18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR Salı 28 Nisan 2015 İzmir’den Mardin’e opera ve bale 1. Mardin Opera ve Bale Günleri kapsamındaki etkinliklere İzmir Devlet Opera ve Balesi “Mevlana’nın Çağrısı” balesiyle katılıyor. Etkinlik, 717 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek. Mevlâna Celaleddin Rumî’nin evrensel bir kişiliğe dönüşümünde köşetaşı sayılabilecek olayların, özgün müzik ve vücut dili kullanılarak anlatıldığı “Mevlana’nın Çağrısı” balesinin koreografisi Mehmet Balkan’a, librettosu Şefik Kahramankaptan’a ait. Eser, 9 ve 10 Mayıs tarihlerinde saat 20.30 da Mardin Artuklu Üniversitesi AKM Salonu’nda sahnelenecek. EDITÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK 19 ‘Çözüm sizinle Kürtler arasında’ Hareket Atölyesi Topluluğu’nun oyunu ‘Külkadın’ Kadir Has Üniversitesi Sahnesinin kara kutu salonunda oynuyor Önceki gün Harbiye Askeri Müze’ye giderek Talat Paşa’nın kanlı gömleğini yerinde inceleyen Independent gazetesi Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, IRA ve PKK arasındaki ilişkinin çözüm süreci yolunda alakasız olduğunu ve iki unsurun birbiri üzerine bindirilemeyeceğini belirterek, ‘Bu sizinle Kürtler arasında, onların ve sizin tarihiniz’ diyor. he Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, önceki gün Tarih Vakfı’nın UCLA Modern Ermeni TariEVRİM hi Kürsüsü işbirliğinALTUĞ de Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Kampüsü’ndeki Garanti Kültür Merkezi Ayhan Şahenk Salonu’nda yapılan ‘Ermeni Soykırımı: Kavramlar ve Karşılaştırmalı Perspektifler’ konferansının konuğuydu. Benzer konulu bir konferans için iki hafta önce New York’ta konuşmak üzere davet alan, ancak Taşnak Partisi düzenlediği için bu etkinliğe katılmayı uygun görmeyen ve bu teklifi geri çeviren Fisk, kapanış konuşmasını yaptığı etkinlik vesilesiyle, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. İstanbul ziyareti sırasında Abidei Hürriyet Şehitliği’ne giderek, suikaste kurban gitmiş Talât Paşa’nın mezarını ziyaret eden, bununla da yetinmeyerek İstanbul Harbiye’deki Askeri Müze’de kendisinin kanlı gömleğini görmeye giden Fisk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir nevi bölgesel tiranlığa doğru gittiğine vurgu yapıyor. Başkanlık sistemini arzulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikasına bakışınız nedir? Dış politika zihniyetini anlamakta zorlanıyorum. Kendisi Arap ‘devrim’lerinin kıymetini sürecin başında ilk algılayan kişiydi. Tarihin meydana gelmekte olduğunu düşündüğünden, Obama veya Hillary Clinton’dan da önce, meseleyi Gazze’de Osmanlı bayrağı dalgalandırma düşüncesine kadar vardırdı. Sonra, Batı bir hata yaptı: Türkiye Arap dünyası için bir model olabilmeliydi. Ama ben bu noktada ‘Bir dakika, bundan emin miyiz?’ diye soranlardan oldum. Çünkü Türkiye’de İnsan Hakları, Kürt meselesi, Ermeni soykırımı konusu varken, bu ülkenin Arap dünyasına bir emsal teşkil etmesi söz konusu olamazdı. Ardından birçok Arap ülkesi de farkına vardı ki, Erdoğan özellikle Mavi Marmara vakası üzerinden tavır sergilemeye yöneldi. Bu durum alçak koltuğa oturtulan Türk büyükelçisi olayında da kendini gösterince Erdoğan hükümeti, ‘Peki, sizi istemiyoruz’ deyiverdi İsraillilere. Daha önce bunu yalnızca ABD veya Avrupalılar yapabiliyordu. Bu noktaya kadar, hayli ilginç bir psikolojik saygınlık sahibi olan Erdoğan’ın gerek Batı, gerekse de Doğu karşısında doğru adımlar attığını gözlemledik. Ama ondan sonra, kendisinin haletî ruhiyesi birden değişti ve adeta bölgesel bir tiran gibi konuşup davranmaya yöneldi. Yoksa ezelden beri böyle miydi? Uluslararası değil, bölgesel tiranlıktı bu. Söylediklerinden kimi, tıpkı Enver Sedat veya Saddam Hüseyin’inkileri çağrıştırıyordu. Bunları kendi dilinde söylerken ciddi değildi belki ama bu beyanlar bizlere çok garip biçimde akseder oldu. Bunu ülkenizde 20’nin üzerinde gazetecinin tutuklanmasına varan olaylar izledi. Yani olup bitenler, parti uğruna mıydı, yoksa devletin menfaati için miydi ? Şu sıralarda ‘Çözüm Süreci’ uğruna IRA önderleriyle buluşan birtakım Türk sanatçıları, akademisyenler de var. Bu doğru bir yaklaşım mı? Şu anki süreç kötü yolda bence. Bunu açarsak, IRA ve İngiltere arasındaki müzakereler veya İsrail ve Filistin arasındaki barış görüşmeleriyle, Türkiye ve PKK arasındakini mukayese dahi edemezsiniz. Bunları birbirinin üzerine bindiremezsiniz. Usta İrlandalı politikacı John Hume, 2001’de Jerusalem Post’a verdiği bir makalede, İsrail ve Filistinlilerin Kuzey İrlandalılardan öğreneceği şeyler olduğunu ve bunun anahtarının, taviz vermek olduğu eynep Günsür’un sel tarihlerine ve aynı zaSanat Yönetmeni olmanda içinde yaşadıkları duğu Hareket Atöldüzene nasıl baktıkları iryesi Topluluğu’nun “Küldeleniyor. Her kadının içinkedisi” masalından refedeki bastırılmış alanlar beranslarla yarattığı bir haredensel ve ruhsal kırılmalar ket tiyatrosu masalı “Külşeklinde ortaya konuyor. İlgiyle izlenen, insanı kenkadın.” Kadir Has Üniverdine dair sorular sormaya yönlendiren bir çasitesi Sahnesinin kara kutu salonunda oylışma “Külkadın.” Kuşkusuz, bu tür yüzleşnuyor. Düşünüyorum; “Külkedisi,” “Pamuk meler belli kalıplar içine hapsedilmiş toplumPrenses,” “Binbir Gece Masalları” önceleri ların bireyleri için zorlayıcı olacaktır ama sodinlemeye, sonraları okumaya doyamadığım nuçta, kadının içsel ve dışsal erginleşmesine masallardı. Çoğumuz öyle büyümedik mi? odaklı sesleniş kanımca doğru ifadesini buGünümüzde teknolojik dünyanın küçükleriluyor, bedensel ve sözel okumalar doğru yönne seslenen masallar da galiba temelde pek de akıyor. kopuk değil “Külkedisi” ve benOyunun sahnelenmesinde inzerlerinden. İşte, Hareket AtölHareket ce bir ironiyle örtüşen yapı, söz yesi, “Külkadın”la, masallar konusu akışı daha keyifle izledünyasının içine farklı bir açıAtölyesi, nir kılıyor. Zeynep Günsür, yodan giriyor, kadın imgesi üzeri“Külkadın”la, rumunda, masalsı bir anlatıma ne odaklanıyor. Kadına yönelik masallar yöneliyor ama aynı zamanda da bir okuma biçimi belirliyor. Aslıhan Erguvan, Deniz Yamadünyasının içine Estes’in sözleriyle “ne masal, ne nus, Ece Ulutan, Gizem Soysaldı, farklı bir açıdan martaval” yaklaşımını da sergiliGülsu Okay, Leyla Okan, Nilgün yor. Kadınlar bir yanda oyun bogiriyor, kadın Günsür, Dibel Günsür ve Zeyyunca dairesel hareketlerden nep Günsür’dan oluşan 30 – 75 uzak durarak kendilerine ayrıimgesi üzerine yaş arasında sekiz kadın, proglan alanlarında yüzyüze sesleodaklanıyor. ram broşüründe de belirtildiniyorlar seyirciye. Böylelikle, ği gibi, Hareket Atölyesi olarak, Günsür’un iki boyutlu frontal hakendi hafızalarındaki imgelerden yola çıkarak reket tasarımı masallardaki iki boyutlu imgetoplumsal hayatın içinde kadının duruşu üzeyi de taşımış oluyor sahneye. Leyla Okan’ın rinden bir tartışma alanı oluşturuyorlar. Bunu kostüm tasarımı ise bu anlatımı destekliyor. yaparken, çeşitli masalların yanı sıra röportaj Malzeme olarak ince ve renkli plastik tellelardan, seslerden ve özellikle de Clarissa P. rin kullanıldığı kostümler de aynı şekilde maEstes’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından sallardaki iki boyutluluğu yansıtıyor. Giysiesinlendiklerini belirtiyorlar. ler, Ece Ulutan’ın ışık tasarımında kimi zaman canlı renkleriyle göz alıyor, kimi zaman geçirKadının özgürleşmesi, genleşiyor ya da matlaşıyorlar... Bu masalsı erginleşmesi yaklaşım içinde kadının konumuyla, durduğu Oyunda, masalların, masal içindeki ve dıyerle, ileriye doğru atacağı adımlarla hesaplaşşındaki ataerkil sistemin ehlileşmiş ve bu ması istenen çelişkiyi yakalamamızı sağlıyor. sistem içinde kaybolmuş kadın imgesine “Külkadın,” Hareket Atölyesi’nin daha karşı bir duruş ortaya konuyor. Kadının ade önceki işleriyle kıyaslandığında içsel yönü ta bir yapı, bozumla kendini özgürleştirmeöne çıkan bir çalışma. Kadının kendiyle ve si, erginleşmesi üzerine gidiliyor. Bir hesapde masal dünyasının içinde ve dışında gelaşma söz konusu. Bu bağlamda, günümüztirildiği konumla hesaplaşması, toplumsal de, farklı kuşaklardan ve farklı altyapılardan hayatın içindeki sert sorgulamaları hoş bir gelen kadınların sahne üzerinde kendi kişiatmosfer içinde izleniyor... ‘Bu işitilmedik bir masal’ Z T ‘BM eşeğini hep sevdik’ Ve Birleşmiş Milletler’in çabaları da boşa gidecek... Birleşmiş Milletler ‘eşeğini’ hep sevdik, seviyoruz. Garibimi, ne zaman bir konuda başarısız olsak, hatta mayınını önceden temizlesek bile ilgili alana sürüyor ve onun klip klop klip klop diye buraya ilerlemesine şahitlik ediyoruz. Zavallı, yaşlı Birleşmiş Milletler. E peki ya bizim Barış Elçimiz Tony Blair’e ne buyrulur? Kesinlikle hiçbir şey yaptığı yok! Ha, belki ara sıra Tanrı’ya yardım için dua ediyordur! nu yazmıştı. Ben ise buna karşılık kendisine yanıtımda, asıl meselenin bu ülkelerle değil, İrlandalı Protestanlar ve 17’nci yüzyıl Katolikleri arasındaki arazi meselesine dayandığını belirtmiştim. Bu sizinle ve Kürtler arasında. Bu onların ve sizin tarihiniz. Tabii burada ilginç olan, Kürtlerin Ermeni soykırımını çok uzun süre önce tanımış olmaları. Onlar da ellerindeki kanı kabul etmiş ve bu konuda konuşmuşlar. Hatta Kuzey Irak’ta gittiğim bir Ermeni köyündeki komşu Kürtlere sorduğumda, bana bu konuda ‘Evet, yaptık’ dedikleri de olmuştu. Atatürk Türkiye’yi kurduğu sırada, ülkeyi başta laiklik olmak üzere bir çok alanda olması gerektiği gibi şekillendirdi; evet. Ancak, tarihin büyük meselelerini çözmekte yeterli olamadı. Kürt meselesi, Ermeni katliamları gibi. Atatürk Ermeni katliamına karışanları lanetlemiştir; evet; bu kayıtlara da geçmiştir. Ama, bir ülkeyi bir arada tutma pahasına, tarihin bilançosunu da değiştirmemeli. Keza Atatürk ülkeyi bu noktaya taşımasaydı, bugün bu tartışmayı da yapmıyor olurduk. Çünkü Türkiye’den Batılı güçleri çıkarıp bir Türk Devleti kurmak, beraberinde tarihin hesabına geçmiş kimi kararları da getirmiştir. Zaten bu da hem onun, hem de sizin trajediniz olarak nitelenebilir. Atatürk’e saygı duyuyorum. Delisi değilim ama örneğin, babam Atatürk’ün tarihin büyük figürlerinden biri olarak Modern Türkiye’nin rol modeli olduğunu söylerdi. Afrikalı ve Suriyeli göçmenler ile sığınmacıların durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? İngilitere’deki Başbakanım, ülkeye gelen sığınmacılara nasıl yardım ederiz değil de, insan kaçakçılarını nasıl yakalarız meselesini dert edinmiş. Tamam, onu da yap, anlıyorum iki hafta sonra seçimin var ve suçlularla mücadele niyetindesin; ama iş sığınmacılara yardıma geldiğinde, sorunun ülke sınırı dışında yaşandığı her tarafa doktorlarını yolluyorsun, ama sonra da sığınmacılara lütfen buraya, İngiltere’ye gelmeyin diyorsun! Parti mi, devlet mi? BİTTİ Salman Rüşdi’den Hebdo’ya destek Uğruna ölüm tehditleri aldığı ‘Şeytan Ayetleri’ ve ‘Geceyarısı Çocukları’ gibi kitaplarıyla dünyaca tanınan Hint asıllı İngiliz romancı Salman Rüşdi, PEN Amerikan Merkezi’nin Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya verilecek İfade Özgürlüğü Onur Ödülü’nü protesto eden altı yazara “PEN’in kararı çok doğru” diyerek tepki gösterdi. Rüşdi, Avustralya’dan Peter Carey, Kanada’dan Michael Ondaatje, İngiliz Taiye Selasi ve ABD’den Teju Cole ile Rachel Kushner ve Francine Prose’un verdikleri bu kararın ‘sindirmeyi teşvik edeceğini’ vurguladı. İlgili yazarlar, Charlie Hebdo’daki Müslüman karikatürlerinin saldırganca olduğunu iddia ediyordu. Robert Fisk ‘Sınırlardan yoruldum, ben Avrupalıyım’ Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği ve Türkiye ilişkisine bakışınız nedir? Türkiye’nin AB’ye girmesi taraftarıyım. Birçok Avrupalı bu fikrime karşı çıkıyor. Öte yandan hem ülkenizde, hem de AB’de yükselen bir milliyetçilik dalgası var ve bunu büyük bir ekonomik kriz takip ediyor. Dostumuz Yunanistan ayrı problem zaten. Bu durumda Britanya’nın AB’yi terk edeceği söylemini saçma buluyorum. Bu olmaz. Öte yandan AB aşırı hızla genişlemişe benziyor. Bununla birlikte AB ayakta kalacaktır. Avro da öyle, ben Avro’yu çok kullanışlı buluyorum. Ama kendi ülkemde sürekli para değiştiriyorum! Beyrut’ta veya civar ülkelerde bana nereden geldiğim sorulduğunda, onlara ‘Avrupa’ yanıtını veriyorum. Uluslar ve ulusal sınırlardan çok yoruldum. Gümrük ve göçmenlik ofislerinden de. Peki ya Filistin Devleti’nin kaderi? Asla bir Filistin Devleti olmayacak. ‘Filistin’e gidiyorum, Gazze’ye, İsrail’e gidiyorum, eğer Batı Şeria’ya yolunuz düşerse yalnızca koloni sakinlerine açık birçok yol olduğunu görürsünüz. Bu durumda Mahmut Abbas’ın ülkeyi Ramallah’tan nasıl idare edebileceği konusunda hiç fikrim yok. Ayrıca Kudüs civarındaki devasa beton yerleşimler, Filistinlilerin Kudüs’ü bir başkent olarak ele almalarını imkânsız kılıyor. Bu nedenle ileride bir Filistin Devleti olacağını düşünmüyorum. Ortada bir ‘Barış Süreci’ bulunmuyor. Amerika hiç eleştirmeden, İsrail’in her yaptığını kabul ettiği sürece, asla bir Filistin olmayacak. ‘Kürtler: Evet yaptık’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle