18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İyi, kötü, çirkin; işte Melo... Brezilya, İspanya, İtalya, Türkiye derken yeniden Çizme’ye dönen Melo, şimdi Galatasaray’daki eski teknik direktörü Roberto Mancini’nin İnter’deki en önemli silahı. Galatasaray’daki performansı ile Juventus’taki “yılın bidonu” unvanını da silen Melo, bakalım Milano’da hırçın kimliğini İtalyanlara kabul ettirebilecek mi? >> 4. Sayfada Yağdır mevlam gazino Bülten’de şöyle diyordu: “Emel Sayın ve Selami Şahin’i iki gece üst üste sahnesinde ağırlayacak olan Yeni Bi’ Fest, bir kez daha İstanbullu müzikseverlerin hafızalarından uzun süre silinmeyecek bir eğlence sunacak.” Ben şöyle okudum: Hatırladığınız noktaya kadar çok eğleneceksiniz. Rakının gözünü seveyim. >> 3. Sayfada Pazar 6 Eylül 2015 Zannediyor musunuz ki vicdanen rahat? [email protected] Bu kadar hassas davrandığı ‘patronlarla’ sorun yaşayınca ‘Nasıl girdim bu işe’ diye gözyaşı dökmesi boşa değil... Zira 55 yıl boyunca ticarette ağrımayan başı, medya patronu olduğundan bu yana dertten kurtulmuyor. Oysa her şey ne güzel başlamıştı. çıkarmalarla geçti. Meral Tamer, Mehveş Evin, Semra Pelek, Alper İzbul, Kemal Göktaş, Evin Demirtaş, Sertaç Koç, Esra Alus, Burcu Karakaş’ın gazeteyle ilişikleri kesildi. Gazete işten çıkarmaların nedenini ‘tasarruf zorunluluğu’yla açıkladı. Döviz kuru yüzde 30 artmıştı ve gazete ‘değişik tasarruf kalemleriyle birlikte, personel tasarrufuna da gitmişti’. Personelin maaşı dövizle mi ödeniyor diye düşünmüş olabilirsiniz ama yanılıyorsunuz. Dövizin ne için gerektiğini öğrenmemiz uzun sürmedi, 1 Eylül günü akaryakıt firması Total’in Türkiye’deki 440 istasyonunun 325 milyon euroya Demirören Grubu’na satıldığı açıklandı. ayatın farklı formlarda tekrar ettiği kareler var. Gören gözlere elbette... Yıl 2009, aylardan Haziran. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Zeytinburnu’nda Polis Eğitim ve Kongre Merkezi’nin açılışını yapıyor. Bu törende, Başbakan’ın yanı başında hazır bulunanlardan biri de Erdoğan Demirören. Ne var ki tören onun için ilginç bir anıya dönüşüyor, ayağı kayınca Erdoğan Bey kendini havuzda buluyor. Sırılsıklam... Makarayı ileriye saralım. Yıl 2013, bu kez kış. Erdoğan Demirören’e ait olan Milliyet Gazetesi İmralı Zabıtları’nı yayımlamış, ortalık toz duman. Demirören eski dostu Tayyip Erdoğan’ı arıyor, karşılaşacağı öfkeyi kestiremediği her halinden belli bir üslupla ‘Üzdüm mü seni patron?’ diye soruyor. Gelen cevabın içinde bol bol ‘namussuz, rezil, kepaze’ sıfatları geçiyor. ‘Patron’ hitabının yerini ‘Sayın Başbakanım’ın aldığı ikinci görüşme ise Erdoğan Demirören’in ‘Nasıl girdim bu işe ya, kim için’ cümlesine eşlik eden gözyaşlarıyla sonlanıyor. 2009’da havuzdan sırılsıklam çıkarılan Demirören, bu kez kendi gözyaşlarıyla ıslanıyor. H aramızda sorun oldu, bir günde tüm kredileri kestiler. Taksim’deki bir arazimi sattım ve tüm borcumu kapattım. O zamandan bu yana kredili iş yapmam.” 1982’den bu yana ne krediyle iş yapıyor ne de Başbakanlarla arasında sorun olmasına izin veriyor. Otomobil yedek parçası ithalatıyla başladığı işini, enerji ve inşaat sektörlerinde bunca genişletmesinin ardında da bu ‘ilke’leri yatıyor. vin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın İmralı’da yaptığı görüşmenin zabıtları, Milliyet’te bir daha toparlanamayacak bir kırılmanın fişeğini ateşledi. Döviz ne için lazım? Halbuki Demirören “Patron”u kızdırmamak için gazetelerinin genel yayın yönetmenliği için ondan tavsiye bile istemişti. Erdoğan, “O zaman Kanal 24’den ayrılmakta olan Akif Bey’i tavsiye ettim. Onlar anlaşamadılar. ‘Şunu al, bunu al’ demedim’ cümleleriyle Demirören’i nasıl da özgür bıraktığını anlatıyordu. Tayyip Erdoğan’ın ‘Batsın gazeteciliğiniz’ çıkışının ardından gazeteden ilk gönderilen Hasan Cemal oldu. Medya sahiplerinin Ankara’ya olan ihtiyaçlarını eleştirdiği ve gazete yönetimi tarafından yayımlanmayan son yazısında şöyle diyordu: “Medyaiktidar ilişkileri bu ülkede öteden beri sorunlu olmuştur. Çünkü siyasal güç odakları her zaman medya ve gazeteci milletini genellikle kendi çektikleri ‘kırmızı çizgiler’le kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bunun için ekonomik, siyasal ve hukuksal aletlerle baskı uygulamıştır.” Cemal bu satırları yazarken ‘patronu’ Erdoğan Demirören’in telefon başında gözyaşı döktüğünü ve ‘tanrılara kurban vermeye’ ne kadar istekli olduğunu bilemezdi elbette... Erdoğan Demirören ise Erdoğan’ın onu ters köşeye yatırıp “Hasan Cemal’in yazılarına son verilmesini benim istediğime dair ifade beni rencide etmiştir. Hasan Cemal olayının benimle uzaktan yakından ilgisi yok” diyeceğini hiç bilemezdi. Bu yaşananların ertesinde Gezi direnişi başladı ve sonrası çorap söküğü gibi geldi; Derya Sazak, Can Dündar ve Tahir Özyurtseven uzaklaştırıldılar Milliyet’ten. Geçen iki yılda aralarında Umut Alphan, Baydu Can, Cem Şengül, Pelin Batu, Mithat Sancar, Defne Samyeli, Fuat Keyman, Ersoy Diyar, Murat Can Kürşat Doker, Koray Nergiz, Atilla Karaca, İlke Gürsoy, Deniz Alphan, Aslı Aydıntaş Nereden bilecekti Bu kadar hassas davrandığı ‘patronlarla’ sorun yaşayınca ‘Nasıl girdim bu işe’ diye gözyaşı dökmesi boşa değil... Zira 55 yıl boyunca ticarette ağrımayan başı, medya patronu olduğundan bu yana dertten kurtulmuyor. Oysa her şey ne güzel başlamıştı. 2011’de Milliyet ve Vatan’ı ÖmerAli Karacan biraderlerle birlikte aldıklarında keyfi yerindeydi. Sevinci çok çabuk kursağında kaldı. Ortaklarının bir kuruş parası yoktu. Gazeteler kayyuma devredildi, bir yıla yaklaşan bir süre ve Karacan’lara ödenen paydan sonra iki gazetenin tek patronu olmayı başardı. Milliyet’te Tayfun Devecioğlu ile kimyası uyuşmayınca genel yayın yönetmenliği görevini Derya Sazak’a verdi. İlk günlerde, gazeteleri devralırken sarf ettiği şu cümlenin arkasında durur gibiydi: “Gazetelerle büyümeyeceğiz, gazeteleri büyüteceğiz sözünü size vermek istiyorum”. Gerçi gazeteleri İstiklal Caddesi’nde inşa ettiği Demirören AVM’nin kaçak katlarıyla ilgili yapılan haberlere karşı kamuoyu yaratmak için aldığı konuşuluyordu ama ne gam! İnşaat sırasında 400 yıllık Ağa Camii’ni tahrip ettiğinde sıkılmayan canı dedikodulara mı sıkılacaktı? Ata Koleji’ni tam da büyük oğlu Yıldırım’ın mezun olacağı yıl satın aldığında da neler neler demişlerdi. Tıkar kulağını yoluna devam ederdi. Ne bilsin 28 Şubat 2013 sabahı uyanıp gazetenin sürmanşetinde İmralı Zabıtları’nı göreceğini! Abdullah Öcalan ile BDP Grup Başkan Vekili Per ‘İsterse Mao gelsin’ Patronu olduğundan bu yana Milliyet’in ve Vatan’ın kadrolarının neredeyse yarısını işten çıkaran Erdoğan Demirören ne hissediyor diye merak ediyorsanız sizi 5 Nisan 1994 kararlarının ardından yaptığı bir açıklamaya davet etmek isterim: “Eğer bir patron bir işçiyi işten çıkarıyorsa zannediyor musunuz o vicdanen çok rahat?” Bu açıklamanın bir ‘ama’sı olmadığını düşünmemiştiniz herhalde. Devam edelim: “Bugün Almanya’nın hiçbir yerinde işçiye öğlen yemeği yoktur. Otobüs servisi yoktur, sabundur falandır hiçbiri yoktur. Bizim iş çilerimiz evine kadar götürülsün istiyor. O zaman biz Avrupa’yla rekabet edemiyoruz.” Söz konusu açıklama “Biz iş adamları sendikaya karşı değiliz” cümlesiyle son buluyor. Erdoğan Demirören az konuşan, basına az beyanat veren biri. Sözlerindeki isabet oranına bakınca haksız değil. 2007’de şöyle demiş mesela: “Nükleer santral yapılması şart. Bu gidişle Türkiye’de dört yıl sonra elektrik olmayacak”. Yıl 2015, seçim geceleri hariç elektrik sorunumuz yok. Bir beyanatı da son aylarda en sıcak gündemimiz olan koalisyonlara dair, yine 2007’den: “İsterse Mao gelsin ama tek parti iktidarı olsun”. Canınızın çok sıkıldığı anlarda Erdoğan Demirören ile Mao arasında geçen ve ‘Üzdük mü seni patron?’ sorusuyla başlayan konuşmayı hayal etmenizi tavsiye ederim! Mao’yu bilmem ama Demirören Thomas Jefferson döneminde yaşamadığı için şükredebilir. Zira şöyle demiş Başkan Jefferson: “Gazeteler olmadan hükümetler mi, hükümetler olmadan gazeteler mi? İkinciyi seçmekte bir an bile tereddüt etmem!” Hep ‘patron’ Erdoğan Demirören 1938 doğumlu, 1957’den bu yana da ticaretin içinde. Babasının erken ölümüyle başına geçtiği aile şirketi Kolaylık Oto Müessesesi’nden bu yana da ‘patron’. Ama her zaman kendinden büyük bir ‘patron’la arkadaşlık etmeyi seviyor. Turgut Özal ile aileye yayılan bir ilişkisi var. O kadar ki 1987’de akciğer kanseri nedeniyle Özal’ın doktoru DeBakey’e ameliyat olup da Türkiye’ye döndüğünde onu çocuklarıyla birlikte Zeynep ÖzalAsım Ekren çifti karşılıyor. 1991 yılında da Turgut Özal’ı RevnaYıldırım Demirören çiftinin nikâh şahidi olarak görüyoruz. 1997 yılında Demirören karşımıza Necmettin Erbakan’ın 45 işadamıyla yediği yemeğin ev sahibi olarak çıkıyor. Refah Partisi’nin muhtelif davetlerinde ise konuklar arasında... 1998’e geldiğimizde Mesut Yılmaz’ın annesine Hac ziyaretinde Erdoğan Demirören’in kız kardeşi eşlik ediyor. Tayyip Erdoğan ile yakınlığı ise Erdoğan henüz Başbakan olmadan, hatta Ak Parti kurulmadan başlıyor. 2003 Aralık’ında küçük oğlu Tayfun evlenirken Erdoğan’ın yanı başında olması bir sürpriz değil bu nedenle. Erdoğan Demirören’in bu iktidar sevgisinin ‘esbabı mucibesi’ni aslında kredilerden söz etmek amaErdoğan Demirören ve Cumhurbaşkacıyla yaptığı bir açıklamada görnı Erdoğan, 30 Ağustos Zafer Bayramı mek mümkün: Resepsiyonu’nda bir araya gelmişti. “1982’de dönemin Başbakanı ile İllüstrasyon: Cihat Hazardağlı baş ve Kadri Gürsel’in de olduğu, Demirören’in milyon dolarlar ödeyip aldığı Milliyet’i Milliyet yapan pek çok ismin işine son verildi. Son olarak Ağustos ayı Türkiye’de basının ve Milliyet’in tarihine işten ugün 67 Eylül Olayları’nın 60. yıldönümü. Yalnızca bir geceyle, o meşum gecenin fiziksel tahribatıyla sınırlı değil bu tarih. Rumların Türkiye’den ümitlerini kestikleri, kiminin iradesiyle kiminin de zorla ülkeyi terk ettikleri bir milat. Demirören’in kişisel tarihinde de 67 Eylül’ün izi var. O izin adı, 1939’da Yorgo Papadopulo tarafından kurulan bir şirket: Arşimidis. B 67 Eylül’le nasıl bir bağlantısı var? Bugün Demirören’e ait olan bu şirketin devir hikâyesi, 2013’te Taraf gazetesinde Mehmet Baransu tarafından ağır ithamlarla dile getirildi. MİT raporlarına dayandığı öne sürülen iddiaların içinde Yorgo Papadopulo ve eşi Afroditi’nin adına sahte belgeler düzenlendiği, hisselerinin gasp edildiği, hatta çiftin şüpheli ölümlerinden Demirören’in sorumlu olduğu yer alıyordu. Gerçek şu ki haber yeni değildi. Daha önce Güneş gazetesi ve 2000’e Doğru dergileri de bu iddiaları haberleştirmişti. Taraf’ın zamanlaması, ErdoğanGülen çatışmasıyla ilişkilendirildi. Demirören’in iddialara cevabı, “Bunlar palavra. Palavracılara söyleyecek, verecek cevabım yok” oldu. Avukatı Cemalettin Mutlu ise şöyle bir açıklama yaptı: “Türk iş dünyasında yarım yüzyılı aşkın süredir saygın bir yere ve isme sahip Erdoğan Demirören’i haberde öne sürüldüğü gibi cinayetle suçlamak, akıl ve izandan yoksun, büyük bir vicdansızlık ve sorumsuzluktur. Demirören, hayatının hiçbir döneminde böyle bir soruşturmaya muhatap olmamıştır. Sayın Erdoğan Demirören’in verilmeyecek hiçbir hesabı yoktur.” Senaryonun sonunu söyleyeyim: Taraf hızla irtifa kaybetti, Mehmet Baransu tutuklandı, Erdoğan Demirören hayatına devam etti. Kimse soruşturmadı, aslı astarı var mı diye bakmadı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle