18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK KÜLTÜR SANAT Salı 28 Nisan 2015 Ölümüne Çalışmak mı? HAKAN ÇUBUKÇU Makine Müh.İş Güvenliği Uzm. “Çalışmaktan Kaçınma Hakkı”nı kullanması beklenilen çalışanın, kendi çalışma koşullarında nelerin ciddi ve yakın tehlike olduğunu bilmesi gerekiyor. İ ş sağlığı ve güvenliği konusunda özel bir yasa olmak gibi önemli bir özelliği olan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, 30 Haziran 2012 tarihinde 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. İnsanlığın, Ölmeden Önce Yüzleşmesi Gereken İvedi Gerçekleri icdan, gerektiğinde kalleş ve ikiyüzlü de olabilen sanal bir organ. Geçmişle yüzleşmenin hesabını yapmakta gösterdiği ustalığı, bugünün hesaplaşmalarında göstermiyor. Kurnazlık yapıp, işi akla ve mantığa bırakıyor. Kalbin altından beynin arkasına süzülüp içgüdüsel bir refleksle kendisini korumaya alıyor. Zaman geçsin, sorumluluk gölgelensin, mesafe artsın, her şey geride kalsın... Anca o zaman kalbin altındaki yerine geri iniyor. Vicdan, gerektiğinde politik ve dolayısıyla tehlikeli de olabilen bir organ. Bu sayede: Şu kadın, yağmurlu bir havada yerde sürünerek dilenen bacaksız başka bir kadının yanından, güle oynaya geçebiliyor. Şu şoför, trafik ışıklarında durduğunda arabanın camına yapışmış çıplak ayaklı bir delikanlıyı bir el işaretiyle def ediveriyor. Şu adamın kulakları, yemek yediği masanın yanı başında yere bırakılmış kir içindeki bir çocuğun zar zor üflediği flüte sağır. Şu genç kızın gözleri çöp kutularından yemek toplayan yarı deli evsize kör. Şu yaşlının kalbi, savaştan kaçıp gelmiş çocukların tehlikeli sokaklarda gece yarısı tiner koklayarak dolaşmasına dayanıyor. Dünya, bizler gözlerimizle gördüklerimize katlandıkça daha da çirkin dönüyor. Susuyoruz. Daha önce de sustuğumuz gibi. Sustukça sıra bize geliyor. Daha önce de geldiği gibi. Buna rağmen geçmişle yüzleşmekte gösterdiğimiz ısrarın zerresini bugünle yüzleşmekte göstermeye yanaşmıyoruz. Sistem etrafımızdaki yoksulların ve tutunamayanların ve azınlıkların soyunu kırıyor. Kararın içeriği Bu yasanın 13. maddesi “Çalışmaktan Kaçınma Hakkı” konusunun koşulları tanımlanıyor. Yasada bu madde, “Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işveren ise derhal kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir” şeklinde oluşturulmuştur. V Çalışan biliyor mu? Bu hakkı kullanması beklenen çalışan, öncelikle ciddi ve yakın tehlike kavramının ne olduğunu bilmek durumundadır. Bunun için de kendi çalışma koşullarında nelerin ciddi ve yakın tehlike olduğunun çalışana öğretilmesi gerekmektedir. Bu öğretme yapılmadan böyle bir hak verilmiş olması anlamsızdır. Kaldı ki çalışanların çok büyük bir bölümü böyle bir haklarının olduğundan bile haberdar değildir. Zonguldak’ta kömür ocağında çalışan işçiler (üstte), (AA). Baretsiz ve güvenlik halatı olmadan çalışan bir işçi (AA). cek kadar, bu dünyada hiçbir hakkı olmadığını düşünen madencimizden “çalışmaktan kaçınma hakkını” kullanmasını nasıl bekleyebiliriz, değil mi? İşte tam burada “söz bitiyor.” Öncelikle bu hakkın kullanılması halinde çalışanın arkasında durabilecek yasal altyapıyı oluşturmalıyız. ranışlarının işveren tarafından yapılan eğitim ve denetimlerle önlenmeye çalışılması önemli ve belirleyicidir. İşyerinde uygulanan iş güvenliği önlemleri, kazaları engelleyecek etkinlikte olmalıdır. İş güvenliği konusunda yapılan çalışmaların hedefi, kaza olursa işverenin kusur oranının azalmasını sağlamak olmamalıdır. Çalışanlarımızın “ölümüne” çalışmayacak şekilde bilinçlenmelerini sağlayacak yöntemleri mutlaka bulmalı ve hayata geçirmeliyiz. Sendikalar ve meslek örgütleri bu konuda etkin görev üstlenmelidir. Kanımca başlangıç, çalışanın böyle bir hakkı olduğunu gündeme getirmek ve gündemde tutmak olmalı. Bu makale de bu amaçla yazılmıştır. İşyeri iklimi ne olurdu dersiniz? Ben işçilerle yaptığım eğitimler sırasında bu soruyu sorduğumda, “Çalışmak için yeni bir maden arıyor olurlardı” yanıtı geliyor. Ocaktan çıkarıldığında ambulansa binerken “Çizmemi çıkarayım, sedye kirlenmesin” diyeİş güvenliği çalışmalarının başarılı olmasında, her seviyedeki çalışanın katılımı ve güvenli davranmanın alışkanlık haline gelmesine fırsat verilmesi çok önemlidir. Bu fırsatı yaratan ise işyeri iklimidir. Bu iklim, çalışanı “güvensiz” davranmaya özendiriyor olabilir. Çalışanların “güvensiz” dav Soma’daki işçiler bilseydi... Yasalarda yazılı olması “hakların” kullanılabilmesi için yeterli olmuyor. Örneğin Soma’da işçiler kazadan önce bu haklarını kullanma yoluna gitselerdi, Barışı Arayan Ada Prof. Dr. NİYAZİ KIZILYÜREK Kıbrıs Üniv. İnsan Bilimleri Fakülte Dekanı Bizim kalbimiz hâlâ sapasağlam. O kolektif suç, verdiğimiz ödünler yüzünden çağlardan çağlara yuvarlanarak ve tüm suskunları bünyesinde toplayarak büyüyor. Biz onu eski zamanlara ait bir günah sayıyoruz; saygıyla yasını tutuyoruz. Ama aynı günahı her gece yatağımıza yattığımızda ve her sabah kahvaltı sofrasına oturduğumuzda ve her sokağa çıktığımızda ve bize dayatılan değerleri sorgusuz sualsiz her kabul edişimizde ve hiç ama hiç isyan etmeyişimizde yeniden işliyoruz. Soy, sadece savaş zamanları bir halkın başka bir halkı kendi çıkarları için kasten ölüme göndermesiyle kırılmaz. Soy, barış zamanları insanların yanı başlarında, gözleri önünde, ayakları dibinde süren insanlık dışı hayatlara, kendi çıkarları için kayıtsız kalmasıyla da kırılır. Yaşadığımız çağ, tutunamayanların soyunu kıran bir çağ. Yaşadığımız çağ azınlıkların yok sayıldığı bir çağ. Yaşadığımız çağ bizi yoksullukla tehdit eden bir çağ. Tehdide boyun eğerek sistem dışı kalanı hep birlikte görmezden geliyoruz. Ne sistemin paketleyip elimize tutuşturduğu standart ahlak ve vicdanla yetinmekten utanıyoruz ne de toplumsal geçerliliği olan bahaneleri bir madalyon gibi yakamızda taşımaktan... Geçmişte yapılan hatalarla yüzleşmek evet çok önemli... Bugün yapılmakta olanlarla yüzleşmekse ne yazık ki keyfekeder... Bu yüzden her çıkmaza girişinde “Dünyayı ben mi kurtaracağım” diyebilen insanlığın, ölmeden önce yüzleşmesi gereken ivedi gerçeklerinin en başında kendi bencil tahammülü var. Atalarının günahlarıysa en sonda. K uzey Kıbrıs’ta parlamenter sistem hüküm sürse de, cumhurbaşkanlığı makamının çok önemli bir konumu var. Çünkü bu makama seçilen kişi “Toplum Lideri” sıfatıyla Kıbrıs müzakerelerinde toplumunu temsil eder ve müzakereleri sürdürür. Kıbrıs Türk toplumu geçen pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mustafa Akıncı’yı cumhurbaşkanı seçti. Seçmenlerin yüzde 60’ının oyunu alan Akıncı, rakibi Derviş Eroğlu’na büyük fark attı. Barış ittifakı CTPBG’nin aktif desteği ile ikinci turda cumhurbaşkanı seçilen Akıncı’nın etrafında adeta bir “Barış İttifakı” kuruldu diyebiliriz. Kıbrıs’ta federal bir devletin kurulmasını benimseyen yurttaşlar Akıncı’nın yanında yer aldılar ve ayrı devlet fikrine bağlı olan Derviş Eroğlu’na “dur” dediler. Mustafa Akıncı’nın etrafında “Barış İttifakı’nın” kurulması Kıbrıs Rum toplumunda da büyük heyecan yarattı. Annan Planı sürecinde sokakları dolduran Kıbrıslı Türklerin haykırışlarına ilgisiz kalan Kıbrıslı Rumlar, şimdi umutla Kıbrıslı Türklere bakıyor. ‘Kolektif emeğin Ruhi Su Dostlar korosu’ Korosu 40. yılında MEHMET KESKİN (AP) Çözüm umutları Büyük ekonomik sorunlarla boğuşan, kurumlarının çöktüğünü gören ve yolsuzluk haberleriyle sarsılan Kıbrıslı Rumların çözüm umutları yeşermeye başladı. Kıbrıs Rum toplumunda artık heykeller bile adanın kuzeyine bakıyor. Büyük çoğunluk umutlarını Mustafa Akıncı ile başlayan yeni döneme bağladı. Kuşkusuz, bu umutların yeşerip dal budak salması ve Kıbrıslı Türklerin beklenti ve özlemle riyle buluşması, liderlerin önümüzdeki dönemde gösterecekleri performansa bağlıdır. Yeni süreç Uluslararası topluluğun da aktif katılımıyla oluşacak olan yeni dinamik süreçte liderler sonuç almaya yoğunlaşacaklar. Küçük hesaplar ve karşılıklı suçlama oyunuyla zaman öldürmeye fırsat tanınmayacak. Açıkçası, bütün tarafların çözüm iradesi sınanacak. Ve şurası da bir gerçektir ki, başta BM olmak üzere, konuyla ilgili diplomatların bir “diplomatlar mezarlığı” olarak anılan Kıbrıs sorununun daha fazla uzatılmasına tahammülleri kalmadı. Önümüzdeki günlerde başlayacak yeni müzakere süreci da ha şimdiden “son şans” olarak değerlendiriliyor. Herkes “Kıbrıs yorgunu” olduğundan, bir an önce sonuç alınması için uğraşılacak. Son şans... Dünyanın en eski sorunlarından biri olan ve yarım asırdan fazla bir süreden beri ulusal ve uluslararası politikaları meşgul eden Kıbrıs sorununun çözümü için yeni bir fırsat doğmuştur. “Kaybedilen fırsatlar ülkesi” olarak da anılan Kıbrıs’ta bu sefer sonuca gitmek imkânsız görünmüyor. Barışı arayan adanın çözüme kavuşması ve Doğu Akdeniz’in bir istikrar havzasına dönüşmesi imkânsız değildir. Fakat bunun “son şans” olduğu da unutulmamalıdır... (DHA) uhi Su Dostlar Korosu önceki akşam koronun kuruluşunun 40. yılı için hazırlanan konserler dizisinin bir halkası için Kadıköy’deki Moda Sahnesi’nde seyircilerin karşısına çıktı. Tamamen dolu küçük salonda yaklaşık 50 seyirciyle bir araya gelen koro, seyircilere bir nefes kadar yakındı. “Düşürdün Aşkın Narına” türküsüyle başlayan konserde Ruhi Su türkülerinin de yer aldığı yaklaşık 30 eser seslendirildi. Sorularımızı yanıtlayan Ruhi Su Dostlar Korosu Sanat Yönetmeni Emin İgüs, 40. yıl konserlerinin yıl sonuna kadar devam edeceğini belirtiyor. Bu kapsamda 2 Mayıs Cumartesi günü Aziz Nesin Vakfı’nda, 9 Mayıs Cumartesi günü de Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Ruhi R Su Salonu’nda olacaklarını ifade eden İgüs, 9 Mayıs’taki konserde sanatçı Ufuk Karakoç’un konuk müzisyen olarak katılacağını söylüyor. İgüs, bu yıl aynı zamanda ölümünün 30. yıldönümü olan Ruhi Su için de çeşitli etkinlikler planladıklarını belirtiyor. Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği’nin planlamalara devam ettiğini, çeşitli korolar ve müzik gruplarıyla konserler planlandığını söyleyen İgüs, sonbahar aylarında konser, sergi, panel gibi etkinliklerin yapılacağını söylüyor. İgüs kendilerine “dostluğun, dayanışmanın, sevginin, paylaşmanın, mücadelenin, hoşgörünün, kolektif emeğin kültürünün” Ruhi Su’dan miras kaldığını belirtirken, koronun 40 yıldır ayakta durmasını da buna bağlıyor. Emin İgüs, Ruhi Su Müzesi kurmanın hazırlıkları içinde olduklarının da müjdesini veriyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle