19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 1 Ekim 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 angi partiye oy vereyim?” [email protected] Beyaz Saray’da Başkan Dawww.ahmettan.com nışmanlığı da yapan ünlü bankacı Bernard Brauch’a (18701965) kulak verirsek elimiz zinhar CHP’ye gitmemeli! Öğüdü çok kısa ve İngiliz anahtarı gibi çok pratik: “Oyunu en az vaat eden partiye ver Hayal kırıklığın az olsun!” HHH CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün o kadar çok çok şeyin sözünü verdi ki... İktidar olur da sözünde duramazsa, yandı! CHP milletvekilleri insan yüzüne çıkamayacak, ülkenin her yanından “Elim kırılsaydı da vermeseydim!” feryatları yükselecektir. diye sundu. Ama siz de bendeniz gibi, “Zarar yok, HHH her mihnet kabulüm; yeter ki Saray’ın kapılarıyla birlikCHP’nin bildirgesinde ise “proje” sözcüğü pek geçte Saraylı’nın çenesi kapansın!” diyorsanız, mesele yok! miyor. HHH Dürüst bir tutum... Keşke hayat ve siyaset böyle akla kara olsa ve pire Asgari ücretin 1500 TL’ye çıkarılması da proje sayıiçin yorgan yakılsa... lamaz... CHP bildirgesinde yok yok. Yüzde 10 barajının veya “Passolig”in kaldırılması da... Her derde bir ebegümeci tarifi veriliyor. Gençlere “lise kart” sözü verilmesi, meydanların gösBildirgeden çok parti programı gibi. terilere açılması da... 7 Haziran’da slogan “Oy verin gitsinler” idi. HHH Bu defa vaatler bakımından “Koy verin gitsinler!” olSeçmen bizim siyaset pazarında, ne yazık ki (yasamuş. daki deyimle) “müdebbir tedbirli tüccar” gibi davranDün öğle üzeri havuz kesiminden yükselen velvelemıyor. nin özeti böyleydi. “Az vaat az hayal kırıklığı” formülüne rağbet etmi HHH yor. AKP “vaat” yerine “proje” demeyi tercih etti. Din İman Hamaset Kuran nutku çekenlere ve Ağzını neredeyse hiç “cekcak” diye açmadı. yüksek perdeden sallayanlara yöneliyor. “Yapıyoruz... Açıyoruz” dedi. Ne söylendiğinden çok, kimin söylediğine bakıyor. Attığı en rantçı, en avantacı adımı bile “proje” “H Suriyeli mültecilerin ötekisi; Domlar vden fırladı babaanne Feride. “Durun” diye bağırdı. Sokakta oynayan iki kız torununu polisler zorla arabaya bindiriyordu. “Bizim evimiz var” dedi, “Biz ev tuttuk, burada kalıyoruz.” Polislerin elinden kurtarmaya çalışıyordu torunlarını. Sözleri havada kaldı: “O zaman sen de bizimle geliyorsun.” Babaanne Feride, iki torunu ve daha önce polis aracına doldurulmuş çocuklarla birlikte Gaziantep’teki mülteci kampına doğru yola çıkarıldılar. Oğullar, gelinler, uzak ve yakın akrabalar uzun süre çırpındı Feride Nine ve torunlarını geri alabilmek için. “Şefkat” görünümlü ceberut devletin idarecileri “Kampın koşulları daha iyi” diyor, başka bir şey söylemiyordu. Aslında hiç anlamıyorlardı, onlar “Dom”du, “başka” mültecilerdi, onlar Suriyeli ötekilerin ötekisiydi. Bir aydır çaresizce, bölünen ailelerinin yeniden bir araya gelmesini bekliyor Feride Nine’nin akrabaları. “Ama çok zor” diyor 15 yıldır Ortadoğu’da Dom gruplarla ilgili çalışmalar yapan Kemal Vural Tarlan: “Yüzlerce aile aynı durumda. Çünkü onlar Domlar. Yani Suriyeli Çingene mülteciler. Eskiden onların sorunlarını yetkililere anlatıp çözüm bulabiliyorduk. Artık kimse duymak istemiyor.” Avrupa Roman Hakları Merkezi desteğiyle Dom mültecilerin Türkiye’deki yaşamını araştıran rapora danışmanlık da yapan Tarlan’ın verdiği bilgilere göre, gizli bir ötekileştirme uygulanıyor Domlara. Daha önce onlar için sınırlar çok önemli değildi. Suriye’deki iç savaş öncesi gelip mevsimlik işçi olarak çalışıp geri dönüyorlardı. 2011’de geri dönmemek üzere geldiler. Kilis’te, Gaziantep’te, Adana’da akrabalarının yaşadığı mahallelere yakın yerlerde çadırlarını kurdular. Yardımlarla yaşamlarını sürdürdüler. Ta ki 2014 yılına dek… Hükümetin yayımladığı genelgeye göre artık sokakta yaşamalarına izin yoktu. Ya kampa gidecek ya da ev tutacaklardı. Ama onlar kampları istemiyorlardı. Dışlanıyorlardı. Tıpkı Alevi Abdallar gibi. Zaten Suriye’de de dışlanmış, şiddete maruz kalmışlardı. Kimi gitmedi bile, kimi denedi, dayanamayan kaçtı. Ankara’da yerleştikleri mahallede belediye su ve elektriklerini kesti. İstanbul Fikirtepe’de evlerin yıkılması için “gelip yerleşirler” diyerek tehdit unsuru olarak gösterildiler. Urfa Akçakale’de çadırları yakıldı. Hiçbirinde de “Dom” oldukları söylenmedi. Sadece “Suriyeli mülteciler” denildi. Türkiye’nin dört bir yanına dağıldılar onlar da. Urfa’ya, Batman’a, Ankara’ya, İzmir’e gittiler ama en çok da İstanbul’a. Şu anda 40 bin civarında oldukları tahmin ediliyor. “Suriye’de daha hali vakti yerindeydi Domların” diyor Tarlan, “Mevsimlik işçilik dışında demircilik yapan, iş aletleri üreten zanaatkârdı çoğu. Komünal yaşadıkları için birbirlerine destek oluyorlardı. Şimdi dört bir yana dağıldılar. Uluslararası yardımlara da ‘sokakta yaşamı özendiriyorsunuz’ denilerek izin verilmedi. Komünal hayatları dağılıp geleneksel yapıları bozulunca da çocuklar ve kadınlar sokağa çıkmaya başladı. Dileniyorlar. O zaman da suça açık hale geliyorlar.” İzin verilse güçlü bir network ağına sahip olan Domların belli yerlerde bir araya gelebileceğine dikkat çekiyor Tarlan. Hiç değilse yeniden birbirlerini destekleyerek yaşamlarını sürdürme şansını yakalar; dağılan, bölünen aileler bir araya gelir. Yoksa ne mi olur? Öteki olmanın yeterince zor olduğu bu topraklarda ötekinin ötekisi olarak yaşamaya çalışan Domlar için de bizler için de Tarlan’ın dediği gibi büyük bir tehlike daha kapıda. Onun için bu yazı, Domlar adına bir “imdat” çağrısıdır. Ölü yıkamaktan dinozor temizlemeye... E Dünyanın hangi ülkesinde biri çıkar da “Asrın Lideri” “Ümmetin Önderi” diye oy isteyebilir. Arkasına taktığı kavalcının “sıfır sorun” teranesiyle ülkesinin başını belaya sokar ve 13 yıldır aralıksız seçim kazanır?! HHH Asrın Lideri’nin hayali “Başkanlık” idi. Anayasayı değiştirmeden önce “Cumhurbaşkanını halka seçtirme yasası” çıkarttı. Bu arada kurallara, yasalara ve hatta akla izana meydan okuyarak 1.150 odalı bir Saray yaptırdı. Gerekçesini “İtibardan tasarruf olmaz!” diye ilan etti. Ulufe olarak dağıtacağı “örtülü ödeneği” kendisine bağladı. Uçaklar satın aldı. İstanbul’un en tepesine altı minareli bir cami ve yanına da bir türbe diktirdi. Ama bunlarla itibar olmayacağını, özendiği Amerikan Başkanı’nın çaktığı bir tokat ile anladı. Randevu vermeyi reddettiği için, Birleşmiş Milletler’de her yılın eylül ayında toplanan dünya liderler zirvesine gidemedi. Teselliyi Kaçak Saray’ında, muhtarlar genel kurulu toplayıp başkanlık etmekte buldu. “Asrın lideriyim!” dedi ama, teselliyi Muhtarbaşı olmakta ve “Ey Müslümanlar, ölü yıkamayı öğrenin!” demekte buldu. Zamana uygun bir talimat. Tayyip Bey’in itibarıyla birlikte AKP can çekişmeye başladı. Yerini CHP’den başka doldurabilecek şimdilik bir güç yok. Ama bunun yolu dün liderinin söylediği gibi, CHP’nin “Dinozorlardan temizlenmesi” değildir. CHP’nin hepsi dinozor olsa ne yazar? (Ancak “yüzde 26” yazıyor!) Hele bir yüzde 40’lara çıkılsın, temizlik sonra... ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY Öyleyse bırakın gelsin onbahar bu yıl niçin bu kadar iç burucu, böyle kasvetli? Türkiye’nin üzünç hallerinden mi? Değil: Bunun geçici olduğunu, bu rezaletin er geç sona ereceğini, çocuklarımızın bir daha böyle karabasanlar izlemeyeceklerini biliyoruz. Başka nedenleri olmalı: İlkokulda bize söyletilmiş o “Kurumuş dallar, sarı yapraklar / Ağaçlara veda eder / Onları alır hırçın bir rüzgâr / uzaklara sürükler” şarkısı ve bu şarkının üzgün melodisi midir acep bunun nedeni? Yoksa Nâzım’ın Piraye’ye yazdıklarının en dokunaklısı, 1945’in 5 Kasım tarihli sonbaharlı şiirden mi kaynaklanır bu? “Çiçekli badem ağaçlarını unut / değmez / bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı / Islak saçlarını güneşte kurut: Olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli, ağır kızıltılar / Sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar..” Belki bin kez dinlediğimiz halde hâlâ hoşumuza giden “Les feuilles mortes (ölü yapraklar)” şarkısındandır. 1943’te sözlerini Jacques Prévert’in yazdığı, Joseph Kosma’nın bestelediği bu şarkıyı söyleyenler ne derlerdi? Fransızcasında, “Yaşam, sevenleri ayırır / yavaşça, gürültüsüz / ve deniz, kumsallarda, ayrılmış sevgililerin ayak izlerini siler” Nat King Cole aynı melodiyle ne derdi, biz mahzun mahzun dans ederken? “Sen gideli günler uzadı / Yakında eski kış şarkısını dinleyeceğim / Seni en çok sonbahar yaprakları düştüğünde özleyeceğim.” Gel de üzülme! Sonbahar, belki de yaza göre daha loş ve az ışıklı olduğundan insanı daha çökkün kılar. Şarkıların, şiirlerin etkisiyle, güneş ışıklarının daha güçsüz ve yanpiri gelmelerinin sonucu karamsarlaşacaksak, sonbaharın başında önlem almalıyız: Çare, bu mevsime daha şen şakrak yaklaşan şarkılar, şiirler aramak ve güzü bunların yardımıyla farklı yorumlamaktadır. Hangi şiirler, hangi şarkılar? Jaques Prévert, harp sırasında “Les Feuilles Mortes”ı yazarken Avrupa’nın her yerinde bir Alman şarkısı söyleniyordu: Lili Marlene. Sonra Amerikan şarkıları, Avrupa ezgilerini sildi götürdüydü. Hâlâ da öyledir. Sonbahar çökkünlüğünü önleyecek Amerikanca pop müziği ürünleri varsa biri haber versin! Çoğu, bizim arabesklerimiz gibi sıkıntıyı gidermez, olsa olsa katmerler! Burada da ümit, eski Doğu’nun dingin yapıtlarındadır: Mesela, 17. yüzyılda yaşamış Japon şairi Matsuo Başo’nun haykularıyla başlayın: “Güz rüzgârları esiyor / Hâlâ ne yeşil / kestane kozalakları”. 18 yy. şairlerinden Kobayaşi İssa da “Kollarını dizleri üstünde kavuşturmuş / bir derviş gibi” diye tanımlamış sonbahar akşamlarını. 19 yüzyılda yaşamış başka bir Japon, Murakami Kijo, “Bir sonbahar sabahında / aynaya bakıp / babamı görüyorum” demiş. Eski haykucular, bize sonbaharın, dingin durup düşünmemiz için güçlü esin kaynakları içeren bir mevsim olduğunu hatırlatıyorlar: Öyleyse bırakın, buyursun, gelsin! * Nerden mi esti? Eski bir yazımdan esinlendim. S Usul incelemesi nedir? on yıllarda bu kavramı çok duymaya başladık: “Usul İncelemesi”. Biz “vergi incelemesi” kavramını bilirdik. Vergi Usul Kanunu’nda da vergi tarhiyatını hazırlayıcı işlemler arasında vergi incelemesi tanımlanır. Artık sık sık usul incelemeleri ile karşılaşıyoruz. Adı üzerinde, usul hükümlerine ilişkin incelemeler yapılıyor. Peki, öteden beri yapılan vergi incelemelerinde usule ilişkin hükümlere bakılmaz mıydı? Elbette bakılırdı. Çünkü, vergi incelemesi bir bütündü. Vergi incelemesini, usul veya esas incelemesi olarak ayırmak mümkün değildir. O halde nereden çıktı bu usul incelemeleri? Usul incelemesi diye bir inceleme türünün ortaya çıkmasının tek sebebi vergi müfettişi sayısında yaşanan büyük artıştır. Aslında usul incelemesi teorik olarak eğitilmesi mümkün olmayan vergi müfettişlerini pratik olarak eğitmek amacıyla yaptırılan incelemelerdir. Vergi Denetim Kurulu 2014 Yılı Faaliyet Raporu’na göre, 31 Aralık 2014 tarihi itibarıyla toplam vergi müfettişi sayısı 9 bin 214. Aynı tarih itibarıyla teorik eğitimi devam eden müfettiş yardımcısı sayısı 1159. Düşünün 1159 kişiye vergi mevzuatı, muhasebe ve finansal tablolar üzerine eğitim veriliyor. Bu rakamlar teorik eğitimin ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Vergi müfettişi sayısındaki bu artış, 10 Temmuz 2011 tarihinde 646 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Vergi Denetim Kurulu’nun kurulmasıyla birlikte görülüyor. Bu tarihten sonra yaklaşık 6 bin civarında vergi müfettişi istihdam edilmiş. Ortalama yılda 3 bin kişi. İncelemelerin usul incelemesi ya da esas incelemesi olarak ayrıştırılmadığı eski dönemlerde, bir yılda alınan vergi müfettişi sayısı 100’ü geçmezdi. Yaklaşık bir yıllık bir teorik eğitim sonunda, meslekte kıdemli üstatların yanında refakat çalışması yaparlar ve ikinci yılın sonunda girdikleri yetki sınavında başarılı olurlarsa vergi incelemesi yapmaya hak kazanırlardı. Yaptıkları incelemelerde usul ya da esas ayrımı olmazdı. Oysa Aralık 2014 itibarıyla vergi başmüfettişi sayısı 295, vergi müfettiş yardımcısı sayısı ise 5 bin 796. Yani kıdemli üstatların genç vergi müfettişleri ile birlikte çalışabilme imkânı neredeyse yok. İşte bu noktada çözüm olarak “usul incelemeleri” devreye giriyor. Yani aslında usul incelemeleri bir eğitim yöntemi olarak uygulanmaya başlıyor. Buna da itirazımız yok, vergi denetiminin geleceği olan binlerce vergi müfettişinin eğitimi bu yolla sağlanabilir. Ama bu incelemeler yapılırken mükelleflerin ve meslek mensuplarının cezai müeyyideler altında ezdirilmemesi gerekir. Usul ince S SOSYAL GÜVENLİK Müfettiş sayısının etkisi! 1 EKİM 2015 SAYI: 32866 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni şçi ve işverenler açısından önemli olduğu kadar, devletin de müdahale ettiği alanlardan birisi taşeronluk işleridir. Taşeronluk sisteminde; gerçek işveren ile alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. Gerçek işverenin, işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Özellikle uygulamada en fazla görülen hususlardan birisi de o işyerinde çalışmakta olan bir işçinin, emeklilik veya başka nedenle işten çıkışı yapılarak alt işveren/taşeron olarak faaliyete başlatılmasıdır. İş Kanunu’na göre bu şekilde daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz, kurulması halinde de muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılır. Eski çalışandan taşeron olmaz İ Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: İşverenler arasındaki nüans Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. Amacın dışına çıkmak! İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.27 05.12 05.37 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.53 13.01 16.17 06.37 12.46 16.02 07.00 13.08 16.26 Akşam 18.57 18.42 19.05 Yatsı 20.16 19.59 20.21 lemelerinin eğitim fonksiyonunun mükellefler ve meslek mensupları açısından da geçerli olması sağlanmalıdır. Vergi kayıp ve kaçağının tespit edilmediği, kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin temel hedef olmadığı usul incelemelerinde amaç cezalandırma olmamalı. İSMMMO tarafından bu yönde girişimler ve çalışmalar başlatıldı. İlk olarak mükellefler ve meslek mensuplarının bilgilendirilmesi amacıyla 6 Ekim tarihinde bir seminer düzenlenecek. Eğer usul incelemeleri cezalandırmayı amaç edinmeye devam edecekse, olan yine mükellefe ve meslek mensubuna olacak. İncelemeden incelemeye koşturmaktan kimse enerjisini asıl işine yönlendiremeyecek. ŞANS TOPU 11, 15, 17, 21, 30 + 7 5+1 BİLEN: 1 milyon 421 bin 360 TL (Devir) 5 bilen: 3 bin 807’şer TL 4+1 bilen: 248.30’ar TL 4 bilen: 29.60’ar TL 3+1 bilen:15.50’şer TL 3 bilen: 3.75’şer TL 2+1 bilen: 4.75’er TL 1+1 bilen: 2.90’ar TL C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle