23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 11 Aralık 2016 14 Kızışmış erkekler örgütü Ülkemizde erkekler dünyanın en kalabalık erkek örgütünü kurabilirler! “Kızışmış Erkekler Örgütü!” Ve onları tek bir slogan birleştirebilir: KADINLARA ÖLÜM! Bakmayın siz onların arada “Cennet anaların ayaklarının altındadır” diye büyük sözler söylemelerine, büyük çoğunluk için kadın, şeytanın dünyada dolaşan suretidir ve öldürülmesi caizdir! Kendi cinsel isteklerinin doğanın bir armağanı olduğunu, bilinçleriyle kavrayamadıklarından ve kızışmalarını örgütleyemediklerinden, sürekli ereksiyon halinde dolaşan bir erkeklik organıyla başları beladadır. Bu belanın kendileriyle değil de karşı cinsle ilgili olduğuna canı gönülden inanmışlardır. Bu nedenle, sözde din âlimleri ikide bir de önemli beyanatlar verirler. “Üç yaşındaki bir kız babasının yanına donuyla çıkamaz!” “Kızının kızlığını bozan baba af diliyorsa, anne ve kız çocuğu bunu affetmek zorundadır!” “Erkek anasının diz kapağını görürse günaha girer!” “Hamile kadınların gebeliklerini göstererek dolaşmaları yasaklanmalıdır çünkü onun durumu çevredeki erkeklerin cinsel ilişkiyi anımsayıp ereksiyon olmasına neden olur!” Şimdi devam edelim, sadece din bilgini geçinen zevat mı, hâkimlerimizin, savcılarımızın büyük çoğunluğu bu örgütün gönüllü üyeleridir. Nasıl mı? Üç yaşındaki bir kız çocuğuna adam anal yoldan tecavüz eder, hâkim ne yapar, kendi yargısını kullanır hele bir de adam mahkemeye kravatıyla gelmiş, el etek öper gibi hâkime bakıyorsa, ceza hemen üçte iki indirilir. İki yıl sonra adam başka bir üç yaşındaki kıza tecavüz etsin diye dışarı çıkar. Kadın yolda giderken tecavüze uğramıştır, hâkimin ya da savcının kafasındaki önyargı “kadının mutlaka kuyruk salladığına” dairdir. Ceza indirimi hemen uygulanır. Şaşırdınız mı? Çünkü bu ülkenin ve de pek çok İslam ülkesinde cinsel eğitim dersi tümüyle günah sayıldığından, erkeklerin ilk cinsel ilişkileri ya hayvanlarla ya da genelevdeki seks işçileriyledir. Erkek bu durumdan içten içe utanır. Çoğu zaman kendini lanetler ama bir süre sonra öfkesi her şeyden sorumlu tuttuğu kadınlara yönelir. Onların yok olmasını ister. Görmemek ister ama öylesine bilgisizdir ki, görmese de, hormonları ona cinselliği hatırlatıp durur. İşe giden bir adamın birdenbire celallenip şortlu kadına vurması, kızışma nedeniyle kadını suçladığı içindir. Gebe bir kadına saldırmak ise daha patalojik bir olgu olarak karşımıza çıkar! Şu şeytan ne menem bir şeydir ki, hamile bir kadın kılığında erkekleri baştan çıkarmaya çalışmaktadır. Öyleyse hem kadının hem de doğuracağı yeni şeytanın ölmesi gerekmektedir! Bazıları Manisa’da parkta spor için yürürken tekmelenen hamile kadının adama yalvarmasını yadırgamış, yapmamalıymış. Nasıl yani, gözü dönmüş, şeytanı öldürmek için harekete geçmiş bir erkek var karşısında! Üstelik o bir can taşıyor. Biraz da esnaftan söz edelim. Bunlar mahallenin namusunu korumaya pek bir meraklıdırlar. Bu nedenle “Kızışmış Erkekler Örgütü”nün vurucu gücünü oluştururlar. Mahallenin kızı bir oğlanla mı eve geldi, hem oğlan yandı hem kız! Ne! Yan tarafa dul bir kadın mı taşınmış, gitti mahallenin namusu, ama akşamları evin önünden şöyle bir geçsek belli mi olur, kapıyı açar. Karı dul ya! Bilim adamları erkek saldırganlığı için yüzlerce cilt dolduran derin analizler yapabilirler, yapsınlar ama cinselliğin keyfine varmayı yasaklayan bir eğitim ve ülke kültüründe kızışmış erkeklerin vahşeti bitmez! Ne mi yapılabilir? Çok isterdim hamile bir kadının tekmelenmesinden sonra ülkenin bütün parklarının bedenini gere gere dolaşan gebe kadınlarla dolmasını. Olmadı. Gene “Kızışmış Erkekler Örgütü” bir adım önde! yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Uzaklardayken, Türkiye’nin ne kadar çirkinleştiğini unutuyorum. Sevdiğim şehri, sevgilinin yaşlandığını görmeyen, onu hep âşık olduğu gözlerle seyreden bir sevdalı gibi hatırlıyor ve özlüyorum. Uzaktayken, dökülen saçlar gibi seyrelen yeşilini, duru teninde pıtrak gibi çoğalan beton sivilceleri, bağrını kaplayan çimento çıbanları, ağzından yayılan kubur kokusunu silip atıyorum belleğimden... Onu pis denizlerinin üstünde hâlâ çığlıklarla uçuşan martıları, Kadir Topbaş’ın “ütübüs” hapsine henüz düşmeyen açık güverteli vapurlarıyla düşünüyorum. Ve hep dönüyorum. Gerçeğin ucubeliği gözlerime saldırsa da, bu toprakları cennet vatandan cinnet vatana dönüştürenlerin şapşallıkları kulaklarımı tırmalasa da dönüyorum... Derken, yazarı belirsiz bir metin düşüyor posta kutuma. İnternette dolaşan, sayısız insana gönderilen bir ileti. İmza olarak “Bedavacı” rumuzu ilgimi çekiyor, okuyorum ve basıyorum kahkahayı. Bir kez daha bu ülkede en iyinin ve en kötünün yetiştiğine; en kaba ile en zarifin, en aptal ile en zekinin yan yana yaşadığına, belki tam da bu yüzden bu coğrafyadan kolay kolay silinmeyeceğine inanıyorum... Buyrun, siz de okuyun ve umutlanın. Çünkü böyle bir zekâyı üreten topraklarda, daima bir çözümün yeşerme umudu vardır. Metnin anonim yazarı “bedavacı”nın Türkçesi zaten iyiydi, daha iyi anlaşılması için birkaç rötuş yapmakla yetindim: HHH Maaşımı bankamatikten çekince, hemen döviz bürosuna koştum. Gişenin arkasında duran hanıma, kendimden emin bir şekilde değerli paramızı uzatarak: “300 dolar verir misiniz?” dedim. “Buyrun efendim” diyerek makbuzumla birlikte dolarları verdi. Dolarları gerisin geriye uzatıp, “Şimdi 300 dolar bozdurmak istiyorum” dedim. Kadın şaşkın bakışlarla, “Ama efendim, yaklaşık 2 TL kaybınız olur” dedi. Ben de “Biliyorum, olsun!” diye cevap verdim. Kadın gayet nazik bir şekilde dövizimi bozdu, mak Rumuz ‘bedava’ buzumu verdi. Bu sefer elimdeki Türk Liralarını, üstüne 2 TL ilave ederek önüne sürdüm. “Bana 300 dolar verir misiniz?” dedim. Kadının şaşkınlığı ses tonuna ve yüzüne yansımıştı. “Nasıl yani?” dedi. “İşte param, dolar satın almak istiyorum!” dedim. Kadıncağız, çekmecesine kaldırdığı dolarları tekrar bana verdi. Tabii makbuzunu da. Üçüncü alışverişten sonra doğal olarak döviz bürosunun müdürünü çağırdı, durumu anlattı. Ben de müdüre isteğimi yerine getirmeleri gerektiğini, her işlemden yaklaşık 2 TL kazandıklarını söyledim. Hatta, “Para al, para ver boş yere ne sizi, ne kendimi yorayım” dedim. “Size ilk verdiğim tutarın 100 TL fazlasını vereyim, siz de bana toplam 50 adet döviz bozdurma makbuzumu verin, ben de rahat rahat vatandaşlık görevimi yapmanın gururuyla evime gideyim!” Döviz bürosunun müdürü, ilk başta eziyet gibi gelse de, 100 TL kazanmaktan mı yoksa başımızdakilerin sözünü dinlemiş olmamdan mı anlamadım, bana bir de keyif kahvesi ısmarladı. Biz karşılıklı kahvelerimizi yudumlarken, gişe görevlisi hanım da 50 tane makbuzu bir zarfa koyup getirdi. El sıkışıp ayrıldık, ama kendilerine hoşça kalın derken, “Yine bekleriz” demediler. HHH O gün bugündür, lokantaya gidiyorum makbuzun birini gösteriyorum bedava yemek yiyorum. Fotoğraf, BBC Türkçe/Özge Özdemir’in “Türk Lirası’nı teşvik kampanyası işe yarar mı?” (09.12.2016) haberinden alıntıdır. Berbere gidiyorum, makbuzumu gösteriyorum bedava tıraş oluyorum. Fırına gidiyorum, makbuzlarımdan birini gösteriyorum, ekmek bedava. Lastik servisine gittim, makbuzumu gösterdim, arabamın kış lastiklerini ücretsiz taktırdım. Bu akşam biraz keyif yapalım dedim. Eşimi, oğlumu alıp akşam yemeğine çıktık. Makbuzlarımızı gösterdik, ailecek bedava yemek yedik. Bu arada her bedava alışverişte elimizdeki makbuzu da almıyorlar. Bazıları bakıp, geri veriyor. Şimdilik aynı yere iki kez gitmedim, ne olur, ne olmaz... Bu işin aile ekonomimize çok katkısı oldu: 100 TL harcadım. Başta yemek, pek çok ihtiyacımız bedava karşılanıyor. Doların artışından çok daha kârlı bir ‘makbuz’ yatırımı yaparak aile bütçemize katkıda bulundum. Bir ara bankadan kredi çekip 10.000 dolar alıp bozacağım ve hemen aynı gün kredimi kapatacağım. Bozdur al, yine en az 50 makbuz toplarım. Bu tutarda makbuzlara bedava buzdolabı, perde, halı, hatta mezar taşı bile verip düğün de yapıyorlarmış. Artık bu dünyada bize ölüm yok, sırtımız yere gelmez. Hepinize öneririm. Sosyal devletleşmeye böylesi bir fırsat sağlayan herkese teşekkür ederim. Hava bedava, su bedava derken, meğer tıraş da yemek de ekmek de bedava artık bana. Ohhh, gel keyfim gel! Hayat hakkaten güzelmiş be kardeşim. Zarf zamanı... Her seferinde önümüze bir zarf atılıyor... Bendeniz gibi bilcümle hassas ruh ve zihin, anında üstüne atlıyor. “N’ayır!! Turkuaz milli rengimiz olamaz!!” “N’olamaz! İdam cezası konamaz!” “N’olamaz! 18’indeki çocuktan milletvekili olamaz!” HHH Atılan her adımı alkışlar, söylenen her lafı da zarf sayar/zarf sanar olduk: Ama milletin yarısı kuzu, yarısı paranoyak olamaz. Ama oluyor. Çünkü meydanlar doluyor. Bu arada hapishaneler de doluyor. Maksat da zaten belki bu. Tüccar Terzi gibi bedene özel veya kendin pişir kendi ye türünden bir “Hususi Anayasa” pişirmek. Tak fişi bitir işi, dedikleri tam da bu. Milletin yarısı kuzu kuzu dinliyor. Ortalık alkıştan inliyor. Öteki yarısı uyuz oluyor. Ama 15 yıldır maksat da hâsıl olup duruyor. (Hasılatı ise hiç sormayın!) Zarf, mazrufun yani zarftakini gizlemenin bahanesi. Öyle ki zarf korkusu yüzünden, “OHAL, 15 Temmuz’un zarfıdır!” diye düşünenler bile var. Tehlike büyük... “Öl de ölelim!” diyen “meydan ve ekran kuzuları” ile halkın üstüne ölüm yağdıran F16’ları ve Kobraları düzmece sayan paranoyakların cepheleştiği bir ülke haline geliyoruz. Ortada kalanlar sahiden ortada kalmış durumda. Elbette atılan zarfların amacı bu olamaz. Ama “manzaraı umumi” bu! Haftanın neredeyse her günü, meydanlardan ekranlardan halkın önüne bir zarf! Zarf amaca fazlasıyla hizmet ediyor. Aklıselim sahibi bilcümle vatandaş, yazar çizer gerçek gündemi, asıl yangını bırakıyor zarfa yöneliyor: “Seçilme hakkı, on sekiz! Bugün sünnet yarın Meclis!” “Idam yasalaşsa bile geriye yürümez. Ossun! Bu sayede gemileri yürütürüz ya!” HHH Zarfçılık btaanaşhkmaetü@lkgmelaeilr.cdoemgeçerliliği pek olmayan bir yöntem. Zatenwawrwtı.kahImsetattannb.cuoml’da da pek rastlanmıyor. İstanbul’da en çok “zarf atılan” semtlerden biri elbette Kasımpaşa değildi. Ama en çok zarfçının, Kasımpaşa’dan çıktığı bilinirdi. Tıpkı ortasındaki Hacıhüsrev’den en usta yankesicilerin çıkması gibi. Yolda yere içi para doluymuş gibi görünen bir zarf kurbanın önüne sezdirmeden bırakılır. Arkadan gelen yerden eğilip alırsa, onun hemen ardındaki zarfçının arkadaşı “parayı cebine koy, paylaşalım!” der. O sırada zarfı yere bırakan geri döner. “Param” diye feryat eder. Kurban zarfı vermeye kalksa bile, zarfçı “param daha fazlaydı” diye tutturur. Kurban da yemin billah eder ceplerini ve varsa cüzdanını açar. Olan da o sırada olur. Kurbanın elinde avucunda ne varsa alıp kaçarlar... Bunlar “Google” değil, hayat bilgisi. Ortaokul yıllarımda, her hafta cebimde bir tomar para ile Sirkeci’den yürüyerek Eminönü’de gider, oradan da vapur, motor, dolmuş ne bulursam, Kasımpaşa’ya TEKEL Kahve Satış Deposu’na giderdim. 1325 tevellütlü (Miladi 1909) pederim, 1960’ların başında, Sirkeci’de “Kurukahveci” dükkânı açmıştı. “Efendi” bir adam olmasına mı güvenmişti, yoksa isminin “Mehmet” olmasına mı? Bilemiyorum. Çiğ kahve çekirdekleri çuvallarla, TEKEL tarafından Brezilya’dan ithal edilir ve Istanbul’da Kasımpaşa’da Bizans’tan kalma bir mahzende depolanırdı. Satış buradan yapılırdı. Çünkü burası hem çukur ve deniz kenarı olduğu için rutubetli idi. Güneş görmeyen depoda istiflenen kahve çuvalları nemden daha ağır çekerdi. Banka havalesi, kredi kartı henüz bilinmediğinden, TEKEL’de doğal olarak nakit para geçerdi. Pederim, bir çuval kahvenin parasını zarfa koyar, ceketimin koyun cebine yerleştirirdi. En büyük korkusu cebimdeki zarfla bir başka zarfçının kurbanı olmamdı. Bu yüzden ayrıntısı ve örnekleriyle zarfçıların tiplerini, yöntemlerini anlatırdı. Hatta daha önce lokantamıza yemeğe gelen Sülün Osman’ın tipini hatırlatarak, “Aman ha!” der dururdu. Çok şükür tüm ortaokul yıllarımda yaptığım Kasımpaşa seferlerimin hiçbirinde zarfçılığa kurban gitmedim. Ama ne yazık ki, son 15 yıldır önümüze yükseklerden bırakılan her zarfa hamle yapıp duruyoruz. HHH Dün yine zarf günü idi: “Idam gelirse onaylarım!” TBMM’ye sunulan kendin pişir kendin ye taslağında böyle bir husus yoktu. Daha doğrusu cumhurbaşkanının görev yetkileri sayılırken, “Idam kararlarını onaylar!” hükmü yer almıyordu. Ama o kadar eksik, kadı kızında da olur. Bir Meclis Genel Kurulu’nda o eksik giderilir! Olmazsa bu konuda bir KHK çıkarılır. Ne demiş atalarımız... “Çobanın niyeti olsun tekeden bile süt çıkarır!” BEKLERKEN... Ne siyah ne beyazım Biraz ondan biraz bundan Griye çalıyorum sanki Az gümüş, çok parlak Tadım renkleniyor… Sımsıcak bir ılıklık koynumda Tarçın kokusu serpilmiş ruhuma Defne yaprağı yatağımızda Tadımız değişiyor… Hangi uzak engel olabilir ki sen ve bana? Geziniyorum… Ağzımda şekerli bir aşk sakızı Patlata patlata çiğniyorum Tadım güzelleşiyor… Yükseliyorum... Zirvenden bakıyorum ben de Deniz çörekleri, bulut kekleri masamızda Yıllanmış rüzgâr şarabını yudumluyoruz 41 güne inat! Tadımız güzelleşiyor… Artık karpuz çekirdekleri rahatsız etmiyor Solmuş renkler gibi özensiz giyimler de Saçlarımı bozan yağmura bile tutkunum Güneşi sevdiğim gibi… Her şeyde saklısın, biliyorum Buluyorum, Kaçırmıyorum seni Hayatı yarım, Seni tam kafiye yaşıyorum Tarih ‘BİZ’i yazıyor, biliyorum Gururla bekliyorum Tadımız güzelleşiyor… 10.12.2016 Sinem User KARA 11 ARALIK 2016 SAYI: 33303 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.38 06.21 06.42 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.12 13.04 15.22 07.53 12.49 15.10 08.11 13.11 15.37 Akşam 17.45 17.32 17.59 Yatsı 19.1 1 18.57 19.22 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com.tr Panelde tutuklu tüm gazetecilere selam gönderildi. Aydınlanma bilgeleri Tanilli ve Tanör anıldı Yazarımız Prof. Dr. Server Tanilli’nin 5’inci ve Prof. Dr. Bülent Tanör’ün 15’inci ölüm yıldönümleri nedeniyle İcabı Hal dergisi ve Toplumcu Hukukçular Kulübü bir anma paneli düzenledi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere kampusunda düzenlenen panelin açılışında, Tanilli’nin de düşünceleri nedeniyle yargılandığı anımsatılarak, “Bugün hâlâ yazdıkları nedeniyle yargılanan yazarlar, gazeteciler var. Buradan tutuklu bütün gazetecilere, akademisyenlere, yazarlara, milletvekillerine selam gönderelim. Özellikle Cumhuriyet gazetesi yazarlarına selam gönderelim” denildi. Tanilli’nin oğlu Bülent Tanilli, babasının kitaplarından alıntılar yaparak, “Geçen bunca zamana rağmen tüm bu tespitlerin güncelliğini koruyor olması çok önemlidir” dedi. l İSTANBUL SAYISAL LOTO 5, 10, 11, 21, 27 ve 30 6 BİLEN: 1 milyon 708 bin 592 lira devretti. (1. devir) 5 BİLEN: 4 bin 526’şar lira, 4 BİLEN: 61’er lira, 3 BİLEN: 10’ar lira ikramiye kazandı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle