12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 4 Temmuz 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 ollandalı Karina Thuijs, 22 yaşındaydı, üniversite öğrencisi, hayat dolu bir kızdı. Annesi ile yaşıyor, erkek arkadaşı ile evlilik planları yapıyordu. Kültürel antropoloji okuyordu ve bölümünü tez yazarak bitirecekti. Türk kadınının aile içindeki rolüne merak sardı ve tez konusu seçti. Hollanda’da yaşayan Türkler ilgisini çekiyordu, dikkatini de onlara verdi. Türk kadınlarının aralarındaki ilişkilerin nasıl yapılandığını, nelerle uğraştıklarını ve aile içindeki rollerini araştırmaya başladı. Aklına Türkiye’ye gidip Türk kadınları ile yazı geçirmek ve Türkçe öğrenmek fikri geldi. Hollanda’da bir şekilde Rahmi Sivri adlı Türk’e, bu planlarını anlattı. O Türk, heyecanlandı. “Tamam” dedi, “seni Ankara Dikmen’de oturan amcamlara göndereceğim. Hem amcamın senin yaşlarda iki kızı var, onlar sana arkadaşlık ederler, yardımcı olurlar.” Yasemin, Asuman ve Hollandalı Karina* H Suriye sınırı ve yeni sömürgecilik on Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde “bölgenin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik eylemlerden duyulan endişe” dile getiriliyor. Sanki, AKP’nin dışa bağımlı, mezhepçi dış politikası, bölücü terör örgütünü güçlendirici siyaseti sayesinde Irak sınırının ardından Suriye sınırı da karışmamış gibi... Yakın zamana değin bölgenin en güçlü laik, demokratik ulus devleti olan Türkiye, AKP’nin yıkıcı iktidarı sonucu beraber geçireceklerdi. Yasemin, kız kardeşi Asuman ile birlikte Sivas’taki Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gitmeyi planlıyorlardı. Karina, kızların gideceğini duyunca “Ben de geleceğim” dedi. Yasemin önce itiraz etti, misafirinin başına bir şey gelmesinden endişe etti, trafik kazaları aklına geldi. Ancak Karina tutturdu, konuk ısrar edince yapacak bir şey kalmadı. Üçü birlikte Ankara’dan otobüsle Sivas’a hareket etti, kalacakları otele yerleşti. Yasemin, Pir Sultan Abdal Derneği’nde şenlik için çalışıyordu, Asuman ise semah ekibindeydi. Karina da onlara eşlik edecek, gelen diğer kadınlarla konuşup tezine hazırlık yapacaktı. Sivas’ta, şenlikler kapsamında bazı yazarlar kitaplarını imzalıyorlardı. Yasemin 1 Temmuz’da Asım Bezirci ile aynı masada oturdu, Asım Hoca’nın kitaplarını imzalamasına yardım etti. Ertesi gün, yani 2 Temmuz bir cumaydı, şenlikler tam gaz sürüyordu. Ancak öğlene doğru, Sivas’ta sıra dışı olaylar yaşanmaya başladı, bir grup gösterici, Yasemin, Asuman ve Carina’nın içinde olduğu Madımak Oteli’nin önünde toplanıp gösteri yapmaya başladılar. Üç kız, diğerleri ile birlikte otelden çıkamadı, göstericilerin seslerini duymazdan gelerek beklemeye başladılar. Otelin odalarının bulunduğu katların koridorlarında, halının üzerine oturarak, sigara içip topluca şarkı söylüyor, şakalaşıyorlardı. Zaman geçtikçe, dışardan gelen sesler daha tehditkâr ve tehdit edici olmuştu. Bu arada otel görevlisi, Yasemin’i buldu, ağabeyi Yalçın Sivri’nin telefon açtığını, “Söyleyin kardeşim Asuman’a, karnesini aldım, takdirname almış” mesajını iletti. Müjdeye çok sevindiler. Korkmak istemiyorlardı. Otelden, Ankara’ya, devletin önemli adamlarına telefonlar açıldığını, yardım istendiğini biliyorlardı. [email protected] Nasılsa, göstericiler gidecek, onlar da çıkacaklardı. Yardım bir türlü gelmedi. Dışardan gelen sesler daha da arttı. Ve otelin camlarına atılan ilk taşın kırdığı camın şangırtısı koptu. Sonra tüm camlar indi. Sivas Belediyesi, otelin önüne tam 5 ton kaldırım taşı dökmüştü, kısa sürede bu 5 ton taşın tümü otele atıldı, tek bir taş kalmadı. Otelin önündeki 5060 polis cansiperane direniyor, göstericileri otele sokmamaya çalışıyordu, ama bu yetersiz kaldı. Yasemin korkmaya başlamış, Asuman sapsarı kesilmişti. Karina ise, ne olduğunu bile anlamıyor, atılan sloganların anlamlarını sorup duruyordu, dehşet içindeydi. Saat akşam 19 olmuştu nerdeyse. Saatlerdir bekliyorlardı, ama yardımın geldiği yoktu. 19.40’ta elektrikler kesildi, otelin gün ışığı almayan yerleri karanlığa gömüldü. Sokaktaki kalabalık 15 bin kişiyi bulmuştu, araçlar devrilmiş, dökülen benzinler tutuşturulmuştu. Gelen itfaiye araçlarının ise su sıkmasınlar diye hortumları kesiliyordu, ikinci itfaiye aracı geçmesin diye kalabalık yolunu kapattı. Hortumu kestiler S yan Çin’in Afrika’daki stratejik adımlarına bir yanıttı. Aynı zamanda İran’a yönelik politikaların da ilk adımı olmuştu. 2007’de kurulan Afrika Komutanlığı ise ABD’nin bu kıtaya ilgisinin kanıtıydı ve ABD için bölgede İsrail’e doğrudan tehdit olabilecek askeri oluşum ve politik güç odaklarının kontrol altında tutulması zorunluydu. Ali Er; IŞİD, PKK ve PYD’nin işte tam da bu noktada devreye girdiği kanısında: “PKK, 2009’da Obama Karina heyecanlandı, tam aradığı fırsattı bu, kabul etti, biletini aldı. 21 Haziran 1993’te Türkiye’ye geldi, Yasemin’le Asuman onu karşıladılar, evlerine götürdüler. 3 genç kız çok iyi anlaşıyordu, Yasemin de bir üniversite öğrencisiydi, Hacettepe’de okuyordu. Asuman ise Ankara Sokollu Lisesi’nde okuyordu, başarılı olduğu için liseyi 2.5 yılda bitirecekti. Yasemin, Asuman ve Karina güzel bir üçlü olmuştu, hoş bir yaz tatilini ‘Ben de geleyim’ Bir kamyon taş KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK komşularına örnek olması gereken bu özelliklerinden sıyrıldı. Ardından da yeni sömürgecilerin bölgeyi mezhep ve etnik köken temelinde yeniden kurgulama girdabının içine itildi. Çevremizdeki gelişmeleri yakından izleyen emekli Tuğgeneral Ali Er, bu görüşe katılanlardan. Kendisiyle yaptığımız söyleşide Ali Er, Suriye sınırı için 1995’te başlatılan “Sınır Fiziki Güvenlik” tasarımını tamamlamayan AKP iktidarının “denetimi sağlanamamış sınır bölgesinde çatışmaların tarafı ve teşvikçisi olmasının” sorumsuzluk olduğunu vurguladı. Ali Er’e, konuya ilişkin olarak “Hem IŞİD’i, hem de PKK’nin (PYD) yaratılma koşullarını hazırlamış olan ABD’nin temel tutumu nedir” sorusunu yönelttik. Ali Er’e göre, bölgedeki temel çıkarları ve güvenlik kaygılarını, özellikle İslam ülkelerindeki yetersiz ve demokratik olmayan yönetimler ve geri kalmışlık düzeyi ile ilişkilendiren ABD kendisine yeni küresel güvenlik görevleri yarattı. Bunun için “Önleyici Saldırı” ve “Başarısız Devletler” gibi yeni kavramlara dayanan müdahale gerekçeleri üretti. Başta NATO olmak üzere uluslararası örgütlerin stratejilerinde de yer alan bu iki kavramı, kendilerini “isteksiz emperyalistler” olarak tanımlayan Batılılar, Irak ve Libya’da kullandılar. Irak’taki harekâtın arkasında; enerji kaynaklarının kontrolü, pazarlara ulaşım güzergâhlarının güvenliği, stratejik rakiplerin bölgeye yerleşmesinin önlenmesi yatıyordu. Libya harekâtı da, Pakistan’ın Gwadar Limanı’nı petrol ithal limanı olarak kullanan, Somali açıklarına donanma gönderen, Aden Körfezi’nde deniz üssü ara Irak’ta çekilme kararını açıkladıktan sonra gözle görülür bir şekilde tırmanışa geçti. Çözüm sürecini de bu bağlamda görmekte yarar var. İran’a yönelik her adımda Irak, İran ve Körfez ülkelerinin petrol kaynakları ve ihraç limanlarının doğrudan İran tehdidi altında kalacağı aşikârdı. Bu nedenle, İran’ı desteklemesi en muhtemel Arap lideri olan Kaddafi devre dışı bırakıldı ve olası bir petrol krizini derinleştirebilecek kaynaklar kontrol altına alındı. Nasıl olduysa Libya’da inisiyatif koalisyon güçlerine geçtiği günlerde, Suriye’deki olaylar tırmanmaya başladı. Mısır’a benzer bir şekilde, ‘kötü çocukların’ yerine onların deyişi ile ‘bizim çocukların’ muhatap alınabileceği bir değişim hayata geçirildi. Suriye’deki gelişmeler Irak petrollerini, her ne olursa olsun Akdeniz’e ulaştıracak koridora zemin hazırlıyor. Türkiye de kendi ayağına kurşun sıkıyor. Obama’nın Milli Güvenlik Strateji Belgesi, elini bulaştırmadan bölgesel maşaları/taşeronları kullanmayı öngören bu politikayı açıkça ifade ediyor. Yerel aktörleri birbiri üzerine sürerek büyük resmin oluşmasını sağlıyor. IŞİD ve PYD/PKK ana aktörlerdir. Türkiye de ateş çemberinin içine çekiliyor. Bu tavrın arkasından acaba Obama, Erdoğan’dan bir şeyler karşılığında veya tehditle Türk askerini Suriye’ye sokmasını mı istiyor sorusu da insanın aklına gelmiyor değil… Çünkü nereden bakarsanız bakın, TSK’nin Suriye’de harekâtı açıkça savaş ilanıdır. Türkiye girer, ama kolay kolay çıkamaz , bütün terör örgütlerini kendi içine çeker.” Ali Er ile söyleşimizin kalan bölümü pazartesiye... Dışardan sesler geliyordu, biri Aziz Nesin’i göstererek “Kurtarmayın onu, asıl ölecek o” diye bağırıyordu. Biri “O bir insandır” diye cevap verdi. “Hayır” dedi öteki, “O bir hayvandır, ölmesi gerek onun!” Yangın büyüdü, yarım saat içinde Madımak Oteli cehenneme döndü. Günün sonunda Karina, Yasemin ve kız kardeşi Asuman’la birlikte Sivas’taki Madımak Otel’de cayır cayır yanarak öldü. Yasemin, 21 Mayıs 1974 doğumluydu, 19’dan 2 ay 19 gün almıştı. Asuman 8 Mart 1977 doğumluydu, 16’dan 4 ay 24 gün almıştı. Karina ablaları sayılırdı, 7 Temmuz 1970 doğumluydu, 23’üncü yaş gününe 4 gün kalmıştı. Karina’nın annesi, babası ve kız kardeşi Türkiye’ye küstü, bir daha adını bile anmadı, 8 yıllık erkek arkadaşı Michiel Sweers da yas tuttu, Türkiye’ye o da küstü, hiçbir mesaja cevap vermedi. Sadece Karina’nın arkadaşı Maryze geldi, bacakları tutmadığı halde Karina’nın son nefesini aldığı yerleri tekerlekli sandalye ile dolaştı, gitti. Yasemin’in annesinin gözü gibi baktığı günlüğündeki şu şiiri ailesine yadigâr kaldı: Yirmi yaşımdan evvel, girersem toprağa Söyleyin mezarcıya, yazsın mezar taşına Bir demet güldü, ne çabuk soldu Demek ki ölüm, gençliğimde buldu * GAYE, Doğan Satmış, Alfa Yayınları, 2013 4 TEMMUZ 2015 SAYI: 32777 ‘O bir hayvandır’ Ölüm şiiri HARBİ SEMİH POROY ‘Fayf mani tu fak fak!..’ (3) merika’ya ilişkin her türlü haber Gülizar’ı umutlandırıyordu. Sabahları sokak kapısının önünü süpürürken gelip geçenlere “Yeni haberler var mı” diye soruyor, meraklı gözlerle yanıt bekliyordu. Komşular, Gülizar’ın sorularına alışmışlardı. İçlerinden artık gizli bir öfke duymaya başladıkları o “meçhul siyahın” hiçbir zaman gelmeyeceğini bile bile, kız kırılmasın diye ona küçük yalanlar uyduruyorlardı. İlkokul üçten ayrılma Gülizar kendi çapında bir Amerika uzmanı olmuştu. Amerika üzerine, yalan doğru ne duyuyorsa hepsini aklında tutuyordu. İnanılmaz bir belleği vardı. Yalnızca duyduklarıyla, kese kâğıtçılara verilmek üzere kapıya konmuş eski gazetelerde okuduklarıyla yetinmiyor, arada bir de her konuda engin bilgi sahibi olduğuna inandığı bakkal Avram Efendi’nin dükkânına gidip onun anlattıklarını dinliyordu. Gülizar, Kore Savaşı’nın patladığını da Avram Efendi’den duymuştu. Sıcak bir haziran günüydü. Arap sabunu almak için bakkala gittiğinde adam bir gazete uzatmış, “Bak” demişti, “seninkiler de giriyorlar savaşa…” Gülizar, artık yürümeye başlayan teni çikolata renkli oğlunun, yüzünü bir da İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay A Kalıt ski CHP milletvekilleE rinden Rahmi Kumaş, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nu derneklikten çıkarıp devlet dairesi kimliğine dönüştüren anayasanın 134. maddesi ile buna dayanılarak çıkarılan yasanın ilgili maddelerinin yok sayılmasını istedi. İmam nikâhını kabul etmiş bir Anayasa Mahkemesi, Atatürk’ün kalıtını yerine getirir mi acaba? İzleyip göreceğiz... Üç olasılık eclis Başkanlığı seçimi M sonrası olasılıkları bir kez daha gözden geçirelim: 1 Ahmet Davutoğlu’nun da istediği belirtilen AKPMHP koalisyonu. 2 MHP destekli AKP azınlık hükümeti. 3 Hükümetin kurulamaması üzerine eylül ayında toplanacak AKP Kongresi’nde Abdullah Gül’ün genel başkan seçilmesinin ardından kasım ayı sonunda erken seçime gidilmesi. ha görmediği babasına “Benimki” diyordu. HHH Onun için savaş, akşamları siyah perdelerle karartılan pencereler, arada bir duyulan acı siren sesleri, bir de kömür, ekmek, şeker karneleriydi. 1940’lı yılların tüm yoksul İstanbulluları gibi Gülizarlar da II. Dünya Savaşı yıllarını böyle yaşamışlardı. Radyoları yoktu. Temizliğe gittiği üst katlarda evlerin beyleri akşamüstleri iş dönüşünde radyolarının başına geçer, “Ajans haberlerini” dinlerler, sonra uzun uzun savaş üzerine konuşurlardı. O da bu konuşmalara kulak verir, bir şeyler anlamaya çalışırdı. Savaşın “ölüm” demek olduğunu duymuştu. Bir süre suskun kaldıktan sonra bakkala, “Acaba benimkini de alırlar mı askere” diye sordu. Avram Efendi, “Seninki zaten asker, kızım!” deyince başı döner gibi oldu. Elindeki Arap sabunu torbasıyla dükkândan çıktı. Dizleri kesilmişti. Kapı eşiğine oturdu. İçe riden oğlunun sesi geliyordu. Döndü. Kısık bir sesle, “Sus oğlum, sus…” dedi, “baban savaşa gidiyor.” HHH 25 Temmuz 1950 tarihli gazeteler, Cumhurbaşkanı Celal Bayar başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun, Türkiye’nin, Kore Savaşı’na 4 bin 500 kişilik bir kuvvet göndererek katılma kararı aldığını duyurdular. Başbakan Adnan Menderes’e göre “Kore’ye yardım, dünya barışına yapılan bir hizmetti.” Türkiye, dünya barışı için savaşa giriyordu! Yaşamlarında Kore sözcüğünü hiç duymamış, haritada Kore’nin yerini bulamayan insanlar, şimdi hep bir ağızdan savaş çığlıkları atıyorlar, “Kore… Kore…” diyerek sokaklara dökülüyorlardı. Ülkeyi gözle görülür bir “savaş ruhu” sarmaya başlamıştı. Bu ruha karşı ilk tepki üç gün sonra Barışseverler Cemiyeti’nden geldi. Ne var ki TBMM’ye telgraf çekerek Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkılmasını isteyen “hainler” Adnan Cemgil, Behice Boran, Vahdettin Barut, Kemal Anıl “derhal” tutuklandılar. Aynı ayın son günü Türkiye, NATO’ya girmek için başvurdu. Her şey yolunda gidiyordu. Dünyada layık olduğumuz yeri yavaş yavaş alıyorduk. Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Ahmet Rasim Sok. No: 14 Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Çankaya 06550 Ankara İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.29 03.22 03.38 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.30 13.1 5 17.13 05.18 13.00 16.55 05.46 13.27 17.22 Akşam 20.49 20.30 20.48 Yatsı 22.38 22.15 22.38 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle