23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ 8 luslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Merkez Bankası ve Avro Bölgesi’nden oluşan kreditörlerin Yunanistan’la restleşmesi sürüyor. Son ödemesini yapamayan Atina’dan ise yeni bir hamle geldi. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, kreditörlere mektup göndererek, bazı değişiklikler karşılığında masaya konulan şartları kabul edeceğini bildirdi. Mektuba liderler düzeyinde ilk tepki Almanya Başbakanı Angela Merkel’den geldi. Merkel, “Referandumdan önce yeni bir plan üzerinde görüşmeyiz” dedi. Yunanistan’ın taahhütlerini yerine getirmediğini savunan Merkel, kapıyı kapatmadıklarını ancak Yunanistan’da 5 Temmuz’da yapılacak referandum öncesinde müzakerelerin söz konusu olamayacağını söyledi. Almanya DOLAR AVRO FAİZ BORSA CUMHURİYET ALTIN ALTIN 24 AYAR 2.6890 0.1 kuruş 2.9770 2.1 kuruş 9.70 0.04 puan 82.678 591 puan 673.94 66 kuruş 101.05 55 kuruş EDİTÖR: ZEKİ TEZER TASARIM: SERPİL ÜNAY Perşembe 2 Temmuz 2015 Avrupa inatlaşıyor Atina’nın son teklifini kabul etmeyen kreditörler, referandum öncesinde müzakereye yanaşmıyor U Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble ise, mektubun belirsizlikler içerdiğini, Yunanistan’ın ne istediğini netleştırmesi gerektiğini savundu. Schauble “Şu anda müzakere edebileceğimiz bir zemin bulunmuyor” diyerek, Yunanistan hükümetini iktidara geldiğinden beri hiçbir şey yapmayarak, taleplerini tekrarlamakla suçladı. Avro Bölgesi’nden bir yetkili ise, “Yarım kalmış birçok konu var. Mektupta sonbaharda istihdam reformundan bahsediliyor. Ama sadece tek cümlede. Başka bir şey yok” dedi. Diğer yetkililer de, Çipras’ın mektubun, bazı ülkeler tarafından kabul edilmesi zor koşullar içerdiğini söylediler. Dün yapılan Avro Bölgesi Maliye Bakanları toplantısından da sonuç çıkmadı ve karar referandum sonrasına bırakıldı. Televizyonlardan halka seslenen Çipras ise görüşmelerde daha iyi bir sonuç elde edebilmeleri için yurttaşlardan “Hayır” oyu vermelerini istedi. Çipras, “Avrupalıların tutumu kabul edilemez. Yunan halkına zaman tanımadılar. Avrupa’da kapalı bankaların oluşturduğu utanç görüntüleri kabul edilemez” dedi. Avro Grubu Başkanı Jeroen Dijsselbloem ise “Avro Grubu’nun Atina’nın önerilerini tartışacağını ancak Çipraş’ın son konuşması sonrası ilerleme şansının çok az olduğunu” söyledi. İngiliz Financial Times gazetesi de, Çipras’n kreditörlerin şartlarını kabul edeceğini yazdı. Gazeteye göre, Çipras önceki gün gönderdiği mektupla neredeyse tüm konularda taviz verecek. Habere göre, mektupta, “Avro Bölgesinin teklifini birkaç küçük değişiklikle kabul etmeye hazırız” deniyor. l Ekonomi Servisi Borç köleliği ve krediokrasi (1) ipras seçimleri kazandığında Yunanistan’da yaşanan krizi ve kemer sıkma politikasını şöyle bir benzetme ile anlatmıştı: “Ekonomi ineğe benzer; ot yer ve süt üretir. Yediği otun çeyreğini verip dört kat daha fazla süt üretmesini beklemek akla mantığa sığmaz. Basitçe, inek ölür. Yunan ekonomisine şu anda olan bu”. Aradan 6 ay geçti. Çipras ve ekibinin hazırladığı teklifler troyka tarafından tek tek geri çevrildi. Sanki bu diğer ülkelere bir ders olsun tavrı ile... Yunanistan ve kreditörleri arasında yaşananlar, Nobel Ödüllü Stiglitz’in vurguladığı gibi paradan ve ekonomiden ziyade güç ve demokrasi ile ilintili. 5 yıl önce Yunanistan’a kakaladığı ekonomik programının sorumluluğunu üzerine almayı reddeden troyka (Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF) ültimatom niteliğindeki tekliflerinden ödün vermiyor ve katılığında ısrar ediyor. Çünkü biliyor ki AB’nin diğer hasta ülkeleri İspanya, Portekiz ve İrlanda kapıda. İspanya ve İtalya’nın toplam 4 trilyon Avro borcu var. Büyüme zayıf olduğu için bütçe açıkları artıyor. Okyanusun öte yakasında küçük özerk Karayib Adası Porto Riko’nun kamu borcunu ödeyememesi ve temerrüde düşebilecek olması, daha pek çok ülkenin devlet borçlarının giderek alarm verici boyuta ulaşması uzunca bir süredir uygulanan ve ahtapotun kollarına benzettiğim neoliberal politikaların en çarpıcı boyutunu ortaya koyuyor: Borç köleliği... Küresel finansal sistemin doymak bilmez bir iştahla büyümesinin formülü insanları borçlandırmak ve tüketime özendirmek. Küresel kreditörler ülkelere bunu dayatıyor, ülkeler de kendi vatandaşlarına... Hem bireylerin borçlarının hem de ülke borçlarının temelinde bu yatıyor... 2011 yılında doğan “Occupy Wall Street” hareketinin sloganı “Biz yüzde 99’luk kesimiz” idi. Bu slogan şu anlama geliyordu: Bizi yönetenler yüzde 1’lik bir kesim ve onlar her türlü sosyal, ekonomik ve siyasi gücü ellerinde tutuyorlar. İşte bugün bu yüzde 99’luk kesimin içinde giderek daha fazla insan giderek daha fazla borç yükü ile boğuşuyor... Üstelik bireylerin maaşları durağanken hane halkı borçları artıyor... ABD’de her 7 Amerikalıdan biri alacak tahsildarları tarafından takibe alınmış durumda. Türkiye’de hane halkı borcu son 12 yılda 55 kat artmış durumda. 2002’de hane halkı 100 liralık kazancının 3.4 lirası kadar borçluyken bugün 100 liralık kazancının 55.2 lirasını borçlu. New York Üniversitesi’nde akademisyen Andew Ross, borçlanma ve borçlandırma üzerine kurduğu kitabı Krediokrasi’de aslında bu konuyu çok güzel anlatıyor. “Dünya bir süredir bitmek tükenmek bilmeyen borç krizleriyle boğuşuyor. 2008 Mortgage krizi olarak da bilinen küresel sermayenin dibe çöküşü, dünyayı daha fazla borçla yaşanan, yaşamak zorunda kalınan bir yere dönüştürdü. Finansallaşma ve borç verenin borç alanın üzerine kurduğu tahakküm tarihin en yüksek noktasına ulaşmış durumda” diyen Ross, devlet politikalarının halk üzerindeki sömürü faaliyetlerini konu ediyor. Margaret Thatcher’ın “emekli fonu kapitalizmi” teşviki ile başlayan süreçte, işçinin emekli fonlarının da finansal piyasaya ve artan riskin içine çekilmesi örneğin... Ya da eğitim üzerinden kurulan “borçlandırma ağının” bireyi nasıl yok ettiğini, gelir imkânlarının nasıl kısıtlandığını... Peki bugün dünyada birçok ülkede eğitim, sağlık, ulaşım ve kent haklarının daha yoğun sömürüldüğü, eşitsizliğin körüklendiği, borç köleliğine giden bir yolda bir demokrasi nasıl hayatta kalabilir? Hadi bırakın diğer ülkeleri ABD ve AB’de bile gerçek demokrasiden bahsetmek mümkün mü? Ross “Bugünün yasa koyucuları, borç verenlerin istekleri karşısında gittikçe daha çaresiz kalmakta” derken gençlerin demokrasiye inançlarının giderek azaldığına dikkat çekerek “Çok sayıda genç temsili demokrasinin halihazırdaki işleyişini yozlaşmış bir oyunun sonu olarak görüyor” diyor. Önümüzdeki hafta konuyu sürdüreceğiz... Ç ‘Hayır oyu verin’ Mektupta ne var? Yunan hükümetinden bir yetkili, Çipras’ın adalar için KDV indiriminin devam etmesi, emeklilikle ilgili reformlaların daha uzun bir zaman dilimine yayılması ve askeri harcamalarda daha az kesinti gibi bazı değişiklikler talep ettiğini duyurdu. Aynı yetkili, bu talepler doğrultusunda geçen pazar günü kendilerine sunulan son teklifin, kurtarma programının uzatılması ve yeni krediler karşılığında kabul edilebileceğini söyledi. Çipras’ın emekli ve memur maaşlarında indirim ile KDV tabanının genişletilmesi gibi talepleri kabul ettiği bildiriliyor. Yabancılar ucuz konut avında aaşların düştüğü, vergilerin arttığı, enflasyonun tırmandığı Yunanistan’da herkes elindekini avucundakini bir an önce satıp biraz olsun nefes almaya çalışıyor. Krizden önce 50 bin Avro olan evler 18 bin Avro’ya (54 bin TL) ka M dar düştü. Yunanistan’da Avrupa Birliği vatandaşı olmayan yabancılara, Ege adaları, Batı Trakya ve YunanArnavutluk sınırı gibi sınır sayılmayan bölgelerde 250300 bin Avro’nun üzerinde ev ya da daire satın almaları halinde her 5 yılda bir ye nilenecek ikamet izni verilebiliyor. Adalara hücum Türkler ve diğer yabancılar Yunanistan’da ev sahibi olabilmek için yarışta. Türkler, Yunanistan’da en çok Ege adalarıyla ilgileniyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Yunanistan’ın uzun vadeli kredi notunu “CCC”den “CC”ye düşürdü. Fitch Ratings’ten yapılan yazılı açıklamada, ülkenin kredi notunun indirilmesine gerekçe olarak, Yunanistan hükümeti ve resmi kreditörleri arasındaki müzakerelerin durma noktasına gelmesi gösterildi. Bu durumun, Yunanistan’ın devlet tahvillerini de içeren borç yükümlülüklerini yerine getirememe riskini ciddi derecede yükselttiği belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Şu anda hükümetin özel kreditörlere olan kamu borcunu ödeyemeyerek, temerrüde düşmesinin muhtemel olduğunu düşünüyoruz. Son günlerdeki olaylar, bizi anlaşmanın mali program geçerliliğini yitirmeden sağlanacağına ilişkin temel senaryomuzdan uzaklaştırdı.” Bir diğer kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) da Yunanistan’ın kredi notunu Pazartesi günü “CCC”den “CCC”ye indirmişti. Yunanistan’ın kredi notu şu anda her iki derecelendirme kuruluşunun da “yatırım yapılamaz” ya da “çöp” olarak belirlediği not seviyelerinin daha da altında bulunuyor. Yunanistan Başbakanı Çipras, dün yaptığı çağrıyla yeni bir hamle yaptı. Fitch’ten de darbe S&P de düşürmüştü Banka önlerinde ATM’lerden para çekmek için izdiham yaşanıyor. Emekliler kuyrukta ezildi luslararası Para Fonu’na (IMF) son ödemesini yapamayan Yunanistan’da belirsizlik hakim. Pazartesi günü hükümet tarafından kapatıldıktan sonra, ATM’lerden sınırlı miktarda para çekilebilen bankaların önünde emeklilerin çilesi sürüyor. U Kalabalık yüzünden zor anlar yaşayan emeklilerden zaman zaman öfke dolu sesler ve küfürler yükseliyor. Bankaları bir hafta süreyle kapatan hükümet, ATM’si olmayan emeklilerin para çekebilmesi için sadece bin banka şubesini geçici olarak açtı. unanistan temerrüde düştü, Avrupa Birliği ekonomik modelinin temel prensiplerini referanduma götürüyor. Financial Times’tan Gideon Rachman’a göre, “Gerçekte iki demokratik yetki çatışıyor”: Yunan seçmeni neoliberal kemer sıkma, özelleştirme politikalarına son vermek istiyor. AB ülkelerinin seçmenleri de verdikleri borçların ödenmesini, Yunanistan’ın AB parasından yaralanmaya devam etmek için reform yapmasını (neoliberalizmi kabul etmesini) istiyor. Bu saptama, hem yaşanmakta olan krizin hakikatine, hem de kapitalizmde “sınıfdevletdemokrasi” ilişkisine ışık tutuyor. Mali kriz patlak verdiğinde, 2010’da Yunanistan’ın alacaklılarının hemen tamamını Alman ve Fransız bankalar oluşturuyordu. Bu bankalar yıllardır AB periferisine, (Yunanistan, İspan Y Yunanistan aynasında kapitalizm ve demokrasi ya, İtalya, Portekiz, Ukrayna vb.) son derecede gevşek koşullarda kredi dağıtıyorlar (sermaye ihraç ediyorlar). Bu krediler de Almanya, Fransa gibi merkez ülkelerin sanayilerinin dayandığı “dış” talebi destekliyor, bu ülkelerin kapitalizmi kârlarını realize ederken Yunanistan, Avrupa periferisi ülkeleri borç biriktiriyordu. Kriz patladığında bankaların bu kredileri tahsil edememe olasılığı piyasalarda panik yarattı. Bu noktada Avrupa’da devletler, Merkez Bankası, IMF devreye girip kurtarma paketleri aracılığıyla bu alacakları, bankalardan alıp Hazine’ye, diğer bir deyişle vergi ödeyen vatandaşların sırtına yıktılar. Böylece, “mali sermaye” aradan çıktı. Medya devreye girdi, Alman ve Fransız vatandaşlarını uyararak “siz niye tembel, müsrif Yunanlıların (İspanyol, Portekiz, İtalya, Ukrayna vb.,) refahını finanse edeceksiniz ki” propagandasını başlattı. Borçlular, o zaman, “kemer sıkma politikaları depresyon yaratıyor, borç böyle ödenmez” diyebilir, hatta halk adına, “bu borcu biz almadık alanlar ödesin” diyerek neoliberal dayatmaları referanduma sunabilirlerdi. O zaman da bankalar kurtarılacaktı ama hem bunun için bir fiyat ödeyecekler hem de bu arada halklar henüz karşı karşıya getirilememiş olduğu için, borçlu ülkeler daha avantajlı bir noktadan pazarlık yapma konumunda olacaktı. Sınıf ve devlet Bir taraftan, devletler finans sermayesini kurtarır, alacak yükünü halkın (vergi mükellefinin) sırtına yüklerken seçmene sormadılar. Diğer taraftan, beş yıldır Yunanistan’a dayatılan kemer sıkma (özellikle halkı hedef alan vergilerin yükseltilmesi, devletin sosyal harcamalarının kısılması, özelleştirme baskısı) politikaları ekonomik krizi derinleştirdi, borç ödemek için gerekli kaynaklar yaratılamadı; gelen yeni borçlar, doğrudan mali sermayenin kasasına gitti. Halk bu “mali yardımlardan” hiç yararlanamadan yoksullaşmaya, Yunanistan ekonomisi çökmeye devam etti. Bu sırada borçları almış olan Yunanistan kapitalist sınıfları vergilendirilemiyor, dahası paralarını ülke dışına kaçırıyorlardı. SYRİZA hükümeti, beş aydır, halk adına AB troykası (Merkez Bankası, Komisyon, IMF) ile pazarlık yapmaya, bu mantıksız, adaletsiz, anti demokratik iliş Ve demokrasi... kiyi, AB’den kapitalizmden çıkmadan kimi mütevazı reformlarla (uzlaşma arayışlarıyla) gevşetmeye çalışıyordu. Gelinen noktada, SYRİZA’nın çabaları bence üç açıdan başarılıdır: Birincisi, pazarlıklar, AB kapitalizminin dogmatik, acımasız (öl ama borcunu öde) tutumunu gözler önüne serdi. Yunanistan halkı da ulusal egemenliğine sahip çıkarak, demokratik haklarını kullanarak emperyalizme direnmeye başladı. İkincisi, finanskapitalin halkların demokratik iradesine, en ufak bir uzlaşmaya tahammülü olmadığı açıkça ortaya çıktı. Üçüncüsü, SYRİZA, hem Yunanistan’da hem de Avrupa genelinde halkçı, sol ve sosyalist güçlere bir deneyim, gerçekleri açıklamalarına, alternatif stratejileri geliştirmelerine fırsat tanıyan (bu fırsat değerlendirildi mi?) beş ay kazandırdı. Referandum kararıyla, AB kapitalizmini Yunan halkının demokratik iradesinin karşısına koydu. Pazar günü yapılacak oylama, yalnızca Yunanistan halkını değil tüm Avrupa, hatta dünya halklarını da ilgilendiriyor... ‘Beştepe’ için marka tescili Bursa’da bir firma, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın da bulunduğu bölgenin ismi olan “Beştepe”nin marka tescilini almak için Türkiye Patent Enstitüsü’ne (TPE) başvuruda bulundu. “Beştepe” isminin marka tescili için TPE’ye başvuran firmanın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin talebi üzerine bu girişimde bulunduğu belirtilirken, Genel Sekreterliğin talebi doğrultusunda “bestepe.com.tr” ve “bestepe.gov.tr” internet sitelerinin alan adı tescillerinin de firma tarafından 6 gün önce gerçekleştirildiği öğrenildi. l ANKARA / Cumhuriyet C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle