19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 26 Ekim 2015 haber mesajı: n e l de ı n çağlar ’i in y e s ü H 14 Kerbela’da katledilen oğlu Ali Ekber’in başında ağlarken çizilmiş bir İmam Hüseyin tasviri.... Fırat suyu kan akıyor baksana MİYASE İLKNUR EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY en Hüseyin; Muhammet Mustafa’nın çeşmi nuru; Aliyel Murtaza’nın oğlu Hüseyin. Fatımatü’l Zehra anamdır benim. Hasan ül Mücteba ağabeyim. Kerbela’da kızım Rukiye’ye su almak için Fırat’a indiğinde katledilen Abbas da kardeşim. Al kanımla boyanan o uğursuz çölde başsız bedenime sarılıp ağlayan Zeynep ile Ümmü Gülsüm’ün ağabeyi Hüseyin. Mazlumluk babam Ali’den mirastır bana. Ceddim şahidimdir ki, bizim kıyamımız, saltanat yolunda yarışmak ve dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildi. Ben azgınlık, makam ve zulüm yapmak için değil, ceddimin ümmetine iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için kıyam ettim. Yezit bana “Biat etsin yoksa kanı helaldir bana” diye haber saldığında “Ben babası Muaviye’ye biat ettim mi ki ona da edeyim? Eğer kanım dökülmeden ayakta duramayacaksa ceddim Muhammed’in dini; hadi durmayın dökün kanımı, parça parça edin bedenimi. Eğer dedemin ümmeti Yezit gibi bir zalime düçar olduysa vay o İslamın haline. Uğurlar olsun dedemin âlemlere tebliğ ettiği o dine” diye cevap verdim. Allah’a ant olsun ki, kendi canım için değil İslamın kanı dökülmesin, peygamber ailesine zarar gelmesin diye kavgadan kaçındım. Üstüme gelince Yezit, dedemin mezarını terk ederek Medine’den Mekke’ye göçtüm. Mekke’de de beni rahat bırakmayınca bu kez Irak’ın Kufe’sine göçümü yükledim. Burda da önümü kesen o azgın güruha şöyle seslendim: Yeryüzünde barınacak bir yer, ayak basacak bir toprak parçası kalmasa dahi boyun eğmem Yezit’e. Zillet içinde zalimlerin gölgesinde yaşamaktansa ölmek saadettir bizim için. Çöl kanunlarında bile düşmandan su esirgenmezken bize bir yudum suyu çok gördüler. O soysuzun oğlu beni iki şeyden birini seçmek zorunda bıraktı. Ya kılıçla doğranıp kanlı ölümü ya da kendisinin despot yönetimine boyun eğerek zilletli bir hayatı seçmek. Hüseyin nerede, zilleti kabul etmek nerede? Ben Ali’nin eli altında büyümüş biriyim. Ben Fatımatü’l Zehra’nın, göğsünden süt emmiş biriyim. Zillete, zulüme boyun mu eğeriz? Zalime boyun eğerseniz zalimlik çoğalır B Kerbela katliamının üzerinden 1335 yıl geçti. Hüseyin mazlumluğun, Yezit ise zalimliğin sembolü olarak bugüne kadar yaşadı... na saplanan okun açtığı yaradan sızan kan, bu avuçlarımda toplandı. Dedemin sarığı, babamın kılıcı ve peygamber sancağı ile çıktığım savaş meydanında yüzlerce ok saplandı bedenime. Yere düştüğümde göğsüme ayağıyla basan Şimr, kılıcını boynuma vurmak için kaldırdığında ‘işte şuraya, dedem Muhammet Mustafa’nın öptüğü yere indir kılıcını’ dedim. Zalim Şimr, Resullulah’ın öptüğü yerden ayırdı başımı gövdemden. Benim ve diğer ehlibeyt hanedanının başsız gövdelerini atlara çiğnettiler. Şükür yaradana ki o gafillerin çiğnettiği sadece başsız bedenlerimiz oldu. Oysa zalim Yezit’in çiğnemek istediği onurumuz ve şerefimizdi. Ama onurumuzu o kibir abidesi zalime çiğnetmedik. Ben Hüseyin; İmam Hüseyin. Kerbela’da katlimden sonra nice asırlar gelip geçti. Nice zalimler, nice mazlumlumların kanın akıttı. Benim ve cümle mazlumların anısına gözyaşı dökenlere diyeceğim şudur ki: “Zalim karşısında yılgınlığa düşüp umutsuzluğa kapılmayın sakın. Her devrin bir Yezit’i var ii ve Alevilerin matem ya da yas ayı olarak kabul edilen muharrem ayında Kerbela şehitleri anıldı. Şiiler, İmam Hüseyin’in katledildiği muharremin onuncu günü düzenledikleri törenlerle İmam Hüseyin’i dünyanın birçok ülkesinde andılar. Alevilerin İmam Hüseyin ve On İki İmamlar için tuttuğu on iki günlük Matem Orucu ise sona erdi. Aleviler dün son kez oruç tutarak Oruç bitti aşuralar pişti Ş aşuralarını pişirmeye başladı. Matem Orucu ve On İki İmam Orucu da denilen muharrem orucunda her gün bir imama adanır. Oruç süresinde et yenilmez, bıçak kullanılmaz ve eğlenceden uzak durulur. On iki günlük orucun sonunda Kerbela’dan sağ kurtulan ve imamların soyunu devam ettiren İmam Zeynel Abidin için de şükür kurbanları tığlanır. On ikinci günün akşamı oruç aşura ile açılır. sa bilin ki bir de Hüseyin’i vardır mutlak. Eğer devrinizin Yezit’lerinden ürküp boyun eğerseniz benim ve cümle mazlumların kanı akmış olmaz mı nagâh yere? Zalim muktedirleri siz çok mu güçlü sanırsınız. Onların gücü ordularından ve yaptırdıkları ihtişamlı saraylarından öteye bir şey değildir. Biliniz ki, o ordular, o ihtişamlı saraylar güçsüzlerin gözünü korkutmak içindir. Siz boyun eğmezseniz eğer, siz dikilirseniz Hüseyin gibi zalimin karşısına ne ordular kalır ne de saraylar. Yerle yeksan olur hepsi. İşte o zaman ölünüzden bile korkarlar sizin. Yezit beni katlettiğinde kurtulurum sandı. Ama ölüm bile korku saldı o melunun yüreğine. Şehitler en büyük korkusudur zalimlerin. Şehitleri yâd edin, unutmayın, unutturmayın ki korkudan tir tir titresin zalimler o görkemli saraylarında. Bizim için gözyaşı dökenlere, Yezit’e lahnet okuyanlara selam olsun. Ama bilin ki, ben ancak zalime boyun eğmeyenlerin Hüseyini’yim. Siz zalime boyun eğerseniz eğer her dem kanar Hürşehit’in, Hüseyin’in ve cümle şehitlerinin yarası. Ben Hüseyin, mazlum Hüseyin. Şehitler Serdarı Hüseyin siz ehlibeyt dostlarına diyeceğim son sözüm odur ki “Zalime boyun eğmeyin eğmeyin eğmeyin!...” İhtişamlı sarayları yüzyıl KızılbaşAlevi şairlerinden Esiri’nin İmam Hüseyin’e yazdığı ünlü mersiyesinin bir dizesinde “Fırat suyu kan akıyor baksana” diye tanımlamış Kerbela trajedisini. Kerbela’da İmam Hüseyin’in insanlığa verdiği mesaj mazlumlar tarafından da zalimler tarafından da alınmadığı için mi hâlâ kan akıyor Fırat suyu. Mazlumlar birleşip zalime karşı durmayı bilseler hâlâ kan akar mıydı Fırat’ın suladığı topraklarda. Kerbela katliamının 1335’inci yıldönümü. Sadece İslam tarihinin değil, insanlık tarihinin de en hazin olaylarından biri yaşanmıştır. 680 yılında muharremin 10. günü gerçekleşen bu acı olay nedeniyle İslam coğrafyasında Hz. Ali yandaşları, muharremi matem ayı olarak kabul eder. Zalimle mazlumun savaşı insanlık tarihi kadar eski. Dün sürmüş, bugün sürüyor, gelecekte de sürecek. Değişen sadece zaman ve mekân. Kerbela katliamı, zalimle mazlumun, güçlü ile güçsüzün, haklı ile haksızın mücadelesini en iyi örnekleyecek olayların başında gelir. Mersiye 19. Âşıkı sadık, muhibbi Mustafa derler bize Derd ile gayretkeşi Ali Aba derler bize Biz güruha sorsaralar ki, ey kavim siz kimlersiniz, Tabii, şahı Velayet Murtaza derler bize Aşk ile tığlar çekip, zalime karşı durmuşuz Ol sebepten kavmi Süfyan; eşkıya derler bize Canü başı terkeyledik, bizler imamlar aşkına Bendei Şahı Şehidi Kerbela derler bize Gerçi ben bir Dertli’yim, derdim mazlumlar derdidir Çek elini ey tabip, bideva derler bize. ‘ Ey ehlibeyit muhipleri. Sanmayın ki Yezit’e biat etmeyişim kibirdendir. Nedir ki biat etmek? Eğilirsin olur biter. Her isteyen istediğine boyun eğdirirse, nice olur boyun eğmeyenlerin hali? Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki, Yezit’in önünde eğilirsem eğer, zalimlik azalmaz; çoğalır. Ben benden sonra gelecekleri düşünerek, bir insanın ne kadar güçlü olursa olsun, yine de gücünü kıracak birilerinin şu dünyada var olabileceğini göstermek istedim. Ben Hüseyin; ‘Şahı Şehidi Kerbela’ derler bana. Ailemin bütün civanları tek tek önümde parça parçe edildi. Kundaktaki oğlum Ali Asgar’ın boynu Onurumuzu çiğnetmedik... Bu olayda, haksız olan Yezit, aynı zamanda güçlü ve zalimdir. Haklı olan İmam Hüseyin ise güçsüz ve dolayısıyla mazlumdur. Haklı ancak güçsüz olan Hüseyin, güç sahibi Yezit karşısında mağlup olacağını bilmesine karşın direnmeyi sürdürür. İslamda biat denen halifenin soyla babadan oğula geçmesineydi itirazı İmam Hüseyin’in. Üstelik ağabeyi İmam Hasan’ın Muaviye ile yaptığı anlaşmanın kurallarına da aykırı olan bu durumu içine sindiremeyen İmam Hüseyin, haksız bulduğu Yezit’e biat etmeyeceğini ilan etmişti. Yezit’in her türlü vaadini elinin tersiyle iten Hüseyin, refah ve bolluk içinde bir yaşam yerine direnmeyi ve bunun doğal sonucu olarak ölümü seçti. Zalim ve mazlum... Bütün yeryüzünde barınacak bir yer, ayak basacak bir toprak parçası kalmasa dahi boyun eğmem Muaviye oğlu Yezit’e. Zillet içinde zalimlerin gölgesinde yaşamaktansa ölmek saadettir bizim için. mesi istendi. Hüseyin, biat etmeyeceğini yineledi. Babası Hz. Ali’nin “Haksıza boyun eğenler yalnız haklarını değil aynı zamanda haysiyet ve şereflerini de yitirirler” sözünü ilke edinen İmam Hüseyin, canını verdi ama şerefini ve onurunu kurtardı. Fırat ile İmam Hüseyin’in kafilesinin kaldığı çadırlar arasında Yezit’in ordusu barikat kurarak su almalarını engelledi. Yanı başlarında akan Fırat’tan akan sudan kurtlar kuşlar içerken İmam Hüseyin ve yanındakilere bir yudum su verilmedi. Oğullarının, kardeşlerinin ve yeğenlerinin katledilmesini izlemek zorunda kaldı. Sonunda da kendisinin başı gövdesinden ayrılarak mızrağa takılıp sokaklarda dolaştırıldı. Kerbela’da şehit olan peygamber ailesinin cesetleri atlara çiğnetildi. Çadırlar yağmalandı. Fırat’ın rengi Kerbela şehitlerinin kanıyla kızıla dönüştü. Kerbela olayının üzerinden 1335 yıl geçmesine karşın Hüseyin mazlumluğun, Yezit ise zalimliğin sembolü olarak bugüne kadar yaşadı. Yezit, belki iktidarı ele geçirdi ama tarih boyunca lanetlendi. İmam Hüseyin ise hem iktidardan hem canından oldu ama adı ve anısı mazlumlara direnme gücü verdi. l İSTANBUL iyasetin doğasında vardır. Seçimlerde başarılı olmak için sürdürülen çabanın yanında seçimden sonraki süreç de hep akıllardadır. 1 Kasım seçimlerine kısa bir süre kala gündem seçim sonuçları kadar seçim sonrasına da kaydı. Kamuoyu araştırmalarının gösterdiği şu: Parlamentoya 4 parti girecek... Tek partinin mutlak iktidarı görünmüyor... Seçmen eğilimlerinde olağanüstü bir değişiklik beklenmiyor. Altını çizelim; bunlar kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan tablo. Elbette her partinin kendine göre hedefi var. Özellikle 7 Haziran’dan farklı olarak bu kez halkta ciddi sessizlik var. Yeniden seçime gidişin faturasını birine kesme yönünde bir eğilim gösterebilir... Sandığa gitmekte isteksiz davranabilir... Tıpkı 3 Kasım 2002 seçimlerinde olduğu gibi siyasette yeni bir şekillenmenin yolunu açabilir. Bunların hiçbirini olasılık dışı tutmamak gerekiyor. Zira bu sessizlik çok şey anlatıyor. HHH Yaşamın her alanına olduğu gibi siyasete de uyarlanabecek bir söz vardır: İnsanın en zayıf anı kendisine en çok güvendiği andır. Erdoğan kendisine duyduğu güvenin zirvesinde haziran seçimlerine gitti. Güven o kadar yüksekti ki; artık ustalık evresine ulaşmıştı. Parlamentonun neredeyse üçte ikisine hükmettiği günler çıraklık ve kalfalık dönemleriydi. Şimdi ustalık dönemine giriyordu. Bu dönemde sistemi de tümüyle değiştirecek, başkan olacaktı. Bu konuda hiç de mütevazı değildi. Şöyle kestirme tarafından 400 milletvekili aldı mı bu iş tamamdı. Olmadı. Seçmen ona sen başkan olamazsın dedi. Siyasetteki en tehlikeli işlerden birisi işin doğasıyla oynamaktır. Erdoğan bunu yaptı. 7 Haziran’dan sonra halka dedi ki; kararını düzelt! Demokrasilerde halka kararını düzelt denmez. Derseniz halk karşılık verir: Sen kendini düzelt! 2 Kasım’ın başlıca sonucu bu olacak. Sadece bu mu; elbette değil... Bu sonuca bağlı olarak AKP’nin de geleceği tartışılmaya başlanacak. Esnekliği olmayan siyasi hareketler, biraz zorlandıklarında kırılırlar. Çeliğin demirden daha güçlü olmasının nedeni budur. HHH AKP çekirdeği bu sonucu hissettiği için belki de şöyle bir hazırlık içinde: AKP’nin alternatifi AKP’dir! Biraz daha aşmak gerektirse AKP kendisini allayıp pullayıp yenilendim diyebilir. Bu tutmazsa? O zaman da AKP’yi 2001’de biçimlendirenler yeni bir merkez parti oluşumunu deneyebilir. Kimi akıllarda bu arayış yıllardır var. O yüzden tepedeki her arayış emaresinin üstüne buldozerle gidip üstüne siyanür ekiyor, içinde işe yarayacak varsa partisine getirip vitrine koyuyor. Seçenek bundan mı ibaret? Elbette değil... Kesinlikle değil... Ne olursa olsun Türkiye’nin demokrasi birikimi bunlara hapsolacak kadar kısır değil... 2002’de AKP iktidarını büyük bir reform olarak gören, AKP’ye sınırsız, sorumsuz, geri ödemesiz kredi açan Avrapa ve Amerika basınında bugünlerde 1 Kasım sonrası için felaket senaryoları yazanlar var. Durum elbette güllük gülistanlık değil. Ancak 2 Kasım bize mücadeleyi daha yüksek umutla sürdürme zemini sağlayacak. 2 Kasım soruları? S Susuz bırakıldılar BÜLENT ARINÇ’TAN HDP’YE: Hüseyin salt bir iktidar mücadelesi vermiş olsaydı, ölümü göze almaz, yaşayıp iktidarı ele geçirmenin yollarını arardı. Ama önünde sadece iki seçenek vardı. Ya biat edip onursuzca yaşayacak ya da aradaki güç dengesizliğine karşın onurluca direnip ölecekti. O, ikinci yolu seçti. Kerbela Çölü’nde on bin kişilik ordu karşısında savaşacak durumda olan sadece 73 kişi vardı. Oğlu İmam Zeynel Abidin, hasta olduğundan onun savaşmasına izin vermedi. Kendisinden son kez biat et 10 bine karşı 73 kişi ’ ski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, seçim çalışmalarına destek vermek için AKP Van milletvekili adayı Beşir Atalay ile İran sınırındaki Saray ilçesine gitti. Arınç, HDP’yi eleştirirken “Meclis’te 4 parti var 3’ü ‘HDP ile ortaklık kurmam’ diyor. İstenmiyorsun, sevilmiyorsun, çünkü senin elinde silah, tehdit, baskı var” dedi. İstenmiyorsun, sevilmiyorsun E Beşir Atalay ise, halkın kimseden korkmamasını isteBülent Arınç ve Beşir di. Atalay, “Sizi tehAtalay Van’a gitti. (AA) dit edeni siz de tehdit edin. Sizi korkutanı siz de korkutun. Seçim kampanyasında en küçük rahatsızlık verirlerse biz de en büyük rahatsızlığı veririz. Oylarımızı asla heba ettirmeyeceğiz” diye konuştu. l VAN/DHA Atalay: Siz de korkutun C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle