23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 18 Ekim 2015 18 ir zamanlar Türkiye, bütün motorları tam gaz çalışıp piste çakılı kalan, bir türlü havalanamayan Boeing 747’ye benzetilirdi. “Şu PKK belası bitse, savaşa bunca para harcanmasa, bir uçacak pir uçacak!” denirdi. PKK belası bitmedi. Üstüne IŞİD eklendi. DHKPC zaten var. Geldiğimiz noktada, artık havalanamayan bir uçak bile değil, ülke. Daha sabit, betona gömülmüş bir kütleye benziyor. Örneğin, kapısız bir balkona… Balkon var, çıkmak hakkımız da var ama çıkamıyoruz. Çünkü balkon süs diye takılmış. Türkiye’nin balkonu var, desinler diye. Kapısı yok. Duvara monte. Biraz hava almak, dört duvar arasındaki sıkışmışlıktan bir an için uzaklaşmak, şöyle bir ufka bakmak için pencerelerden kalas uzatmak, ip cambazı gibi ulaşmak zorundayız. Ama o zamanda ya kalasın üstünde yürürken vuruyorlar ya da ayak bastığımızda… Çıkılması haram, illaki çıkmak isteyene kurşun, bilyeli bomba; uğursuz bir balkon Türkiye. Haydi herkes pencerelerin ardına, içeri, geriye! Hapishane mi, tımarhane mi giderek karışan kalın duvarların arkasına, sipere… HHH Ülkede kapısı olan tek balkon, AKP’nin iktidar balkonu. Zaten altına da sadece AKP’lilerin toplanmasına izin veriliyor. Cevazlar veriliyor, ulufeler dağıtılıyor o balkondan. Ulufeleri alkışlayanlar topluyor. Diğerleri, cevazları dört duvar arasına kapanıp TV’lerden izlemeye mahkum. Başbakan Davutoğlu, işte o balkondan “ABD, Suriye’de PYD’ye silah yardımı yapıyor. Eğer bu silahları bize karşı kullanırlarsa, onları imha ederiz” diyor. Oysa ABD ile yapılan İncirlik anlaşmasının daha mürekkebi kurumamış; Malatya, Diyarbakır, Batman askeri havaalanlarını ABD’nin insanlı ya da insansız tüm uçaklarına bizzat senin hükümetin açmış. ABD de açıkça söylemiş, PYD için “karadaki vurucu gücümüz” demiş. yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY B çatışmasıdır. “Savaş, insanların in savaşı.” Barış ise, fikirler VICTOR HUGO HHH Barzani ve Talabani de susuyor. Paylarına düşecek parsayı bekliyorlar. IŞİD belası tepelenip çevre temizlendikten sonra; petroldü, doğalgazdı ne varsa uygun biçimde paylaşacaklar. Suudiler, Yemen’i kör topal hallediyorlar. Geriye ne kaldı? Türkiye. Gereğinin yapıldığı ortada. Geçenlerde, Yargıtay aşamasındaki Balyoz ve Ergenekon davaları vesilesiyle eski Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ esip gürledi. “Şöyle yapın, böyle yapın dedim” falan. Basra harap olduktan sonra, geçiniz… Orduya kurulan kumpasın obez savcıları da sıvıştı. Gözümüzün pasında, bu savcıların kapısında kuyruk olup kuzu gibi kodes sıralarını bekleyen kurmayların, paşaların hatırası… Sonuçta bu kumpasçılar, bu cemaat, bu iktidar, ordu, muhalefet hepsi birbirini hak ediyor. Ne kalıyor sizden ve onlardan olmayan halka? Ölmek. Çıkılamayan balkon. Ölüyoruz işte. Belki de hak ettik… ugünlerde çevremdeki herkes, “biz yaşadık yaşayacağımız kadar ama çocukları, torunları kurtarmalıyız” diyor. Soruyorum: “Nasıl?” Çoğu, “yurtdışına göndererek” diyor. Korkuyorlar, korku insani bir duygu, ben de korkuyorum. Ansızın bazı görüntüler geliyor aklıma, cihatçı grupların bir sabah vakti, belirledikleri evleri basıp orada yaşayanların boğazını keserek öldürdükleri kâbus sahneleri beni buluyor. Ya da bir okul binasında patlayan bir bombanın sesi geliyor kulağıma. Bütün yaşadıklarımızdan sonra korkmamak olanaksız ama bu korkunun da ecele bir faydası yok. Çok değil, iki yıl önce bir yakınım ameliyat oluyordu, ben de özel bir hastanenin kantininde bekliyordum. Kantin açık havadaydı, orada otururken on beş kişilik bir grup dikkatimi çekti. Hepsi şalvarlı, hepsi başları bağlı ve sakallı on beş adam. Kimin bacağı sarılı, kiminin kolu ve ellerinde son model cep telefonları, bilmediğim bir dilde yüksek sesle konuşup cep telefonlarındaki fotoğraflara bakarak gene yüksek sesle gülüp, sürekli taKötülük her yere bulaştı. şaklarını kaşıyorlardı. Öyle yüksek sesle gülüyorlardı ki, çevrede hastasından iyi bir haber bekleyen endişeli hasta yakınları birer ikişer kalkıp yan tarafa geçiyorlardı. Ben oturmaya ve onları izlemeye devam ettim. Kantinin servis yapan kavruk çocuğu eli ayağı birbirine dolaşarak onların hiç bitmeyen isteklerini yerine getirmeye çalışıyordu. Masanın çevresindekiler çocuk servis yaparken onu kucaklayıp suratından, boynundan öpüyorlar ve gene gülüyorlardı. Dayanamayıp kantincinin yanına gittim, kulağına eğilip “çocuğu oraya göndermemesini, kendisinin servis yapmasını istedim.” Kantinci yüzünde yorgun bir ifade, “Ablacığım” dedi, “katil olmamak için sürekli dua ediyorum. Daha önce iki çırağım ağlayarak gitti. Bunlara söz geçirilmiyor.” “Neden” diye sordum, “Aramızda kalsın, bunlar hükümetin hastaları, yani Tayyip’in, su gibi para harcıyorlar, şu karşıda gördüğün otelde kalıyorlar, bana da beş kuruş vermiyorlar.” Donup kaldım. Başkaları olsa masaya gider, garson çocuğa arka çıkardım, ama yapmadım. Korktum. Çünkü onları tanıyordum. Kanlı Pazar’da sakalları uzun, entarili bir adam tam da Taksim’de elinde bir satır üstüme yürümüştü. Satırdan kendimi yere atarak kurtuldum ama bunu hiç unutmadım. Ne zaman Maraş, Çorum, Madımak oldu aklıma hep o adam geldi. İşte masada oturanlar gene onlardı. Suruç, Ankara katliamlarında da gene onlar var. Artık başka türlü bir mücadele yöntemi benimsediler, satırlarla adam doğramıyorlar, canlı bombalarla yüzlerce insanı bir anda öldürüyorlar. Korkuyorum dedim ama biz de bu işe epey göz yumduk. Küçücük kızlar çarşafa bürünürken insan haklarından söz ettik, eğitim sistemimiz allak bullak edilirken sesimizi yeterince yükseltmedik, özellikle güney kentlerimizde cihatçı örgütler yuvalanırken farkında değilmiş gibi davrandık. Ama onlar kentleri işgal ettiler. Konya’ya, Çorum’a, Kilis’e gitmeye gerek yok. İstanbul’un kenar mahallelerinde bir dolaşın, artık oraların pazarlarına saçı uzun bir adamın ya da başı açık bir kadının girmesi mümkün değil. Muhteşem diye övündüğümüz İstanbul dört bir yandan kuşatılmış durumda. Ve kuşatanlar siyasal iklimden ötürü öylesine şımarmışlar ki, açıkça vapurlarda tekbir getiriyor ve ellerinde satır insanlara saldırıyorlar. Umutsuz bir tablo değil mi? Keşke diyorum, tıpkı İtalya’da, Şili’de olduğu gibi CHP ve HDP ortak bir miting yapsaydı da beş milyon kişi orada toplansaydık. Hayatımız yok olurken oturup duruyoruz. Belki de hak ettik. B Ölüyoruz işte… Peki sen, ABD’ye açtığın havaalanlarını kime destek, kime köstek olmak için kullandırıyorsun? HHH Suriye’de kime karşı savaşıyor PYD? Senin devirmeye çalıştığın Esad’la işbirliği içinde, senin göz yumduğun IŞİD’e karşı… Havaalanlarını açtığın ABD, el altından Suriye hükümetiyle anlaştı. Artık biliyor ki Beşşar Esad, daha uzun süre Şam’da kayısı… Pardon, kalıcı. Rusya ve İran da geldiler yardımına. IŞİD’e karşı kara harekâtı başlayacak yakında. Hatta ufak ufak başladı. Çünkü hepsi farkında: Savaşta hava bombardımanları düşmanı zayıflatır. Ama nihai zafer, ancak “süngüyle” kazanılır. Bu yüzdendir ki İran, kara ordusuyla geldi. Güvenilir kaynaklar, Hizbullah’ın en seçkin birliklerinin de kuzeye, Halep’e ulaştığını duyuruyorlar. Rus kara birlikleri keza. Kuşkun olmasın ki IŞİD ve diğer Esad muhaliflerini ezeceklerdir… Sen belki henüz anlayamadın ama ABD, Rusya ve İran, Suriye konusunda anlaştılar. Üstelik, İsrail de “he” dedi. İran, İsrail’e el sallayacak mesafeye asker gönderiyor. Rusya, Hizbullah burnunun dibine konuşlanıyor. “He” demese, susar mıydı İsrail? behicak@yahoo.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Yazılımlar özgür olsun! di ki aklına? O öyle deyince diğeri karıştı söze: “Oradaki mülkiyet, üretim araçlarının mülkiyeti” Oysa “Ögür yazılımı” tartışıyorduk. Özgür yazılım hareketini dünya çapında destekleyen yazılımcıların sayısı 10 milyona ulaşmış. Hareket hızla büyüyor, kimi devletler bu harekete ciddi destek veriyorlar: Almanya, Fransa, Çin, Rusya… “Niye” diye sordu biri, “Ayrıca nedir bu özgür yazılım anlamış değilim...” Öyle ya, özgürlük deyince düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü geliyor akla. Yazılımların da özgür olması gerektiğini nasıl anlatırsınız? “Bir yazılımın kaynak kodu dediğimiz şey aslında bir metindir” diye söze girdi yazılımcı bir arkadaşımız: “Bu metni bilgisayardaki basit bir kelime işlemciyle açıp içinde ne var ne yok, bakabilirsiniz. Tabii o bilgisayar dilini biliyor olmanız gerekir. Böylece o kod ne yapıyor, her şeyi görürsünüz. Bu kodlar yazıldıktan sonra bir programla derlenir ve bilgisayarın çalıştırabileceği şekle dönüştürülür. Biz bir program satın aldığımızda işte bu derlenmiş dosyaları satın alırız. Kaynak kodunu vermezler bize. Derlenmiş olan dosyayı da incelemek çok zor.” Bir başkası sözü devralıyor: “Bir yazılımın ‘özgür’ olabilmesi için kaynak kodu herkese açık olmak zorunda. Aksi halde o program, bilgisayarımızda gerçekten ne yapıyor, asla bilemeyiz. Bu bir güvenlik sorunu yaratır. Bu yüzden pek çok ülkede ordu, özgür bir yazılım olan Linux işletim sistemini kullanır. Üstelik açık kaynak kodlu bir yazılım kullandığınızda onu işinize uygun olarak geliştirme olanağına da sahip olursunuz. Kopyalayabilirsiniz, dağıtabilirsiniz. Hepsi serbest. Tek bir şey yapamazsınız. Onun özgürlüğünü sınırlandıramazsınız. Çünkü o kod artık kamuya aittir.” Bense kaynak kodunun açık olmasının programcılığa başlayan gençler açısından ne kadar önemli olduğunu anlatıyorum. Gençler o muhteşem programların nasıl yapıldığını kodlarına bakarak öğrenirler. Gün gelir daha iyisini yazarlar. Türkiye dijital çağı yakalamak istiyorsa, özgür yazılımı desteklemek zorunda. “Özgür Yazılım Hareketi”nin kurucusu Richard Stallman’ın sözlerini okuyoruz hep birlikte: “Özgürlük hayatınız üzerinde kontrol sahibi olmaktır. Bilgisayar programları eğer ‘özgür’ değillerse, kullanıcıları başkalarının iktidarına bağımlı kılar. Sömürgeleştirir. Bilgisayar programları insanların ortak kültürel mirasıdır. Programlar özgür olursa insanlar da özgür olur.” Stallman’ın özgür yazılım felsefesi dünyada yazılımın çok ötesinde etki yarattı. Açık ders malzemeleri, açık bilim, açık kitap, creative commons gibi katılım ve paylaşımı esas alan yüzlerce projenin gelişmesine önayak oldu… Ankara’da özgür yazılım konusunda bir hareketlilik var. Bazı bakanlıklar özgür yazılıma geçmeye çabalıyorlarmış. 914 Kasım tarihleri arasında Kamu AçıkKaynak Konferansı düzenleniyor. Bu alanda önde gelen isimleri bir araya toplamaya çalışıyorlar. Geç de olsa özgür yazılımın önemini anlamaya mı başladılar? “M ülkiyet hırsızlıktır” deyiverdi. Şaşırdık. Anarşist düşünür Prodhoun’un sözü nereden gel ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY 18 EKİM 2015 SAYI: 32883 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.45 05.30 05.53 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.1 1 12.56 15.56 06.54 12.41 15.43 07.16 13.04 16.07 Akşam 18.30 18.15 18.40 Yatsı 19.49 19.33 19.56 01 13 24 31 35 49 t6 bilen: 526 bin 504 TL. t5 bilenler: 2 bin 255 TL. t4 bilenler: 39.95 TL. t3 bilenler: 6.80 TL. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle