19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MART 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER ‘Kelle koltukta ameliyat’ haberi ödül getirdi İstanbul Haber Servisi İstanbul Tabip Odası’nın her yıl 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında çeşitli kategorilerde verdiği “Basın Sağlık Ödülleri” açıklandı. Gazetemiz muhabiri Sibel Bahçetepe “Kelle KoltukMuhabirimiz Sibel ta Ameliyat” Bahçetepe İstanbul başlıklı habeTabip Odası’ndan riyle “Yazılı ödül aldı. Basın” kategorisinde ödüle layık görüldü. Bahçetepe, ödülünü 14 Mart cumartesi günü İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cem’i Demiroğlu Oditoryumu’nda yapılacak törenle alacak. 3 Kabataş Gevezeleri Kabataş iftirası iktidarın ve onun paçasına yapışık yaşayanların yalanı nasıl çekinmeden siyasi bir enstrüman olarak kullanabildiklerini açıkça gösterdi. Bir iç savaş çıkartma pahasına Kabataş yalanı uzun süre gündemde tutuldu. Dönemin Başbakanı Erdoğan meydanlarda bu iftirayı gözünü kırpmadan savundu. İktidarın medyası da olmayan bir linç girişimini önce yarattı sonra yaydı. Zamanında böyle sahte kışkırtmalar sebebiyle toplu katliamların yaşandığı bir memlekette yaşıyoruz. Kabataş’ta başörtülü bir kadını üzeri çıplak bir grup eylemci linç etti ya da Dolmabahçe’de camide içki içtiler yalanları bu toplumda bir iç savaş çıkartma potansiyeline sahipti. Bereket ahali memleketin başbakanına inanmadı. Onun işbirlikçisi gazetecilere de. Bu sorumsuz ve belli ki bir hayli kötü niyetli kışkırtma çabası amacına ulaşamadı. Siyasette yalanı sıklıkla kullanabilmek için yeteri miktar pişkinliğe de ihtiyaç var. Bundan da hem iktidarda hem de iktidarın yanında yöresinde peydah olmuş gazetecilerde bol bol var. Kabataş yalanını yayan ve destekleyenlere bu hatırlatılınca televizyon stüdyolarını terk ediyorlar. Bunu bir onur meselesi yaptıkları için değil. Beş dakika daha o stüdyoda oturmaya cesaretleri olmadığından. Korkuyorlar ve dolayısıyla kaçıyorlar. Dua etsinler ki yalana şerbetli ve bu işleri çok umursamayan bir memleketteler. Başka bir yerde olsa değil bir televizyon stüdyosuna adım atmaları bir gazeteyi ancak bayide görebileceklerini de biliyorlar. Hâlâ saldırganca ve utanmadan bu yalandan bahsetmeleri, hatta kendilerine linç uygulandığını söylemeleri bundan. Varlıklarını ve kariyerlerini büyük bir yalana borçlular. Kabataş da o büyük yalanın bir parçası. Varlığı bir yalana bağlı olanlar zamanla o yalana inanmak zorundadır. Aksi halde yok olacaklarını bilirler. Herkese inanılmaz gelen bu pişkinlik biraz da bununla ilgili. Bugün o yalanı en katmerlisinden savunan bir gazetecinin avukatı yalanı, yalanın nasıl oluşturulup yayıldığını açıkça anlattı. Bir şey değişir mi? Değişmez. Değişmez çünkü bu bir varlık yokluk meselesidir. Özür dileyip hatalarını kabul edince aynalardan yüzlerinin silineceğini aslında bomboş olan içlerinin dışa vurup kaybolup gideceklerini en iyi kendileri bilmektedir. Yalan ve yalanı savunmak öyle bir yere erişmiş ki Yeni Şafak’ta kendini liberalliğin duayeni olarak gören bir sayın profesör belki Kabataş’ta Kabataş olayı olmadı diyor ve şunları yazabiliyor: “Onları bırakın, ben bile tacize ve saldırıya uğradığım hissine kapıldım. Her an bir saldırıya uğrama tehdidi altında kaldım. Hayatımı ve hayat tarzımı gerekirse mukabil şiddet kullanarak korumam gerektiği kanaatine vardım.” Yani “belki evet yalan yalandı ama ben tacize uğradığımı hissettim” demekte. Muhakeme bu seviyede. Hadi Erdoğan’dan bir alıntıyı hatırlayalım. Kabataş bir yalan diyenlere ne demişti: “Sizin insanlığınız öldü mü be? Sizin vicdanınız bu kadar mı karardı? Çocuklarınızın, eşinizin yüzüne nasıl bakabiliyorsunuz be? Sizin çocuklarınızın başına gelseydi böyle mi davranırdınız? Vicdan... Vicdan... Vicdan...” Aynı soruyu Erdoğan ve diğer Kabataş gevezelerine soralım mı? Bence sormayalım. Zira bu şahsiyet anlayışlarıyla cevap vermeyi bırakın Allah muhafaza dava falan açarlar. Ama şunu yapalım. Ülkeyi iç savaşa dahi götürebilecek bir yalanı söyleyenleri ve bunu savunanları teker teker nedamet getirinceye dek hatırlatalım. Kedi adası l Japonya’nın batısındaki Aoshima Adası’nda 100’den fazla kedi ile 15 insan yaşıyor. 44 bin metrekare büyüklüğündeki ada, bir turist grubunun fotoğraflarıyla “keşfedildi”. Nüfusu 1960’ta 655 kişiyle en yüksek seviyesine ulaşan Aoshima Adası, daha sonra sakinlerinin iş bulmak için büyük kentlere göç etmesi ile giderek ıssızlaşmış. Ada sakinlerinin terk ettiği evlere yerleşen kedilerin nüfusu ise hızla artmış. Hâlâ adada yaşayan 15 kişiden dördü, geçimlerini balıkçılıkla kazanıyor. Diğerleri ise emeklilerden oluşuyor. Turistler, konaklayacak bir pansiyon ya da dinlenme tesisinin bulunmadığı adaya sadece kedileri beslemek ve seyretmek için geliyor. Japonya’da kedilerin çoğunlukta olduğu başka adalar da bulunuyor. Bunların en tanınanlarından Taşirojima’yı 86 kişi ile 100’den fazla kedi paylaşıyor. Kediler, “Kedi Cenneti” olarak bilinen Taşirojima’ya yıllar önce ipek böceği tesislerinden fareleri uzak tutmak için getirilmiş. Yöre halkının büyük kısmının, sanayileşmenin ardından adayı terk etmesi üzerine insanlar azınlığa düşerken kediler üstünlüğü ele geçirmiş. (REUTERS) Ramazan’ı ülkücüler mi katletti? Haber Merkezi Önceki gün ihbar üzerine evine çilingir yardımıyla giren polis ekipleri tarafından ölü bulunan Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde Meslek Yüksek Okulu öğrencisi Ramazan Fırat (20) dün memleketi Adıyaman’da toprağa verildi. Fırat’ın vücudunun çeşitli yerlerine aldığı bıçak darbeleriyle öldüğü belirlendi. Ev arkadaşları C.T, H.Ç, ve M.K gözaltına alınırken ifadelerinde sadece “ölü bulduk” dedikleri öğrenildi. Dayısı Mehmet Fırat, yeğeninin kimliğinden dolayı öldürüldüğünü öne sürdü. Fırat, “Yeğenim Ramazan’ın ülkücü olan gençlik tarafından işkence edilerek katledilmesi Ege Üniversitesi’nde öldürülen Fırat Çakıroğlu davası ile bağlantılıdır” dedi. HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder Twitter hesabından “Ramazan Fırat, Adıyamanlı bir öğrenci genç. Ülkücüler tarafından elleri ve boğazı kesilerek katledildi! #RamazanFırat” dedi. ‘BANA As keNdiNi i Bebeğinp düşürtüler gömdü İKLİM ÖNGEL kurtul dediler’ ANKARA Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK), İnsan Hakları Derneği’nin başvurusuyla, Antalya L Tipi Cezaevi’nde banyoda tecavüze uğradığını belirten genç S.Ö. ve tecavüzle suçlanan 40 yaşındaki Z.Y. ile yüz yüze görüştü. TİHK tarafından hazırlanan rapora göre, S.Ö. tecavüzü anlattığı cezaevi yetkililerinin kendisini dövdüğünü söyledi, “Başefendi, dedi. İntihara teşebbüs ettim...” dedi. TİHK heyetinin görüştüğü S.Ö., aynı cezaevinde kalan Z.Y’nin kendisine “banyoda” tecavüz ettiğini belirterek “Tecavüz etmek istediği zaman çok iyi davranıyordu, çok korktum, ben de hatalıyım, karşı koymalıydım. Daha cahildim. Ben de bu işin kötü olduğunu bilmiyordum, şimdi biliyorum” dedi. Z.Y’nin diğerlerinin aşağı inmesini yasakladığını belirten S.Ö., bir kere sesini çıkarmaya çalıştığını, ancak insanların yine dayak yediğini düşündüğü için gelmediğini anlattı. S.Ö., olayı bildirdikten iki gün sonra doktora götürüldüğünü söyledi. Cezaevi yönetimine ilişkin de dikkat çekici iddialarda bulunan S.Ö, kendisinin revire atıldığını, hasta koğuşu olduğu için sigara verilmediğini, “Kendini as kurtul” denildiğini kaydetti. S.Ö. şunları söyledi: “Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazıyordum, sevkimi istiyordum. Ancak işleme koymuyorlardı. Savcılığa yazdım. İsteğim dışında birçok kez koğuşumu değiştirdiler. Eski koğuşuma gitmek istiyordum, ancak beni başka koğuşa veriyorlardı. Tecavüzü sav Antalya L tipi Cezaevi’ndeki genç mahkum, başka bir mahkumun tecavüzüne uğradı. Tecavüzü cezaevi yönetimine anlattı, dayak yedi ‘BABA GİBİ DÖVDÜM’ Tecavüzle suçlanan Z.Y. kendisini ve koğuştaki mümessillik görevini şöyle anlattı: “Mümessillik düzenin sağlanması için gereklidir. Üç kişinin olduğu yerde bir reis seçilir. SSözünü geçirmezsen, insanlar da idare de huzursuz olur. Zaman zaman kızmak durumunda kalınır. Birine bir fiske vurulur.” Z.Y., S.Ö’yü zaman zaman “baba gibi” dövdüğünü söyledi. Taciz iddialarına ilişkin olarak da kendisini, “Asla masaj yaptırmadım. Ben S.Ö’ye krem sürdürmedim, masaj yaptırmadım. Ben tecavüz ya da onu çağrıştıracak bir davranışta bulunmadım. Böyle bir insan olsam, kırk yaşındayım, bugüne kadar hiç mi ortaya çıkmazdı” sözleriyle savundu. TİHK ise raporunda, 18 yaşını dolduran 78 genç yetişkin mahpusların koğuşlarına alındığına işaret ederek “Maddi durumu iyi olmayan ve ailesi tarafından ziyaret edilmeyen gençler, bazı koğuş mümessilleri tarafından tacize veya fiziksel şiddete maruz bırakılıyor” saptamasına yer verdi. ‘Banyoda tecavüz etti’ Muğla’da yağ balığı tuttular MUĞLA (AA) Muğla’nın Datça ilçesinde balıkçıların ağına takılan bir balığın, yapılan incelemelerde “yağ balığı” olduğu ve uzunluğuyla Türkiye sularında ilk kez görüldüğü belirlendi. Sıtkı Koçman Üniversitesi’nden Doç. Dr. Celal Ateş, balığın 2 metre boyunda ve 40 kilogram ağırlığında olduğunu söyledi. Genellikle okyanuslarda görülen ve suyun 1100 ila 800 metre derinliklerinde yaşayabilen balığın Türkiye sularında ilk defa yakalandığını söyleyen Ateş, yağ balığının etinde aşırı miktarda parafin bulunduğuna dikkati çekerek fazla yendiğinde bağırsak sorunlarına yol açtığını belirtti. Suriyeli kadına tecavüz ve tehdit GAZİANTEP (DHA) Gaziantep’in Karkamış ilçesinde Suriyeli 33 yaşındaki S.F., çalıştığı tarlanın sahibi Erdal Ç.’nin tecavüzüne uğradı ve hamile kaldı. Karkamış’taki çadır kente yerleşen ve durumu anlattığı ailesinin “Doğurursan seni öldürürüz” tehdidi üzerine S.F., 500 liraya aldığı iğneyle bebeğini düşürdü, anne ve kardeşi ise cenini boş araziye gömdü. Olayın ortaya çıkması üzerine jandarma, tecavüz şüphelisi ile bebeği düşüren S.F., annesi, kardeşi ve iğneyi sattığı öne sürülen Suriyeli ebe Fatma El A.’yı gözaltına aldı. Foklar gece kamerasıyla görüntülendi. Bürokrasi genç kadını öldürdü ADANA (DHA) Adana’da lenf kanseri nedeniyle nefes borusunun 5 santimetrelik kısmı alınan ve Türkiye’de yapay solunum borusu nakli yapılamadığı için Stockholm’deki hastaneye sevk edilen Sibel Gökdam 25 yaşındaki Sibel 25 yaşındaydı Gökdam, sevk raporu onay işlemlerini beklerken yaşamını yitirdi. Sibel Gökdam’ın eşi 32 yaşındaki Mustafa Gökdam, “İşlemlerin hızlanması için çalmadık kapı bırakmadım” diyerek isyan etti. Çiftin üç yaşında bir oğlu var. cıya anlattım, inanmadı. Tecavüz olayını şikâyet ettiğim için idare beni dövdü. Y. İsimli Başefendi de orada hakaret etti. Raporlarda istismarın görünmemesi ilginç. Acaba idare mi örtbas ediyor? Ben müdür ve savcıyı hiç görmedim. Savcı idareyi savunuyordu. Ben olayı açıkladıktan önce idareye bir dilekçe vermedim. Olayı açıkladıktan sonra infazda bana dilekçe yazdırdılar. Onlar söylediler ben yazdım.” Termik santral fokları yakacak ÖZLEM GÜVEMLİ Geçmişi milattan önce 7. yüzyıla dayanan İyonya kültürünün bir parçası olan Akdeniz foklarının, uzun yıllar sonra Marmara Denizi’nin güney kıyılarında da yaşadığı ispatlandı. Sualtı Araştırma Derneği Akdeniz Foku Araştırma Grubu (SADAFAG), Akdeniz foklarını Çanakkale’nin Karabiga kıyılarında kameralarla görüntüledi. Dünyadaki 700 Akdeniz fokunun 100’ü Türkiye’de. Karabiga kıyılarındaki mağaralarda ise en az 5, en çok 10 Akdeniz fokunun yaşadığı tespit edildi. Nesli tükenmekte olan foklar, Karabiga’nın bakir koylarına yapılması planlanan 7 termik santral nedeniyle tehdit altında. SAD Yönetim Kurulu Başkanı Ozan Veryeri hazırladıkları raporları ilgili kurumlara sunduklarını anlattı. Veryeri “Türkiye, bu canlının yaşam alanlarıyla birlikte korunmasını Bern, Barselona ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmeleri ile ilgili ulusal mevzuatımızla kabul ve taahhüt etti. Projeler onaylanırsa dünya çapında trajedi yaşanacak. Santrallar mevzuata ve uluslararası sözleşmelere aykırı. Yasadışı davranılıyor” dedi. Hortum evin çatısını uçurdu Fotoğraf:AA Milas’ta hortum nedeniyle bir evde hasar meydana geldi. Milas ilçesine bağlı Selimiye Mahallesi’nde Hacıahmetler mevkisinde hortum nedeniyle Yavuz Açıkgöz’e ait evin çatısı uçtu, duvarları ise yıkıldı. Açıkgöz, hortum sırasında evde bulunmadığını, komşularının kendisine haber verdiğini belirterek, “Eve geldiğimde çatının 10 metre ileride olduğunu ve bazı eşyaların da ağaç dallarına takıldığını gördüm” dedi. Önceki yıl inşa ettiklerini evin hortum nedeniyle kullanılamaz hale geldiğini ifade eden Açıkgöz, “Evi geçen yıl komşuların desteğiyle yaptık. Hortum çatımızı uçurdu, eşyalarımız kullanılamaz hale geldi. Yalnızca emekli maaşıyla geçiniyorum ve evi tamir etme imkânım yok” dedi. Haritadan silindi Karabiga kıyılarında 2 ay öncesine kadar Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahası statüsünde olan ormanlık ve makilik alanların bu statüsü kaldırıldı. Yeni askıya çıkan 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda Karabiga ve Aksaz yerleşimleri arasındaki Akdeniz foku yaşam alanının da haritalardan silindiğini açıklayan Veryeri, “Bakanlık bu yanlıştan geri dönmeli” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle