12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 4 Temmuz 2015 KULTUR Fotoğraf: VEDAT ARIK Yorum Ankara’da Grup Yorum, yarın akşam saat 18.00’de resmi olarak aldığı izinle Ankara Sıhhiye Meydanı’nda sevenleriyle hasret giderecek. Konsere en az 10 bin kişinin katılımı bekleniyor. EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Tombul cazibe Çin devlet sanatçısı Xu Hongfei, heykellerini 28 Temmuz’a dek Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi ve Ortaköy Meydanı’nda sergileyecek. Heykellerin ana teması, “Tombul kadınların dayanılmaz cazibesi”. 17 ‘Bir İşsizin Günlüğü’ adlı yeni kitabı piyasaya çıkan gazetemiz köşe yazarı gazeteci Doğan Satmış’la konuştuk itabınızda “Gazeteci, yazdıklarıyla para kazanan bir işçidir” diyorsunuz. Bugün bu işçinin hakkı hangi seviyede? Sıfır hakkı var. Çünkü sendika diye bir şey kalmadı. Şu anda bu işçinin hiçbir hakkı yok. Sadece kendisi çıkarıldığı zaman aldığı tazminat söz konusu. İşte onu da bir katakulliye getirip alabilirse ne âlâ. Alamazsa, o da gider. l Kitapta kıdem, ihbar tazminatı ve sendika gibi unsurlara da yer veriyorsunuz... Bu bizim hiç farkına varmadığımız, bilmediğimiz ama gazetecilerin gerçeği olan şeyler. Anca kapıyı kapattıktan sonra farkına varıyoruz. İş işten geçmiş oluyor. Önceden bilmemiz lazım halbuki. l Yazılı basının gücü giderek zayıflıyor mu? Maalesef. Çünkü, yazılı basının satışı azalıyor, okur kaybediyor. Yazılı basın, okurunu “dijital”e kaptırıyor ve en önemlisi ilan gelirleri “dijital”e kayıyor. Son bir yılda, yazılı basının ilan gelirinden yüzde on düşüş, dijitalde ise yüzde yirmilik artış var. l Eski gazeteniz Habertürk’te neler yaşandı? EVRİM Habertürk’ün ALTUĞ patronu, çok iyi bir gazete yapma iddiasıyla ortaya çıktı. Ve ciddi yatırım yaptı. Babıâli’nin umut veren kadrolarını oluşturdu, fakat sonra gazeteyi kendi ekonomik avantajları için kullanmayı tercih etti. En başta Bekir Coşkun’u, Ece Temelkuran’ı, Elif Şafak’ı, Nuran Yıldız’ı çıkardı. Bu ve benzer isimleri çizip yerine de iktidara sıcak görünen gazetecileri tercih etmeye başlayınca, okur farkına vardı. Sadece yazar noktasından kalınmadı, kelime hataları bahane edilerek editoryal kadrolar da tıraşlanmaya başlandı. Bakan kızdı diye 2 kişi kovuldu, yok başbakan kızdı, yok vali kızdı, yok işadamı kızdı diye insanlar atıldı. Böyle olunca, mızrak çuvala sığmadı. Okur farkına vardı. Maalesef 300400 binlik tirajlar da eridi. Sonra daha da ileri götürdüler. İşin içine “Alo Fatih”leri koydular. İktidarın bir adamını gazetenin en tepe yönetimine ekleme gi ‘Artık kimse hapisten korkmuyor’ K kurum. Hürriyet de hâlâ habere en çok para harcayan müessese. Bu ikisi ismini hak ediyor. Zamanında çok istikbal vaat eden gazeteler, “havuz” operasyonlarıyla, dinlemelere takılan ağlama seanslarıyla maalesef büyük bir itibar kaybettiler. Üzücü. bi bir cin formül geliştirdiler ve bu sonuçta gazeteyi alanlar ahmak değiller; bunu herkes gördü, gazete sıkıntıya girdi. l Son dönemde medyada neler oluyor? Son dönemlerde siyasi iktidara meydan okuyan güçlü gazeteciler çıktı. Mesela bizim Can Dündar çıkıp MİT belgelerini yayımladı. Bu Türkiye’de son yıllarda rastlayamadığımız bir gazetecilik cesaretiydi. Ben kişisel olarak bile tereddüt ettim bunu göze alır mıyım diye? Böyle cesur gazeteciler var Türkiye’de. Cesur gazeteciler şimdi daha yüksek sesle ortaya çıkıyorlar. Öyle, hapse girmekten kimse artık korkmuyor yani. Mustafa Balbay, Ahmet Şık, Nedim Şener girdi. Birçok kişi yattı ve başları dik çıktı, milletvekili oldu. Hele 7 Haziran seçiminden sonra geriye dönüşü yok. Şimdi Mehmet Baransu’ya haksızlık yapılıyor. Ama bunlar gazetecileri korkutmayacak. Artık eski “Alo Fatih” atmosferine Türk basınının geri dönmesi ihtimali bence yok. l Türkiye’de adını en çok hak eden gazete hangisi? Türkiye’de adını en çok hak eden gazete dersek ben iki tane sayarım. Hürriyet ve Cumhuriyet. Cumhuriyet 90 yıllık bir çizgiye sahip. Mütevazı bütçesiyle, mütevazı okuruyla çok iyi gazetecilerin yetiştiği, medyaya yayın yönetmeni ihraç eden bir l Cumhuriyet’in yönetim şekli yeterince demokratik mi? En demokratik toplantıları Cumhuriyet’te gördüm. Geldiğim ilk gün yazıişleri toplantısı masasında oturuyordum. “Bu haber bizde niye yok” gibi bir tartışma yapılıyordu. Sonuçta muhabir eksikliği söz konusu. Kültür servisinden bir arkadaş, “Bu gazeteye durmadan müdür alacağınıza muhabir alırsanız sorun çözülür” dedi. Kendimi tutamadım, bir kahkaha attım. Böyle bir ortam, bence hiçbir sakıncası yok bu itirazın. Tamamen haklı da olabilir arkadaş. Gazeteler muhabire dayanır. Hakikaten keşke diyorum çok daha kaliteli muhabirler olsa da köşe yazarlarına da gerek kalmasa. Böyle demokratik bir ortam ancak Cumhuriyet’te olur. Bunu birkaç defa daha yaşadık. l Peki, nasıl bir gazeteydi ve şu an neye dönüşüyor? Cumhuriyet’in yenilenmeye ihtiyacı vardı. Araştırmalar yaşlı bir okurdan söz ediyordu. Türkiye değişti. Nüfusu hem genç hem de yakın zamana kadar AKP’ye oy veren yüzde 50’lik bir kitle var. Ve artık insanlar vesayet istemiyor, asker veya sivil. Cumhuriyet de o eski algısını ortadan kaldırmak için birtakım yenilikler yapıyor. Bence zamanlaması falan da çok iyi oldu. Bunun böyle olması gerekirdi. Türkiye’nin de Cumhuriyet gibi köklü bir gazeteye ihtiyacı var. ‘En demokratik toplantıları Cumhuriyet’te gördüm’ Ailemizin müzisyeni sahnede: Marcus Miller ayet izlemeye gittiğiniz müzisyen Marcus Miller ise bilirsiniz, tatMURAT sız sürprizler BEŞER yaşamaz, hayal kırıklığına uğramazsınız. Evinize döndüğünüzde, birkaç saat öncesine oranla keyfiniz yerindedir. Kendisi artık aileden; hani kıraathaneye uğramadığı gün “acaba hasta mı?” diye evine telefon açılan müdavimlerden. Yolgeçen hanına çevirdiği sahnelerimizde adeta gözümüzün önünde yaşlanan kapı komşumuz gibi efsane basçı, virtüöz müzisyen. Aslında 22. İstanbul Caz Festivali’nin olağan seyrinde vites yükselttiği Açıkhava konserinin özeti bu, ama yine de keyfe keder birkaç ayrıntı... Gecenin açılışını yapan TRT Caz Orkestrası’nı ilk kez gençleştirilmiş kadro Açıkhava’yı Tarkan kadar doldurduğu için hak ettiği sıfatıyla süperstarımız Miller İstanbul’daydı. Ş su, yükseltilmiş temposuyla serbest piyasa ekonomisi ortamında, “halkımızın” karşısında gördük, sevindik. Şef Kamil Özler’in Mr Miller için apar topar yazdığı besteyi, karışık duygular içinde dinledik. Sonra sahne alan (buraları Tarkan kadar doldurduğu için hak ettiği sıfatıyla) süperstarımız ise, son albümü “Afrodeezia”nın açılış parçası “Hylife” ile açtığı perdede, sadece çalıp söylemedi; diğer müzisyenlerin aldığı pasajlarında matrak hareketler sergiledi, bir nevi kibarlaştırılmış gluglu dansıyla bizleri eğlendirdi. “B’s River” adlı parçada üç telli Afrika çalgısı kora’yı tıngırdattı, ilerleyen zamanlarda selvi boylu basklarnetini üflemeyi ihmal etmedi. The Temptations klasiği “Papa Was A Rolling Stone” çalarken izleyiciyi azdırdı, yer yer ayağa kaldırıp tempo tutturdu. Orkestrada boş adam yok; olmadığı gibi hepsi birbirinden cevval. Melo’ya benzeyen süper saksofoncu Alex Han, üstün trompetçi Lee Hogans, sayko piyanist Brett Williams, parlak davulcu Louis Cato, bilhassa Mick Goodrick ile Daryl Stuermer temizliğinde çalan, lirik ve varyeteden uzak sololarıyla göz dolduran, ayrıca yüksek bir rock ruhu taşıyan gitarcı Adam Agati... Bir de emektar perküsyoncu Mino Cinelu var ki, gerçek bir sahne vakası. Kendimizi kapıda bulduğumuzda vakit ilerlemiş, gece yarısını çoktan geçmişti. Açlığımızı bastırmak amacıyla yol kenarındaki seyyar köftecinin taburelerine çöktük, gözümüzü ümitsizlik içinde “acaba Marcus Miller da gelir mi?” diye yolun karşı kısmına diktik. (muratbeser@muratbeser. com) C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle