11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 4 Temmuz 2015 haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Anadolu’da 57 bin pir vardır Anadolu Aleviliğinin gelişmesindeki en büyük etken Horasan’dan gelen gezici dervişler olmuştur nadolu Aleviliği 11. yüzyılda, Anadolu Selçukluları döneminde ortaya çıkmış, 13. yüzyılda gelişmiştir. Bu dini akımın doğuşu ve yayılışındaki en büyük etken Horasan’dan Anadolu’ya geçen gezici dervişler olmuştur. Bu gezici dervişlere “Türkistan Erenleri”, “Horasan Erenleri” ve “Rum Erenleri” denilmektedir. Türkistan Orta Asya’da, Horasan İran’dadır. “Rum” deyimi ise Anadolu’yu, yani Doğu Roma topraklarını anlatmak için kullanılmaktadır. Bu erenlerin en önemli pirlerinden birisi Ahmedi Yesevi’dir. “Türkistan’ın doksan dokuz bin pirinin piri” denilen Ahmedi Yesevi’ye, Horasan’daki yetmiş yedi bin pirin de bağlı olduğu, Vilayetname gibi kaynaklarda yazılıdır. Rum’da, yani Anadolu’da da 57 bin pir vardır. Hacı Bektaş, Orta Anadolu’ya bugün Hacı Bektaş kasabası olan Suluca Kara Höyük’e geldi. Otman Dede, Baba İshak, Sarı Saltık, Dede Kargın “yol”u yaymaya başladı. Aradan yedi yüz yıl geçmesine rağmen Yugoslavya’da, Arnavutluk’ta, Bulgaristan’da büyük bir Alevi/Bektaşi kitlesinin yaşamakta oluşu ve Anadolu’da 23 milyon Alevinin varlığı, bu etkinin gücü hakkında bir fikir verebilir sanırım. Erenlerin, 13. yüzyılda din fanatizmine, cinsel ayrımcılığa ve ırk ayrımına karşı çıkışları nasıl açıklanabilir? Belki de bunun cevabı, Anadolu’nun karmaşık dinsel ve ırksal yapısında gizli... O yılların Anadolusu, Moğol saldırıları altında karmaşık ve çalkantılı bir dönem yaşıyordu; birçok din ve ırk bir araya gelmişti. Belki de hoşgörülü olmaktan başka bir çareleri yoktu. Bir arada yaşamanın ve birbirlerini öldürmemenin tek yöntemi olarak gezici dervişlerin temsil ettiği hümanizm ve hoşgörü öğretisine sarıldılar. Bu öğretinin yüzyılları aşan gücü böyle ortaya çıktı. Ama bu inancın oluşmasında, 13. yüzyıl öncesi Mezopotamya ve İran kültürünün de büyük etkileri olabilir. Örneğin, Milattan Önce 600 dolaylarında İran’da yayılmış bulunan Zerdüşt (Zarahustra) dini de “Spenta Mainyu” adlı iyilik ve “Angra Mainyu” adındaki kötülük ruhlarına sahipti. Bu, Alevilerin etkilendiği Şamanizme çok yakın bir inanç formuydu. 5. yüzyıl sonlarında yine İran’da ortaya çıkan Mazdek akımı da iyilik ve kötülük arasındaki mücadeleye inanıyordu. İyi, aynı zamanda ışıktı; kötü ise karanlık... Işık Tanrısı’nın 7 veziri ve 12 ruhsal varlığı vardı. Bu sayılar Alevi inancındaki kutsal 7 sayısına ve 12 İmam’a tekabül ediyor. 10 A Halklar mozaiği 13. yüzyılın Anadolusu bir ırklar, dinler, diller karmaşasıydı. Bizans ve Selçuklu egemenliğinde yaşamış olan insanlar, Asya ile Avrupa arasında bir köprü gibi uzanan Anadolu yarımadasını çeşitlilikleriyle zenginleştirmişlerdi. Araplar, Yahudiler, Mecusiler, Yezidiler, Kürtler, Türkler, Pontuslular, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Mezopotamyalılar, Süryaniler, Arnavutlar, Asyalılar, Orta Asya steplerinden at sürüp gelen göçebeler, Yunanlılar, Ermeniler, Persler neredeyse bir Babil Kulesi oluşturuyordu. Bu insan zenginliğine Horasan’daki din bilgini, Ahmedi Yesevi’nin yolunu izlediği söylenen Hacı Bektaş da katıldı. (Elbette o dönemin Anadolu’sunda birbirini etkileyen onca inanç zenginliği arasında, bu etkileri tam olarak adlandırmak doğru değildir. Ama Hacı Bektaş’ın Yesevi yoluna yabancı olmadığı birçok kaynakta belirtilir.)  Hacı Bektaş, bugün kendi adıyla anılan Suluca Karahöyük denilen yere geldi ve hümanist öğretisini yaymaya başladı. Aynı yüzyılda, babası Belh şehrinden Anadolu’ya göç eden Mevlana Celaleddini Rumi de eski Bizans kenti İkonia’da yaşıyordu. Büyük şair ve düşünür Yunus Emre, gezici bir derviş kimliğiyle Anadolu’yu dolaşıyordu. Ahi Evran, çalışanlar arasında lonca örgütlenmesini kuruyordu. Şeyh Edebali ise Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Osman Bey’in manevi öğretmeni olarak, hümanist düşüncelerini yaymaya devam ediyordu. Bu kadar büyük hümanistlerin aynı yüzyılda Anadolu’da öğretilerini yayıyor olması, etkisini çok kısa zamanda gösterdi. Yıpratıcı, yok edici savaşlardan, Haçlı Seferleri’nden, din çarpışmalarından yorgun ve yoksul düşmüş Mevlana Celaleddini Rumi olan Anadolulular, bu hümanist ve birleştirici düşüncelere dört elle sarıldılar. Anadolu’yu Türkleştiren temel etken bu oldu. Dağların, nehirlerin, ovaların ismi Türkçeleştirildi ve varlığını 600 yıl sürdürecek olan Osmanlı İmparatorluğu’nun manevi temelleri bu dönemde atıldı. Yüzyıllar öncesinden kalan bir halk şiiri, Hacı Bektaş’ın Anadolu’daki etkisini şöyle anlatır. “Rumelin fethinde ol gerçek veli Tahta kılıç tutar ol batın eli” Şiirde geçen Rumeli, Türkler açısından Doğu Roma toprakları anlamında kullanılıyordu. (Bilindiği gibi Mevlana Celaleddin’e “Rumi” denmesinin nedeni de budur.) “Tahta kılıç” ise bir barış simgesi olarak ele alınıyordu. Tahta bir kılıçla savaşılamayacağını, fetih yapılamayacağını herkes bilir ama bunun bir simgesel anlamı daha vardı: Tahta kılıç, Şamanların kutsal saydığı simgelerden birisiydi. Horasan’dan Anadolu’ya geçen Türkmenlerin geldikleri yer ise, şaman Orta Asya boylarıydı. Bu boylar 10. Yüzyıldan itibaren İslam dinini kabul ederken, Şaman geleneklerinden bütünüyle vazgeçmemişler ve yeni kabul ettikleri dine, bu gelenekleri de karıştırmışlardı. Türklerin İslam dinine geçmelerinin yüzlerce yıl sürdüğü ve Şaman geleneklerinden bütünüyle vazgeçmemiş olmaları, bu konuda araştırma yapan bilim adamlarının üzerinde birleştiği bir gerçektir. Türkler yalnız Şaman değildiler. Mani Dini’nden Budizme, Nesturilik, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlık ve Museviliğe kadar pek çok dini benimsemiş Türk boyları vardı. Bugün bile bu dini inançlara sahip Türk kavimlerine rastlamak mümkündür. Alevi ahlakının temel ilkesi: “Eline, diline, beline sahip ol!” Büyük hümanistler çağı 23 milyon Alevi Efsaneler, Ağustos’ta yüz binlerce kişinin anmaya gittiği Hacı Bektaş’ın, Anadolu’ya güvercin kılığında geldiğini anlatır. Mazdekçiler insan öldüremezdi. Düşmanlarına karşı bile iyi ve kibar olmaları öğütleniyordu. Bu dinin kurucusu olan Mazdek, insanlar arasındaki kavgayı ortadan kaldırmak amacıyla bütün malların ortak kullanılması ilkesini ortaya atmıştı. (Alevi kelimesini aleve ve ışığa bağlayarak, Anadolu’da yaşamış ve ışığı kutsal sayan Luvi kavmiyle irtibatlama çabaları var, ama bunlar bana inandırıcı gelmiyor. Alevi kelimesinin “Ali taraftarı” anlamına geldiği çok açık...) Mezdek dininin 8. yüzyıla kadar devam etmiş olduğunu biliyoruz. Eşitlikçi mezheplerden biri de Samsat’ta (Samasota) ortaya çıkmış bulunan heretik Hıristiyan mezhebi Bogomiller’di. Umberto Eco’nun kitaplarında geniş yer ayırdığı Bogomiller, insanların eşit doğduğunu ve sevgiliden başka her şeyin paylaşılması gerektiğini düşünüyorlardı. Onlar için İsa sadece bir melekti. Bogomiller Samsat’tan, Batı Anadolu’daki Alaşehir’e (Philadelphia) geçtiler ve oradan da Akdeniz üzerinden Güney Fransa’ya ulaştılar. Pirene dağları üzerinde inşa ettikleri kalede yaşayan Bogomiller’in buradaki adı Cathar Şövalyeleri oldu. Yunanca cathar (arınma) kelimesinden ilham almışlardı. Bogomiller’in macerası Montsegur kalesinin Fransızlar tarafından kuşatılarak ortadan kaldırılmasıyla sonuçlandı. Daha sonra İtalya’ya geçen bazı Cathar şövalyeleri de bu ülkede yitip gittiler ve 15. yüzyıldan sonra adları duyulmaz oldu. (Bazı kişiler Balkanlar’daki Boşnak adının Bogomiller’den kaynaklandığını öne sürer ama söylenti olma ihtimali yüksektir.) Yine Ortadoğu inançlarından biri olan ve bugün de süren Ezidiler, “şeytana tapanlar” olarak tanındılar. Şeyh Adi bin Müsafir’in önderlik ettiği bu grup, aslında şeytanın Tanrı tarafından affedildiğine ve en büyük melek olduğuna inanıyorlardı. Bu birkaç akımdan söz etmemin nedeni; o dönemde Anadolu’da uçuşan fikirleri ve kök salmış dini inançları biraz gözümüzde canlandırabilmek ve dervişlerinin, erenlerin yarattığı hümanizmin izini sürebilmektir. Bu dervişlerin bir kısmı, gezici halk şairi olarak dolaşıyor, halka şiirler okuyorlardı. Sözlü edebiyat olarak günümüze ulaşan bu şiirlerin çoğunun 6 heceli, bazen de 6 ve 5 heceli olduğu görülüyor. Bu da bana dervişlerden yüzyıllarca önce Anadolu’da dolaşan ve “heksameter” olarak adlandırdığımız 6 heceli Homeros şiirleri okuyan gezici ozanları düşündürüyor. Bu ozan ve dervişlerin söylemlerinde hümanizm çok açık ve net biçimde ortaya çıkıyordu. Mesela Hacı Bektaş bir şiirinde şöyle diyordu: “Hararet nardadır, sacda değildir Keramet baştadır, tacda değildir Her ne arar isen kendinde ara Mekke’de, Kudüs’te, hacda değildir” Aynı dönemin büyük şairi Yunus Emre ise şöyle demekteydi: “Sen kendine ne sanırsan Ayruğa da onu san Dört kitabın manası Budur işte var ise” Yine aynı dönemde, Orta Anadolu’da Konya’da yaşayan, Alevi inancıyla ilgisi olmamasına rağmen hümanizm bakımından benzerlik gösteren Mevlana Celaleddin Rumi insanlara şöyle sesleniyordu: “İyiliğin ve kötülüğün ötesinde bir yer var Orada buluşacağız seninle...” Bu insanların hepsi, din büyükleri olarak tanınıyorlardı. Ve ilginç bir şekilde bugün de böyle algılanmaktadırlar. 13. yüzyılda bu şiirleri yazan kişiler, Türkiye’de her mezhepten, her inançtan milyonlarca insan tarafından kutsal kişi olarak saygı görmektedir. Anadolu Aleviliğinin kurucusu olarak Hacı Bektaş gösterilir. Efsaneler, her yıl Ağustos ayında yüz binlerce kişinin anmaya gittiği Hacı Bektaş’ın, Anadolu’ya bir güvercin kılığında geldiğini anlatır. Burada hem Şaman inancındaki kutsal kuş motifine hem de barış temasına gönderme yapılmaktadır. Efsanedeki barış vurgusu, kuşku götürmeyecek kadar açıktır. Çünkü güvercin kılığındaki Hacı Bektaş, Suluca Karahöyük denilen yerin üstünde uçarken, yerdeki bir kadın “üstlerinden bir erkek geçtiğini” söyler. Bunun üzerine şahin kılığına giren Kara Donlu Can Baba adlı kişi güvercinin peşine düşer. Güvercin silkinerek insan olur ve şahini boğazından kavrar. Şahin, “İnsan insana zulmeder mi?” diye sorar. Hacı Bektaş’ın ona verdiği cevap, efsanenin amacını açıklar niteliktedir: “Ben Anadolu’ya gelirken, bulabildiğim en masum yaratığın kılığına girdim. Güvercinden daha masumunu bulsaydım o kılığa girerdim.” Alevilerin yarattığı güçlü edebiyat içinde yer alan bütün efsaneler, şiirler ve özlü sözler, barış, masumiyet, dostluk, şiddet karşıtlığı, komşuluk, eşitlik, sevgi temalarını işlemektedir. Din büyükleri Tek çare: Hoşgörü Gezici halk şairleri Kaybolan bir mezhep 7’ler ve 12’ler Tahta kılıç ivas davasının avukatlarınğün kimse var mı?” sorusu üzedan CHP milletvekili Şenal rine sanıklara bakıp, “Yanlışlık Sarıhan, 22 yıllık yargı süreciyapmak istemem sayın yargıç. ni ve karşılaştıkları hiçbir şeGünahtır” yanıtının ardından saye artık neden şaşırmadıklarınıkların küfür ve laf atmaları... nı anlattı. Bizi şaşkınlığa düşüren sayısız Tam 22 yıldır Sivas davasıolay yaşadık. Giderek de bu danı takip ediyorsunuz. Ailelerva sürecinde hiçbir şey bizi şale birlikte mahkeme koridorlaşırtmadı. SELİN rında yaşadıklarınız eşliğinde Sivas davası, Temmuz 2015 ONGUN “bu kadarını beklemiyorduk” itibari ile hangi noktada? dediğiniz kısımların başında Biliyorsunuz, TCY (Türk Ceneler var? za Yasası) 1 Haziran 2005’te değişti. Oyİlk şaşkınlığımız 15 bin sanığın karışsa henüz yasada değişiklik kabul edilmetığı davanın iddianamelerinin olayın üze mişken 19 Kasım 2004’te TCY’nin 146/3. rinden üç hafta geçmeden düzenlenmemaddesinden hükümlü Sivas sanıklasiydi. Dahası Sivas Katliamı Davası, ekrı, bu maddenin yeni yasada karşılığı olsik soruşturma ile ve yanlış hukuki nitemadığı gerekçesi ile tahliye edildi. Mağlemelerle açıldı. Tümü ile Anayasal düze dur avukatlarının itirazı reddedildi. Savne karşı işlenmiş olan suçun adi bir adam cılık, daha sonra yanlış yaptığını söyleyeöldürme ve mala zarar verme olarak nite rek tahliyelerin geri alınmasını talep etti. lenmesi hukuk mantığı ve gerçekle açıkAncak iş işten geçmiş, sanıklar uçup gitlanamayacak bir durumdu. O günden bu mişti. Daha sonra davaları tefrik edilmiş güne, açılan bu dava ile yetinildi. “Bu ka olanlardan bazıları ile ilgili tekil ya da darı da olmaz denilecek” çok tecrübe var: birkaç kişilik yargılamalar sürdü. BunlarDönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, sa dan geçen yıl onanmış olan “Cafer Erçaknıkları cezaevinde ziyaret etti. Sanıklar, mak ve Arkadaşları” davasında, “Sivas hükümlerinin infazı sırasında da özel ola Katliamı’nın İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suç rak korundular. Bir sanık, cezaevindeyolduğunu, bu nedenle davada zamanaşıken eşi ile buluşturuldu ve baba oldu. O mından söz edilemeyeceğini” ifade ettik. tarihte eşlerle bir arada olma hakkı yasa Ne yazık ki Mahkeme, ilginç bir karar da yoktu. Daha nice örnek var. Vücuduverdi. Ölü Erçakmak’ın kamu görevlisi olnun yarısı yanık olan Makbule Çimen’in ması nedeni ile insanlığa karşı suç işleyargıcın “Dön arkana bak olayda gördüdiğini kabul edip, davayı ölüm nedeni ile ‘Dava sürecinde artık hiçbir şey bizi şaşırtmıyor’ NIN SİVAS DAVASI’ ATI 22 YILLIK AVUK N: ŞENAL SARIHA S düşürürken, diğer sanıklar yönünden zamanaşımından davayı düşürdü. Gerekçeli kararında ayrıca “Erçakmak dışındaki sanıkların, davaları düşmese idi beraatlarına karar verilecekti” biçiminde bir açıklama ekledi. Bu karardan sonra Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunduk. Başvurumuzun üzerinden 11 aya yakın süre geçti. Henüz bir yanıt almadık. 22 yıllık bu davada sayısız “kırılma noktası” yaşadınız. En önemlisi hangisi idi? En önemlisi, böyle bir olayın insanlığa karşı suç olarak nitelendirilmeyişi ve zamanaşımı konusundaki yanlış değerlendirilmesi oldu. Kasten ve planla 35 insan katledildi. Üstelik inançları ve felsefi düşünceleri nedeni ile 15 bin kişilik bir topluluk tarafından katledildiler. İç hukukumuzda ya da AİHM’de bu gerçeğin saptanacağı umudunu korumak istiyoruz. Davaya dair nasıl bir gelecek parantezi açarsınız, ufukta ne var? Şu anda gıyabi tutuklu ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanan üç sanık hakkındaki dava devam ediyor. Duruşmaları 10 Kasım 2015’e bırakıldı. Ayrıca halen aranan ve haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenenler yönünden iç hukukumuza göre zamanaşımı 2 Temmuz 2023 yılında dolacak. Bu sanıklar yönünden önümüzde zaman var. Bu sanıkları yakalamak isteyen bir irade olursa yakalanmaları olanaklı. Ancak onların yakalanmasından daha önemli olan, bu olayın arkasındaki örgüt ya da örgütlerin belirlenmesi. Ve bir önemli hatırlatma daha yapmalıyız. Mağdur aileler, Madımak Oteli’nin “İnsanlıkUtanç Müzesi” olması için çaba gösterdi. Bakanla çeşitli görüşmeler yapıldı. Onlara söz verildi. Madımak, kamulaştırıldı. Ancak burası “Bilim ve Kültür Merkezi” adını aldı. Üstelik eylemcilerden kurşunla öldürülen Ahmet Alan ve Hakan Türkgil’in de isimleri de bu Merkez’de asılı duruyor. Bu konuda ailelerin yazılı başvurusu valilikçe reddedildi. Bu konudaki idari davamız da ret olundu. Şimdi dava Danıştay’da bekliyor. Yalnız Şaman değil Şenal Sarıhan NOT: “Yazı dizisinin ilk bölümünün yayını üzerine çok değerli hocamız Prof. Halil İnalcık telefonla arayıp takdirlerini belirtirken bir de düzeltme yaptı. Yavuz Sultan Selim’in vefatına sebep olan çıbanın adının şiripençe olarak yazılması gerektiğini belirtti. Hocamıza sonsuz teşekkürlerimle birlikte düzeltiyorum.’’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle