18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 25 Mayıs 2015 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 7 Seçmen unutur diye sandık başına iki kişi FIRAT KOZOK Cumhuriyet Vakfı’nda neler oluyor(du)? Almanya’nın Hannover kentinde, sandık kurulu başkanından skandal karar milyon 850 bin seçmenin bulunduğu yurtdışında 8 Mayıs’ta başlayan ve 31 Mayıs’a kadar sürecek olan oy verme işlemlerinde skandallar bitmiyor. İsviçre’nin Bern Büyükelçiliği, gazete ilanıyla AKP vaatlerini anlattı. Almanya’nın Hannover kentinde, sandık kurulu başkanı “unutkan olduğu” gerekçesiyle bir kişinin yakınıyla birlikte oy kabinine girmesine izin verdi. Skandal zinciri Bern S 2 Büyükelçiliği’nin oyların ve seçim malzemelerinin saklandığı odanın “yedek anahtarının” yaptırılmasının ortaya çıkmasıyla başlamıştı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iki imamı başkaları adına oy kullanırken yakalanmıştı. Cumhuriyet’in gündeme getirdiği anahtar krizi, Dışişleri Bakanlığı’nın 54 ülkeye gönderdiği “yedek anahtar bulundurmayın” genelgesiyle çözülmüştü.Aynı elçilik daha sonra gazeteye ilan vererek AKP projelerini anlattı. “Davutoğlu’nun açıkladığı hizmet maliyetlerinin düşürülmesi ve yeni hizmetlerin ihdas edilmesine ilişkin duyuru” başlığıyla yayımlanan ilanda AKP’nin “Dövizli askerlik daha kolay”, “Doğuma ve eğitime destek”, “Seçilme hakkı” gibi seçim vaatlerine yer verildi. Ailecek oy kabinine! Almanya’nın Hannover kentinde de engelli olmamasına karşın bir kişiye, “unutkan olduğu” gerekçesiyle sandık kurulu başkanının kararıyla bir yakınıyla birlikte oy kullanmasına izin verildi. CHP’nin yurtdışı örgütlenmeden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, buna itirazların dikkate alınmadığını ve tutanak defterine işlenmediğini söyledi. Bingöl, düzeltme için bir kez daha dilekçe verdiklerini, ancak sandık başkanı ve memur üye tarafından işleme alınmadığını söyledi. Bingöl, YSK’nin kendi genelgesini tanımayıp yırtan sandık kurulu başkanının yurtdışı ilçe seçim kurdulu başkanlığı tarafından Ankara Cumnhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet edildiğini söyledi. l ANKARA İşgalci açıldı CEREN ÇIPLAK tatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) bir bölümünü işgal eden ve bununla ilgili suç duyurusunda bulunulan Gezi Pastanesi tüm kamuoyu tepkisine karşın açıldı. Gezi Pastanesi’nin kentsel sit alanı olan AKM’ye ait parsele “taştığı”, aynı yere ait birkaç yıl önceki fotoğraflardan da açıkça görülüyor. Bugünkü durumu hukuk tanımazlık olarak niteleyen Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde AKM ile ilgili işgali de kapsayan suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatarak “Hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. Muhcu, işgale tepkili sanatçılara tehditkâr açıklamalar yaptığını be A lirttiği Gezi Pastanesi’nin sahibi Hakan Kıran’ın iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirtti. Muhcu, “Alan AKM’ye ait. Tapuyu gördüm. İşgalden tereddüdümüz yok” dedi. İşgal edilen alan arttı AKM’nin kullanım alanı içerisinde olan yeşil alanın önüne Gezi Pastanesi tarafından onarım adı altında inşa faaliyetlerini Cumhuriyet duyurmuştu. Sahne sanatları eleştirmeni Üstün Akmen inşai faaliyetin büyütülerek yapıldığını söyledi. Akmen, “Mekân şahsa ait değil. AKM Müdürlüğü’ne ait. Uyan ey ehli hukuk” dedi. Akmen, AKM Müdürlüğü’nün izni olmadan bunların yapılmasının mümkün olamayacağını, olmaması gerektiğini belirtti. Medyaya saldırıda yeni boyut Türkiye’de basın özgürlüğünün ağır yara aldığı, gazetecilerin, gazetelerin, internet sitelerinin, TV kanallarının tehdit altında görevlerini yapmaya çalıştığı tüm dünyanın gündeminde, bilgisindedir. Saklamak, gizlemek, baskıları yok gibi göstermek artık mümkün değil. Zaten ülkeyi yönetenler de gizleme çabasını bir yana bıraktılar. Maliye memurlarını göndererek baskı kurmaktan vazgeçmediler ama miting meydanları da tehdit meydanı oldu. Bir süredir tepki yaratacağı kesin projeleri uygulanabilir hale getirmenin yöntemi olarak benimsenen “biz kapıyı açalım, yandaşlar, bizimkiler gereğini yapar” yöntemi de işbaşındadır. En son örneği, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e bir AKP aday adayının tutuklama talepli suç duyurusudur. Cumhurbaşkanı’nın Ergin’e ve gazetesine yaptığı açık “eleştirinin” arkasından gelmişti. Cumhurbaşkanı’nın “eleştirisi” ise basın tarihine tuhaf bir “polemik” olarak geçmeye adaydır. Cumhurbaşkanı Erdoğan miting meydanında “yüzde 52 ile seçilen Mursi’yi idama mahkum ettiler” diyordu. Hürriyet gazetesinin yaptığı, Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini haberleştirmekten ibarettir. Gelin görün ki Cumhurbaşkanı kendisinin kastedildiği kanısına varmıştır ve bilinen üslubuyla “ey Doğan Medya” diyerek “eleştirisini” sürdürmüştür. Hürriyet gazetesinin yanıtı ilginçtir. Yanıtta Cumhurbaşkanı’nın “hayatınız korku içinde geçiyor” sözlerine “neden korkmalıyız?” sorusuyla yanıt veriliyordu. Gerçekten de gazeteciler neden korkmalıdır? Korkmalı mıdır? Gelişmeler, örneğin bir savcının, henüz hakkında bir mahkeme kararı olmasa bile “terör örgütü” olarak tanımlanmaya başlanmış bir gruba, Cemaat’e yakın basın yayın organlarının “kamu hizmetlerinden yararlanmasının önüne geçilmesini” talep etmesi, gelecekte medyayı nelerin beklediğinin bir işareti gibidir. Bu baskının şu ya da bu gruba yapılmış olmasının hiçbir teselli edeci yanının bulunmadığını medya bugüne kadarki deneyimleriyle biliyor ve zaten ilkeli bir tutum “eden bulur” mantığına izin vermez. Toplumda bir korku havasının yaratılmak istendiği, yaratıldığı ortadadır. Bunun açık saldırılar yanında gazetecilere açılan dava sayısındaki artış, ilgisiz hakaret davaları, miting meydanlarındaki ölçüsüz suçlamalar, kötüye kullanılan tekzip mekanizması ve nihayet üst katların verdiği cesaretle yapılan tutuklama talepli suç duyuruları böyle bir havanın yaratılmasının araçları olarak karşımızda. Meclis’in son işlerinden birisi olarak yasalaştırılan güvenlik yasasıyla yetkileri artırılan Valilerin artık yetki falan da dinlemeden verdikleri ve uygulattıkları kararları da bu kapsamda saymalıyız. Batman Valiliği’nin internet kafelerde kimi muhalif sitelere ve Cumhuriyet internet sitesinin bir haberine yasak koyması bu türden bir uygulamadır. Her ne kadar Valilik, her ne demekse, “toplu denetimlerde” ilgili yönetmelik hükümlerinin uygulanması dışında bir uygulama yoktur, dese de okurların gönderdikleri sayfa fotoğrafları öyle söylemiyordu. Yukarıda söyledik, artık baskıları gizlemek olanaksızdır. Dünya âlem Türkiye’de neler olup bittiğini biliyor. En son NewYork Times Türkiye’deki durumu bir başyazı ile kınadı. “Türkiye üzerindeki kara bulutlar” başlıklı yazıda, “Türkiye geçmişte de çetin siyasi kampanyalar görmüştü. Ama bu seferki özellikle tehlikeli ve atmosfer alışılmadık biçimde karanlık ve korku verici. Sayın Erdoğan doğruyu söyleyenlere karşı giderek hasmane bir tavır takınıyor gibi. ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefikleri, onu bu yıkıcı yoldan geri döndürmeye çalışmalı” ifadeleri yer aldı. ABD ve NATO’yu boş verelim de Türkiye’de gazetecilerin dayanışması, güç birliği yapması, meslek örgütlerinin etkili yöntemlerle gidişe dur demeye çalışmaları önemlidir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Gazetecilere Özgürlük Platformu, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Basın Konseyi de baskıları kınadılar. Bu kınamaların siyaset katında bir etkisinin olmadığını, olmayacağını biliyoruz. Ama hem tarih önünde alnı ak durabilmek, hem de bir dayanışmanın kapılarını zorlamak için gerekli olduğu ortadadır. Ama yeterli midir? Baskılara karşı meslek örgütlerinin, duruma boyun eğmemiş, eğmeye niyetli olmayan gazetecilerin birlikte düşünmeye her zamandan çok gereksinimi var. Okur gazete diyaloğu Daha önce “Soma Faciası” ile ilgili olarak düşüncelerimi yayından sorumlu arkadaşlara iletmeniz nedeniyle size teşekkürlerimi sunarım. Yayın sorumlularına da ayrıca teşekkür ederim. Bunu okuryayıncı diyalogu açısından çok önemsiyorum. Çünkü Cumhuriyet hepimizin. Bu şekilde dilek ve görüş bildirmenin “sorumlu okur” anlayışının bir gereği olduğuna inanıyorum. Bildiğimiz gibi önümüzde 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan bir genel seçim var. Eğer zaman ve fırsat bulup okuyabilirseniz ekte bu seçimlerle ilgili bir Cumhuriyet okuru olarak görüşlerimi ve bir önerimi bulacaksınız. Yayın politikanız içinde bir sorun oluşturmayacağı görüşünde iseniz bu yazımı yayınlamanızı, sayfanızın sınırlarının bu yazının boyutuna uygun olmadığını düşünüyorsanız, diğer sayfalarda değerlendirilmesi için yine yayından sorumlu olan arkadaşlara iletmenizi diliyorum. Ali Can Polat Okur Temsilcisinin notu: Okurlarımız bana gönderdikleri iletilere yayımlanması dileği ile makalelerini, yazılarını da ekliyorlar. Ben bu yazıları ilgili servise ulaştırıyorum ama işin doğrusu ve kısa yolu, makalelerin doğrudan [email protected]. tr adresine iletilmesidir. Kaç yıldır devam ettiğini hatırlamak bile mümkün değil. Pazartesinin zevkli bir rutiniydi. Hiçbir gazetede benzeri olmayan, belli ki üzerinde çok uğraşılmış “Sanat Çizelgesi”ne bakmak ve o hafta için gidilecek bir etkinlik aramak ya da sadece şehrin sanat adına ne sunduğunu görmek. Önce adı değişip “Sanatta Bu Hafta” oldu ve kısaldı. Birkaç hafta sonra da bir sabah kalktık ve artık çizelgemizin olmadığını gördük. İki satır bir açıklama dahi yok. Şimdiyse bültenlerden seçilen 45 etkinlik, aynı bültenlerden alınan yorumlarla ve “Editörün seçtikleri” başlığı altında, çizelgenin yerine konmuş. Magazin dergilerinin yer doldursun diye hazırladıkları niteliksiz ve niceliksiz bir “etkinlik rehberi”. Her değişiklik iyi olmuyor maalesef. Cumhuriyet’in alameti farikalarından “Haftanın Sanat Çizelgesi”ni geri istiyoruz. Bahadır Pak ‘Haftanın Sanat Çizelgesi”ne kıymayın KISA... KISA Kitap kampanyanız sürsün CIA ajanına inanma Cumhuriyet gazetesini sürekli takip eden bir okur olarak, 1 Mayıs’ta başlayan kitap hediye kampanyasının devamını bekliyorum. Bu kitap kampanyası devam edecek mi? Ya da 3 kitapla bitti mi? İyi günler, saygılar... Yılmaz Ayvaz Ankaragücü değerli bir takımdır Yılların ailece Cumhuriyet okuruyuz. Aynı zamanda MKE Ankaragücü taraftarıyım. 13 Mayıs Çarşamba, Birinci lige marş marş! yazınızı üzülerek okudum. 16 Mayıs Cumartesi spor sayfanızda bu hatanızı telafi etmeye çalışmışsınız. 1981 senesinde, Ankaragücü sırayla tüm 1. Lig takımlarını, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Bolu’yu yenerek (o maçların bazılarını canlı izledim) Kupayı almıştır. Yenilmez denilen takım, o senenin lig şampiyonu Trabzon’u da yenerek, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı da kazanmıştır. Üstelik bunlar bir alt ligin ekibi tarafından bileğinin hakkı ile başarılmıştır. Rahmetli olan Kenan Evren’i ve 12 Eylül’ü eleştirmek adına Ankaragücü’nün bu duruma alet edilmesini haksız bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu yasa ile Bursaspor 198586 sezonunda birinci ligden küme düşmesine rağmen Türkiye Kupası’nı alması sayesinde kümede kalıp 1. Lige devam edebilmiştir. Saygılarımla. Murat Şahin Marilyn Monroe’yu öldürdüğünü “itiraf” eden eski CIA ajanı haberi bana çok ilginç geldi, biraz Google araştırması yapınca ilk haberlerin 23 Mart civarında çıktığını ve bir süre sonra bunun tamamen uydurma olduğunun anlaşıldığını öğrendim. Arkadaşlar ilginç gözüken bir habere rastlayınca soğukkanlılıklarını yitirmeseler iyi olur. Saygılarımla. Mehmet Tunca Sevgili Gazetemle ne kadar övünsem az! İmkânsızı başardı ve yıllar önce kaybettiğimiz sevgili Hikmet Şimşek’i kabrinden çıkararak Anıtkabir konserini yönetmesine vesile oldu. Keşke imkânsızı biraz daha zorlasaydı da sevgili Atatürk’ü Onur Konuğu olarak konsere davet etseydi. Tansu Ersoy Bazen o kadar büyük hatalar oluyor ki ne diyeceğimi bilemiyorum. 15 Mayıs 2015 15’inci sayfada Edirne ilimiz de, Manisa ilimiz de temsili haritalarda bambaşka yerlerde işaretlenmiş... Saygılarımla. Berkay Ataol Haksız mıyım? Manisa nerede? yorum. Zorlanmamın nedeni, ödün vermemeye çalıştığım iki kuralımı da zorlayacak olmam. Birincisi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde 36, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda da 9 yıl süren görevlerim nedeniyle oluşan, olaylara duygusallık dışı, kurumsal ve kişiselleştirmeden bakma alışkanlığım. İkincisi de 1962’de bir gazetenin yayın sorumluluğunu üstlenmemin ardından meslekte yaşadıklarım nedeniyle, birlikte sorumluluk aldığım iş arkadaşlarımın aleyhinde tek laf etmeme yaklaşımım. Ustalarımızdan Recep Bilginer’den öğrenmiştim. Ahmet Haşim, Degüstasyon’daki masasının etrafını saranlara anlattıklarına şöyle başlarmış: “Dedikodu yapmıyoruz. Vak’a çirkin cerayan etmiş, onu naklediyoruz.” Benimki de o hesap... “Niye şimdi yazıyorsun” sorusuna da şöyle yanıt verebilirim: Çünkü Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün görevlendirdiği başmüfettişin raporu 21 Mayıs 2015’te tebliğ edildi. Öncesinde ne yazılabilirdi? HHH Sorun, Vakıf senedimizi de düzenleyen kurucu yönetim kurulu üyemiz, seçkin hukukçu Aydın Aybay’ın 6 Mart 2013’teki ölümü ile başladı. Boşalan yönetim kurulu üyeliği için 2 Nisan 2013’te, süresi dolan 12 yönetim kurulu üyeliği için de 7 Ekim 2013’te seçimler yapıldı. Kimi yönetim kurulu üyeleri seçimlere itiraz ettiler. Her nasılsa, yalnızca yönetim kurulu üyelerinin bilebileceği bilgilerin yer aldığı imzasız ihbar mektubuyla iki kimliği belirsiz(!) kişi vakıflar bölge müdürlüğüne başvurdu. Seçimlerin usulsüz olduğunu iddia ediyorlardı. Bölge Müdürlüğü bir araştırmacı görevlendirildi. Araştırmacı seçimlerin yenilenmesi için görüş bildirdi. Gerekçelerinin başında da, yurtdışında olduğu için oyunu bir zarf içinde gönderen üyenin oyunun geçersiz sayılması nedeni ile açılmayan zarfının da saklanmamasıydı. Kural dışı bir görüştü ama, birlikte görev yaptığımız kimi üyeler de desteklediği için onları dışlamamak adına itiraz edilmedi. Seçim 18 Şubat 2014 günü başa dönülerek yenilendi. Aydın Hoca ile üyelikten istifa eden iki üye doğal olarak katılamadı. İki üye de seçime gelmedi. Sonra öğrendik ki seçilemeyen kimi üyeler, kendi adlarını saklamak, ileride bizim haberimiz yoktu demek için olsa gerek, hepimizin tanıdığı bir kişiyi yanlış bilgilerle aldatıp başvuru yaptırmışlar. Sonra o kişiye ulaştık. Konuşurken anlattıklarından benim yüzüm kızardı. Gerçeği öğrenince gitti. Şikâyetini geri aldı ama, çark dönmeye başlamıştı. HHH Rastlantıya bakın ki, aynı araştırmacı görevlendirilmişti. O seçimin de iptaline ilişkin görüş bildirildi. Ama bu kez “yeter artık” diyerek, gerekçelerimizi sunduk ve itiraz ettik. Konu bu nedenle Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aktarıldı. Genel Müdürlük de meslekten deneyimli bir başmüfettiş ve bir müfettiş yardımcısı gö anırım en çok zorlandığım yazıyı yazmaya başlı revlendirdi. Başmüfettişin, İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü’nde özetlenerek gönderilen raporu şöyle bitiyordu: “... 18.02.2014 tarihinde gerçekleştirilen seçim sonucu belirlenen 12 yönetim kurulu üyesinin vakıf senedi ve ilgili mevzuata uygun olarak seçildiği (...) Değerlendirilmiştir. Cumhuriyet Vakfı Denetim Kurulu Eski Üyesi Yeminli Mali Müşavir Mustafa Pamukoğlu ve 18.02.2014 tarihli seçimde ıskat edilen Yönetim Kurulu Eski Üyesi Alev Coşkun’un aksi yöndeki görüşlerini içeren ve raporumuza ek verilmiş bulunan yazılarda ileri sürülen hususların yasal dayanakları yetersiz olduğundan, Bu konuda yapılacak herhangi bir işlemin bulunmadığı, Sonuç ve kanaatine varılmıştır.” HHH Gelelim, Ulusal Kanal’daki söyleşilerde, Aydınlık gazetesindeki haber ve köşe yazılarında sıkça gündeme getirilen “Vakıfta Neler Oluyor?” sorularının kökenine. Bu konuda kimin kimi kullandığını bilemiyoruz. Ama Aydınlık’ın Ulusal Kanal’dan alarak haberleştirdiği bilgiye göre haberin başlığı şöyle: “Cumhuriyet’e Kayyum Şoku!” Haber de şöyle başlıyor: “Vakıflar İdaresi, Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz hakkını elinde bulunduran yeni vakıf yönetiminin aldığı kararları geçersiz saydı. Yeni yönetim toplantı yeter sayısı olmadan yeni yönetimi belirledi. Vakıflar İdaresi, o toplantı için ‘usulsüz’ dedi. Böylece yeni yönetimin Cumhuriyet Vakfı’ndaki yetkileri düştü. Şimdi eski yönetimin bir kez daha bir araya gelmesi ve vakfı seçime götürmesi gerekiyor.” Cumhuriyet Vakfı’nın ücretli iç denetçisi olmasına karşın, Ulusal Kanal’da “Vakfın eski yöneticisi” tanıtımıyla söyleşiye katılan Mustafa Pamukoğlu, aynı zamanda Aydınlık’ın köşe yazarı. Köşesinde yazdıkları ile yetinmeyip attığı onlarca tweetten biri de şuydu: “Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun aldığı tüm kararlar vakıf senedine aykırıdır. Şu anda yönetim kurulu üyeleri yetkili değildirler.” Vakıf yönetiminden ayrılan ama tüfeğini vakıf yönetimine çevirmeyenleri saygıyla selamlıyoruz. Ve bir anımsatma yapalım. Sayın Pamukoğlu’nun 27 Mayıs 2014’te şahsıma gönderdiği ileti: “Orhan Bey Vakıf’ta iç denetim ve denetçi hizmet bedelleri birikmiş durumda. Bu alacağımı mesleki yasal düzenlemeler ve Vakıflar Mevzuatı gereği tahsil etmem gerekiyor. Bu cari hesabımın kapatılmasını rica ediyorum. Öte yandan tahsil edilen para bilahare Cumhuriyet Vakfı’na şartlı bağış (Cumhuriyet çalışanlarının çocuklarına burs olarak verilmek kaydıyla) yapılarak geri verilecektir.” Arkadaşlar hesapladılar ve sonuncusu 29 Ağustos 2014 olmak üzere 47 bin 40 lira iki taksitle kendisine ödendi. Sözünden caymış olmalı ki ardından ses seda çıkmadı. HHH Dilerim, bir daha kurallarımı zorlamak durumunda kalmam... C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle