28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER KÜLTÜR SANAT Salı 19 Mayıs 2015 Öteki olmak ne demek? Bireyler gerçekleştirdikleri sosyal etkileşimler ile toplumun temel yapısını oluştururlar. Bu oluşum sürecinde birey, bir diğer bireyden farklı, kendine özgü bir kimliğe sahiptir. ALPER ÖZGÜR Sosyoloji Lisans Öğrencisi 22 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK E tnisite, din, kültür, ten rengi ve onların iç dünyasını “ben buyum” şeklinde ifade eden birçok kimlik bilgisi ile toplumla yüzleşirler. Buna bağlı olarak beraberinde “olmadıkları beni” ortaya koyar ve aslında “olmaya çalışılan” ve “olması gereken” gibi toplumsal grupların koyduğu toplumsal normların inşası ile ortaya çıkmış birey tipi ve kimlikleriyle etkileşimlere, kimi zaman bu etkileşim esnasında çatışmalarla karşılaşırlar. leri engizisyon mahkemelerinde cezalandırdığını, realist akım küresel siyaset döneminde (1900’ler) vatanvatan hainliği, ülke çıkarlarına uygun olan veya olmayan şeklinde meşru kılınan eylemlerde bulunduğunu ve bunlara benzer birçok örneği tarihsel süreç çizgisinde görebiliriz. Siyasi güç ve kimlik Ve günümüzde de siyasi güç yapılarının, toplumsal ahlak kurallarının bireylerin etnisiteleri Toplumsal gruplar, kurallar ortaya koyarlar ve koydukları bu kuralları bazı zamanlarda ve koşullarda dayatmaya çalışırlar. Bazı davranışları “doğru” bazı davranışları “yanlış” olarak kabul edip yasaklarlar. Dayatılan herhangi bir kuralın ihlalcisi varsayılan kişi; özel bir kişilik türüne sahip olarak görülebilir; ya da toplumsal grubun biat ettiği kurallar çerçevesinde yaşamak konusunda güvenilemeyecek biri olarak değerlendirilebilir. Bu kişi Yanlış ve doğru ramları içeren bir ideoloji ile aynı ideolojik vasıfları kabul etmeyen bir bireyle çatışabilir. Bu her iki bireyin doğruluk ve yanlışlığını değil, her bireyi ve toplumsal grubu kendi yetiştiği toplumsal kurum ve mekanizmaların ve tarihsel sürecinin içinde değerlendirmemiz gerekmektedir. Çatışmanın olabilme ihtimali olumsuz ve önlem alınması gereken bir şey olarak görülmemeli, kimi zaman çatışmanın ve zıt iki kutubun karşılıklı bil Azrail’e mektup evgili Azrail, Muhtemelen duymuşsundur, bu ülkede açık açık yapılan darbeler tarihe karışalı 30 yılı aştı. Askeri tehditler epeydir denizin dibini boyladı. Demokrasi uzun zamandır onu bir tramvay gibi gören ve ineceği durağı gözleyenlerin ikiyüzlü niyetine emanet. Darbeler artık hukuk yoluyla sivil sivil yapılıyor; muhaliflerin ipi gizlice kaydedilen kasetlerle çekiliyor. İktidardaki politikacıların mal güvenliği gibi can güvenliği de iyi korunuyor. Buralarda artık kimsenin kimseyi eski usul devireceği, kimsenin kimseyi eski usul asacağı yok. Yeni usul başka. Artık minareler süngü, kubbeler miğfer; camiler kışla, müminler asker... Yani seninkiler iktidarda. Ölülerimizi gömen biziz; kürsülerde kefene sarılıp konuşan onlar. Politik arenanın en önemli noktalarında duranlar ellerinde metrelerce beyaz bez, ona bir kendilerini doluyorlar; bir ülkeyi... Sanki enselerinde senin nefesin, üzerlerinde gölgen var. Bu arada kendi nefesleriyle başkalarının canını alıyor; kendi gölgeleriyle başkalarının hayatını karartıyorlar. Sonra da, “Ha öldürüldük ha öldürüleceğiz” diye meydanlara çıkıyorlar. Kimse dokunmadığı hatta dokunmayacağı halde, durduk yerde tıslayan vahşi ve şirret hayvanlar misali... Oysa belli, seçimle geldikleri yerden nihayetinde seçimle gidecekler. Bunu bildikleri için seçim S Ya biz ya öteki Her bir birey, kendi kimliğini ortaya koyduğunda ya bizdir ya da ötekidir. Buna karar verenler mevcut egemen toplumsal gruplardır, çıkardıkları ahlaki veya formel yasalarla bir diğer toplumsal grubu ya olağan olarak nitelendirir ya da öteki. Bilmemek ve korku İnsanoğlu, tarihin en başından beri bilmediği, anlamlandıramadığı olgu ve olaylardan korkmuş, çekinmiş, kızmış ve kimi zaman tutarken kimi zaman bunlar sebebiyle savaşlar başlatmış, ideolojiler ve inançlar ile savunma mekanizmaları inşa etmiş ve kelime anlamıyla bilinmeyen yani karanlıktan korkmuştur. “İnsan bilmediğinden korkar” deyimi yalnızca doğa olayları insan ilişkisini ve teknolojik gelişmelerin bu korkulara su serpmesi gibi tarihsel süreçleri ifade etmez, aynı zamanda iki farklı dili konuşan veya iki farklı inanç sistemine veya ten rengine veya kültüre sahip, birbiri hakkında önyargı ile hareket eden sosyal grupları da anlatır. Her bir birey, kendi kimliğini ortaya koyduğunda ya bizdir ya da ötekidir. (AP) ni, yaşam tarzlarını, inanışlarını veya cinsel kimliklerini yargıladığını gözlemleyebiliriz. Her bir birey aslında bir tez sunar ve diğer birey veya gruplar sosyal etkileşimleri esnasında o bireyin kimliğini içselleştirmeye çalışırken ya tezle yakınlık gösterir ya da karşılıklı iletişim yoluyla antitezlerini ortaya koyarlar. Uyum ve çatışma kavramları gibi toplumsal dinamiklerin fundamentallerini oluşturan sosyal eylem anlamları da buradan ortaya çıkar. “harici” olarak algılanır (Becker, Outsiders). O halde öteki, anormal, diğeri, sapkın veya harici olarak kabul edilen bireyler, toplumdan topluma, tarihsel süreçten sürece değişiklik gösterir. Aslında sorunsal kendi kimliklerinin var olması sebebiyle değil, var olan sahip oldukları kimliklerin bireyin sunduğu toplumsal grupların dinamikleriyle çakışmasından ileri gelir. Ulusalcı çizgide inşa edilmiş ve bu çizgide düşünsel ve eylemsel olarak dolaşan bir birey, tek millet ve tek vatan gibi kavgi ve kültür alışverişine ve dolayısıyla gelişmeye de yol açabilecek bir olgu olduğu açısından da düşünülmelidir. Bu konuya Türkiye Cumhuriyeti açısından baktığımızda pek çok farklı kimliğin olduğunu ele almamız ve sosyal etkileşimler esnasındaki çatışmaları duygusal ve çabuk karar verilen eylemlerle karşılamak yerine, egemen normları ve bu normları oluşturan egemen sosyal grupları düşünerek eyleme geçmemiz daha sağlıklı bir adım olacaktır. öncesi iki koldan saldırıyorlar. Paralelliklere tutuna tutuna tırmandıkları zirveyi bu kez başka bir paralelliğe tutunarak koruma taktiği uyguluyorlar. Mağduriyet edebiyatında sınır tanımıyorlar. Biri Mursi’yle aynı akıbete uğrama ihtimalinden giriyor; öbürü sana selam çakmaktan çıkıyor. Bu arada haberin olsun, seni de fena harcıyorlar. Kimi kurumsal, kimi ferdi... Geçen ay görmüşsündür, gazetelerde kendisini Azrail olarak tanıtan bir dolandırıcı haberi vardı. Senin kılığına giren bu sahte ölüm meleği, siyahlar giyip bir kapıyı çalmıştı. Kapıyı açan kadına “Günahın çok, kefaretini öde. Ondan sonra canını alacağım. Az sonra binaya biri girecek. Parayı ona ver” demişti. Sonra dolandırıcının ortağı binaya girmişti. İkili oyundan habersiz kadın, “Bu adam Azrail olduğunu söylüyor” diyerek gelen kişiden yardım istemişti. O kişi kendisini Azrail olarak tanıtan ortağını görmüyor gibi yaparak, onu Azrail’in sadece kendisine göründüğüne ikna etmişti. Kadın az sonra canını alacağına inandığı Azrail’e kanıp korkmuş, varını yoğunu dolandırıcılara vermişti. Ancak akşam olanları kocasına anlatınca dolandırıldığını anlamıştı. Diyeceğim şu ki, şimdilerde bizim ülkede senin adını kullanıp insanları kandırmak moda. Ferdi ya da kurumsal, adın dolandırıcıların ağzından düşmüyor. Benden sana selam olsun; Azrail buralarda çok seviliyorsun. Binlerce yıl önce anlam veremediği doğa olaylarına inançlar geliştirmiş olan bireyin, ortaçağ Avrupası’nda belirli toplumsal normların dışında kalan, anormal karşılanan birey Ortaçağ Avrupa’sı Kardeş Türküler’den Kamp Armen’e destek uzla’daki Kamp Armen’in yıkımına karşı başlatılan direniş nöbeti 13. gününe girdi. Kamp Armen’de geçen hafta sonu yapılan buluşmada çeşitli etkinlikler düzenlendi. Garabet Orunöz tarafından gelenlere kampın hikâyesi anlatılırken, Selcan Özgür tarafından yaratıcı yazım atölyesi düzenlendi, kampa gelen çocuklar tarafından domates fideleri dikildi ve Kardeş Türküler’in üç üyesi tarafından küçük bir konser düzenlendi. Kardeş Türküler’den T Abdullah Bey ‘dikenli’ gül CANİK HİSAR Yazar B u “istemezük”ün bazı sebepleri var. İlki; Paralelciler üzerinde bir ağırlığı var, hareketi açıktan sahiplenirse, kendisine sempatisi olanların oylarıyla birlikte bunların oyu da işaret edeceği yere (ya MHP ya da Saadet PartisiBüyük Birlik Partisi ittifakı olur) gider. İkincisi; CHP, MHP, Paralel derken bir de Abdullah Gül ile nasıl uğraşılacak, üstelik sıradan ve boş biri de değil. Hükümet kanadının bu aralar isteyeceği en son şey Abdullah Gül’ün gündemde olması. Zaten muhalefet partileri ilk kez karşılarına projelerle çıkarak onlara tatsız bir sürpriz yaptı. Nereden çıktı şimdi Abdullah Gül? sel, özel bir görüşmeden ziyade Sayın Başbakan’ın da (Erdoğan) bilgisi dahilinde olduğu anlaşılıyor. Amacı olan bir görüşme. Nasıl Esed’le gidip bir görüşme yapıyorsa, ‘işler kötüye gitmesin ve doğru olan yapılsın’ diye bir uyarı görüşmesi denebilir. Benzer görüşme orayla da yapılmış olabilir. Veya daha önceki süreçte birçok insan görüşmüş olabilir, bu ilişkiler farklı bir zemindeyken” diye açıklamada bulundu. “Neden bu konuda yorum yapmıyor?” diye iyiden iyiye merak etmeye başlamıştık ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhurbaşkanımızla (A.Gül) bu konuyu görüştüler mi, doğrusu bilmiyorum. Kaldı ki oraya gitmesi konusunda izin alması gereken makam benim. Ahmet Bey’in gitmesinden benim bilgim var” diyerek beklenilen konuşmayı yaptı. Böylece konu açıklığa kavuştu sağ olsun... Erdoğan biliyordu ki, kendisi konuşmadan taraflar sesini kesmeyecek ve gitgide büyüyecek olayın kapanması için devreye girerek, adeta Davutoğlu’na “Ben olmasam batarsın”, Gül’e de “Bunca işimiz varken bi tek sen eksiktin” mealinde göndermede bulundu. Ayrıca, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak her şeyi bilmesi gerektiğini söylediği bugünlerde, söz konusu “kardeşim” dediği Abdullah Gül olsa dahi “haberi olmasına gerek yok” demesi hiç şaşırtmadı desek! Feryal Öney, kampa hem destek olmak hem de kampın hikâyesini merak ettikleri için katıldıklarını belirtirken kampın yıllarca eğitime hizmet vermiş bir yer olduğunu belirtti. Kardeş Türküler’in “Bu coğrafyasının gerçek hikâyesinden beslendiğini” söyleyen Öney, Kamp Armen’deki direnişle ilgili “İnançla duran bir grup insanın gurur verici bir tablosu vardı” diye konuştu. lKültür Servisi Açıklığa kavuştu Başbakan Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu 2013 yılında Pennsylvania’da Fethullah Gülen’i ziyaret ettiğini ve bu ziyaretten dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bilgisi olduğunu söyledi. Bu açıklama doğal olarak kamuoyunda yankı uyandırdı. Bu konunun sorulması üzerine (emekli Cumhurbaşkanı) Gül, “Benimle ilgili kısmında bir yanlışlık var. Ben sonradan öğrenmiştim” deyince Başbakan Davutoğlu, “Ben hiçbir görüşmeyi devlet kaydı dışında yapmadım. Gül’e saygım sonsuz ama zihnim çok berrak” dedi. Gül’ün buna yanıtı “Benim de zihnim berrak” şeklinde oldu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan araya girerek, “Neticede Davutoğlu bu görüşmeyi yapabilir. Görüşmenin kişi Olayı hatırlayalım Köşeye sıkıştılar Hükümet kanadı yıllardır proje üret(e)meyip kendisini eleştiren muhalefete alıştığı için aynı düşünceyle yeni bir seçime gireceğini hesap ederken karşısında hiç ummadığı bir ‘muhalefet dağı’ buldu. Ana muhalefet partisi CHP’nin beğenmedikleri Kemal’i “Sosyal devlet nasıl olunur?” sorusunun cevabını veren ekonomik projeleriyle onları köşeye sıkıştırdı. MHP’nin Devlet’i çözüm sürecine karşı olmanın yanına yeni birçok sosyal planı ekledi, adını taşıyamıyor dedikleri HDP’li Selahattin’in ise Demir mi taş mı olduğunu anlayamadılar. İşte böyle bir ortamda Abdullah Gül’ün yaptığı pişmiş aşa su katmak değil de nedir Allah aşkına! Abdullah Gül. (REUTERS) C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle