18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 24 Mayıs 2015 EDİTÖR: MİNE ESEN TASARIM: BETÜL BERİŞE ‘Belçikalılık’ hissi yeşermeye başladı BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU New York’ta seçim günleri ürkiye meydanlardan medyaya 7 Haziran’a doğru koşturadursun, ABD’deki konsolosluklarda yurtdışı oylarının kullanılmasına başlandı bile. 90 bine yakın kayıtlı Türkiyeli seçmenin 35 bin kadarının yaşamakta olduğu New York eyaleti ve çevresine hizmet veren başkonsoluslukta bir haftadır yaklaşık bin adet oy ancak kullanıldı. Rafine ve düzgün bir idari organizasyon ile örgütlenmiş olan seçim sürecinin bu gidişatının şimdilik kimseyi bütünüyle memnun etmesi mümkün görünmüyor. Parti kampanyalarının hamaset ve kabadayılığına pazar yazıları 21 T new york KUMRU TOKTAMIŞ olması gerek idari gerekse siyasi endişelere neden olmakta. 7 Haziran seçimlerini önemseyen seçmenlerin önemli bir bölümü ise duyageldikleri hile, hırsızlık ve trafo öykülerine dair öfkelerini zaman zaman sandık kurullarında haftasonu tatili olmaksızın günde 10 saatten fazla görev yapmakta olan idari personele yansıtmaya çalıştıkları da görülüyor. Bütün bunlara vatandaşın güvensizliğini kendi çabalarının gözardı edilmesi olarak algılayabilen bürokratın bezginliği de eklendiğinde, günlerdir ‘Biz kimiz’ sorusu... S özcüklerin büyülü dünyasına yolculuk yapmayı, hayal alemine dalmayı severim ancak hayatın gerçekleri söz konusu olunca rakamlar daha belirleyici olur. Sayfalarca laf salatası yerine bir iki ikna edici rakam yeter de artar bile! Her şeyin aşırısı gibi milliyetçiliğin aşırılığı da tehlikeli ve risklidir. Ancak demokratik milliyetçiliğin eksikliği de başka bir dert. “Belçikalıyım” diye ortaya çıkacak insanların azlığı ülkedeki sorunların ortak çıkarlar doğrultusunda çözümüne engel olabiliyor. Belçika’da, ValonFlaman ayrışması ve bu eksendeki tartışmalar unutuldu neredeyse! “Belçika ne zaman bölünecek” diye soranlara cevap yetiştirmek zorunda değiliz. Çünkü artık daha fazla Flaman kendini Belçikalı hissediyor. Leuven Katolik Üniversitesi (KUL) tarafından yapılan araştırmada Flaman seçmenin sadece yüzde 6’sı Flaman Bölgesi’nin bağımsızlığını istiyor. kulak misafiri olan seçmenlerin sürece olan güvensizlikleri katılım düşüklüğüne, katılımın bu denli az sayıda olması da özenle hazırlanmış ve güvenle sürdürülmekte olduğu belli olan bunca hazırlığın boşa gitmesinden rahatsız olan bürokratların canlarının sıkılmasına neden oluyor. Yaklaşık iki hafta sürecek olan seçim boyunca günde kullanılan oy sayısının genellikle 300’ün altında kalıyor 2007 yılında sanki Flamanların tek ilgilendiği konu Frankofonlarla Flamanlar arasında paylaşılamayan BrükselHalle Vilvoorde seçim bölgesinin ayrılması ve bölgelere daha fazla yetki verilmesi amaçlı devlet reformlarıydı. Ancak bu durum artık değişmiş gözüküyor. Flamanların sadece yüzde 6’sı Flaman Bölgesi’nin bağımsızlığını isterken yüzde 36.4’ü de federal hükümetten daha fazla yetkinin Flaman Bölgesi’ne devredilmesini talep ediyor. Hatta Flaman Milliyetçisi NVA seçmenleri bile bağımsızlık konusunda ilgisiz. NVAlıların sadece yüzde 11’i Flaman Bölgesi’nin bağımsızlığından yana görüş bildiriyor. Bu, beklenenin çok daha altında bir oran. 2010 federal seçimlerinde durum farklıydı. Flaman seçmenin yüzde 52’si Flaman Bölgesi’ne daha fazla yetki verilmesini talep ederken yüzde 12’si Flaman Bölgesi’nin Belçika’dan ayrılmasını istiyordu. Daha da önemlisi Flamanlar arasında ulusal duygular yani “Belçikalılık” hissi yeşermeye başlamış. Özellikle sol kanattaki sosyalist ve yeşiller seçmeninin eğilimi bu yönde. Kendini sadece Flaman hissedenlerin oranı 2010 yılından 2014 yılına yüzde 8’den yüzde 6.8’e düşerken kendini sadece Belçikalı hisseden Flamanların oranı 2010 yılında 10.9’ken 2014 yılında 13,1’e yükselmiş durumda. Kendini Belçikalıdan daha fazla Flaman hissedenlerin oranı 2010 yılında yüzde 27.4’ken bu oran 2014 yılında yüzde 24.3’e düşmüş. Kendini Flamandan daha fazla Belçikalı hissedenlerin oranı ise aynı dönemde 12.4’ten 16.7’ye çıkmış. Peki ValonFlaman dalaşından vazgeçmişe benzeyen Flaman seçmen neyle ilgileniyor dersiniz? Evet doğru tahmin ettiniz: İstihdam, sağlık hizmetleri ve emeklilik. Ancak bu konular her zaman Flaman seçmenin önceliğiydi. Listede değişen ve sıralamada aşağıya inen tek konu ValonFlaman ayrışması ve devlet reformları oldu. Belçika’da yaşayan Türkler kendilerini Belçikalı ya da Valon veya Flaman olarak hissetmiyorlar. Ne hissediyorlar dersiniz? Bu soruya cevabı başka bir anketle verelim: “Dışlanmış” hissediyorlar. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından yapılan bir araştırmaya göre, yurtdışında yaşayan Türklerin yüzde 71’i bulundukları ülkede kendini “dışlanmış” hissediyor. Bağımsızlığa ilgi azaldı Manhattan adasının orta yerinde küçük bir Türkiye metaforu yaşanmakta. Bu sürecin tuhaf paradokslarından söz ederken bir dostum bana Italio Calvino’nun ender gerçekçi eserlerinden biri olan Sandık Müşahidi adlı uzun öyküsünü anımsattı. Bu öyküde, idari sürecin griliği ile üstü örtülen siyasi hesaplaşma ve çekişmelerin aslında gelip dayandığı noktanın insan olmanın sınırlarını kavramak olduğu anlatılır. Sandık müşahidinin görev yaptığı mekân bir akıl hastahanesi ve düşkünler evidir. Kimin oy kullanıp kullanmayacağına karar vermek hem basit bir siyasi çekişme hem de karmaşık bir felsefi problemdir. Üstelik sene 1953, yani İtalya’daki Hıristiyan Demokrat iktidar partisinin oy yüzdelerine torba yasalarla müdahale etmeye çalıştığı (ve kendi oyunu ile kaybettiği) yıl, günlerden ise 7 Haziran’dır! Hegelci bir tez/antitez/sentez ritmi ile sandık görevlisi önce kendi, sonra içinde yer aldığı süreç, ardından oy kullanıp kullanmayacaklarına karar verecekleri acizlerin insanlığı ile hesaplaşır. Büyük ve haklı bulduğu bir siyasi hareketin bir parçası olarak kendi bireysel zenginliğini yitirdiğinden kaygılanırken akıl hastalarının ve düşkünlerin hayata sarılışlarında insanlığının sınırsızlığını keşfeder. Oy verme sürecinin mekanikliğinden hayıflanırken, hayatı ve insanlığı anlamanın nasıl zenginleştirici bir kazanım olduğunu farkeder. Öyküde hava gridir, seçim kurulunun yer aldığı binalar kompleksinin ezici bir donukluğu vardır, seçim kurulunda iş yapmak can sıkıcı ve tekdüzedir. Ama bütün bu görüntünün altında yatan siyasi manipülasyon ve mücadele “biz kimiz” sorusunu sorduracak niteliktedir. Titizlikle örgütlenmiş olan NY seçim süreci muazzam bir siyasi çatışmayı paranteze alıp devam ederken, “biz kimiz” sorusuna da etnografik değeri yüksek yanıtlar vermekte. Öncelikle farkedilen, artık ABD’deki Türkiyeli nüfusun en az Almanya’daki kadar renkli ve çeşitli olduğu. Geçen yüzyılda Türkiye’den sadece mühendis, doktor ve akademisyenlerin gelip yerleştikleri Yeni Dünya kentlerinde artık Anadolu halkının tüm renkleri varlık gösterebilmekte. Bu nedenle belki de Türkiye’de pek az seçim bölgesinde rastlanabilecek bir kültürel zenginlik ile burada sandık başında karşılaşmak mümkün. İki hafta boyunca aynı mekânı paylaşıp da siyasi mevzuları konuşmaları kanunen yasaklanmış Türkiye ahalisi için geriye kalan yegane mevzu kaçınılmaz olarak yemek. Müzikten futbola, romandan eğitime rasyonal siyasetin ötesinde haddinden fazla polarize olmuş bir toplumun bireyleri, sadece yasal zorunluluktan dolayı değil ortak insanlıklarının da gereği olarak uzun uzun yemeklerden söz edip karşılıklı ikramlarla ortamın bürokratik donukluğunu aşabiliyorlar. Renkli Türkiye manzarası Endonezya annesinin doğum gününü kutladı tındaki Endonezya’da kadınların okula gidip eğitim görmesi söz konusu bile değildi. Hollanda okullarına kenGÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN di çocukları giderdi. Soylu bir aileden gelen Kartini’nin babası ileri görüşuaförde oturmuş sıramı bek lüydü ve yönetimde bir görevi vardı. lerken kitabımı okuyordum. Bölgeye atanan Yerli Eğitimi’nden soÇalışan genç kızlardan biri rumlu Hollandalı Abendanon ile dostluyanıma yaklaştı, şaşkınca ğu sayesinde kızları da dahil çocuklakitaba bakıp İbu Kartini dedi. Evet de rını bu okullara gönderebildi. Abendedim tanıyor musun? Elbette kim tanı non anneler eğitimli değise çocuklarını maz! O olmasaydı ben şimdi burada nasıl eğitir diye düşünen, adil ve yarçalışıyor olmazdım. Çok önemli şeydımsever bir insandı. Kartini ve karler yaptı, unutmamız mümkün değil! deşleri okulda Hollandaca öğrendi. Erİbu anne demek, Raden Ajeng Karkekler devam ederken kızlar 12 yaşıntini Endonezya’da gerçekten bir anda okuldan alındı, inzivaya çekildi. Gene gibi görülüp, sevilen, sayılan, halenek böyleydi! İyi bir koca bulunana tırlanan bir kadın. Yaptıkları anısıkadar evliliğe hazırlanmalıydı. Halbuna 1964’te Ulusal Kahraman ilan edi ki Karti’nin okulda gözü açılmıştı bir lip doğum günü 21 Nisan Kartini Gükez! Hollandalı arkadaşları olmuş, Banü olarak kutlanmaya başlanmış. tılı kültürle taHatta resmi, Endonezya banknotnışmış, kadının larından 10 Bin Rupiah’ı 1985’den konumu ve eği1992’ye kadar süslemiş. timin önemini Geçen 21 Nisan’da Kartini gügörmüştü. nü yine ulusal düzeyde etkinliklerTüm kalbiyle kutlandı. Okullarda Kartini’nin le okumak, bir Avrupa’dan etkilendiğini gösteren, meslek sahibi kendi dizaynı Batik Tulis desenli kıolmak ve ülkesiyafet giyen çocuklar halk danslanin kadınlarına rı gösterisi yaptı, güne Kartini şaryardım etmek kısı söylenerek başlandı. Otellerden Kartini, yaşamını istiyordu. İnzisanat merkezlerine kadar birçok yer kadın hakları mü vada zamanını de günün anlamını içeren söyleşiler, cadelesine adadı. batik yapıp, kitap sergiler vardı. İndirim için fırsat kolokuyarak, Hollanlayan mağazalar özel Kartini günü dalı arkadaşlarına mektuplar yazarak indirimi yaparak kendilerine pay çıgeçirdi. Hayalleri, kızgınlıkları, projekarmaya çalıştı. Kısacası İbu Kartini leri bu mektuplarda dile geldi. hak ettiği vefayı bu yıl da gördü. Kadın hareketi öncüsü sayılsa da aslında onun derdi Endonezya’nın Kız çocuklarının eğitimi tümden değişmesi, ülkesinin öncelikiçin mücadele le sömürüden kurtulmasıydı. İlginç 1879’da doğup 1904’te hayata veolan Endonezyalıyı 2. sınıf gören beda eden Kartini kısacık ömründe ger yaz adamın yaptığı haksızlıkları mekçekten çok şeye öncülük etmiştir. Öltuplarında Hollandaca olarak dile gedüğünde yalnızca 25 yaşındaydı; zor tirip yakınmasıydı. bir doğumun ardından iç kanama soMilliyetçi akım onun bu fikirlerinnucu 4 günlük bebeği annesiz kalırden daha sonra çok faydalanmış, uluken birçok hayal, plan ve projesi de sal kahraman olmasında da etkili olgeride kalmıştı. Başlamak bitirmenin muştur. Kadınımız oğluna kadını küyarısıdır sözü boşuna söylenmemiş! çümsemeyi öğretiyor, cahillik güçKartini’nin başlangıçları bile Endosüz bırakır, değişmeliyiz gibi tesbitnezya ve kadınlarının hayatında çok ler yapmıştır. Kadınerkek eşitliğini, şeyi değiştirmeye yetmiştir. kadının ayakta durmasını çok önem1800’lerde Hollanda egemenliği alsemiş ve en çok da çok eşliliğe kar CAKARTA K şı çıkmıştır. Bu yüzden evlenmek bile istemese de kaderin bir oyunu olsa gerek 40 yaşlarında soylu bir adama 19 yaşında 4. eş olmuştur. Çok istediği Hollanda’da eğitim fırsatı yaratan burs haberi hemen ardından geldi ama o kaderine boyun eğdi. Daha geçen yıl yok artık dedirten bir olay basına yansımıştı ki 100 yıl öncesinde 4. eş olan Kartini için yine de şanslıymış dedirtti! Taşrada Bölge Meclis Başkanı olan politikacı Fikri Aceng, 17 yaşında bir kıza dini nikâh yaptıktan 4 gün sonra fikrini değiştirmiş ve sms gönderek boşanmıştı. Çok eşli evliliğe sınırlar koyan bir kanunları olsa da görünen o ki Kartini’nin endişeleri günceldir. Kumaları arasında ayrıcalıklı olması, görücü usulü evlendiği eşiyle iyi anlaşması onun şansıydı. Evdeki çocuklara hem anne hem öğretmen oldu. Eşi onu sevip, sayıyor, düşüncelerine önem veriyor ve planlarını destekliyordu. Maddi gücü ve otoritesi vardı. Kızlar için okullar açıp meslek öğretmeye başladı. Hedeflerini gerçekleştirmeye başlamıştı bile, hem de ülkesinden ayrılmadan. Genç ölmese kimbilir daha neler yapardı! Ardından kendisine okul fırsatı sunan Hollandalı Abendanon mektuplarını kitaplaştırdı. İlki Karanlığın Sonu Işıktır, ikincisi Cavalı Bir Prensesten Mektuplar çok ilgi gördü, çok sattı. Kitap gelirleriyle meslek okulları açıldı, birçok çocuğa eğitim imkânı sağlandı. Kartini’nin açtığı yolda verdiği ilhamla kadınlar hızla ilerledi. Bugün çalışma hayatının her alanında Endonezyalı bir çok kadın görmek mümkün. Hükümette 9 kadın bakan var. Her ne kadar “Kartini Günü artık Kadınlar Günü olarak kutlansın” diye aykırı sesler çıksa da O bir anne olarak aydınlatmaya devam ediyor. Ben ise onun ulusunu tanımladığı şu sözün nasıl da hâlâ güncelliğini koruduğunu şaşırak izliyorum. Cava’nın yanardağları gibiyiz, dışarısı soğuk ama dağın içi kaynıyor. [email protected] SMS’le boşanma... Türkler dışlanmış hissediyor Mektupları kitaplaştırıldı ‘Beni De Dinle’ Bazı Avrupa ülkelerinin parlamentolarının 1915 olayları hakkında kararlar almasının ardından “kendi tezlerinin dinlenmediğini” düşünen Belçika’da yaşayan Türkler “Belçikalı gibi düşünüp, Türk gibi organize olan, “Beni de Dinle” adlı bir kampanya başlattı. Ağızlarını siyah bantla kapatarak tuttukları farklı dillerdeki “Beni de Dinle” pankartlarıyla fotoğraf çektirip Avrupa kamuoyuna mesaj veren Türk toplumu beyaz gömlekler giyip, ağızlarını bantlayarak dün Brüksel Kuzey Tren Garı önünde bir protesto eylemi yaptı.. Konsolosluğun sağladığı kahve ve çay, CHP’li sandık görevlisinin hazırladığı yoğurtlu sarma, HDP’li sandık müşahidinin ısmarladığı dürümler, arada elden ele dolaşan kurabiye, poğaça ve bademler ile çizilen sınırlarla seçim sürecine konu olan çatışmalı parantezin ağır yükünü görmezden gelmeye çalışan görevli ve gönüllüler ortaklıklarını keşfediyorlar. Geçen yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sadece 3500 kişinin oy verdiği seçmen kayıtsızlığına, on yıllardır devlete ve hükümetlere olan güvensizliğin mi, apolitikleşmenin mi, yoksa Türkiye’de hüküm süren siyasi, iktisadi ve kültürel daralmadan uzaklaşma arzusunun mu neden olduğu üstüne spekülasyon yapmaktansa sandık ve seçimden öte ortaklıklarımızı nasıl keşfedebileceğimizi 17 yıldır ABD’de yaşamakta olan bir HDP müşahidinin şu sözlerinde bulabiliriz: “Ben yıllardır eziklik duyardım bir işim düşüp de konsolosluğa gelmek zorunda kaldığımda. Ha Alman konsolosluğuna gelmişim, ha Türk konsolosluğuna fark etmezdi. Şimdi sandık başında büyük bir güven duyuyorum hem de kendime daha çok güveniyorum. Bu sandık benim sandığım, bu seçim bizim seçimimiz.” Hegelci diyalektik, çatışmanın en acımasız noktasında yepyeni ve özgürleştirici bir sentezin ulaşılabilirliğine işaret eder. Zaten bir mutfak fayansı donukluğuna sahip olmaktan başka bir çaresi olmayan konsolosluk bürokrasisinin orta yerinde oy verirken, ortak insanlığımızı ve daha özgür bir dünyanın mümkün olabileceğini de keşfediyoruz Manhattan gökdelenlerinin gölgesinde. [email protected] Sarma, dürüm ikramları... [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle