımızın müzik doğru insanı karşısına çıkarma severleri için gerçek okul, evinde, dı; evlenmedi, kalabalık aile or kısa bir süre açtığı mücellithane tamlarına karışmadı, ama Akmar de, ardından da Akmar Pasajı’nda Pasajı’nın gün ışığı almayan gi dinlettiği plaklardı. zemli loşluğunda yüzlerce mane Ezilenin yanındaydı vi evlat edindi. Atlantis Müzik’e giren herkes onu bir baba figürü Ona Apaçi denmesinin müseb olarak görürken, Apaçi de onları bibi çizgi romanlara olan düşkün “oğlum” ya da “kızım” içtenliğiyle lüğü ve Kızılderililerin galebe çal bağrına bastı; kulaklarını evleri ne taşıyacakları ve yaşam boyu dinleyecekleri müziklerle doldurdu. Hayatının en uzun zaman dilimini geçirdiği bu uzun dehliz engin yürekli bu adam için mutluluk merheminin reçetesi, gizli sevgi hazinesinin haritası; dışarıdaki dünyanın bıktırıcı düzenin sivri dişlerinden kaçışın en iyi yoluydu. Satanizm palavralarıyla yapılan Akmar baskınında polis tarafından içeri alınan Apaçi, kendini kurtarmak için kimseyi ateşe atmadı. Elemini, kederini içine akıttı. Sinirini günde üç pakete vuran sigaradan, beş şişeye yükselen biradan aldı. Belki de kendini ölüme sürükleyen akciğer kanserinin ilk hücrelerini bu dönemde ekti, yağsız, göbeksiz, ensesizdal gibi incecik bedenine. Apaçi dokuz ay süren umudu az bir tedavi sürecinin ardından yüzlerce, binlerce rakçıyı öksüz bırakarak Ulu Manitu’nun huzuruna çıktı. Arkasından şu kadim Kızılderili atasözü sonsuza dek çınlayacak: “Müzik devam eder, alıp başını giden bizleriz.” ([email protected]) ‘Cahilliğin istilası altındayız’ ‘Kısa Öykünün Büyük Ustaları’ İngiliz ve Amerikan edebiyatında “Kısa Öykünün Büyük Ustaları” kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı. Kitabı hazırlayan ve çeviren Celal Üster. Üster’in yıllar içinde belleğinde iz bırakmış kısa öyküleri bir araya getirdiği bu seçki İngiliz ve Amerikan edebiyatının büyük ustalarının yapıtlarını sunuyor. Edgar Allan Poe, Herman Melville ve O. Henry’den Chesterton, James Joyce, Oscar Wilde, Virgina Woolf ve Katherine Mansfield’e öykü sanatının 19. yüzyıldan 20. yüzyıla evrilişinden bir kesit. Oyuncu Serra Yılmaz, bu yıl 3’üncüsü düzenlenen ve kültür alanında faaliyet gösteren kişilere verilen Franco Cuomo Uluslararası Ödülü’nün “tiyatro” kategorisi kapsamında ödüllendirildi. Yılmaz bu ödülü, 12 yıldır Floransa’daki Rifredi Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynayan “Ultimo Harem (Son Harem)” ve 1 yılı aşkın süredir de Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” adlı romanından uyarlanan “La Bastarda di İstanbul (İstanbul’un Piçi)” oyunlarında gösterdiği performanstan ötürü elde etti. Yılmaz ödülünü, Roma’daki Cumhuriyet Senatosu’na ait Giustiniano Sarayı’nda önceki akşam gerçekleştirilen törenle aldı. 2007 yılında hayatını kaybeden yazar, gazeteci ve oyun yazarı Franco Cuomo’ya adanmış olan etkinlik, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da destekleniyor. Serra Yılmaz’a, La Bastarda di İstanbul’daki oyunundan ötürü, eylül ayında da ülkenin önemli ve prestijli tiyatro ödüllerinden olan Persofone kapsamında “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü verilmişti. Ödülü verilirken Serra Yılmaz’a, Türkiye’de yaşanan gelişmelerle ilgili düşünceleri de soruldu. Yılmaz, “Çok kötü bir dönem yaşıyoruz, ama sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada; biz artistler, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve adalet yanlılarının savunduğu değerler bakımından zor bir dönemden geçiyoruz” dedi. Tiyatroya, okullara, arkeolojiye artık daha az bütçe ayrıldığını belirten Yılmaz, “Ancak ben, tam da böyle zamanlarda kültüre daha fazla bütçe ayrılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü sadece kültür bizi kurtarabilir. Çünkü şu an, bizi hızla dibe çeken bir cahilliğin istilası altındayız ve bu, insanlık için hiç de iyi değil” diye konuşmasını sürdürdü. l DHA Franco Cuomo Ödülü’nü tiyatro alanında alan Yılmaz, Roma’da düzenlenen törende bir konuşma yaptı. Cosmic Wings (Tantana Records) Fiziken günümüzde yaşıyor olabilirler ama geçmişten birilerinin bedenlerine girmiş olmaları ihtimali çok yüksek. İçlerine kaçan bu yüksek ruhlar kesinlikle yetmişli yılların ilk yarısında çalan baba rakçılara ait. Masif bir sound ile gümbür gümbür çalan bir İstanbullu heavyrock topluluğu Cosmic Wings. The Ringo Jets’in üçte ikisi burada: Gitarda Tarkan Mertoğlu, vokalde Lale Kardeş. Basta Baki Turanlı, davulda ise Barış Çelenk var. Cosmic Wings ilk kez dijital ortamda ortalıkta görünmüş, iki parçalık kısacalarda bir Budgie, bir de Pentagram parçasını mükemmel yorumlamışlardı. Maruz kaldıkları memnuniyet dolu gö rüşlerin ardından dinleyicilerini çok bekletmek istemeyen topluluk, bu kez kendi isimlerini taşıyan, tamamı kendi bestelerinden oluşan (sadece 200 adet basılmış) 10 parçalık İngilizce bir plak ile hu zurlarınızda. Bu plak için özellikle altının çizilmesi gereken iki önemli husus var. Birincisi Cos mic Wings ciddiye alınması gereken bir sound topluluğu; stonerrock’ın gürültü ve hamlığı ile bluesrock’ın zarafetini klasikrock estetiği ile buluşturan... İkincisi ise davulculuğunu iyi bildiğimiz Lale’nin, vokal konusunda da gerçekten harika oluşu. Bu topraklardan nadir çıkan topluluklardan. ([email protected]) Palmiyeler ‘Palmiyeler’ İçi dışı bir derler bazı insanlar için, bu plak da öyle: A ile B yüzünde aynı. Gitar ve vokalde Mertcan Mertbilek, basta Tarık Töre ve davulda Rana Uludağ’dan oluşan topluluk Palmiyeler’in iki yüzüne de daha önce Spotify’da bir kısacalar olarak yayınlananaynı beş şarkının basıldığı kendi adını taşıyan ilk plağı bu. İlk adımları çocukluk yıllarında İzmir Foça’da atmışlar; Mertcan ile Tarık, Kilink isimli bir punkrock ikilisi oluşturmuş. Zaman içinde müziklerinin yelpazesi genişlemiş, İstanbul’da Rana’nın katılımıyla Palmiyeler’e dönüşmüş. Sayısız seksenler ikonunun etkisi var Pal miyeler müziğinde; erken The Cure’dan The Smiths’e, Jonathan Richman’dan Stone Roses’a... Ancak bu kaçınılmaz etkiler onların bir taklit olduğuna işaret etmiyor ya da kendilerine has bazı özelliklerin ol madığına. Her şeyden evvel Türkçe şarkı yazıyorlar. Üstelik bu işi duru bir dille, hikâyesel bir anlatımla gerçekleşti riyorlar. Şarkıları ile müzikleri de bire bir örtüşüyor: Yankılı vokaller, şakırtılı gitarlar, neşeli melodiler, düzgün hatlı davul ve baslar; her şey alabildiğine dolaysız. Akıl gücüyle yazılmış şarkıları olgun bir eda ile çalan, yerli indie sahnesinin gelecek vaat eden isimlerinden Palmiyeler. Onursuzluğun rehaveti “Hava kurşun gibi ağır... Bağır bağır bağırıyorum koşun kurşun eritmeye çağırıyorum...” HHH “Yazık bir elektrik kontağı yüzünden can verdi o kız çocukları” dedi bindiğim taksinin sürücüsü... Elektrik kontağı değil, tarikat cehaleti yüzünden can verdiler dedim... “Kader, mukadderat...” dedi bir başkası... Yalan! Mukadderat, kader değil. O çocukları Tanrı değil biz öldürdük, biz öldürüyoruz dedim! Seçimlerimizle öldürüyoruz. HHH O kız çocukları ağıtlar arasında toprak ananın kucağına bırakılırken, cenaze namazını kıldıran Adana Müftüsü, yangını “kadere” bağlayan bir konuşma yaparak, öğrencilerin ilim, irfan ve Kuran yolunda öldüklerini anlatıyordu... (Alican Uludağ’ın önceki günkü haberi.) İlim, irfan, hele hele Kuran yolunda hiç değil; kendi kafalarındaki ahlaksızlığı her kız çocuğuna yakıştıran zihniyet yolunda, dinmeyen iştahla çalıp çırpma yolunda, cehalet yolunda can verdiler... HHH Milli Eğitim Bakanı’na göre o lanet olası yapıya biraz daha özen gösterilse o kız çocukları ve eğitmen yanarak can vermeyeceklerdi... Doğru değil. Kızları yakan zihniyetin özenle falan ilgisi yok... Yapıya değil, insana değer vermekle ilgisi var. Kız ya da erkek çocukların yaşam hakkına saygıyla ilgisi var. Türkiye’de 17 bin tarikat yurdunun açılışına izin veren Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğuyla ilgisi var... Bugüne dek çürük yapılarda, olmayan yollarda, yıkılan Kuran kursunun enkazı altında kalan çocukları öldüren lerden hesap sorulmamasıyla ilgisi var... “Tarikattır, ne yapsa hakkıdır”... Hesap sorulamaz, ceza verilemez, sonra oylarımız eksilir anlayışıyla ilgisi var... Bin kez yaşadığımız bu cehalet ve şiddet facialarının ardından hep aynı sözler tekrarlandı. Artık yinelemeyeceğim. HHH O kız çocukları birbirine sarılıp tutuştular. Külleri birçoğumuzun yüreğine savruldu... Başbakan, “Bir daha bunları yaşamayalım, ama insanın olduğu yerde hata da eksik olmaz” gibi bir şeyler söyledi. Evet bu doğru, ama eksik: İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkını yok sayılan toplumlarda, ülkelerde hata da eksik olmaz. Dindar ve kindar nesil yetiştireceğim diye ilim ve bilim yolundan, insan hakları yolundan, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkından ayrılan toplumlarda elbet yanlışlar, felaketler, yıkımlar da eksik olmaz. İlim, bilim, akıl, mantık ama en önemlisi vicdan bunun için gereklidir. Hukuk sistemi bunun için vardır. Kuvvetler ayrılığı bunun için kaçınılmazdır. Kaçınılmazdan kaçmaya çalışmak... Çocukların yaşam hakkını yok saymak... Sorumluluğunu yerine getirememek en azından istifayı gerektirir. Bunu yerine getirmemenin adı onursuzluktur. Şu anda yaşadığımız, onursuzluğun şiddetidir. Onursuzluğun kıyımıdır. Onursuzluğun rehavetidir... HHH “Hava kurşun gibi ağır... Bağır bağır bağırıyorum koşun kurşun eritmeye çağırıyorum...” Çocuklarımızı yakmadan, aydınlığa çıkmamız gerek. Kuram / Evrim Ardea Skybreak evrim bilimi ve yaratılıs efsanesi neyin gerçek ve neden önemli oldugunu bilmek İngilizceden çeviren: Betül Çelik www.yordamkitap.com C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle