27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 4 Ekim 2015 pazar yazıları EDİTÖR: BETÜL BERİŞE 12 Yanan kar ve kuru yağmur STOCKHOLM OSMAN İKİZ St. Just’teki karikatür festivalinde hüzün vardı t. JustleMartel, karikatürİZEL ROZENTAL cülerin ve karikatür meraklılarının iyi bildikleri, Fransa’nın Limoges kentine yakın küçük bir kasabadır. Her yıl, Eylül ayının sonunda St. Just’te 15 gün süren bir karikatür şenliği yaşanır. Festival boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinden akın eden çizerler eserlerini sergiler, birbirleriyle ve hayranlarıyla buluşurlar, kitap ve karikatürlerini imzalar. Bu yıl 34’üncüsü düzenlenen St. Just Karikatür Festivali’nin açılışı 25 Eylül’de yapıldı. Ancak açılışta neşeden ziyade hüzün hâkimdi. Charlie Hebdo katliamının üzerinden geçen sekiz ay, yaraların kapanmasına yeterli olamadı. Nitekim önceki festivallerin müdavimlerinden olan beş merhum karikatüristin gülümseyen portreleri daha girişte ziyaretçileri ‘bizi unutmayın’ diye karşıladı. Festival komitesi başkanı ve 25 yıl boyunca kasabanın belediye başkanlığını yapmış olan Gérard Vanderbroucke açılış konuşmasında, “Burası bir anma yeri değil; sanırım bu tanımdan kendileri de hoşlanmazdı, buRayma. rası bir ailenin buluşma yeridir” diyerek salondaki ağır havayı yumuşatmaya çalıştı. Ne var ki daha sonra söz alan, merhum karikatüristler Tignous ve Georges Wolinski’nin dul eşleri ile Philippe *Düşünce suçu Honoré’nin kızının kısa konuşmaları davetlileri ister istemez o meşum 7 Ocak gününe götürdü. kadın, muhalif çizgileri nedeniyle tam bir yıldan Semih Poroy’un St. Just’te sergilenen bir çalışması. Suikast kurbanlarından Wolinski’nin eşi Maryberi işsiz, Venezüella’da karikatürlerine yer vere se Wolinski, kocasının çalışma odasını St Just’e cek mecra bulamıyormuş. bağışlamış. Ünlü çizerin çalışma masasıyla kiSalonlarda sergilenen karikatürlerin hemen taşisel eşyalarının teşhir edildiği oda, pencereden mamında ifade özgürlüğü konusu işlenmişti. Hatgörünen manzarasına kadar Wolinski’nin çalışta çocukların çizimlerine ayrılan bölümde bile tema odasının birebir kopyası. ma aynı. Dünyadan çeşitli karikatürcülerin ve Festival müdavimlerinin görmeye alışkın ol‘Cartooning for Peace’ ile ‘FECO’ karikatür kurumadıkları bir diğer yenilik ise salonların girişluşlarının üyelerinin yer aldığı sergilerde ABD, lerinde bekleyen güvenlik elemanlarıydı. Zaten Avustralya, İsrail, İtalya ülke olarak katıldılar. KiTignous’un eşi Chloé, kısa konuşmasının sonunşisel sergilerin arasında ise tanıdık bir isim göda konuya değinmeden geçemedi, “Bundan böyze çarpıyor: Cumhuriyet gazetesi çizeri Semih Pole karikatür istiyorsanız, önce güvenliği sağlamaAHMET ARPAD roy festivalde ülkemizi temsil eden yegâne çizerilısınız” dedi. Bu yılın afişini Venezüellalı sanatçı miz oldu. Dünyanın en ünlü çizerlerinin yer aldıRayma’nın karikatürü süsledi. Her yıl bir karikağı, kasabanın spor salonunun ortasında, kendisine türiste yörenin simgesi olan bir canlı inek armaayrılmış olan köşede sanatçının toplam sekiz adet ğan ediliyor. St. Just’de bu yılın ‘Altın İnek’in saadın yaşını başını almış. Yıllardır aynı yerde karikatürü sergilendi. hibi Rayma! Çekingen bakışlı bu yetenekli genç duruyor, Stuttgart Schloss Alanı’nın altındaki metro geçidinde gazete satıyor. Koltuğunun altındaki gazetelerin adı “Kaldırım”. Sık sık oradan geçtiğim için kimi gün selamlaşıyoruz. Çene çaldığı başkaları da var. Çoğunlukla yaşlı insanlar. Arada sırada Kaldırım’ı alıp göz atıyorum. Kaldırımda yaşayan çok fakirlerin gazetesi. Toplumun dikkatini bu insanların sorunlarına çekmek için 20 yıldır yayımlanan aylık gazete değişik destek, bağış ve ilanla yaşıyor. Bir süre önce gazete alırken yaşlı kadına sormuştum: “Nasıl dayanıyorsunuz saatlarce burada durmaya?” diye. “Mecburum” olmuştu yanıtı. “Devletin Suryakusuma’ya benziyordu, iki haftada bir yazverdiği destek yetmiyor. Günde üç beş Avro da gazedığı köşesini kaçırmadığım, Julia’s Jihad adlı kitate satışlarından elime geçiyor.” Kaldırım Stuttgart’ın bını okuduğum Endonezyalı gazeteciye. GÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN başka köşelerinde de satılıyor. Satanlar yaşlı kadın giSıradan ayrılıp ona gittim! Evet Julia idi. Türk olduğumu öğrenince “ne tesadüf tam da bi fakirlik sınırının çok altında yaşayanlar. GazeteTürkiye’de başımdan geçen bir olayı anlatıyordeki haber ve yazılar çoğunlukla onların zor yaşamıdum, çok severim Türkiye’yi” dedi. Numaralar nı ele alıyor. Yaşlı kadın sekiz yıldır burada durduazı günler vardır ya herşeyin ters gittialınıp fotoğraf çekildikten ve whatsup’tan payğunu anlatıyor. “Benim yaşımda kolay değil, fakat yiği, bitti derken bir aksiliğin daha burlaşmaya söz verdikten sonra tekrar Azize hanıne de haftanın dört günü geliyorum. Her gün 6 saat. nunuzun dibinde bittiği! İşte öyle günma yöneldim. Bu sefer bekledim ve tanıştık, doğal Stuttgart’ta benim gibi gazete satan yaklaşık yüz kişi lerden biriydi. O tür günlerden yine de olarak Türkçe konuşmaya başladık. var. Önemli olan bir işe yaradığımızı hissetmek.” umudu kesmemek gerek! Azize Tank’a bir ilham perisi demek yanlış olAslında o gün akşam Alman BüyükelçiliğinEvleri köprü altları maz, etkileyici bir yaşamı var. 2013 Federal Mecde bir resepsiyona davetliydik. Gün içinde yalis Seçimlerinde Almanya’da Sol Parti’den ilk kez Günümüz Almanyası’nda her geçen gün daha çok şanan olaylar işbirliği etmişcesine sanki bizim aday olmuş ve Berlin Eyalet listesinden 6. sırada oraya gitmemizi engellemeye çalışıyordu. Neinsan eline geçen düşük sosyal yardım ile fakirmilletvekili seçilmiş. 63 yaşında siyasete atılmaler olmadı ki neler! lik sınırında, gelecekleri belirsiz bir yaşam sürdürüya karar veren Azize Tank, “Gelen tekliflere hayor. Bunlardan yedi yüz bini tam dibe vurmuş, evAksilikler art arda yır diyemedim” diyor. Türkiye’de siz barksız, ailesiz yaşıyor. İçlerinden 30 bini yaşadoğup, büyüyen ve lise sonrası çaBizim kızın okulunda nispeten mını sokakta geçiriyor. Kar, buz ve yağmurda ormanlışmaya başlayan Azize 22 yaşına geç duyurulan öğretmenlerle tanışlar, parklar, köprü altları, kapı içleri, aralıklar, alt gegeldiğinde hayatını aynı işte geçima toplantısı; illâ da öğretmenlerçitler, metro istasyonları onların barınakları. Bir zaremeyeceğini anlayıp yeni ufuklale tanışacağım diyen eşimin işten manlar iş güç, ev bark, çoluk çocuk sahibi bu insanra açılmaya karar verir. Bu karar erken çıkıp Cakarta trafiğine rağlar şimdi yalnız. Devletin desteği ölmemelerini sağlısonucu kendini dilini hiç bilmedimen yetişme gayreti, yolda anlı şanyor. Almanya’nın 1990’lı yıllardan bu yana geçirdiği ği Almanya’da bir fabrika işçisi olalı Bluebird taksisiyle küçük bir katoplumsal değişim ülkede sorunları arttırdı, insanlarak bulur. Almancaya hâkim oldukza yapması, toplantıya epey gecikrın yaşamını giderek zorlaştırdı, bireyin geliri azaldı, tan sonra Berlin Charlottenburgmemiz... Daha sonra Alman elçiliğifakirlik doruğa fırladı. Wilmersdorf ilçe belediyesinde yane giderken arabayı park ettiği anResmi verilere göre Almanya’da 13 milyon insan bancılar sorumlusu olarak çalışmada eşimin kimlikleri dahil her şe‘fakir’ kabul ediliyor. Tek başına yaşayıp da ayda 920 ya başlar. Seçimi kazandığında Fayinin içinde olduğu çantasını okulAvro’nun altında kazanan ‘fakirler sınıfı’ndan. İki tih Çekirge “Azize’nin mucizesi” da unuttuğunu fark etmesi. Park yeçocuklu bir ailede bu sınır 1940 Avro’dan başlıyor. başlıklı yazısında kendisinden ve rinden bindiğimiz başka bir taksiAB’nin güçlü ülkesinde milli gelirin yüzde ellisine Azize Tank’la beraber. başarılı avukat eşinin TR’ye neden nin para üstü verecek bozuğu olmanüfusun yüzde onunun sahip olduğu artık bilinen bir vize alamadığından bahseder. dığından iki katı ücret alması ve elacı gerçek. Zenginle fakir arasındaki uçurumun gitçiliğe girerken yanımızda kimliğimizi ispatlayatikçe derinleştiğini yönetenler de kabullenmeye başTehdit mektupları cak yalnızca çocuklarının okuluna ait bir kimlik ladı. Büyük kentlerde istasyonlarda, caddelerde, parkAzize hanım bulunduğu yere kolay gelmediği olması. Her şeye rağmen işte oradaydık... larda çöp kutularından boş şişe arayan yaşlı insanlar ni bir kadın ve yabancı olmanın zorluklarını hep Bilindiği üzere öyle yerlerde zor olan bir mugittikçe daha çok dikkati çekiyor. Bakkala götürüp deyaşadığını, kızlarına önemli konumlara gelebilhabbete başlamaktır, kadehler gidip geldikçe gepozitini alarak günde birkaç Avro’ya sahip olmak uğmek için bir erkekten iki kat iyi, yabancı kökenrisi kolaylaşır. Eşim gözüne birini kestirmişti biruna yağmurda, karda sokak sokak, cadde cadde doli olarak 3 kat daha iyi olmaları gerektiğini öğüt le uzaktan; sakalllı genç adama doğru ilerledik ve laşıyorlar. Almanya’nın zengin kentlerinden sayılan lediğini söylüyor. Seçim sürecinde ülkeyi terk et sohbet başladı. Çok geçmeden adının Deniz ve AlStuttgart’ın merkezinde belediyenin açıklamasına gömesi yolunda tehdit mektuplar aldığını, oysa zorman bir diplomat olduğunu öğrendiğimiz genç re 3 bin insan evsiz. Yardım derneklerinin, kiliselerin lukların kendisini caydırmayıp aksine güçlendiradamın babası da Türkmüş. O sırada gecenin anve belediyenin gösterdiği odalarda ve yurtlarda kalıdiğini ifade ediyor. Azize Tank Sosyal Sigorta Sis lam ve önemini açıklayan konuşmaya geçildi. Dayorlar. İçlerinde içki ve uyuşturucu bağımlılarıyla sotemi ve Mülteciler ile ilgili çalışmalara ağırlık ver vetin Almanya’dan gelen bir heyet şerefine vekak çocukları da var. mekte. Bu kapsamda Suriye mültecilerini yerinde rildiği söylendi. Açıklanan isimler arasında biri Fakirler ordusuna son yıllarda gittikçe daha çok görmek için Şanlıurfa’ya geldiğinde mülteci sayıTürk’e benziyordu. yaşlı da katılmaya başladı. Mart 2015’de yapılan ressının fazlalığı karşısında hayretini gizleyememiş. Eşimi Deniz ile bırakıp Azize hanımın arkasınmi açıklamaya göre eline geçen emeklilik maaşıyla Almanya’nın kararından sonra bugünlerde emidan koşturmaya başladım. Heyetteki iki sarışın geçinemeyen tam 512 bin yaşlı insan devletten sosyal nim iş yoğunluğu bir hayli artmıştır.. kadından Azize olduğunu tahmin ettiğimin peşiyardım alıyor. 10 yıl öncesine göre yüzde 45’lik bir Günün sonunda yüzümüz gülerek ve uzak dine düşmüştüm. Çok popülerdi, Almanlardan fırartış! Yetkililer: “Yaşlıların fakirliği gelecek 1015 yıl yarlarda bile başarılı Türk kadınları ile yolumusat bulamıyordum kendisi ile tanışmaya. Kartiçinde çığ gibi büyüyecek” diyor. vizitini birine verirken gördüm adını evet oyzun kesişmesinden mutluluk duyarak ayrıldık. www.ahmetarpad.de du. Tanışmak için sıradayken başka bir kadın Sabah ilk iş okula gidip çantayı bulmak oldu. daha dikkatimi çekti. Jakarta Post yazarı Julia gjtozkoparan@hotmail.com S S LİMOGES ahnede rol icabı kızgın pozlar takınmasının dışında Fikret Çeşmeli’yi hiç asık suratlı görmedim. Güleç yüzü, pırıldayan gözleriyle, sanki ebedi mutlu insanın timsali diye gönderilmiş dünyaya. 14 yaşında İsveç’e geldiğinden bu beri tiyatro ve müzikle uğraşarak İsveç kültür yaşamına kendini kabul ettirdi. İsveç Devlet Tiyatrosu ve şehir tiyatrolarında çok sayıda oyunda rol aldı. Bağlamasıyla konserler verdi, değişik uluslardan müzisyenlerle grup kurdu, etnik müzik denemeleri yaptı, albümler çıkardı. Doğu ve Batı müziğinden esinlenerek yaptığı müzik akademisyenlerin de dikkatini çekti. Anders Hammarlund Fikret Çeşmeli’nin müziğini doktora tezinde inceledi. Tiyatro’da da yaratıcılığını gösterdi. “Karagöz’ün Maceraları’’yla, yabancı bir sanatçının toplumsal eleştirilerini değişik bir üslupla sahnede dile getirerek alkış aldı. Yabancıların maruz kaldığı haksızlıkları, sahnede tek başına Nasreddin Hoca’nın nükteleriyle anlattı. Dede Korkut masallarından “Deli Dumrul’’u İsveççeye çevirdi; İsveç Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen oyunda başrolü oynadı. 1995’te “En İyi Oyuncu, 2008’de de “Başarılı Besteci’’ ödüllerini kazandı. Bu kadar enerjiyi nereden buluyor diye hep merak etmişimdir. Fikret İsveç’e gelişinin 40. yılında yaşamının bütün dönemlerini kapsayan anılarını yazdı da merakımı gidermiş oldum. Anıları, 220 sayfalık ciltli kitap olarak Carlsson Yayınevi tarafından yayımlandı. Brinnande Snö och Torrt Regn Mellan Två Kulturer (Yanan Kar ve Kuru Yağmur İki Kültür Arasında) adını taşıyan kitabı okuyunca güleç yüzlü Fikret’in ruhunda şelalelerin çağladığı anlaşılıyor. Kitabın alt başlığı “İki Kültür Arasında’’. Köy kökenli göçmen ailelerde kültür çelişkisinin yaşandığı biliniyor. Kozanlı’dan kalkıp 14 yaşında İsveç’e gelen Fikret için çatışma geldiği toplumla değil. Tahmin edebileceğiniz gibi babasıyla. Babası da yine tahmin edebileceğiniz, tek derdi para kazanmak olan, boş vaktini dernekte arkadaşlarıyla kâğıt oynayarak geçiren Kozanlı Muharrem. 1966’da ailesini köyde bırakıp İsveç’e ilk gelenlerden. Annesi ve kardeşleriyle Kozanlı’da kalan Fikret meğer çocukluğunda yaramaz ve kavgacıymış. Sonradan atlatmış ama çocukluğunda kekemelik yüzünden de çok sıkıntı çekmiş. Ağzından sözcükler dökülmeyince yanındakine vuruyormuş. Bir gün annesi çay alması için bakkala göndermiş. Oysa Fikret için bakkaldan alışveriş cephede savaşmaktan daha zor: “Köşede kendimi hazırlamaya başladım: ‘Ç, ç... ç... aay, ça... ay, ç... ç... çay’. Bakkala girer girmez ‘çay’ dedim. Ama bakkal duymadı. ‘Ne’ diye sordu. ‘Ç.. Ç... ç... ça... aaa aaa...’ Söyleyemedim. İmkansızdı. İlk söylediğimde duymadı diye bakkala kızdım ve eve döndüm.’’ İsveç’e gelmesiyle Fikret’in önünde yepyeni ufuklar açıldı. Türk çocuklarıyla tiyatro çalışması yapan Mazlum Kiper ile anadil öğretmeni Kenan Gündoğdu, bir gün Fikret’i sahneye çağırdılar. Daha önce tiyatrodan haberi bile olmayan Fikret’in sahnedeki performansı hocaları şaşırttı. Fikret prova günlerini iple çekerken babası gelişmeyi hoş karşılamadı: “Hocan komünist’’ diye parladı. “Komünist nedir?’’ diye sordu Fikret. “Hocana sor’’ dedi babası. Babası bağlama çalmasına da karşı çıktı. Fikret babasını dinlemedi. Snövit (Kar Beyazı) adlı oyunda kral rolü verilmişti. Oyun gerçek oldu. Kral, kraliçeye âşık oldu. Kraliçe rolündeki Hülya lise son sınıftaydı. Fikret, bir gün önce Hülya’yı görmüştü ama özlemişti. Okuluna gitti. Bütün öğrenciler evlerine gitmiş, ikisi yalnız kalmıştı. Okuldan çıkarlarsa evlerine gideceklerdi. O yüzden okuldan çıkmak istemiyorlardı. Fikret aniden “Kaçalım mı’’ diye sordu. Hülya şaşırmıştı. Fikret’in ailesi ve akrabalarında kızlar kaçarak, erkekler kaçırarak evlendiğinden duygularını “Kaçalım mı’’ diye ifade etmişti. İstasyona gittiler. Hülya annesinin kızacağından endişe ediyordu. Fikret “Senin evine giden tren gelirse annene gidiyorsun. Benim evime giden gelirse kaçıyoruz; olur mu?’’ diye sordu. Hülya “Olur’’ dedi. Kalpleri gümbür gümbür atarken uzaktan sesi duyulan tren perona yaklaştı. Kaçtılar. Fikret’in biraz daha yaşlı arkadaşının evine sığındılar. Hülya 18’ini doldurmadığından eve bir imam çağırıp durumu kitabına uydurdular. Aileler durumu kabullendi. Medeni nikâh üç yıl sonraya kaldı. Oyuncu, müzisyen ve nihayet yazar. Fikret sanatçı doğmuş da haberimiz yokmuş. osmanikiz@gmail.com Baba ile çatışma Uçurum gittikçe derinleşirken STUTTGART Alman resepsiyonunda Türkiye konuşmak CAKARTA K B ‘Komünist nedir?” C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle