18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 25 Mayıs 2015 EDİTÖR: ZEKİ TEZER TASARIM: EBRU ADALI Borcunu ödeyemeyen 227 bin KOBİ icralık oldu AKP hemen her gün toplu açılış törenleriyle ‘tesis açılışı’ yaparken, 227 bin KOBİ kredi borçlarını ödeyemediği için iflasa sürükleniyor. KP, seçim öncesi hemen her gün toplu açılış törenleri düzenlerken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) 15 Mayıs’ta yayımladığı veriler madalyonun diğer yüzünü gösterdi. PELİN BDDK veÜNKER rilerine göre, mart ayında bankalara olan kredi borcunu ödeyemeyip takibe giren yani icralık olan KOBİ sayısı 226 bin 830’a ulaştı. Bunun 9 bin 699 adedini orta büyüklükteki işletmeler, 36 bin 191 adedi küçük işletmeler, 180 bin 940 adedini de mikro nitelikteki işletmeler oluşturdu. ekonomi 9 Tablo vahim CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, piyasalarda yaprak kımıldamadığını, bu durumun da en çok KOBİ’leri ve esnafı vurduğunu belirtti. “Bu korkunç tablo karşısında hükümet sadece miting meydanlarında pembe tablo çizerek, ekonomideki darboğazı gözlerden saklama telaşında” diyen Oran, iflas erteleme talebinde bulunan ya da mahkemelerce hakkında iflas kararı verilen her sektörden şirket olduğuna dikkat çekti. Oran şöyle devam etti: “İSO’nun en büyük 500 sanayi kuruluşu içinde olup da iflas aşamasına gelmiş herkesin yakından tanıdığı sektör devi büyük şirketler de maalesef bu tablo içinde yer alıyor.” Özgürlüğün en güzel on yılı aşbakan Ahmet Davutoğlu, miting meydanlarında binlerce kişiye 27 Mayıs’a lanet okutuyor. Bununla da yetinmiyor, diğer partilerin genel başkanlarını da aynı davranışa zorluyor. Oysa ülke tarihinin 27 Mayıs’la başlayan 19611971 on yılı, diğer dönemlerle karşılaştırılmayacak kadar özgürlükçüdür; bu nedenle de o yazının başlığını fazlasıyla hak ediyor. HHH 27 Mayıs 1960’ta işbaşındaki Demokrat Parti hükümeti bir grup subay tarafından ülke yönetiminden uzaklaştırıldı. Öncesi ve sonrasının iç ve dış gelişmeleri ve darbe adlandırmaları bir tarafa, bu olay, 1961’de gerçek anlamda demokratik bir anayasa oluşturulması sonucunu verdi. 1961 Anayasası ile ülkede ilk kez bütüncül bir özgürlükçü dönüşüm gerçekleşti; kişi hakları, temel hak ve özgürlükler; siyasal ve ekonomik ve sosyal haklar, biri birini tamamlayan bir biçimde anayasal güvenceye alındı. HHH O anayasada bugün mumla aransa da bulunmayan hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti güçlendiriliyor. Anayasa Mahkemesi kuruluyor; düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün sınırları genişletiliyordu. Sosyal devlet ülkenin hukuk düzenine ilk kez giriyor; eğitim, çalışma, sağlık, sosyal güvenlik, sendika kurma, toplusözleşme ve grev, unutulmamalıdır ki kul hakkı değil, anayasal hak olarak sıralanıyor; sosyal yardımlar şimdilerde yapıldığı gibi sadaka sayılmıyordu. Siyasal yapılanmada, kuvvetler ayrılığı ilkesi olabildiğince güçlendirici ilkelere bağlanıyor; oluşturulan seçim sistemi hiçbir seçmen oyunu dışarda bırakmıyor; yüzde 10 ne demek, barajsız seçim uygulanıyor; böylece ilk kez bir sosyalist parti, TİP Türkiye İşçi Partisi, 1965’te aldığı oy oranında (yüzde 2.96), 15 üye ile parlamentoda temsil ediliyordu. Siyasete nefes aldırmayan seçim barajının yaşandığı bugünün başbakanı bunu anlar mı? HHH O on yıl boyunca toplum özgürlüğün ışığıyla uyanıyor; özgürleşen basın, bilinçlenen sendika, özerkleşen üniversite ve özgürlüğün tetiklediği sanatsal yaratıcılık sonucu düşünsel üretim görülmedik bir canlılık kazanıyor; toplum en büyük şairlerinden Nâzım Hikmet’i 1930’lardan sonra ilk kez okuma olanağı buluyordu. Yine ilk kez üretim yapısı, gelir bölüşümü, sosyal sınıflar, feodalizm, kapitalizm, emperyalizm ve sosyalizm gibi kavramlar kamuoyunda açıkça tartışılıyor; siyaset anlamlı bir içerik kazanıyor; özellikle sosyal bilimlerde bilimsel yayınlar hızla artıyordu. HHH Özgürlüğün en güzel on yılı, bu anayasa ile ülke yönetilemiyor diyenler tarafından sonlandırıldı. Bu konuda, tek başına iktidar olan AP Adalet Partisi’nin başbakanı ve zamanın Genelkurmay başkanı ağız birliği ettiler. ABD’nin de açık desteğiyle, 12 Mart 1971’den başlayan yıllarda özgürlüklerin ipi çekildi; öldürmeler öldürmeleri izledi ve bugünkü AKP’li günlere gelindi. HHH Kimi yorumcu ve siyasetçiler, hiçbir nesnel dayanağı olmayan bir tutumla, AKP’li yılların 1930’ları andırdığını öne sürüyor. Eğer hak ve özgürlük yönünden bugünün geçmişle benzerliği aranacaksa asıl bakılması gereken dönem 1955 sonrasıdır. Başbakan’ın ya da AKP’nin anlayışı, ülkenin özgürlük düşmanı ya da karanlık bir tünelin içine sürüklenmekte olduğunu kanıtlıyor. Bu nedenle de seçimlerde o anlayışın kesinkes yenilgiye uğratılması özgürlük yıllarına lanet okunamayan bir Türkiye’yi gerçekleştirilmesi gerekiyor. A İki ayda 4 bin 450 artış KOBİ’ler mart itibarıyla 347 milyar 840 milyon TL’lik kredi kullanırken, takipteki borç miktarı da 12 milyar 64 milyon TL ile zirveye ulaştı. Ocak ayında icralık olan KOBİ sayısı 222 bin 380, takipteki kredi borcu miktarı da 11 milyar 524 milyon TL idi. Buna göre iki ayda 540 milyon lira, 4 bin 450 KOBİ daha icralık olurken, ödenmeyen kredi borçları da 540 milyon lira arttı. 3.1 milyonu ilgilendiriyor Türkiye’de yaklaşık 3.5 milyon KOBİ olduğu düşünüldüğünde rakamlar KOBİ’lerin yüzde 6.5’inin icralık olduğunu gösteriyor. Diğer yandan bankalardan kredi alan KOBİ 2 milyon 495 bin 924, Buna göre kredi alan her yüz KOBİ’den 9’u icralık. B İcralık olan KOBİ’lerin 3 milyon 149 bin 281 adet de müşterisi bulunuyor. Türkiye’de işletme sayısının yüzde 99’unu oluşturan KOBİ’ler, ekonomide katma değerin yüzde 54’ünü yaratıyor, üretimin yüzde 56’sını, istihdamın yüzde 76’sını, yatırımların yüzde 50’sini ve ihracatın yüzde 60’ını gerçekleştiriyor, maaş ve ücretlerin yüzde 53’ünü ödüyor. Bu da söz konusu tablonun vahametini bir kez daha ortaya koyor. Karşılıksız çek arttı Bankalar Birliği verilerine göre ise ocaknisan 2015 dö neminde, karşılıksız çek adedi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 15 artarken, karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarı ise yüzde 61 oranında artış gösterdi. Parasal tutarı 9.4 milyar TL olan 235 bin adet çek için karşılıksız işlemi yapıldı. Bankacılık sektöründe toplam takipteki alacak miktarı ise 18 Mayıs itibarıyla 39 milyar 75 milyon liraya ulaştı. Burada en büyük payı bireysel krediler alırken, sektörler arasında toptan, perakende, inşaat, tarım ve tekstil başı çekti. Renault’ta direnişe devam Yunanistan’da para kalmadı Yunanistan İçişleri Bakanı Nikos Voutsis, ülkesinin parası kalmadığı için IMF’ye olan borcun haziran taksitlerini ödemeyeceğini duyurdu. Yunanistan’ın 5 Haziran19 Haziran arasında IMF’ye 1.6 milyar Avro’luk geri ödeme yapması gerekiyordu. Voutsis, Yunan kanalı Mega TV’nin haftasonu programında, “Bu para verilmeyecek ve çünkü öyle bir para yok” dedi. Yunanistan’da mali kriz nedeniyle hastanelerdeki sağlık hizmetlerinin de durma noktasına geldiği bildiriliyor. Renault’ta işçiler eyleme devam kararı alırken Tofaş’tan uzlaşıya ilişkin açıklama geldi. Ototrim’de de anlaşma sağlandı. cretlerinde iyileştirme isteyen Oyak Renault işçilerinin 10 gün önce üretimi durdurarak başlattıkları eylem ardından yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı. İşçi temsilcilerinin Oyak Renault Genel Müdürü Ales Bratoz ile yaptıkları görüşme ardından yapılan açıklamada eyleme devam kararı alındı. İşçiler adına açıklama yapan işçi temsilçisi Erhan İmralı Tofaş, MESS Toplu İş Sözleşmesi iyileştirmesine izin vermediği için toplantının sonlandığını söyledi. Diğer yandan Bursa’da, ücret artışı istemiyle Oyak Renault ile Tofaş Fabrikası’nın ar Ü Oyak Renault işçileri fabrika önünde ve içeride eylemlerine devam ediyor. dından 20 Mayıs’ta işçi eylemlerinin başlaması sonucu üretimin durduğu Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Ototrim Panel Ticaret Sanayi Fabrikası’nda da anlaşma sağlandı. İşçiler, 25 Mayıs Pazartesi günü işbaşı yapacak. Varılan anlaşmaya göre, eylemlerden dolayı işten çıkarılma olmayacak ve idari işlem yapılmayacak. Çalışanlara Oyak Renault’un tüm maddi ve sosyal hakları dahil olmak üzere uzlaşma şartları aynen uygulanacak. Anlaşma sağlanan Tofaş’ta da iş bırakma eyleminin sona ermesine yönelik resmi açıklama yapıldı. Tofaş açıklamasında işçilere seyyanen 1000 TL katkı, diğer maddi katkıların bir ay içinde belirlenmesi, işten çıkarma yapılmaması gibi maddelerde uzlaşıldığı anımsatıldı. Şirket, diğer iyileştirmeleri de kamuoyu ile paylaşacak. l Ekonomi Servisi Tofaş’tan açıklama Yellen’den faiz sinyali ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Janet Yellen, “Eğer, ekonomi beklediğim gibi iyileşmeye devam ederse, ilk faiz artışı için bu yıl içinde harekete geçmenin ve parasal normalleşmeye başlamanın uygun olacağını düşünüyorum” dedi. Yellen, faiz artışı başladıktan sonra kademeli normalleşme taahhüdünü yineledi. Kredi kartında taksit dolandırıcılığı TÜSODER’in açıklamasına göre özellikle giyim sektöründe kredi kartına taksitlerde yüzde 10 civarında fiyat farkı konuluyor üketici Sorunları Derneği (TÜSODER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, özellikle giyim sektöründe kredi kartına tek çekim ile taksit T arasında yüzde 10 civarında fiyat farkı konulduğunu belirterek, kredi kartıyla yapılan taksitli satışlarda fiyat farkı talep etmenin hukuka aykırı olduğunu vurguladı. AA’ya konuşan Ağaoğlu, “Örneğin, bir ceket alacaksınız üzerindeki etikette peşin ve nakit çekimde 90 lira, taksitli satışlarda 99 lira yazıyor. Taksitli satış sözleşmeyle yapılan satıştır. Burada risk vardır ve o riski üzerine komisyon koyarak karşıdeğerden daha fazla oranda pay almaya, dolayısıyla diğer sektörlerdeki birikimi destekleyecek değerleri yemeye başlar. Böylece Finans sektörü üretken sektörlerdeki büyümeyi yavaşlatmaya, bu aşırı büyüklükte kalmaya devam ettiği müddetçe de ekonomik toparlanmanın önünü tıkamaya başlar (bu değinmenin bir kriz teorisi değil, kriz içinde yaşananlara ilişkin olduğunu da vurgulamak isterim). lamaya çalışırlar ancak kredi kartıyla taksitli satışlarda firma, bankanın kendisinden istediği bedeli tüketicinin sırtına yüklüyor” dedi. Ağaoğlu, kendisinden fiyat farkı alınan kişilerin, tüketici hakem heyetine başvurarak fazladan ödediği bedelin iadesini talep edebileceğini söyledi. Bankası yönetim kurulundan Benoît Coeuré, hazine bonoları piyasalarındaki aşırı sert dalgalanmaların (volatilite) küresel sermaye piyasalarında bir likidite sıkıntısına işaret ettiğini söyledi. Ertesi gün Wall Street Journal ve Financial Times bu konuyla ilgili birer yorum yayımladılar. Her iki yorum da sermaye piyasalarının çok sıkışık olduğunu, her hareketin hemen fiyatlara yansıdığını vurguluyorlar. Yatırımcılar, aşırı değerlendiğinden kuşkulandıkları varlıkları artık ellerinde tutmak istemiyorlarmış. Financial Times’ın yorumunda, finans sektörü güvenli yatırım alanları ararken, sıkı bir perhiz içindeki insanlara (Demek ki üretken sektörlerin kredi alma, hükümetlerin ekonomiyi canlandıracak kaynak bulma zorluğu devam ediyorE.Y), ya da panik halinde kendine av arayan (finans sermayesinin yatırım olanakları daralıyorE.Y) vahşi hayvanlara benzetiliyordu. Wall Street Journal, kimi analistlerin bu durumu, “bir şokun Yunanistan iflası örneğin arkasından gelecek bir kargaşanın kostümlü provasına” benzettiğini vurguluyor. Çok büyük çok kırılgan ali krizden bu yana tartışmalar giderek bir taraftan “uzun durgunluk”, diğer taraftan mali piyasalar üzerine yoğunlaşıyor. Her iki alanda da bir gelişme olmadığından yeni bir ekonomik sarsıntı, mali kırılma olasılığı Demokles’in kılıcı gibi dünya ekonomisinin başının üzerinde sallanıyor. Aslında “durgunluk”, mali piyasaların etkileri gibi konular, krizin nedenlerini dış etkenlerde değil de, kapitalizmin yapısal özelliklerinde, iç dinamiklerinde arayanlar açısından yaklaşık 150 yıldır oldukça açıktı. Bu konuların kapitalist ekonominin kaptan köşkünde olanlar açısından da açıklığa kavuşmaya başlıyor olması sevindirici. M Finansa fren gerekiyormuş Bu zihin açıklığının son örneklerinden biri de, bu ayın başında yayımlanan “Rethinking Financial Deepening: Stability and Growth in Emerging Markets” başlıklı IMF çalışması. Çalışma, finans sektörünün gelişmesinin, ülke ekonomilerinin dayanıklılığını, büyüme gücünü artırmak, kaynak dağılımını iyileştirmek gibi “erdemlerini” saydıktan sonra şaşırtıcı bir sonuca varmaya başlıyor: Finans sektörü belli bir büyüklüğe, büyüme hızına ulaşıp derinleşmeye başladığında, üretken sektörleri sıkıştırmaya, toplam faktör verimliliğini düşürmeye, ekonomik büyümeyi engellemeye başlıyormuş. Yazarlar bu olguyu “finansallaşma endeksiyle” gelişmiş ülkelerde izliyor, finans sektörünün gelişmiş ülkelerde, tüm ekonominin üzerinde olumsuz etki yapacak boyutlara ulaşmış olduğunu saptıyorlar. Çalışma, gelişmekte olan ülkelerde finans sektörünün büyüme hızına, çapını sınırlayacak düzenlemelerden söz etmeye başlıyorlar. Mali krize kadar “küreselleşmenin”, arzuları sorgulanamaz, sürekli güven verilmesi gereken efendisi olan bu sektör (“piya salar”) için şimdi IMF’nin böyle saptamalar yapıyor olması, insanın aklına Marx’ın, Feuerbach Üzerine Tezler’inde, “teoriyi mistifikasyona sürükleyen gizemlerin pratik karşısında dağılmasından” söz eden 8.Tez’i getiriyor. Mali krizin pratiği içinde nihayet, finans sektörünün “Ayetullahları” bile uyanmaya başlamışlar. Biz yine kısaca değinelim: Finans sektörü kaynakların dağılımına yardımcı olur ama, karşılığında, üretilmiş ya da gelecekte üretilecek “artıkdeğerin” bir kısmına el koyar. IMF’nin değindiği gibi aşırı hızlanıp büyüdüğünde, bu kaynak dağılımı, üretken yatırım finansmanını destekleme etkinliklerinden uzaklaşarak, spekülasyona kaymaya, bu noktadan sonra da birikmiş artık ‘Çerez’ benzetmesine komik savunma Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in tepkiler üzerine makam aracını iade etmesi, ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Görmez’e Mercedes marka zırhlı araç tahsis etmesiyle başlayan tartışmalar alevleniyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, devlet kurumlarındaki araçlar için harcanan kaynağı “çerez parası” diye niteleyince medya ve muhalefetten eleştiriler yükselirken, dün Maliye Bakanlığı’ndan cevap geldi. Bakanlık açıklamasında, “Bugün bazı gazetelerin ‘Çerez’ benzetmesini zorlama bir şekilde amacından saptırdığı görülmüştür. ‘Çerez’ harcamanın küçüklüğünü ifade eden benzetme olarak Mehmet Şimşek kullanılmıştır” denildi. Aç bir hayvan gibi... Yukarıda değindiğim noktaya ulaşan finans sektörü diğer sektörleri yiyerek büyümeye devam ettikçe, aslında kendi bindiği dalı kesmeye başlıyor, bir noktada dal ağırlığını taşıyamıyor, kırılıyor, bir mali kriz patlak veriyor. 2008’de böyle bir noktadaydık. Yedi yıl sonra yine böyle bir noktaya gelmeye başladığımıza ilişkin kaygılar artıyor. Geçen salı, Avrupa Merkez C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle