28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 27 Eylül 2015 pazar yazıları EDİTÖR: BETÜL BERİŞE 12 Kraliçeyi tanıyor musun? ottowa MAHMUT ŞENOL ‘Baba, Prag’da mı yaşasak!’ G Charles Köprüsü’nde tarihi yerleri gezmek için rota çizerken... azetemizi temsilen yurtdışındaki basın gezilerine çıktığımda içimde hep bir burukluk olur. İçten içe 10 yaşındaki oğlum “Poyraz’da yanımda olsaydı” diye hayıflanırım. Boğazınızdan geçen bir lokmada ya da görkemli bir tarihi yapı önünde çekilen fotoğraf karesinde oğlumun yokluğunu hissederim. Hemen sesinizi duyar gibiyim, özellikle de kadın okurların: “Bu çocuğun annesi PRAG AYKUT KÜÇÜKKAYA B ürokrasi dünyanın her yerinde, hep aynıdır; yapacağını yapar, size edeceğini eder. Kadına “sen kadın mısın, ispatla” diye evrak sorar! Erkeğe “enseni beğenmedim, saç tıraşı olduğun berberden vesika getir” diye tutturur. O yüzden devlet kapısından içeri hep ürkerek, çekinip girersiniz, zira oradan nasıl çıkacağınıza dair pek çok şüpheniz vardır. Bürokrasiden yaka silken ülkelerdeki yaygın inanca göre, mesela, ABD’de, Kanada’da hiç böyle dertler yoktur; olmaz mı, âlâsı var! Suriye ve Ortadoğu’dan mülteci akınının dünya gündemine yerleştiği yaz ayları boyunca, Kanada, kapılarını göçmenlere açmıyor diye suçlandı, töhmet altında kaldı. Can yakıcı bir örneği de var; boğulup sürüklenerek Bodrum’da yazlıkçıların kıyısına vurmuş, iç yakan bu haliyle gazeteci Nilüfer Demir’in objektifinden fotoğraf karesine girmiş o küçük çocuk! Uluslararası medyada acıklı görüntüsüyle iz bırakmış Aylan Kurdi’nin, ailesiyle birlikte deniz yolunu aşabilselerdi, Vancouver kentinde yaşayan halası Tima’nın yanına gideceği, ama uzun zamandan beri Kanada Göçmen Dairesi’nin yasal yollardan aile birleşmesine dair başvuruyu oyaladığı iddiası geçenlerde ortaya atıldı. Bu iddiayla, sağcı hükümetler elindeki Kanada’nın göçmenlere duyarsız davrandığına dair suçlama, tam da yakında yapılacak seçimler öncesi sol muhalefete yarayacaktı. Dünyanın en çok göçmen alan ülkeleri arasında, ilk 5’te yıllardır gözde bulunan Kanada’nın bu yöndeki politikası ise bürokrasinin kararsızlığı, tuhaflığı yüzünden belini doğrultamıyor. Son 5 yıl içinde 3 kez göçmen alımına dair programlarda köklü değişiklikler yapıldı, başvuru yöntemleri sıkılaştırıldı, süreler bir kısaldı, bir uzadı; neyin ne olduğu belirsizleşti. Trajediler Marx’ın dediği gibi, tekrarlanınca komediye dönüşüyor. Göçmenlerin Kanada kapısını zorladığı şu yaşanan acıklı günlerde komikliğe varan haberlere de elbette rastgeliniyor. Güya göçmenlik ve oturma izni almak, vatandaş olmak üzere yapılan başvurularda adaylara zorluk çıkarılacak ya, saçmalıkların ardı arkası kesilmiyor. yok mu? Onun yokluğunu hissetmiyor musun?” Eşim de meslektaşım olduğu ve dönem dönem yurtdışı seyahatlerine çıktığı için baba ile annenin aklında hep Poyraz olur. O yüzden bir karar aldık: “Bütçemiz elverdiğince her yıl bir kez ailecek yurtdışı seya “A ‘Umarsız, umutsuz bir halk’ Saskatoon’da yaşayan İngiltere vatandaşı Kyla Adams, üniversite hocası bir profesör dostumuzun eşidir. O anlatıyordu: On yıl önce evlenip Kanada’ya taşınmış, eş durumundan oturma izni verilmiş ancak vatandaşlık süreci tamamlanmamış. Londra doğumlu Kyla’nın ülkesi, Kanada Federal Monarşik Devletinin hâmisidir; II. Elizabeth ise ülkenin resmen Kraliçesidir. Fakat bir İngilizin vatandaş olup Kanada pasaportu alması epeyi müşgüldür. Kyla yurttaş olmayı, oturma iznine ait işlemlerin sıklığı, ücreti, bürokratik telaşesinden kurtulmak için istiyor; onun Suriyeliler gibi iltica derdi yok. Zaten İngiliz vatandaşı... İki yıllık bir yüksekokuldan mezun, ama diplomasını 30 sene evvel kaybetmiş, yeniden çıKraliçe Elizabeth kartması da zor geliyor. İngilizce eğitim veren bir okuldan mezun olmayan herkes evvela bir kursa yazılacak, İngilizce öğrenecek; sonra imtihan! Bu durumla karşılaşan Kyla’ya vatandaşlık başvurusundan sonra ilgili makamdan bir mektup geliyor: “İngilizce sınavına girip dil barajını aşmanız gerekir!” Zira yasa, göçmen gelenlere İngilizce bilmek şartını koşuyor; kırık dökük konuşan Çinliden, Vietnamlısına kadar herkes bu sınava girecek. Kyla, “Ben zaten İngilizim, Londra’da doğdum, bakın İngilizce konuşuyorum!” diye itiraz ettiyse de bürokrasiyi ikna edemiyor, 3 aylık bir kursa yazılıyor: “This is a pencil! My name ise Kyla!..” Bu komediyi aşan Kyla, bu kez vatandaşlık sınavı görüşmesine giriyor. İlk soru, “Kanada bayrağı neye benziyor, tarif ediniz!” Kyla, “lahavle” veya “Good Lord” çekip anlatıyor, ortasında meşe ağacı yaprağı var, kırmızı beyaz... Sınav odasının duvarında Kraliçe’nin fotoğrafı asılı; başında tacıyla, asasıyla, kuşağıyla... Memur, arkadaki çerçeveyi gösterip soruyor: “Bu kimdir?” Kanadalı olmak için Kraliçe’yi tanımak gerektiği bürokrasi tarafından sınav kapsamına alınmıştır. Kyla, “Pardon! Bu bir şaka mı? ” diye itiraz ediyor. Memur ısrarkeş, zira sınav yönetmeliğinin ilk sorusu bu: “Ya cevap verirsiniz, ya da vatandaş olamazsınız! Bu fotoğraftaki kimdir?” Kyla’nın damarına basılmış gibidir, “Dalga mı geçiyorsunuz? Ben İngilizim, Kraliçe’nin ülkesinde doğdum...” diye yanıtlıyor. “Olmaz!; cevabı doğru vermelidir.” Memur, “Doğru cevap, Kraliçe 2. Elizabeth olmalıydı, bu durumda sınavı geçemediniz, çaktınız, ikmale kaldınız, 3 ay sonra tekrar geliniz...” diye, bütün devletlerin bürokrasi çarkında yapıldığı gibi kırmızı mühürü dosya üzerine basıveriyor. Kafka’nın “Dava” romanındaki o karanlık ve ürkütücü saçmalıkların şimdi komedi haliye karşılaşan Kyla, sinirinden gülerek dışarı çıkıyor, memur ardından not alıyor: “Küstah ve alaycı, vatandaş olması şüpheli...” Şimdi Kyla 3 ayı geçirip tekrar sınava girecek, duvarda çerçevesi asılı Kraliçeyi tanıyacak, “This is a pencil” diye yazıp okuyacak. msenol34@yahoo.com İngilize ingilizce sınavı rtık umudum tükendi” diyor Panayotis seçimlerin ardından. Mücadeleci ve maceracı ruhu ile iyimserliği sayesinde, borç batağından kurtulamayan Yunanistan’daki krizin doruğa ulaştığı 2012 yılında kurma cesaretini gösterdiği işi artık her ne kadar rayına oturmuşsa da, 40 yaşındaki restoran sahibi ve şef Panayotis Zikos, belirsizlikten usanmış durumda. “(Kreditörlerinin sunduğu ekonomik önlemler anlaşma planının oylandığı) referandumdan ve seçimlerden önce daha iyimserdim” diyerek sürdürüyor sözlerini, halkın umarsız, umutsuz ve bir kısmının da umursamaz olduğunu anlatırken. “Kimse ne olacağını kestiremiyor, kimileri de ‘artık hiçbir şey umurumda değil,’ havasında” derken, ülkeyi terk etmek isteyenlerin sayısının da arttığını vurguluyor. Yunanistan’daki erken genel seçimlerde Radikal Sol Koalisyon’un (SYRİZA) galibiyetinden sonra yeniden başbakan olan ve bir önceki hükümetteki ortağı Bağımsız Yunanlılar (ANEL) partisi ile yine koalisyon kuran Aleksis Çipras’ın, ülkenin kreditörleriyle yapılan anlaşma çerçevesinde alınan ağır ekonomik önlemleri en kısa sürede uygulamak durumunda olması gerçeğini, AYŞE FERLİEL BAROUNOS özellikle gençlerin bir bölümünün hâlâ fark edemediğini de söylüyor Panayotis. “Gençler hayal içinde yaşı iresine gittiğimde (Şubat 2012’de) bu yorlar ama artık ne olacağını anlama pasajın girişinden hâlâ dumanlar yükseliyordu” diye ekliyor. Panayotis’in ları gerek” diyor. sözünü ettiği tarih, Yunanistan’ın imKrize uygun fiyatlar zaladığı (borçlarının yaklaşık 100 milPanayotis, Atina’nın merkezindeki yar Avro düzeyindeki bir bölümünün bir pasajın içinde yer alan ve çevrede de silindiği) ikinci memorandum çerki ofislerde çalışanların müdavimi olçevesinde uygulamayı taahhüt ettiği duğu küçük restoranı açmaya, ülkekemer sıkma tedbirlerinin meclisten de mali krizin başladığı 2009 yılında, geçirildiği 12 Şubat 2012. O gün, on şef olarak çalıştığı restoranın kapanbinlerce gösterici tedbirleri ve hükümasından sonra karar vermiş. “Artık meti protesto etmek için Atina sokakkendi işimi kurma zamanı da gelmişlarına dökülmüş, polisle çatışmış, şehti. Herkes kriz ortamında bunu nasıl rin merkezinde de birçok bina ateşe başaracağımı merak ediyordu. Üsteverilmişti. “İşte o olaylardan iki gün lik, belgelerimi tamamlayıp vergi dasonra belgelerimi teslim ettim” diyor hatine çıkalım.” Bu kararın hemen ardından 3 kişilik küçük ailemizle bir yılbaşını Roma’da geçirdik. Kısa bir süre önce ise tur şirketlerinin gazete ilanlarında hep gözümüze çarpan Orta Avrupa turuna çıktık: “Prag, Budapeşte, Viyana...” Bu pazar yazısının konusunu bize bu gezide rehber olan oğlumuz belirledi. 10 yaşındaki Poyraz, Prag’ı gördüğünde deyim yerindeyse büyülendi. Elinde şehrin haritası, bizi gezdirdi. Ağzından dökülen ilk cümle, “Baba, Prag’da mı yaşasak!” oluverdi. Arnavutkaldırımlı küçük sokaklarıyla örülü sakin ve dingin bir şehir Prag. Avrupa’nın kalbinde büyülü bir güzelliği var. Gotik atmosferiyle, tarihi kuleleriyle “masalsı şehri” Vlatava Nehri ikiye bölüyor. Ve kent resmen nehrin üzerine yapılmış köprülerle örülmüş bir manzarayla karşımıza çıkıyor. Charles Köprüsü ise kelimenin tam anlamıyla bir “sanat köprüsü.” Kenarlarını süsleyen heykeller, üzerinde ise enstrümanlarıyla konser veren gruplar, gençler. Hemen yanlarında sokak ressamları... Ortaçağ film seti gibi Old Town Meydanı’nda ise her daim turist var. Meydandaki Tarihi Kule, Nicholas Kilisesi, Astronomik Saat Kulesi, Jan Hus Anıtı, Marian Sütunu gibi birçok tarihi eser gün boyu meydanda size eşlik ediyor. Efsunlu sokaklarında kaybolurcasına yaptığınız yürüyüşlerle kendinizi adeta bir ortaçağ filminin setinde hissediyorsunuz. Biz kaybolmamak için kendimize bir çeşme belirledik. Hem serinledik, hem yönümüzü belirledik. Franz Kafka ve Milan Kundera’nın şehrinin birbirinden güzel kafelerinde biranızı ya da şarabınızı yudumlarken Prag’ın havasını tam içinizde hissediyorsunuz. Ve nehirde tekne gezisi... Giderseniz yapmadan dönmeyin... Aslına bakarsanız bu yazının konusu Prag’ın tarihi yerlerini okura tanıtmak değil. Zaten Avrupa’nın en mistik şehirlerinden biri olan Prag’ı tanıtmak bu kısa yazıya da sığmaz. Nasıl sığsın ki!.. Ama küçük bir çocuğun tarihi bir kenti gördüğü zaman etkilenip, imparatorluklara başkentlik etmiş olan doğduğu kenti bir anda unutuvermesi!.. Sahi!.. Suç böyle düşünen benim oğlumda mı yoksa koskoca İstanbul’un tarihine, doğasına, kültürüne adım adım kıyan bizi yönetenlerde mi? Yoksa onları bu kentin başına getiren bizlerde mi? Turumuzu bitirip İstanbul’a döndüğümüzde ben hâlâ Poyraz’ın önerisini düşünüyordum: ‘Baba, Prag’da mı yaşasak!’ ATİNA ve aslında krizin, restoranın stratejisi için ilham verdiğini söylüyor. “‘Krize uygun fiyatlar’ prensibiyle hareket etmek işe yaradı ve işimiz düzene oturdu. Elbette ocaktaki seçimlerden sonra işimiz azaldı, ama kemer sıkma tedbirleri uygulanıp KDV arttığında bile fiyatları daha da düşürdük” derken, 29 Haziran’da getirilen sermaye kontrollerinin de işi etkilediğini vurguluyor, “insanlar bu duruma da alıştı artık” diyor. Eski iyimserliği artık büyük ölçüde umutsuzluğa dönüşmüş olsa da, Panayotis’in restoranı, Yunan ekonomisinin belkemiği olan küçük ve orta boy işletmelerin yaklaşık dörtte birinin kapandığı bir ortamda krize karşı direnmeyi sürdürüyor. iamail2005@gmail.com Sol Belçika’da sokağı yeniden keşfetti P olitikayı merkeze çekmek ya da sosyalist bir vizyona sahip olmak! Piyasayı ürkütürüz korkusuyla sol söylemlerden kaçmak ya da sosyalist kökenlerine dönmek! İşte bütün mesele bu! Son aylarda Belçika’dan John Crombez ve İngiltere’den Jeremy Corbyn sol partilerin bir ayağının meclis, diğer ayağının da sokakta olması gerektiğini hatırlattılar. 13 Haziran’da Flaman Sosyalist Partisi SP.A’nın başına geçen Crombez yenilikten yana tavır sergilemiş ve partisini daha sol bir çizgiye çekeceğini söylemişti. Mayıs 2015 genel seçimlerinde İngiltere İşçi Partisi’nin yenilgisinden sonra Ed Miliband’in istifasıyla boşalan başkanlık koltuğuna ise geçen günlerde sokaktaki solun sesi olan 66 yaşındaki Jeremy Corbyn oturdu. Bu iki lider de sermayeden korkarak “açılımlarla” partilerini merkeze ve daha sağa açmak yerine parti kapılarını halka, işçisi ile memuru ile asıl tabanlarına açtılar. Ütopik söylemlerden ziyade uygulanabilir ve ete kemiğe bürünebilecek adımlar atmaları ise umut verici. ERDİNÇ UTKU brüksel ‘Yarını şekillendir’ Solun geleceğini sokakta, halkın arasında ve yanında olmakta gören SP.A, şimdi de “Başka türlü siyaset yapmak” ve partili olmayan insanlarla diyaloğa girmek istiyor. “Jij maakt morgen” (Yarını şekillendir) pro jesi ile gençlik, ulaşım, istihdam ve maliye gibi konularda parti dışındaki insanların görüşlerini alacak olan parti bu görüşleri parti içinde değerlendirdikten sonra “tartışma kongrelerine” ya da parti kongresine sunacak. Bu amaçla yıl sonuna kadar her birine 40 kişinin katılacağı 40 diyalog akşamı planlandı. Bu toplantılarda partililer ve parti dışından alandaki uzmanlar ile sorun yaşayanlar bir araya gelip sorunları masaya yatıracaklar, birlikte çözüm üretmeye çalışacaklar. Bu akşamlara katılamayanlar ise görüşlerini internet üzerinde oluşturulacak olan platformlarda iletebilecekler. Crombez’ye göre yeni bir siyasi ivmenin yaşandığı günümüzde “her şeyi siyasetçiden beklemeyen” insanlar insiyatif alıp sokaklarında, semtlerinde, köylerinde ya da kentlerinde ya da ulusal ve uluslararası örgütlerde pozitif bir Kılıçdaroğlu, Belçikalı Türkler ile buluştu. şekilde dünyayı şekillendirmeye çalışıyorlar. SP.A da silunduğu Schuman Meydanı’na ve yasi parti olarak bu eğilime katkıda ABTürkiye ilişkilerine hapsedilen bulunmak istiyor. parti nihayet halkını keşfetti. Bun825 Ekim tarihlerinde sandığa da “CHP iktidarına giden yol Schugidecek olan Belçikalı Türkler Türman meydanından değil Chaussée de kiye’deki 1 Kasım Genel Seçimleri için oy kullanacaklar. Bu kapsamda Haecht’tan geçer” sloganıyla 14 Ni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bayramın ilk günü Brüksel’de CHP’liler ve Belçikalı Türklerle buluştu. CHP Belçika Birliği’nin bayramlaşma töreninin ardından Brüksel’in Türk semti olarak bilinen Schaerbeek’te Chaussée de Haecht Caddesi’nde Türk esnaf ve sokaktaki vatandaşlarla bayramlaştı. Aynı sokakta oturan bir Türk ailesinin evini de ziyaret ederek bayramlaşan Kılıçdaroğlu vatandaşlara sandığa gidin ve oyunuzu kullanın mesajı verdi. Avrupa Birliği kurumlarının bu san 2013 tarihinde kurulan CHP Belçika Birliği’nin büyük payı oldu. Sonunda halk CHP’si, CHP ise halkıyla kucaklaştı. Sol Belçika’da sokağı yeniden keşfetti. SP.A’dan sonra bu kervana CHP de Belçika’da katıldı. ‘Sokağa çıkın’ Uluslararası Sosyalist Gençlik Birliği Genel Sekreteri Beatriz Talegon’un, 2013 yılındaki bir sosyalist enternasyonal toplantısında, “Biz sosyalist gençler olarak, ne IMF ne Avrupa Merkez Bankası ne de 5 yıldızlı otellerde toplanan sosyalistlerin yanındayız. Sizlerin de artık alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerektiğine inanıyoruz. Ekonomik krize karşı sokaklara çıkan insanlar işlerini, evlerini, yaşam kalitelerini kaybettikleri için gösteri yapıyor. Sizin bunlardan bile haberiniz yok. Çıkın biraz bu insanlarla birlikte gösteri yapın, dayanışma içinde olun” dediğini hâlâ unutmadım. Zaman artık alışkanlıkları değiştirme ve 5 yıldızlı otellerden ahkâm kesmek yerine sokakta halkla birlikte sosyalist söylemler geliştirme zamanı! CHP Brüksel’deki coşkusunu, umudunu ve heyecanını Ankara’ya bulaştırmalı. CHP’nin iktidar yürüyüşü Brüksel’deki Türk mahallesinde başladı, Türkiye’de devam edebilir. erdincutku@binfikir.be C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle