27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 4 Temmuz 2015 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN İmama 40 bin liralık kürsü Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın da yer aldığı yerleşkede yapılan ve dün açılan Beştepe Millet Camisi’nde, imamın oturması için yapılan kürsünün (mahfil) 40 bin liraya mal olduğu öğrenildi umhurbaşkanlığı Sarayı içinde inşa edilen 3 bin kişilik dev cami açıldı. Kocatepe Camisi ve Diyanet’in VIP camisinden sonra Ankara’nın en büyük 3. camisi olan Beştepe Millet Camisi’nde yalnızca imamın oturması için yapılan kürsünün (mahfil) 40 bin TL’ye mal olduğu öğrenildi. Camide, tıpkı Saray’da olduğu gibi altın varaklı süslemeler de bulunuyor. FIRAT CumhurbaşKOZOK kanlığı yerleşkesi içinde yapımı tamamlanan cami, dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı törenle açıldı. Saray’dan farklı bir girişi olan caminin oturum alanı 5 bin 177 metrekareyi buluyor. Bodrum, namaz katı ve mahfil katından oluşan caminin, her biri iki şerefeli, yükseklikleri 59.30 metre olan dört minaresi bulunuyor. Halka açık olan ve 3 bin kişinin aynı anda ibadet edebileceği büyüklükteki cami, Kocatepe ve Diyanet İşleri Başkanlığı yerleşkesindeki Ahmet Hamdi Akseki’den sonra Ankara’nın en büyük üçüncü camisi oldu. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre cami için saray inşaatında olduğu gibi hiçbir masraftan kaçınılmadı. “Altın varakla” bezenen camide, yalnızca imamın oturacağı sedirin 40 bin TL’ye mal olduğu öğrenildi. Camide hat projeleri hattat Hüseyin Kutlu tarafından yapıldı. Caminin imamı eski Beykoz Riva Camisi İmamı Mehmet Bilir oldu. Bilir, 2010 yılında Moskova’da, 2014’te Malezya’da düzenlenen Kuranıkerim okuma yarışmasında dünya ikincisi olmuştu. l ANKARA 6 C ‘Ahlat ağacı’nın sevgisiyle akir Baykurt, Dursun Akçam, Talip Apaydın’dan sonra, Köy Enstitülü yazarlar kuşağının benim en sevgili ağabeyilerim arasında yer alan seçkin bir temsilcisini, Mehmet Başaran’ı da sonsuzluğa uğurladık. Köy kökenli Başaran, giyimiyle, kuşamıyla; yüzünde hep ince bir gülümseyiş, düşüncelerini sözcüklere dökmekten çekinmeksizin, fakat karşısındakini incitmekten korkarcasına bu sözcükleri özenle seçerek, sesini hiçbir zaman yükseltmediği zarif konuşmasıyla, doğuştan ve gerçek bir aristokrat gibiydi. Mehmet Başaran’ı, şiirini, kişiliğini ve ondan okuduğum ne varsa hepsini çok sevdim. Halk tarlasında doğup boy atmış ve insanca bir yaşama olan umudunu hiçbir zaman yitirmemiş nadide bir çiçekti. Bu duygularımı kendisine hem konuşmalarımızda hem de Ağustos 2010 tarihinde yayımlanan bir yazımda iletebildiğim için şu anda buruk da olsa bir mutluluk duyuyorum. Onunla ilgili unutulmaz bir anım ise 12 Eylül 1980 sonrasının karanlık zamanlarına ilişkindir. 1982 yılını cezaevinde geçirdikten sonra devam eden duruşmaların sonucunda 1984’te 8 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış, kendi ülkemde bir anda sürek avında izlenen bir av hedefi durumuna düşmüştüm. O günlerde onunla bir yayınevinde aynı büroda çalışan bir yakınım yoluyla Mehmet Başaran’dan, istersem gidip onlarda kalabileceğim haberi geldi… Faşizmin polisinin, zaptiyesinin peşinde olduğu bir kaçağı saklamayı göze almanın ne demek olduğunu o günleri yaşamamış olanlar zor anlarlar. Kendini ateşe atmak demekti. Elbette kendisine teşekkürlerimi iletmekle yetindim. Fakat bu olağanüstü dostluğu, yürekliliği, özveriyi, dayanışma duygusundaki yüceliği hiçbir zaman unutmadım. Sevgili Mehmet Başaran’ı (yaşadığımız sürece) kalplerimizdeki ve başta şiirleri olmak üzere yapıtlarındaki sonsuzluğa uğurladık. Sözünü ettiğim “Yalın, lirik, toplumcu” başlıklı yazımdan, ilk kitabı “Ahlat Ağacı”na ilişkin bir küçük paragrafla ona ve şiirine olan sevgimi tekrarlamak isterim: “Türk şiirinin en has özelliklerinden biri, lirizm, kitabı oluşturan bütün şiirlerde buram buram tütüyor. Lirizm, duyguların kanatlanışıdır. Romantizmin onsuz olmaz özelliğidir. İnsanın sonsuzluğa özlemidir. Mehmet Başaran’ın denebilir ki bütün şiirlerinde bu lirik duygululuğun izini süreriz. Fakat daha en baştan, gerçeklikten kopuk olmayan, tam tersine onunla beslenen bir duygululuktur bu. (....) Yıllar sonraki bir şiirinde doğum tarihinin 17 Nisan, yani Köy Enstitülerinin kuruluş tarihi olduğunu yazacak olan bu Trakyalı köy delikanlısı, “Ahlat Ağacı”nın “çıplak bir doruğun üzerinde”ki yalnızlığını, onun “kıraç toprak”taki yaşamını, “köylünün hali”ne benzetiyor… Böylece, köy ve köylü konulu şiirimizde de, “orda bir köy var” uzakta ya da “Çoban Çeşmesi” süslemeciliğinden olduğu kadar salt gerçekçi yaklaşımlardan da farklı yeni bir gerçekçilirik yol açılmış oluyor… Bu, genç Başaran’ın çağdaş şiirimize önemli katkısıdır…” Bazı şairler yaşamdan hangi yaşta ayrılırlarsa ayrılsınlar şiirleriyle hep genç kalacaktır. Mehmet Başaran o şairlerdendir. F Toplu ulaşım araçlarıyla ulaşmanın mümkün olmadığı Beştepe Millet Camisi’ne ulaşım sorununun nasıl çözüleceği hâlâ belirsiz. Halka açık, her yere uzak SERTAÇ EŞ 40 bin liralık kürsüde yurttaşlar fotoğraf çektirdi. (NECATİ SAVAŞ) Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi’nin içinde yapılan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Cuma Mescidi” olarak nitelediği caminin açılışı yapıldı. Erdoğan, caminin adının “Beştepe Millet Camisi” olarak belirlendiğini, halka açık olacağını söyledi. Erdoğan, Bakanlar Kurulu üyelerini de arkasına alarak yaptığı konuşmanın ardından kurdeleyi kesti ve camideki ilk cuma namazını da kıldı. Törenin başlamasına yakın saatte bir görevlinin izleyicilerin haremselamlık ayrılmalarını isteyen anonsu dikkat çekti. Anons üzerine kadınlar avlunun bir kenarına geçti. Cami nin halka açık olmasına karşın sarayın yakın çevresinde yerleşim yeri bulunmuyor. Çevreden geçen yollardan toplu ulaşım araçlarının da geçmemesi, camiye gelmek isteyenler için ulaşım sorunu yaratıyor. Yurttaşların namaz kılmaları için hasır dağıtılırken bir yurttaşın avlunun ortasında bulunan süs havuzunda abdest saldığı görüldü. Caminin bir ana, dört yarım kubbesi bulunuyor. Ana giriş kapısı “Taç Kapı” olarak adlandırılıyor ve yüksekliği 2.8 metre boyunda. Kapı taş ve metal süslemelerle yapıldı. Caminin içerisine döşenen halı, Cumhurbaşkanlığı’na özgü hale gelen turkuvaz renginde. l ANKARA Çığlık atarak uyanıyorum Çorum katliamının tanığı ve mağduru Sadık Eral, gerçeğin 35 yıldır aydınlatılmadığını söylüyor TÜREY KÖSE Çorum’da 29 Mayıs 4 Temmuz 1980 tarihleri arasında gerçekleştirilen katliamlarla 12 Eylül darbesinin taşları döşendi. 35 yıl sonra gerçekler hâlâ aydınlatılmış değil. Katliamın tanığı, tarafı, mağduru, avukatı Sadık Eral, “Anadolu’da Alevi Katliamları” adlı kitabında o günleri anlattı. “Türkiye’de tarlasından ekinlerle birlikte ceset toplayan tek talihsiz il Çorum’dur. Bugün Çorum’da AleviSünni gerilimi yok. Ama yarın birinin damarına basın Çorum’dan 5 tane IŞİD çıkar. Herkesin bir kıyım, katliam korkusu vardır. Size söylemezler, bana söylerler...” diye de ekliyor. Çorum katliamında resmi rakamlara göre 57 kişi öldü ve bu acı olaylardan 35 yıl sonra hâlâ kentte Alevi Sünni yurttaşları ayıran bir “Yeşil Hat” var. Sadık Eral, olaylar ilk başladığında hukuk fakültesinde öğrenciymiş, ikinci olaylar başladığındaysa Çorum’daymış. O günleri ve yargı sürecini şöyle anlatıyor: 2 Temmuz’da köyden şehre gelen bir minibüste pusuya düşürüldük. Minibüsü yaktılar. Benim hukuk fakültesi öğrenci kimlik kartımı bulunca bana daha çok saldırdılar. Yaşlı kadınlar, ucuna çivi çakılmış sopalarla dövülüyordu. Yakalandığımız Milönü semtinden duyulunca bizi kurtarmaya gelmek için silah sesleri gelmeye başladı oradan. Ben bu süreç zarfında bir kaçma girişiminde bulundum. Ateş ettiler, ayağımdan vuruldum. Saldırganlar ülkücü militanlar. Kamyonunu yolun önüne çıkartıp yolu kesen insanlardan IŞİD neyse, katliamcılar oydu Hacı Bektaşi Veli Derneği ve Çorum Kültür Merkezi Başkanı Nurettin Aksoy, Çorum’da o karanlık günlerin tanıklarından. O günlerde 18 yaşında olan Aksoy, anımsadıklarını, tanıklıklarını şöyle anlatıyor: “Kendimizi sahipsiz hissettik. Devlet kanalıyla, devlet destekli bir katliam olacaktı. İnsanlar direndi, buna müsaade etmedi. Resmi kaynaklara göre 57 kişi öldü; ama asıl sayı çok fazla. Cenazelerini bulamayanlar, ortaya koymayanlar ya da dışarıdan çok militan geldiği için, gerçek ölü sayısı belirsizdi. 100’ün üzerinde insan öldü. Öldürülenlerin çoğu yaşlı, ‘bana bir şey olmaz’ diye sokaklarda olan savunmasız, tarlasına, bağına, bahçesine giderken öldürülen insanlar. Ekin tarlasının içinde baltayla kesilmiş olarak bulundu insanlar. Bugün IŞİD ne yapıyorsa zihniyet aynı. ” Aksoy, “Hukuken hiçbir şey yapılmadı. Çorum olaylarının gerçekten yargılanmasını istiyoruz. Birilerinin ceza çekmesinden ziyade, oluş sebeplerinin ortaya çıkmasını istiyoruz. Unutmamak adına da bir anıtımız olmasını istiyoruz” diyor. “Alevilerde bugün de korku var mı” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Her an... Şunun bir garantisi yok: Bir cuma günü camilerden çıkacak fetvalarla insanların nasıl tahrik olacağını kimse kestiremiyor. IŞİD’in sadece Suriye’de değil, Türkiye’nin her ilinde olduğunu biliyoruz.” Katliamla yüzleşin Çorum katliamının yıldönümünde yaşamını yitirenler için anma törenleri düzenlendi. Çorum Hacı Bektaşi Veli Vakfı bahçesinde toplanan binlerce kişi Hürriyet Meydanı’na yürüdü. Alevi Kültür Merkezi Başkanı Nurettin Aksoy, “Katliamlarla yüzleşilmeden yenileri engellenemez. Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta ve Çorum’da yaşananların hafızalardan silinmemesi ve tekrarlanmaması, insanlık onuru açısından önemlidir. Mahkemede bazı kişiler cezalandırılmış ancak Çorum katliamı tam olarak aydınlatılmamıştır. Dosyalar yeniden açılmalı, failler yeniden yargılanmalıdır” dedi. SEYFETTİN METE / ÇORUM dığımızda koyunlar yere serilmişti, vurmuşlar, çoban vurulmuş yatıyordu. Sabah jandarma gelecek, köylü korkuyor “Kendi adamınızı öldürdünüz” diyecekler diye. “Burada bekletelim, köye götürürseniz siz öldürdünüz” derler, “burada bırakırsak da militanlar geri kaçırırlar, başında bekleyelim” dendi. Köylü korkuyor, ben solcu olduğum için korkmamak zorundaydım. Korktuğum halde “devrimci biri korkmaz” diye cenazeyle yattık. Hâlâ geceleri çığlık çığlığa uyanırım. Çorum olaylarında hayatını kaybeden iki kişi doğmadığı topraklarda yatıyor, mezarına götüremedik. Biri tıp fakültesi öğrencisi Süleyman Atlas. Olayları araştırırken evine gittim. İşkenceyle öldürmüşler, ailesine teslim etmişler. Köy yolu kapalı, hastane Sünni kesimin elinde, Süleyman’ın doğduğu topraklar faşistlerin denetiminde, yeni ölüler vermeyi göze almadan geçmek olanaksız bu yolu. Cenaze evde kokmuş, balkonun altına mezar kazmışlar, defnedecekken son anda polis korumasıyla Palabıyık köyüne götürmüşler. Karacuma köyünden insanlar olaylardan sonra Çorum’a buğday getirirken vuruldu, kamyon devrildi üç kişi öldü. Bizim minibüsümüzde işkence gören üç kişi sonra köyde öldüler, vadesiyle ölmüş gibi göründüler. Çorum olayları listesinde bunların adı yok. “Çorum olayları” diye toplu bir dava yok. Ankara’da ‘bayrak yakılıyor’ saldırısı nkara Konur Sokak’ta, DevLis, GençSen gibi kitle örgütlerinin “gençlik yaz kampı” duyurusu için açtığı stantlara gelerek “Bayrak yakılıyor” diye bağıran grup, stantta Gazeteci Özkaya darp kileri darp etti. Ül edilerek gözaltına alındı. kücü işareti yaptığı iddia edilen ve polislere, “Bayrak yakılıyor görmüyor musunuz” diye bağırarak çevreye saldıran grubun çıkardığı olaylara polis plastik mermiyle müdahale etti. Mülkiyeliler Birliği’nden çıkan gazeteci Ercüment Özkaya da darp edilerek gözaltına alındı. A Çivili sopayla dayak biriyle, avukatlık hayatımda daha sonra karşılaştım. Şoförler Cemiyeti’nin avukatlığını yapıyordum. “Beni tanıdın mı? Hani sen o kamyonla yol kesmiştin ya, üniversite öğrencisi bunu daha çok öldürün, diyordun ya, o benim” dedim. Kahve fincanı birden düştü elinden, şaşırdı. “Su getirin” dedim, konuşamadı, terk etti. O olaylardan sonra, 12 Eylül sürecinde de bizim bir köyümüzü bastı ülkücü militanlar. Akşam nöbete hazırlanıyoruz, insanlara parolalar falan veriliyor, tamamen iç savaş ortamı. Tepeden otomatik silah sesleri geldi, “Koşun bizi öldürüyorlar” diye çobanların sesi geldi. İbrahim Kaypakkaya’nın köyünde, Karakaya’da.. Biz oraya var Her yerdeler Cenazeyle yattım Ölü sayısı çok fazla PKK mahkemesi kurdukları iddiasıyla 6 kişiye gözaltı ğrı Emniyet Müdürlüğü ile jandarma ekiplerinin, Doğubayazıt’ta düzenlediği operasyonlarda, PKK adına mahkeme kurdukları iddia edilen (TUHAYDDER) İlçe Temsilcisi Mehmet B., DTK delegesi Ziya Ö., eski DBP İlçe Eşbaşkanı Cemil R. ile HDP’li İbrahim B., Mehmet K., Baran Ç. gözaltına alındı. HDP ilçe binası önünde toplanan yaklaşık 50 kişi AKP’yi protesto etti. Cenazeler koktu A C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle