Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumartesi 12 Eylül 2015 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN 6 Erdoğan yemin etmişti: Namusum ve şerefim üzerine ant içerim Yoksa Fuat Avni Erdoğan mı? bir sırça köşkü olan biriHP Grup Başkansi ya da oraya yakın bivekili Oktay VuM risi olabilir diye düşünüral, Twitter fenomeni Fuat Avni’nin hesabını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kullandığını ileri sürdü ve şöyle dedi: “Türkiye’de olan biteni, ‘yakında operasyonlar başlayacak’ gibi haberleri ancak oradan birinin verebileceğini düşünüyorum. Bu kadar bilgi sahibi birisi, yorum.” Valla biraz düşününce Oktay Bey’e hak vermemek mümkün değil. Her şeyi bilen ve Erdoğan’ın öfkesine rağmen kim olduğu bir türlü ortaya çıkarılamayan Fuat Avni, ancak saraya bu kadar yakın olursa gizli kalır. azeteler dün yazmış, Erdoğan, AKP’nin içine şöyle karıştı, böyle karıştı diye. Yok MKYK listesini kendi dayatmış, yok Binali Yıldırım’ı başbakan yapmak istiyormuş. Sanki AKP’nin parti lideri Erdoğan. Bunun hiç ihtimali yok. Neden mi? Cumhurbaşkanı’nın “Tarafsızlık yemini” var da ondan. O makama çıkan, önce şu G uzun yemini ediyor. “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve ada let anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, NAMUSUM VE ŞEREFİM ÜZERİNE ANT İÇERİM.” Bu yemini eden kişi artık parti işleriyle uğraşır mı hiç? Haksızlık etmeyin lütfen. İftira bunlar... Oyun açık oynanıyor lk bakışta karışık gibi görünse de azıcık düşünüp bağlantılar kurulduğunda oyunun gözler önünde, sakınmasızca, apaçık oynandığını görmek güç değil. 7 Haziran seçimleri sonrasında bir süre koalisyon masalıyla oyalanan toplum 20 Temmuz’da Suruç’taki katliamla derinden sarsıldı. Bunu, şimdilik sonuncusu Dağlıca’da askere, Iğdır’da polise yönelik katliamlar izledi. Burada yanıtlanması gereken ilk soru, Suruç’ta otuzdan çok genç insanın yaşamını yitirmesine yol açan canavarlığın kimler tarafından planlanıp gerçekleştirildiği, kimlerin işine yaradığı, yarayabileceğidir. Asıl korkunç olan belki de bu katliamın sorumlularının, benzerlerinde olduğu gibi, ortaya çıkarılmamış, nedenlerinin aydınlatılmamış olması; birbirini izleyen cinayetler ve katliamlar sonrasında da yine tıpkı öncekiler gibi toplumun belleğinden silinip unutulmaya yüz tutmasıdır… HHH 7 Haziran seçimlerinin kazananı HDP, kaybedeni AKP’dir. AKP’nin (AKP derken kastımızın öncelikle saraydaki kişi ve yakın çevresi olduğu biliniyor) bu yenilgiyi içine sindiremediği, kabullenemediği açıktır. Kirli, kanlı, karanlık oyunların çıkış noktası da bu kabullenemeyiştir. Soruyu tersinden alalım: Seçim sonrasında ilgili yasa ve uygulamaların gerekleri her ne ise yerine getirilmiş olsa, bugünkü belirsizlik, kaotik ortam yaşanır mıydı? Ardından sorulması gereken, bu kaotik ortamın kimin işine yarayacağıdır. Herhalde seçimden başarıyla çıkan siyasal örgütün değil. Öyleyse? Olanlar, 7 Haziran seçiminin sonuçlarından hoşnut kalmayanlar arasında, açık ya da gizli, bilinçli ya da bilinçsiz bir işbirliğini akla getirmiyor mu? Olası işbirliğinin taraflarından biri AKP ise, seçim sonuçlarından rahatsızlık duyarak demokratik ortamın yeniden kanlı bir çatışma ortamına dönüştürülmesinden, başka bir deyişle de silahlı çatışmadan başka kimin, kimlerin çıkarı olabilir? HHH Bir başka soru, 1 Kasım tarihindeki zoraki, zorlama seçimin sonuçlarının 7 Haziran’dakinden farklı olup olmayacağıdır. AKP’nin (saraydakinin) beklentisi, hesabı, toplumda PKK ve HDP’nin aynı şey olduğuna ilişkin imajı alabildiğine abartıp güçlendirerek, öte yandan da şoven milliyetçilik sahteciliğini yeniden pazarlayarak HDP seçmenini kendine yöneltmek ya da seçim sandığına gitmemesini sağlamak, bu da olmazsa seçimi yaptırmamaktır… Bu kirli, kanlı, karanlık hesap tutar mı? Tutmaması toplumun sağduyusuna, yanı sıra da HDP ile PKK arasında (görmezden gelinemeyecek, gelinmemesi gereken) farklılaşmanın daha açıklık ve belirginlik kazanmasına bağlı. HHH AKP’den (saraydakinden) ve PKK’den kurtulmanın yolu: CHP’nin önümüzdeki seçime sosyal demokratyurtsever, özellikle de barışçıbirleştirici kimliğinin gereklerini yerine getirerek girmesinden; HDP’nin PKK ile arasındaki ayrıma daha açıklık, inandırıcılık kazandırmasından; MHP’nin uzlaşmasız HDP karşıtlığını (Meclis’teki son oylamada görüldüğü gibi) yumuşatmasından geçiyor… 7 Haziran seçimi üzerinden çok zaman geçmeden başlatılıp hızla tırmandırılan kirli, kanlı, karanlık oyun nasıl gözler önünde, apaçık bir gerçeklik olarak oynanmaktaysa; yaklaşan yeni seçim öncesinde yapılması gerektiğini düşündüklerim de bana aynı açıklıkta gerçeklikler olarak görünüyor… İ ‘Sizi memleketinize göndeririz ha’ deyince göstericiler hemen tüydü vatansever ve Türkiye âşığı ‘tosuncuklar’ toplanıp bir Kürt Derneği’ne doğru taşlar ve sopalarla yürüyüşe geçmişler. İsveç polisi bu cengâver Türk milliyetçilerine müdahale etmewitter’da dün Fethi İnan T adlı bir kullanıcı paylaşmış: “İsveç’te çok milliyetçi, pek miş, sadece yanlarına yaklaşıp, “Binaya zarar vereni Türkiye’ye göndereceğiz” demiş. Grup çil yavrusu gibi dağılmış. “Gaza gelmiş vatanseveri” vatanına göndermekle tehdit etmek! Zeki adamlar şu Avrupalılar. Hiç aklınızdan çıkmıyor mu? anal 7 ’de bir program. K Başka konu yokmuş gibi, “Cünüp iken vurulan asker şehit olur mu?” tartışması yapıyorlar. “Selamünaleyküm” diye başlayan Ömer Döngeloğlu kendi sorduğu “Peygamberimiz zamanında gusül apdesti almadan, cünüpken şehit olan olmuş mu dur ve onlar şehit sayılır mı” sorusuna, “Niyet Allah rızası olunca böyle bir aciliyetten dolayı apdestsiz gusülsüz de gelse bir Müslüman o şekilde şehit de olsa o Allah katında şehittir” yanıtını veriyor. Her şey bitti, bu mu kaldı? Bu mevzu hiç aklınızdan çıkmıyor mu? İşkencecilerin peşinde Eylül döneminde işkence gören kardeşi Mustafa Tunç’u kaybeden İbrahim Tunç, sorumluların yargı önüne çıkarılmasını istiyor. Suç duyuruları takipsizlikle sonuçlanınca, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuran Tunç’un avukatı Özlem Gümüştaş, “Yaşam, en temel haktır. İşkence suçlarında zamanaşımı olmayacağı yasal hükümdür” diyor. Mustafa Tunç, 13 Ocak4 Mart 1981 tarihleri arasında İstanbul Emniyet HİLAL KÖSE Müdürlüğü 1. Şube’de tutuldu. Tunç’a Ümraniye ve Üsküdar polis karakollarında işkence yapıldı. İşkence, Sultanahmet Askeri Cezaevi’nde de devam etti. Tunç, 9 Temmuz 1982’de Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde öldü. Ailesi, 2010 yılında, darbe suçlarına karşı yargı yolu açıldıktan sonra başlatılan soruşturmayı yürüten savcılığa suç duyurusunda bulundu. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen darbe davasına ailenin katılma talebi kabul edilmedi. İstanbul Başsavcılığı 24 Aralık 2014’te, zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Abi Tunç’un ifadesi bile alınmadı. Ailenin avukatı Özlem Gümüştaş’ın itirazı da İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği’nce reddedildi. Gümüştaş da AYM’ye başvurdu. TCK’nin 77. maddesine göre işkencenin insanlığa karşı suçlar kapsamında olduğunu, insanlık suçlarında zamanaşımının olamayacağını vurguladı. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiğinin tespitini isteyen Gümüştaş, soruşturmanın yeniden açılmasını talep etti. Gümüştaş, “Darbenin komutanları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında yargılama yapılırken, bizim dosyamızda takipsizlik verilmesi, ayrımcılık yasağına da aykırıdır” dedi. Cumhuriyet gazetesinin, 30/04/2015 tarihli nüshasında 6. sayfada yayınlanan hakaret ve iftira niteliğindeki yazı ile Müvekkilim TC Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a ağır ithamlarda bulunulmaş, gazetecilik ilkeleri, hukuk fütursuzca çiğnenmiştir. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan hakaret niteliğindeki yazı tamamen müvekkilimi kamuoyunda itibarsızlaştırmak için tasarlanmış bir projenin ürünüdür. Gazetede yer alan bu satırlar bir durum ya da olay anlatımından çok, müvekkilimi zan altında bırakmak maksadıyla kaleme alınmıştır. Nitekim haber değeri taşımayan bahse konu yazı ne de gerçek bilgileri yansıtmakta ne eleştiri niteliğindedir. Bu şekliyle yayımlanan yazıda kamunun yararı bulunmamaktadır. O halde tekzibe konu yazı basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemez. Cumhuriyet gazetesinin bu yazıyı yayınlama gerekçe 12 Eylül’de öldürülen Mustafa Tunç’un ailesi, darbenin 35. yılında Anayasa Mahkemesi’nde hakkını arıyor 12 Darbenin bilançosu ağır 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından yaşanan hak ihlallerinin acısı aradan geçen 35 yılda dinmedi. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1.5 milyon kişi fişlendi. 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 50 kişi idam edildi. 30 bin kişi işsiz kaldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bini kişi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 171 kişinin işkencede öldürüldüğü belgelendi. Cezaevlerinde toplum 299 kişi yaşamını yitirdi. 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen Hayata Dönüş operasyonunda yaşamını yitirenler operasyonun yıldönümünde düzenlenen etkinliklerle anılıyor. 35. yılda anma törenleri İHD İstanbul Şubesi’nin katkılarıyla hazırlanan “12 Eylül Anneleri” belgeseli bugün saat 18.00’de Şişli Kent Kültür Merkezi’nde gösterime girecek. Birleşik Haziran Haraketi, “Birlikte Yaşamak için Savaşı Durduralım” çağrısıyla saat 19.00’da Kadıköy Boğa Heykeli’nde buluşma çağrısı yaptı. 78’liler Girişimi ve KESK’in de aralarında bulunduğu sendika ve siyasi parti temsilcileri saat 11.00’de Galatasaray Meydanı’nda bir basın açıklaması yapacak. Uyuşmazlık çözüldü B Hayata Dönüş savcısına müjde ayata Dönüş” operasyonuyla ilgili soruşturmayı geciktirdiği iddiasıyla “görevi kötüye kullanmak” suçundan yargılanan ve 1 yıl hapis cezasına mahkum edilen savcı Ali İhsan Demirel’in temyizdeki dosyası hakkında görüşünü açıklayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın bozulmasını istedi. Savcılık, Demirel hakkındaki “hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasının hukuksuzluk olduğunu” söyledi. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Kenan Zeybek’in, Yargıtay Birinci Başkanlığı’na sunduğu tebliğnamede, mahkeme kararın Soruşturmayı açın “H da gösterilen gerekçelerin yasal ve yeterli olmadığı ifade edildi. Mahkemenin kısa kararında, ‘sanığın yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmadığının’ söylendiğine dikkat çekildi. Gerekçeli kararda ise AİHM’ni Türkiye’yi mahkum etmesi nedeniyle oluşan kamu zararının giderilmediğinin belirtildiği kaydedilerek, “Söz konusu tazminatın Demirel’den istendiğine dair delil bulunmamaktadır. Sanığın henüz bu aşamada kamu zararını ödemediğinden söz edilemeyeceğinin anlaşılmasına göre, karar usul ve yasaya aykırı görülmüştür” denildi. l HİLAL KÖSE / İSTANBUL ayrampaşa Cezaevi’ndeki ‘Hayata Dönüş’ operasyonunda, 12 kişinin ölümü, 29 kişinin ağır yaralanmasıyla ilgili açılan ikinci davaya hangi mahkemenin bakacağına Yargıtay 5. Ceza Dairesi karar verdi. Daire, 157 jandarma hakkında, “olası kasıtla insan öldürmek” ve “kasten öldürmeye teşebbüs” suçlarından 735 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan 39 askerin dosyasıyla birlikte görülmesine hükmetti. Kararda, iki dosya arasında sanıklar ve suçları yönünden hukuki ve fiili irtibat bulunduğu kaydedilerek, davaların birlikte yürütülmesinde yarar görüldüğü belirtildi. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi son duruşmada, 157 jandarma hakkındaki iddianameyi kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kendilerinden onay almadan birleştirme kararı vermesi nedeniyle, konuyu Yargıtay’a taşımıştı. herkesçe malumCEVAPDÜZELTME hedefi dur. Müvekkillerime karşı si basın özgürlüğü çerçevesinde haber vermek değil, kamuoyunu müvekkilime karşı provoke etmektir. Nitekim gazetenin müvekkilimi hedef alan önceki yazıları da dikkate alındığında kamuoyunu aydınlatmak amacından uzaklaşarak kamuoyunu yanıltıcı bilgilerle yönlendirmeye çalıştığı görülmektedir. Özellikle müvekkilime karşı yürütülen kirli savaşta her yolu meşru sayan, yalan ve iftirada birbiri ile yarışan sözde gazetelerin bu iddiaları, yürüttükleri psikolojik savaşın bir parçasıdır. Müvekkilimi yıpratmaya yönelik mezkur asılsız, haksız ve gerçek dışı itham ve iddialar tamamen kasıtlı ve sui maksatlıdır. Bu paylaşımlarla müvekkilim toplumun kin ve nefret duygularına maruz bırakılmak istenmektedir. Hukuk, basın ahlakı ve vicdanın olmadığı bu iftiranın yayınlanan bu kin ve nefret yazısının arka planındaki kirli düşünceleri ve hesapları kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Netice olarak bu gerçek dışı bilgilerin gazeteniz vasıtasıyla kamuoyuna duyurulması hukuka aykırıdır. Bu yazı 5187 sayılı Basın Kanunu, basın meslek ve ilkelerine aykırıdır. Adalet ve tarafsızlığa saygılı olma, kişi ya da kuruluşları aşağılayıcı yalan haber yapma veya iftira niteliği taşıyan yayın yapmama, özel amaçlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan yayın yasağı ilkelerine uygun değildir. Söz konusu hakaret içeren bu yazı ile ilgili tüm yasal haklarımızı hızlı, eksiksiz ve etkin bir şekilde kullanacağımızı da dikkatlerinize sunarız. Kamuoyuna saygılarımızla sunarız. TC Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan Vekili Av. Ahmet Özel 1725 Aralık soruşturmalarına karşı hükümetin yanıtlarından biri de “sulh ceza hâkimlikleri”nin kurulması oldu. Arama, dinleme, tutuklama gibi önlemleri kontrol altına alma amacı taşıyan bu düzenlemenin basın özgürlüğünü etkileyen sonucu da oldu. Yeni düzenlemeyle her adliyede bu göreve getirilen özel olarak seçilen birkaç yargıç, “erişimin engellenmesi” ve “cevapdüzeltme” kararlarını veren yargıçlar haline geldiler. Ceza yargılamasındaki üst mahkemeye (burada asliye ceza mahkemelerine) itiraz hakkı da kaldırıldı. Bunun yerine sulh ceza hâkimlerinin kararlarını yine bir sulh ceza hâkiminin denetleyeceği bir sistem getirildi. Bu kurumların, özel yetkili mahkemelerin yerini aldığı yönündeki endişe ve itirazlar geçerliliğini koruyor. Bu elbette, yargıçların kimliğinden bağımsız öncelikle sistemin yapısına ilişkin bir eleştiri. Ama yasayı yorumlayacak olanlar da yargıçlar. Bunu iyi de uygulayabilirler kötü de. Daha önce haberleştirdiğimiz üzere, Cumhuriyet’in haberleri istediği kadar resmi belgelere, sağlam kanıtlara dayansın cevapdüzeltmeye konu HUKUK İŞLETİLMİYOR olmaktan ya da internette engellenmekten kurtulamıyorlar. Bu kararlara yaptığımız itirazlar bir işe yaramıyor. Kısaca, hukuk işlemiyor, işletilmiyor. Bugün yayımladığımız cevapdüzeltme metni ise ayrıca bir açıklamayı hak ediyor. Zira burada artık “yorum”un dışına çıkıp usul kurallarının uygulanmaması, yani “keyfilik” söz konusu. Cumhurbaşkanı Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurarak, 30 Nisan’daki “Fırat: Erdoğan kendini tehlikede görürse ülkeyi savaşa sokabilir” başlıklı haberimiz nedeniyle cevapdüzeltme hakkını kullanmak istedi. Hâkim Sezer Söylemez de bu talebi kabul etti. Ama karar yanlıştı, çünkü öncelikle Basın Yasası’ndaki hak düşürücü süre geçildikten sonra başvuru yapılmıştı. Haberin içeriğiyle birlikte, hak düşürücü süre yönünden de yetkili hâkimliğe itirazda bulunduk. İtirazımızı inceleyen hâkim Mustafa Çorumlu, süre yönünden itirazımıza ilişkin tek bir sözcük dahi söylemeden, itirazımızı reddetti. Kararda yazılı tek gerekçe “herhangi bir isabetsizlik bulunmaması”. Karar kesin. Uyulmaması halinde, yasa gereği 100 bin TL ceza alacağımız da öyle. Bu ceza tehdidi karşısında hâkimliklerin kararına uyacak, ama adil yargılanma hakkımızın ihlal edilmesi nedeniyle de Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağız. Görünen o ki, Cumhurbaşkanı ya da yakın çevresi yargı makamlarına başvurduğunda, yürürlükteki yasalara göre değil, başvuranın kimliğine, etki gücüne bakılarak karar veriliyor. Yani sevgili okur, yan sütundaki cevap düzeltme yazısını okurken biliniz ki, hukuksuz, kanuna aykırı bir şekilde verilen hâkimlik kararı nedeniyle bunu yayımlıyoruz. Zorunluluktan yayımlıyoruz. Basın özgürlüğü, kanun, haklar ve hukuk, malum birilerine karşı güvence teşkil etmediği için yayımlıyoruz. Ve elbette bu hukuksuzluk günleri sona erdiğinde, böyle kararlar nedeniyle yayımlamak zorunda kaldığımız cevapdüzeltme yazıları için harcanan kâğıt, mürekkep zayiatını, bunlara neden olanları unutmayalım, tarihe kayıt düşelim diye yayımlıyoruz. C M Y B