23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 5 NİSAN 2015 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 14 Tek başına cemaat avun kokuları içinde faytonla dönülen Kırkağaç mesireleri, en az 20 kişinin oturduğu uzun bayram sofraları, mahalle aralarındaki cimcoz, çelik çomak, dokuztaş kapışmaları... Hayat biraz, “ah nerede o eski zamanlar” külliyatı, biraz “eksilen yaşamlar” antolojisi, az çok da Murphy teorisi... Hani dolmuş yokken kuyruk çok ya da dolmuş duraktayken kimse yoktur ya... İşte öyle bir şey... Tarihi bir şehir, burada restore edilen büyük sinagog ve onun tek kişilik “dev” cemaatinin kesişim öyküsü, üç satırın ilginç bir özeti gibi. Hikâye, Edirne’de yıllardır süren ancak geçtiğimiz günlerde tamamlanan Büyük Sinagog ve şehirde son kalan Musevi olan Rıfat Mitrani’nin yaşamından kesitlerle daha anlamlı hale geliyor. 1905 yılındaki büyük yangın, Edirne’deki 13 sinagogu küle çevirir. İki yıl sonra, Büyük Sinagog inşa edilir. O yıllarda, Musevi nüfusu 24 bine yakındır. Balkan savaşları, Trakya olayları, Varlık vergisi, İstanbul ve İsrail’e göçler nedeniyle sayı azalır. 1980’li yıllara gelindiğinde Musevi nüfusu 63’e düşer. Bugün şehirde sadece bir Musevi yaşıyor. Rıfat Mitrani, şehirdeki Musevi cemaati ve kendi ailesinin geçmişini bugünün terazisinde tartıyor: “Dikiş tutturamadık. Cemaat var sinagog yok, sinagog var cemaat yok. Bizde havrada ibadet etmek için 9 kişi şartı vardır. Tek kişi kaldığıma göre, bana sekiz kişi daha lazım. Mitrani ailesi, 1492 yılında İspanya’daki Yahudi kıyımı başlayınca kaçan ailelerden biri. Aile kuşaklar boyunca Edirne’de yaşamış. zengin bir aile olmamış.” Edirne’de restore edilen tarihi sinagog düzenlenen törenle açıldı ancak kentte sadece bir Musevi yaşıyor. Rıfat Mitrani, kentteki binlerce Musevinin yıllar içinde birer birer nasıl azaldığını anlattı K ‘İyi Bilirdik’i Hak Edebilmek İçin... asulyeciyan, meşhur tiradında ne güzel özetler sanatçının kaderini: “Oynarken varızdır, yok olunca sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır.” Fasulyeciyan çoktan yok oldu, ama tiradı, tam da tahmin ettiği gibi, tiyatronun bir perdesine takılı kaldı, pervazına sindi, eski kostümlerden birinin yırtığına sığındı, fısıldaşıp durdu orda asırlarca... Çünkü dünyaya söyleyecek bir sözü vardı. Ve o söz, onu ölümsüzlüğe taşıdı. HHH Dünden beri herkes, Kayahan’ın sözlerini dilinde gezdiriyor. Candaş Tolga Işık, Posta’da, 30 yıllık eşinden ayrılmış doktor Meşhut Bey’in yalnızlığını Kayahan’ın sözcükleriyle dile getirdiğini yazıyor: “El ayak çekilince / sohbetler tükenince Dostlar eve gidince / bu geceler işkence...” Ertuğrul Özkök Hürriyet’te, “Sana sevdanın yolları / bana kurşunlar” dizesinin, bir ayrılık ıstırabını nasıl ruhumuza kanla yazdığından söz ediyor. Bekir Coşkun Sözcü’de, yağmurlu kumsaldaki adamın gözyaşlarını anımsatıyor: “Asırlardır yalnızım / pişmanım alın yazım/ Bir öfkeye mahkum ettik her şeyi/ bir yemin ettim ki dönemem.” HHH “Önce söz vardı” der kutsal kitaplar... Bizi var eden söz, onu nasıl kullandığımıza bağlı olarak, bizi yok edebilir, ihya edebilir, rezil edebilir, meşhur edebilir, selamete, felakete veya ebediyete taşıyabilir. Yangını ateşleyen de sözdür; söndüren de... Musibet de sözle gelir; mucize de... Zulüm de sözde gizlidir; merhamet de... İşi bitiren de sözdür; başı yitiren de... HHH Dün Kayahan’ın tabutu başında dua edenlere baktım: Hepsinin, dünyaya söylenmiş bir sözü vardı. Kimi sevda yollarına sözcükler serpmişti, kimi dilinden kırbaç yapıp günaha girmişti. Kiminin sözü, ağzından öfkeli bir vaşak gibi fırlamıştı, kimi sitemini kadife fısıltılara sarmıştı. Oysa bir çift güzel sözün, insanı yaşarken nasıl alkışlattığının, ölümünden sonra da nasıl yaşattığının en güzel kanıtı, hemen önlerindeki tahta sandukanın içinde yatıyordu. Kayahan’ın yüreğimize yazdığı mektuplar, nesiller boyunca tekrarlanıp duracak, yolu sevdadan geçenlerin dilinde... Bazen dertli bir doktorun ıssızlığını dillendirecek, bazen hasret kokan bir odaya sinecek. Kayahan, kâinata bıraktığı sözlerde yaşamaya devam edecek. Sözünün gücünü hışmının, ihtirasının, gazabının emrine verenlerse, sözün bittiği yerde boşluğa düşecek. HHH Unutmayın; yeryüzünde sizin için topluca söylenen son söz, “Nasıl bilirdiniz” sorusuna cevaptır. Yaşarken söylediğiniz tüm sözler, o son takdiri, “İyi bilirdik”i hak edebilmek içindir. Lafınızı seçerek sarf edin. Boş kubbede sizden hoş bir seda kalsın. Bir perdeye takılan sözünüz kalp kırmasın; Kayahan’ınki gibi, sizden sonra da takdirle, sevgiyle anılsın. ERK ACARER F 9 kişi lazım Kimseyi incitmedik dirne’nin meşhur çukur bakkalı... Rıfat Mitrani’nin geçmişi, babasının o dükkânından bağımsız değil. Edirne’deki son kalan Musevi aynı zamanda şehrin en tanıdık marketlerinden birinin de sahibi... Rıfat Mitrani, “Biz ticarette başarılı olduk çünkü fazla seçeneğimiz yoktu” sözleriyle sürdürüyor. “Musevilere memuriyet verilmedi, bu nedenle ticari hayatı denedik. Yaşam alanımız bu kadardı. Ben de babamın yolunda gittim, çerçilik yaptım. Elektrik olmadığı yıllarda köylere çikolata ve ufak tefek malzemelerle birlikte pil götürdüm. Mahalle bakkallarına mal satmaya çalıştım. Düzgün çalıştık, işimizi doğru yaptık, belki çok zengin olmadık ama Edirne’de mar Varlık vergisi E ka sayılırız. Hiç kimseyi incitmedik...” Savaşlar, toprak kayıpları ve sonrasında azınlıklara uygulanan baskılar, ayrımcılık politikaları... Mitrani şöyle anlatıyor: “Babam, dedemin manifaturacı dükkanı olduğunu, şehre Yunan girdiği zaman mallarıyla birlikte yakıldığını anlatırdı. Babamın çocukluk yılları da fakirlik içerisinde geçmiş. Tüccarlar çalışkan biri olduğunu gördüklerinde, onu bir dükkân açmak için teşvik etmişler. Sonunda gıda işiyle uğraşmaya başlamış. Belini büken zorluklarla karşılaşmış. Musevilerde kız tarafı evlendirilirken erkek tarafına ‘drahoma’ öder. Çeyiz parasıdır. Babam kız kardeşlerinin drahomasını ödemiş. Sonra ‘Varlık Vergisi’ gelmiş. Bunu da yine babam ödemek zorunda kalmış. Yoksa kardeşleri Sarıkamış’a, sürgüne gönderilecekmiş. Her seferinde sermayeyi tüketip, hayata yeniden başlamış ancak pes etmemiş.” Ayrımcılık görmedik Peki, onlar incinmiş mi? Mitrani hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde cevaplıyor: “Edirne aydındır, insanlar yumuşaktır. Genel politikalar ayrı... Ancak biz burada ne ayrımcılık gördük ne de ötekileştirildik. Şehir bizi kalbinde sakladı, hepimize iyi baktı.” Konu tam bu noktada geçmiş günlere, kalabalık sokaklara, büyük sofralara geliyor... “Eski günler güzeldi. Komşularımızla iyi anlaştık. Ben çocukken cemaatimiz de kalabalıktı. Üç bine yakın Musevi vardı o zaman. 20 kişilik bayram sofralarını, hep birlikte gidilen Kırkağaç mesirelerini anımsıyorum. İnsanlar bir bir eksildi. Düğünüm, 1976’da şimdi restore edilen sinagogda gerçekleşti. O zamanlar artık sayımız yüze kadar düşmüştü.” Mitrani şehirdeki Musevi cemaatinin sayısının gün geçtikçe azal masını ekonomik nedenlere bağlıyor: “Museviler buradan göç etmek zorunda kaldı çünkü iş imkanları çok azdı. Parası olmayanlar İsrail’e göç etti. İşlerini büyütmek isteyenler ve çocuklarını görece daha iyi okullara göndermek isteyenler büyük şehirleri seçti. İki kızım ve eşim İstanbul’da. Evet, Edirne’nin son kalan Musevisi benim. Askerden döndükten sonra rahatsızlandım. Bir bacağıma kemik nakli yapıldı. Ayrılamazdım. Paraya da tamah etmedim, burada kaldım.” Kişiye özel sinagog Rıfat Mitrani; noktayı esprili bir dille koyuyor: “Aslına uygun olarak inşa ettiler. Çok değerli bir durum. Harap haldeydi, çatısındaki kurşunları, vitrayları çalıp satmışlardı. Şimdi müze olarak da değer kazandı. Edirne’ye ibadet etmek için gelen gruplar çok olacaktır. Açılırken maalesef Edirne’de yoktum. Adeta bana özel sinagog yaptılar ama ben açılışında bulunamadım!” ‘Hıristiyanım’ dedim, dövdüler Gözaltına alınırken şiddet gören Kara hakkında dava açıldı. Polisler ise soruşturulmayacak ntalya’da yaşayan HaMerkezi’ne teslim edildi. Kara, lil Kara (28) geçen ocak polis merkezinde şüpheli sıfaayında gittiği adliyede görevtıyla ifade verdi. “Ben haksızlığa li polislerden Hıristiyan olduğu dayanamıyorum. Hıristiyanım” gerekçesiyle şiddet gördüğünü dediğini, bunun üzerine polisler öne sürerek şikâyetçi oldu. Potarafından darp edildiğini savulislerin “zor kullanma yetkisi nan Kara, “Hıristiyan olduğum kullandığına” hükmeden saviçin bana zulüm ettiler” dedi. Kara hakkında, 5.5 yıldan cılık soruşturmayı kapatırken, 12 yıla kadar hapis cezası isteKara hakkında polislere küfretHalil Kara miyle dava açıldı. Soruşturmatiği ve kamu malına zarar verda müşteki polislere küfredip diği iddiasıyla dava açıldı. Muratpaşa ilçesinde kuyumculuk ya tehdit ettiği ileri sürülen Kara’nın, adliye kontrol noktasındaki eşyalara zapan Kara, 5 Ocak günü alacaklı oldurar verdiği belirtildi. İddianamede, poğu kişiler tarafından, başlattığı icra talislerle ilgili ise zor kullanma yetkisine kibini kaldırması için zorla adliyeye ilişkin sınırın aşılması suçundan kogötürüldü. Kimliğini alma bahanesiyvuşturmaya yer olmadığına karar verille bu kişilerin yanından ayrılan Kara, diği belirtildi. çay ocağına saklandıktan sonra polisten yardım istedi. A Evinde içki içene müdahale etmiyoruz enizli Pamukkale’de AKP’li belediye meclisi, 40 kilometre uzaklıktaki Gözler ve Cankurtaran mahallelerini “içkili alan” olarak belirledi. CHP Grup Başkan Vekili Yılmaz Doğan, Gözler ve Cankurtaran’ın merkeze 40’ar kilometre uzaklıkta olduğunu belirterek, “Bu, yasaklamanın bir başka yoludur. O kadar mesafeye kim gidecek?” dedi. Pamukkale Belediye Başkanı Hüseyin Gürlesin ise, “Biz yalnızca bir düzenleme getirmeye çalışıyoruz. İçkiyi yasaklamıyoruz. Şehir merkezinde her noktada içki satışı var. İçmek isteyen 2 bira alır, gider evinde içer. Biz buna müdahale etmiyoruz” diye konuştu. Tartışmaların ardından madde AKP ve MHP grubunun oylarıyla kabul edildi. Böylelikle Pamukkale ilçesinde Gözler ve Cankurtaran içkili alan olarak ilan edildi. Bu bölgelerin dışında sadece turizm ruhsatı olan işletmeler içki servisi yapabilecek. l SEDAT KURT / Denizli D 12 yıl hapis istemi Adliyedeki kamera kayıtlarında Halil Kara’nın polis noktasında yere yatırılarak kelepçelendiği görülüyor. Ancak açık cezaevindeki hükümlülerin görev yağtığı çay ocağına dışarıdan birinin girmesinin yasak olduğu söylenince Kara ile bir hükümlü arasında tartışma çıktı. Olay yerine gelen polise direnip küfür ettiği ileri sürülen Kara, adliyenin giriş katındaki polis noktasına götürüldü. Yere yatırılıp elleri arkadan kelepçelenen Kara, Bahçelievler Polis Açılan davanın ilk duruşmasına katılan müşteki polis memurları, Kara’nın polislere küfür edip “Rüşvetçiler” diyerek hakaret ettiğini söyledi. Polis memurları, Kara’nın ayaklarıyla tekme attığını, polisin kendisine işkence yaptığını iddia etmek içinse kendi kendine zarar verip kafasını yere vurup parmağını ısırdığını ileri sürdü. l ANTALYA / DHA Kendisine zarar verdi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle