16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Oruçsuza şiddet, orucu bozar! Ramazan’da oruçluya saygı beklemek için, oruç tutmayanlara da tahammül etmek gerekir er Ramazan ayı geldiğinde, oruç tutmayanlara karşı bir tahammülsüzlüğün muhafazakar camiada farklı tonlarda ifadelerini görmekteyiz. Bu tahammülsüzlük bazı yerlerde sataşma şeklinde sözlü müdahaleye, bazı yerlerde de fiili müdahaleye döner. Ve oruç tutmayanlara karşı, tutmamasının nedenini anlamaya bile çalışmadan fiziki şiddet uygulamak, neredeyse bir RaSüreyya mazan klasiği haSu line gelmiştir. Bu durum, belki toplumda az sayıda kendini bilmez ya da bağnazın yaptığı kötü bir eylem olarak önemsizleştirilip göz ardı edilebilir. Sonuçta şiddet, gündelik hayatımızda o kadar var ki tekerlekli sandalye basketbol maçında da görülebiliyor, sokakta kar topu oynarken de. Ama muhafazakâr camiada oruç tutmayanlara karşı şiddetin geniş bir kesim tarafından gerekçelendirilebiliyor olması ve kınanmaması üzerinde durup düşünmemiz gereken daha ayrı bir meseledir. 16 yeryUzU sofraları TASARIM: ZARİFE SELÇUK Ramazan Derleyen tayfun atay Pazar 21 Haziran 2015 H ‘Oruç tutmuyor diye anneli küfür’ ox Tv’de yayımlanan ‘O Haların kafasına atılışını gördük. yat Benim’ adlı dizinin seMesele nefretin hangi sette, ti geçtiğimiz günlerde ‘oruç hangi dükkanda, hangi semtbaskını’na uğramıştı. Dizi oyunte olduğu değil. Mesele, nefretin cularından Ceren Moray, sosyal geldiği nokta; kendine benzemedya Twitter hesabından olayı meyenin ölmesini dilemek. Saşöyle duyurdu: dece pide sevdiği için pide sıraCeren Moray “Oruç tutmuyor diye anneli küsında önde olanın, oruçlu olana für, ölüm tehdidi, fiziksel şiddet bugün set sırasını vermesinin üstüne bir teşekkürdür bastı, evet ve evet 10 kg mermerin insanRamazan’ın sabrı, buradan oku olayı.” F IŞİD, Irak ve Suriye’de ele geçirdiği bölgelerde oruç tutmayanları herkesin önünde teşhir edip kırbaçlayarak cezalandırıyor. limlerin bile Ramazan ayında toplum içinde bir şey yemediği ve içmediği, ayyaşların ve berduşların bile kendilerine çekidüzen verdiği nostaljik bir duyguyla anlatılır. Sonra bugün “Müslüman evladı”nın Ramazan’a ve oruçluya saygısızca hareketlerinden, sigara içişlerinden, açıkta yemek yemelerinden, kadınların açık saçık giyinmelerinden şikâyet edilir. İyi, güzel de, siyasi, toplumsal ve kültürel bağlamlarından koparılarak seçilen bu örneklerin modern ve seküler bir toplumda davranış modeli olmaları için bağlamlarını da bilmek gerekir. dern siyaset biliminde “hegemonya” kavramı açıklayıcı olabilir. Bu örneğin toplumsal boyutunu ele aldığımızda ise, bir “karşılıklı olma” esası vardır. Aynı nostaljik duyguyla Osmanlı toplumuna baktığımızda Hıristiyanların Noel’ini, Paskalya’sını, yortusunu coşkuyla kutlayan Müslümanlar’dan da örnekler verilebilir. Demek ki saygı karşılıklıdır. ‘Benlik teknolojisi’ Osmanlı’daki durum Bu konuda öne sürülen gerekçeler, oruç tutmanın meşakkati, oruç tutanın hassasiyeti ve zafiyeti, dolayısıyla oruçlulara saygılı olmaya özen gösterilmesi gerektiğidir. Bunun ne kadar doğal ve aslında makbul bir toplumsal adap kuralı olduğuna dair Osmanlı tarihinden ve bakiyesinden örnekler verilir. Osmanlı toplumunda gayrıMüs Saygı karşılıklıdır Birincisi, Osmanlı toplumunun hukuki sistemi farklıdır. Üstelik yüzyıllar içinden geçerek, şer’i (yasal) düzen normatif düzene dönüşerek İslami kültür, Osmanlı kimliğine yedirilmiştir. Bu süreç için mo Bugün Ramazan’da oruçlu insanlara saygı beklemek için, en azından oruç tutmayanlara da saygı duymak ve tahammül etmek gerekir. Daha esas olarak, seküler bir toplumda ibadet etme özgürlüğünün ibadet etmeme özgürlüğünü engellememe olduğunu bilmek gerekir. Nihayet orucun sabrı, iradeyi ve en önemlisi “tahammül”ü öğreten bir “benlik teknolojisi” olduğunu unutmamak gerekir. ufi, İslâm’ın “saraylı”laşmasına karşı insanca çığlık atan bir “müeddep âsi”dir. (Müeddep, edepli demek.) Ne zaman ki İslâm adına saraylar inşa edilmiş, başkanlık “saraylı” hale gelmiş, işte orada kalbe sığınan, vicdana seslenen sufilik, daha uygun deyişle “tasavvuf” boy göstermiştir. Sufi, “suf”tan gelir ve suf, “yün” demek. Erkenİslâm döneminde yünlü giysi, dünyevi zevk ve zenginliklerden, gösterişten uzak durmak, yani “zühd”ün işareti sayılmaktaydı. Hatta bu, İslâmöncesi dönemlere gider. En önemli tasavvuf klasiklerinden “elLüma”ı kaleme almış Serrâc Tusi (ö. 988), bu eserinde İslâmöncesi dönemde daha Mekke bomboşken Kâbe’ye gelip tavaf etmiş bir “sufi”nin bahsi geçen bir nakilde bulunur. Demek ki sufi telakki, İslâm’dan önce de var. Ama İslâm’la zirvesine çıkmış, İslâm’ı da zirveye çıkarmıştır. İslâm’ı, evrensel insanlık ülküsü ile buluşturan anlayış sufiliktir. Biraz daha açalım: Tasavvuf, “mistisizm”in İslâm’daki karşılığı. Mistisizm, insan deneyiminin herhangi bir dinden bağımsız, evrensel bir boyutu. Kişinin akli olarak ulaşamadığı bir yüceliğe sezgi ile ulaşıp bağ kurması. Bu yüceliğe “evren S Sufi FAYDALI BİLGİLER sel ruh”, “ilk akıl”, “mutlak hakikat”, her ne isterseniz onu diyebilirsiniz. Tabii Tanrı da... Tasavvuf aynı zamanda İslâm’a gelene kadar Doğu dünyasında Budizm’den Maniheizm’e, YeniEflatunculuk’tan Gnostisizm ve Zerdüştlüğe kadar mevcut din ve inanç sistemlerinin mistik açıdan insanlığa hitap eden ne kadar anlamlı, değerli söylem ve pratiği varsa alınıp temize çekildiği bir ekoldür. Kalplerinde Allah arayışı içinde kendilerini dünyevi uğraşlardan uzak tutan sufiler, manevi deneyimlere kendilerini adayarak tevekkülü, tevazuu ve “rıfk”ı (yumuşaklığı) esas alan bir yaşam sürdürme gayreti gösterirler. Peki, sufilik neden İslâm’ın saraylılaşmasına tepkidir? Çünkü Emeviler’den itibaren İslâm, dünyaya tamah eden, zenginlik ve lükse boğulmuş maddiyatçı bir “iktidar” suretine büründürülmüştür. Tıpkı bugünkü gibi!.. O yüzden sufilik, “Ümmetim” diye diye “ümmetin firavunu” haline gelen “Beyaz Müslümanlığa” sessiz bir isyan olarak doğuş bulmuştur. Bu doğrultuda sufiler, Allah’ın sade ve yalın özüne ruhani geçişin imkânlarını (“Marifet”) arayan ve arzu edenlere bunun yollarını öğreten bir rehberliğe yönelmiştir. O yollara da “tarikat” denmiştir. Yarın: ŞERİATTARİKATHAKİKAT Pando’nun sütevi irmi küsur yıl önce, cıvıl cıbir mandıra bulduğumda, beni kırSOFRA SOHBETLERİ vıl Beşiktaş Çarşı’sında domamış, dükkânı sevgili eşi Madam lanırken, ilginç bir dükkân Yoanna’ya teslim edip gelmiş ve görmüştüm. İyice köhnemiş, kakoyun sütünden muhteşem bir yopısı mavi boyalı, gösterişsiz bir ğurt üretmişti. Onu Türk basınınmekândı. Tezgâhta rulo kaymakda yazan ilk kişi belki de bendim. la dolu bir tepsi, küçük sepetlerAma o, sonuncusu The New York Times olmak üzere, birçok yabancı de tavuk ve bıldırcın yumurtaları, Artun gazetede de bu şirin dükkânından ayrı ayrı kaplarda kara zeytin, kaünsal söz ettirmeyi başaracaktı. lıp beyaz peynir, topak tereyağı ve Gelgelelim, bundan beş albal kavanozları... Beni asıl içeri çeken yaşlı bir adam oldu. Nuhu nebiden kal tı ay önce, babasından kalma, 100 yılı aşkın işlettikleri, ancak hep kiracı kaldıklama, artık tüp gazla ısıtılan, çoğu çatlamış rı bu dükkândan Pando’yu mahkeme karabeyaz fayanslarla çevrili süt kazanından rıyla tahliye ettirdiler. Mal sahibi daha yükkepçeyle sıcak süt alıp bir bardağa doldusek gelir peşindeydi anlaşılan. Karşı komrup müşterisine servis ettikten sonra, süşusu dönerci Asım isyan etti, bağırdı çağırtün dibi tutmasın diye kazanı karıştırıyordı; nafile. Ne Beşiktaş Belediyesi ne de Çardu. Aç olmasam da, ahşap küçük masaya çöktüm ve ballı kaymaklı minik bir kahvaltı şı Grubu, Pando’nun imdadına yetişti. Önceki gün yeniden bu sütevinin önünsöyledim. “Arzu ederseniz, sahanda yumurta da yapabilirim”dedi, yaşlı adam. Dükkân den geçtim. Kapısı kapalı, vitrin camı çatlane kadar eski püsküyse, ürünler o denli ta mış, üzerini grafittiler kaplamıştı. Pando ve Maze ve nefisti; az kaldam Yoanna ise sın yumurtaya da tav Yeşilköy’de “ev oluyordum. hapsinde”... Oysa, Osmanlı yadigârı işyerinde günün Bulgar mandıracı genasıl geçtiğinin leneğinin İstanbul’dafarkına varmazki son temsilcilerinlardı, gelip gidenden biri olan “süt sileri o kadar çokhirbazı” Pando Sestu ki. Pando’nun tako ustayla böyyeri, son yıllarle tanıştım. Derin da kabuk değişbir muhabbet baştirmeye başlayan ladı aramızda. ÇoBeşiktaş’ın mascukken sabahın kökotuydu adeta. ründe at arabası ile Pando Sestako Beşiktaş’ın maskotuydu. Çünkü kenti kent süt dolu güğümleri yapan, mahalleleKağıthane’den Tarabya’daki aile mandırasına getirdiğini, yorgun ri, sokakları, çarşıları ve başta esnaf olmak üzere insan ilişkilerinin yaydığı sıcaklıkluktan uyuya kaldığı zamanlarda emektar tır. Bu havayı, ne birbirine benzer AVM’ler, atlarının yolundan şaşmadığını anlatırken, yüzünde nostaljik bir tebessüm beliriyordu. ucuz pahalı her şey satan büyük mağazalar, Artık yoğurt yapıp satmıyordu. Ucuz sanayi elektronik “ shop” lar, süpermarketler ne yoğurtları her yeri istila etmişti. Türkiye’nin de “Fast Food” zincirlerinde bulabilirsiniz. Maddi zenginlik ve vahşi tüketimden çok; peynirlerini yazarken kaymak tarifini ondan alacaktım. Yoğurt kitabımı hazırlarken, kültürel değerlere ve çeşitliliğe, hepsinden önemlisi, karşılıklı saygı ve vefaya dayalı bir unutulmuş lezzetlerimizden kalın kaymaklı Silivri Yoğurdu’nu gençliğinde nasıl yaptı dünyanın giderek yitirilmesi insanın yüreğini burkuyor. ğını göstermesi için, taa Göktürk’te uygun Y C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle