28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 25 Mayıs 2015 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘Bizi kendi mahallemizde şeytanlaştırdılar!’ Cemaat: Kaygılarımız Referandum sonrasında daha özgürlükçü ve demokratik bir anayasanın hazırlanmayacağı anlaşıldığında başladı 10 AKp ve Cemaat: ayyip Erdoğan’ın “Ne istediniz de vermedik” sözü, AKP ile Gülen Cemaati’nin ilişkisinin bir “koalisyon” olduğunu gayet açık şekilde ortaya serer. “Koalisyon”un kristal berraklığıyla görünürlük kazandığı olay, Erdoğan’ın 12 Eylül 2010 Referandumu sonrası Pensilvanya’ya meydanlardan gönderdiği teşekkürdür. Tabii aynı doğrultuda, dün de değindiğimiz, 2012 yaz başında düzenlenen Türkçe Olimpiyatları’nda Erdoğan’ın platforma çıkıp “Hocaefendi”ye hürmet dolu “Yurda dön” çağrısı yaptığı konuşma da bu “koalisyon”un kayda değer en pozitif “enstantane”lerinden biridir. Ancak aynı zamanda “sonun başlangıcı”nı işaret eden bir enstantane!.. AYRILAn YOLLAR T Geri dön, geri dön! Çünkü dikkatle okunduğunda bu, “zarif bir restleşme” örneğiydi. Erdoğan, adeta bir şahıstan ziyade “ruh”a sesleniyor izlenimi bırakan, ama alttan alta eşitler arasında olduğu iması da içeren konuşmasında “gurbetsıla” retoriği eşliğinde bir “Geri dön” çağrısı yaptı. Gülen de buna aynı ölçüde nazik ama “küresel oyun”u gayet başarılı şekilde kurallarına göre oynadığını düşündüren bir ret cevabı verdi. Denilebilir ki “koalisyon”un ipi ilkin burada, güleoynaya koptu. Fethullah Hoca’nın Erdoğan’ın “Geri dön” çağrısına olumlu karşılık vermesi söz konusu olamazdı. Bu, kendisini aşağıya çeken “asimetrik” bir dönüş olurdu. O an itibarıyla Erdoğan, Fethullah uluslararası itibaGülen ra sahip ama sonuçta ulusal ve tabii ki Türkiye’nin en güçlü adamı olduğu sevenler kadar sevmeyenler tarafından da kabul edilen bir liderdi. Gülen ise uluslarüstü itibara mazhar, “küresel” bir dini lider. Dolayısıyla Türkiye’de rakipsiz biçimde zirvedeki Erdoğan’ın teklifine karşılık vererek yurda döndüğünde çok şey kaybedeceği aşikârdı. Gülen, güzellikle kaybetmeye razı olmamıştı! Sonrası malum. Karşılıklı muhabbet dolu sözlerin yerini haşin ifadelerin, bedduaların alması, tavaf edercesine ziyaret edilen mekânların “in” olarak adlandırılması için hepitopu bir buçuk yıl yetti. 1725 Aralık dönümü sonrasında Erdoğan hâlâ “Geri dön” demekteydi. Ama artık çağrı, “sıla”ya olmaktan çıkmış, Gülen için adeta bir “sırat köprüsü” davetine dönüşmüştü. “Hocaefendi”nin tavrına ilişkin çok şey söyleyip aslında hiçbir şey söylememeyi şöyle becerdi: ‘’Şimdi bu olay karşısında muhterem Hoca Efendi’nin konuşmasının bana ne anlama geldiğini soruyorlar. Hoca Efendi her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor. Her şart altında, her durum altında ve her şeye rağmen müspet hareket etmeliyiz ve bunun imkânlarını araştırmalıyız. Zulme uğrayabiliriz ama zalim olmayacağız. Müspet hareket budur ve bu hareketi takip eden herkes kazanmıştır” Gülen’in sözleriyle hükümetin olaya yaklaşımı arasındaki mesafeyi kapatma yolunda çabalar “Cemaat” cephesinden de geldi. “Hocaefendi”nin her zaman politik konulara uzak durmayı tercih ettiği söylendi. Hâlbuki “İsrail’e danışılmalıydı” diyen Gülen, apolitik değil, hayli “politik” bir tutum içindeydi. Amerika’ya “Hicret”inden bu yana söz konusu duruşuyla gayet uyarlı bir politik tutumdu bu. Çünkü hangi dinden olursa olsun, bir inanç önderinin uluslarüstü hareket edebilmesi, ancak inançlararası diyalog anlayışını hayata geçirmesiyle mümkündü ve Gülen bu anlayışın rotasına çoktan girmişti. Bu nedenle inançlararası diyaloğu değil, çatışmayı hareket tarzı yapmış Hamas gibi oluşumlarla mutabık bir pozisyon takınması mümkün değildi. O yüzden de tüm bu tartışmaları başlatan Wall Street Journal’daki demecinde Hamas’ın başını çektiği “radikalsiyasal İslâm”la arasına ciddi mesafe koymaktaydı. İsrail’e ilişkin AKP retoriğinin merkezinde yer alan “haydut devlet” nitelemesinden de Gülen’in söyleminde eser yoktu. ülen Cemaati bünyesinde önde gelen bir isimle yaptığımız görüşmenin notlarını paylaşmaya devam ediyoruz. Dün, konumuz gereği, iki oluşumun “yol arkadaşlığı” sürecine ilişkin değerlendirmelere ağırlık verdik. Bugün “yol ayrımı” sonrası yaşananlar, konuşulanlar, itham ve suçlamalara ilişkin görüşlere yer vereceğiz. Bunlar arasında öncelikle İslami bünye içine dönük hedefle gündeme getirilen “dinlerarası diyalog” konusuna değinmek uygun olur. Bilindiği gibi, Parti ile Cemaat arasında ipler kopup çatışma başladığında Gülen Hareketi’ni dindarmuhafazakâr kesim nezdinde meşruluktan uzaklaştırma yolunda en çok “deşilen”, oluşumun küresel bazda sürdürülen inançlararası diyalog faaliyetlerine yaptığı katkıydı. “Haçlılar”la, “Siyonistler”le işbirliği olarak takdim edilen bu husus hakkında Cemaat’in hareket noktasını aktararak başlayıp diğerleriyle devam edelim!.. G HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMADI Gülen’in, Mavi Marmara baskını sonrası “İsrail’e danışılsaydı” sözü, “Parti” ile “Cemaat”in bir yol ayrımına gelişinin ilk ipuçlarını sundu. Sonrasında hâlâ birlikte hareket etme durumu devam etmişse de hiçbir şey artık eskisi gibi olmamıştır. Diyalog, özümüzde var “Osmanlı Şeriyye sicillerinden birinde okursunuz, İstanbul’un merkezi mahallerinden birinde İmam, Yahudi’nin çocuklarına gâvur demiş, adam da Kadı’ya şikâyet etmiş. Kadı, İmam’ı çağırtmış, yaptığının doğru olmadığını ve bir daha tekerrür etmemesini söylemiş. Buna rağmen İmam bildiğinden şaşmamış, çocuklara gâvur demeyi sürdürmüş. Şikâyet devam edince Kadı, İmam’ı tekrar çağırtmış, sen burada İslâm’ı temsil etmeye muktedir değilsin, git başka yerde imamlık yap diyerek onu o dönemde ücra bir yer olan Avcılar’a sürdürmüş. Durum bu kadar basit. Bu insanlar kâfir değil ki biz onlara gâvur diyelim. Biz demeyiz. Bunlar ‘ehli kitap’ çünkü. Dinlerarası diyaloğun temelinde de bu var. Hocaefendi’nin, Hizmet’in dinlerarası diyalog yaklaşımı, tasavvufun çok derin bir yorumudur. Bu, bizim özümüzde var olan bir kültürdür. Bizim tarihimizkültürümüz, Yahudilerle ve Hristiyanlarla bu tür diyaloglarla doludur zaten”. tesi, STV manşete taşıdığı için ‘Bre Nankörler, ne istediniz de vermedim’ dedi. Burada ‘kıyası fasid’ [şartlarına uygun olmadan yapılan kötü, bozuk, geçersiz kıyas] vardır.” “Bizim kaygılarımız Referandum sonrasında daha özgürlükçü ve demokratik bir anayasanın hazırlanmayacağı anlaşıldığında başladı. Bir de coğrafyamızın emrettiği, Doğu ile Batı arasındaki dengeli ilişkinin gözetilmesinin bırakıldığı anlaşıldığında... Biz bu dengenin gözetilmesinin bozulduğunu görünce endişelendik. Bu coğrafya son 3000 yıldır Doğu ile Batı’nın çatışma sahası. Bu coğrafyanın sakinleri, bu çatışmayı idare edebildikleri ölçüde burada mutlu ve huzurlu yaşarlar. Bir ‘kaptan’ın ustalığı, gemiyi kayalıklara oturtmadan güzergâh emniyeti içinde hedefe ulaştırmaktır. Siz [‘Mavi Marmara’ olayına binaen] gemiyi kayalıklara oturttuktan sonra, ama hedefim iyiydi demek çocukça bir mazerettir. SEÇİMDEKİ TAVIR izmet Hareketi, bu seçimlerde tek bir partiye angaje değil. Hizmet’in bu seçimde hangi partiye oy vermeyeceği net. Ama hangi partiye oy verileceğine dair bireysel tercihleri herkesin özgür iradesine bırakmıştır. Zaten oy verilmeyecek partinin de bizden oy istediği yok. Dolayısıyla bize destek vermiyor diye kimsenin alınmasına da gerek yok!” DoğuBatı dengesi “H ‘Türkiye lobiciliği’ “Siz 2002’den sonra Hizmet öne çıktı, diğer cemaatler kayboldu diyorsunuz ama aslında bence öyle değil. 2002 sonrasında da bütün cemaatler varlığını sürdürdü. Söz konusu olan Hizmet Hareketi’nin tek ve güçlü olması değil, medya aygıtlarının güçlü olmasıydı. Ayrıca Türkiye yurt dışına Özal’dan sonra açıldığında Türkiye’yi dışarda en çok temsil edip güçlü Türkiye lobiciliği yapan Hizmet’tir. Bu, tasavvufmantıklı bir İslâm hareketi olan Hizmet’e muazzam bir dünya tecrübesi ekledi. Tokyo’dan New York’a, Moskova’dan Cape Town’a... Bizim Türkiye’nin gittiği bu istikametle ilgili kaygılarımız, diğer AKP destekçisi cemaatlerin radarına girmedi hiç. AKP bunu da çok iyi kullandı ve Hizmet’in bu pozitif tecrübesini Batı ile işbirliği yapmak gibi süfli bir kavramla özdeşleştirip onu kendi mahallesinde şeytanlaştırmaya çalıştı.” MUhASEbE yApıyoRUZ u coğrafyanın tarihi göstermiştir ki hiçbir grup, hiçbir grubu yok edememiştir. Birlikte yaşamayı başardığımız ölçüde coğrafya huzurlu olmuş, birbirimizi yok etmeye kalkıştığımızda da huzur kaçmıştır. Biz olup bitenlerde bizim adımıza yanlışlar yoktu demiyoruz ve üstelik özeleştiriden de ötesini yapıyoruz. Tasavvuf kültüründe olduğu gibi ‘muhasebe’ yapıyoruz. Yani kendi adımıza, yapılan yanlışlardan dolayı borç ya da bedel ne ise onu da ödemeye hazırız.” ‘Milli Görüş’ün dönüşü “B ‘Mavi Marmara’ çatlağı Aslında 2002’den 2012’ye uzanan on yıllık süreçte görünürde her şey güllükgülistanlık hissi uyandıracak şekilde çerçevelense de derinden akan sularda “koalisyon”un ortakları arasında rezervler, yer yer de nezaketle kamufle edilmiş gerginlikler hep oldu. En berrak veri, Mavi Marmara olayı sonrası Gülen’in “İsrail’e danışılsaydı keşke” şeklindeki sözleridir. Henüz 2010 Referandumu bile yapılmamışken sarf edilmiş bu sözler, “Parti” ile “Cemaat”in bir yol ayrımına gelişinin ilk ipuçlarını sundu. Fethullah Gülen’in Gazze açıklarında Türk yardım gemisine İsrail saldırısına ilişkin yaptığı bu aykırı değerlendirme hem “Parti”, hem de “Cemaat” cephesinde telaşla ama ilginç şekilde de “Telaşa mahal yok” tarzı bir yaklaşımla savuşturulmaya çalışıldı! Mesela Bülent Arınç, tecrübesini konuşturarak (!) Söz konusu olay, 2002’den itibaren karşımızdaki “koalisyon”un temel motiTüyler ürpertici söz fini oluşturan, kapitalizNormlar hiyerarşisinde en teme ve Batı’ya dost “liberal pede iki norm var. Biri anayaİslâm” düsturuna ilişkin sa ve onun da üstünde ikincisi, ortaklar arasında yorum uluslararası antlaşmalar. Burave konum farkının bedan hareketle AKP açısından bizi lirdiğini işaret eder. ‘Kıyası Fasid’ ürettiler ürküten üçüncü bir nokta şu ki Artık bir tarafta kü“Ne istediler de vermedik dedi eğer bir bakan anayasayı takmıresel sistemin ekonoErdoğan ve hep bu gündeme gel yoruz diyorsa bizim tüylerimiz mipolitik isterleriyle diken diken oluyor. Uluslararadi basındamedyada. Biz cevap uyarlı hareket etme sı antlaşmalarla altına imza attıverdik hâlbuki. ‘Ne istedik, Alla yolunda hâlâ hassas BÜLEnT ARInÇ: ğımız kriterler, mesela ifade özhaşkına söyle’ dedik, ama buna ve dikkatli “Cema“Hoca Efendi her gürlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargı cevap gelmedi. Belli kişilere ver at” vardır. Diğer tazaman olduğu bağımsızlığı gibi kriterlere refediği haksız kazancı, imtiyazı, il rafta ise aynı sistegibi doğruyu rans gösterdiğimizde AKP’nin bitiması, sosyal devletin anayasal min kendisine açsöylüyor. Zulme ze Batı ajanı, işbirlikçisi demesi bir vecibesi olarak STK’lara ver tığı imkânı değeruğrayabiliriz, ama zalim bizi şok ediyor. Biz o sözleşmelediği imtiyazlarla bir tuttu. Kamu lendirip iktidar ololmayacağız.” l re devlet olarak imza attık. Şimmuş, ama “kültüyararına çalışan derneklere karel genetiği”nin dedi sen bunları kendine referans Yeni nuni olarak imtiyaz vermek durinliklerindeki “Milalanları ajan ve hain olarak şey rumundasın. Haksız kazanç sain TürKiYe’n li Görüş” tortularıyla davranmaktanlaştırıyorsun. hibi olmuş kişileri Zaman Gazeeri tan da zaman zaman kendini alasKi naKşil e mayan AKP... Bu kritik “çatlama”dan sonra hem iç, hem de dış politik gelişmeCHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU ler, özellikle küresel sistem içinde ‘PARTİ, TARİKAT, CEMAAT’ daha rekabetçi pozisyon alma, bölgesel bir ağırlık merkezi oluşturma DİZİSİnİ YORUMLADI arzusuyla şekillenen dış politika stratejisi AKP’yi “Milli Görüş”ün azetemizde yayımlanmaya başlabirçok yerinde olduğu gibi tarikat ve cerum, kim ben inancımı özgürce (tabii Erbakan’la kıyaslandığında nan ‘Parti, Tarikat, Cemaat’ başmaatlerde de böyle bir korku havası esti yerine getiremiyorum diyorsa belki “özde değil sözde” denilebilelıklı diziyi ‘güzel bulduğunu’ söyleyen ği anlaşılıyor. Bir dönem ortaklık kurduk gelsin beni bulsun. Ben onun cek şekilde) savunucusu olma nokCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ları cemaatler.. Sizin partinizin bu konuönüne düşeceğim ve onun sotasına daha sık getirir oldu. “Onlar şimdi size sıcaklar” diye sormaya bakışı nedir? Burada Türk siyasetinin runun çözeceğim. Çünkü dinin Bu yeni yörüngede “Cemaat”, gimız üzerine, “İsteriz. Yani 77 milyondan bir realitesi diye mi bakarsınız bir topsiyasete bulaşması farklı birşey. derek Parti’ye yabancılaşıp onoy istiyoruz” yanıtını verdi. “Peki oy vere lumsal gerçeklik diye mi bakarsınız?” so O inancın şu veya bu şekilde tardan uzaklaşırken, hanidir gözden cekler mi” sorusuna Kılıçdaroğlu “Bilerusunu şöyle yanıtladı: “Siyasete bulaştışma konusu olmasına yol açıyor. ırak kılınmış diğer tarikat ve cemamiyorum” yanıtını verdi. madıkları sürece her inanca saygı duyuO nedenle inanca saygılıyız. Cemaat çevreleri, özellikle de NakşibenGazetemiz yöneticileriyle dün kahvaltı yoruz. Her insan kendi manevi dünyaat mi olur, tarikat mı olur, başka birşey diliğin zinde kalabilmiş kolları hada buluşan Kılıçdaroğlu, “Cemaat ve tası, kendi zenginliği içinde yaşayabilmemi olur o bizi ilgilendirmiyor. Sonuçta reketlenip giderek yakın plâna gelrikat yazı dizisine başladık. Orada görüli. Ama siyasete müdahale etmemesi lao insanın kendi iç dünyası...” nen şu: Büyük bir korku havası ülkenin zım. Meydanlarda da arada bir söylüyol İSTANBUL/Cumhuriyet meye başladılar. YARIN G ‘Siyasete bulaşmadıkları sürece her inanca saygılıyız’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle