28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 2015 PAZARTESİ 8 AKP belki de 1 Mart tezkeresinden bu yana en ciddi tökezlemeyi geçen hafta Meclis’te gerçekleşen “17 Aralık oylamasında” yaşadı. Türkiye’nin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının yargı önüne gelmesini her türlü yöntemi kullanarak engelleyen AKP, Meclis’teki soruşturma sürecinde ise bunu başaramadı. Yaşadıkları tam anlamıyla bir bocalamaydı. Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması nedeniyle grubunun bizzat başında olmadığı bu süreçte çalışan Meclis Yolsuzluk Komisyonu’nda AKP, önce yayın yasağı koymak zorunda kaldı. Ardından da komisyon oylamasını erteletmek. Yaşanan sendelemenin arkasında aslında Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında yolsuzluklar konusunda ortaya çıkan derin kırılma yatıyordu. Erdoğan’ın aksine, Davutoğlu 4 eski bakanın haklarındaki iddialar nedeniyle yargılanmaları gerektiğini düşünüyordu. Nitekim bakanlara da bu yönde “Yüce Divan’a gitmeyi kendiniz isteyin” mesajı bile verdi. Ancak bakanlar bunu kabul etmedi. Erdoğan da arkalarında durdu. Sonunda Meclis Genel Kurulu’nda 4 eski bakan AKP oylarıyla Yüce Divan’a gitmekten kurtuldular. Ancak oylamada bakanların Yüce Divan’a giderek yargılanmaları yönünde oy kullanan AKP’li milletvekili sayısı 48’e kadar çıktı. Yaklaşık 50 AKP’li Erdoğan’a rağmen bakanları aklayan tutum almaktan kaçındı. AKP’deki firenin derin bir anlamı da var: Aklama yönünde oy kullanmayan bu vekiller Erdoğan’ın bir yıldır neredeyse her gün yinelediği “yolsuzluk değil darbe” söylemini reddederek 17 Aralık’ı “darbe değil yolsuzluk” olarak gördükleri mesajı vermiş oldular. Açıkça görünen bir başka gerçek de Başbakan Davutoğlu’nun oylama sırasında yurtdışında HABERLER Erdoğan ile Davutoğlu arasında “yolsuzluklara bakış” konusunda ortaya çıkan bu önemli fark, haziran seçimlerine doğru AKP içindeki en büyük handikapı oluşturacak. Bir süre sonra milletvekili aday listesinin belirlenmesi gündeme gelecek. Listeyi kim yapacak? Erdoğan mı, Davutoğlu mu? Sonra sıra seçim kampanyasının hedefini belirlemeye gelecek. Hedef ve öncelik başkanlık sistemi mi olacak? Yoksa ülkenin çözüm bekleyen diğer sorunlarına yönelik vaatler mi? Erdoğan ve Davutoğlu kamplarının bu gibi sorulara karşı yaklaşımları önümüzdeki günlerde siyasete yön verecek. Meclis’teki yolsuzluk oylamasında verdiği fire, AKP’de büyünün bozulduğu günlerin başladığı biçiminde yorumlanabilir. önemli bir bölümü ya gerçekleşmiş ya da gerçekleşmek üzere. Kışlalı, Dink, Üçok, Aksoy, Mumcu... Her biri Türkiye’yi sarsan, hafızalarda derin izler bırakan politik cinayetlerdi. Türkiye’de toplumsal ve politik alanı şekillendirmeyi hedefleyen katliamlardı. Cinayetler bu aydınlarımızı aramızdan almayı başardı. Ancak Türkiye’nin dört bir köşesinde insanların, onların hayatlarını adadıkları değerlere on yıllar sonra bile sıkı sıkı sarılıyor olması, karanlık ellerin hedeflerine ulaşamadığının ve ulaşamayacağının en açık göstergesi. Listeyi kim belirleyecek? n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Büyü Bozuluyor bulunmayı tercih etmesi. Bu tavrı ile “fire” olarak nitelenen milletvekillerine yakın düştüğü yorumları çokça yapılıyor. Her ne kadar Davutoğlu fireleri “Oylamaya müdahale etmediklerinin kanıtı” diye yorumlasa da Erdoğan’ın “darbe değil yolsuzluk” anlamına gelen AKP oyları için ne kadar öfkeli olduğunu bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Erdoğan ve Davutoğlu ayrı düştü AdAlet ve demokrAsi peşinde Geçen hafta 19 Ocak Hrant Dink’in katledilişinin yıldönümüydü. Önceki gün 24 Ocak, Uğur Mumcu’nun. Ayın son günü 31 Ocak ise Prof. Muammer Aksoy’un... Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı önderliğindeki onlarca sivil toplum örgütü yıllardır 2431 Ocak arasında düzenledikleri Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinde faili meçhul cinayetlerde katledilen aydınlarını anıyor. Anmakla da kalmıyor aslında. Hafta boyu Türkiye’nin iç ve dış meseleleri onlarca panelde yüzlerce uzman akademisyen ve yazar tarafından masaya yatırılıyor. Bu yıl etkinlikler 24 Ocak’tan da önce başladı. Türkiye’nin dört bir yanında illerde, ilçelerde konferans salonları, kültür merkezleri ağzına kadar dolu. Yurtdışında da aynı manzara. Eskişehir’de katıldığımız törenlerden gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, ülkemizin içine sokulduğu olumsuz koşullara duyulan tepkinin çok büyük etkisi var bu yoğun katılımda. Katledilen aydınlarımızın on yıllar önce Türkiye için öngördükleri risk ve tehlikelerin ‘Darbe değil yolsuzluk’ mesajı Eti Maden’de aile şirketi Eti Maden İşletmeleri’nin Yönetim Kurulu Başkanı’nın oğlu ile iki yönetim kurulu üyesinin birinci derecede yakınları özel bir şirkete ortak olup ticaret yapıyor. Ancak kamu etik yönetmeliği, birbirlerini denetlemesi gereken yöneticilerin çıkar çatışmasından kaçınması gerektiğini belirtiyor ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Yolsuzluk haberleriyle gündeme gelen Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün birbirlerini denetlemesi gereken yönetim kurulu başkanı ve iki yönetim kurulu üyesinin, birinci derecede yakınları özel şirkete ortak oldu. Eti Maden Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Orhan Yılmaz’ın oğlu, yönetim kurulu üyesi Muhsin Ganioğlu’nun eşi, yönetim kurulu üyesi Yücel Yalçınoğlu’nun ise kardeşinin ortağı olduğu şirket, 1.5 milyon TL’lik sermayeye sahip. “Süt sığırcılığı” gibi gözüken şirketin faaliyet alanı ise oldukça geniş: Et, gıda, inşaat, nakliyat, tarım ve hayvancılık... Şirketin Eti Maden’den veya başka bir devlet kurumundan ihale alıp almadığı ise bilinmiyor. Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yılmaz, “Olayda etik dışı bir şey yok” dedi. Ankara’da faaliyet gösteren bir şirket, etik tartışması yarattı. Türkiye Ticareti Sicil Gazetesi’ne göre Has Başak Et Gıda İnşaat, Nakliye, Tarım, Hayvancılık, Süt Sığırcılığı, Sanayi, Ticaret İthalat İhracat Limitet Şirketi, 24 Haziran 2003 Sincan’da kurulmuş. Şirketin o zamanki kurucusu ise halen Eti Maden Yönetim Kurulu üyesi olan Muhsin Ganioğlu’nun kardeşi Tahsin Ganioğlu... ğu için geçmişe ilişkin araştırma yapılamıyor. Şirketin, iş ilişkilerini gösteren kayıtlar sadece Has Başak’ta bulunuyor. Cevap hakkı kapsamında aradığımız Eti Maden İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yılmaz, oğlunun ve iki yönetim kurulunun yakınlarının aynı şirkete ortak olmalarının etik dışı olmadığını iddia etti. Yönetim kurulu üyelerinin yakınları ile oğlunun iş ilişkisine girmesinin Eti Maden yönetiminin çalışmalarını etkilemeyeceğini iddia eden Yılmaz, “Oğlum 25 yaşında üniversite mezunu. Ben 29 yıldır bu kurumda çalışıyorum. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin ailelerini tanımamız normal. Bu nedenle birbirlerini tanıyıp ortak olmuşlar. Oğlumun şirket hissesi bana ait değil. Şirkette ortak olmaları yasaya aykırı değil. Şirket Eti Maden’in faaliyet alanıyla ilgili çalışmıyor” dedi. Yılmaz, şirketin Eti Maden’den ihale almadığını da söyledi. Şirket isterse Eti Maden’in bor madeni taşımacılığını yapabilir... Veya Eti Maden’e inşaat yapabilir. Ancak bu durum Eti Maden’in internet sitesinde de yer alan Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe aykırı.... Yönetmelik, “Yönetici kamu görevlileri, yetkisi içindeki personelin yolsuzluk yapmasını önlemek için gerekli tedbirleri alırlar” diyor. Yani, yöneticiler personelini denetlemek ve onlara örnek olmak zorunda. Yönetmeliğin çıkar çatışmasını düzenleyen 13. maddesinde de “Çıkar çatışması; kamu görevlilerinin görevlerini tarafsız ve objektif şekilde icra etmelerini etkileyen ya da etkiliyormuş gibi gözüken ve kendilerine, yakınlarına, arkadaşlarına ya da ilişkide bulunduğu kişi ya da kuruluşlara sağlanan her türlü menfaatı ve onlarla ilgili mali ya da diğer yükümlülükleri ve benzeri şahsi çıkarlara sahip olmaları halini ifade eder” hükmünü düzenliyor. Yönetmelik, kamu görevlilerinin çatışmasından kaçınmak için gerekli adımları atacağı kurallarını da getiriyor. Bu kurallara karşın Eti Maden yönetiminin, aile bireylerinin şirket kurup ortak olması yönetmeliğin ihlal edildiği yorumlarına neden oldu. Bu ortaklık varken Eti Maden’in yönetim kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin birbirlerini nasıl denetleyecekleri sorusu ortaya çıktı. Etiğe aykırı değilmiş Etik ilkelerle çelişti Tokmak’ın kalbi iflas etti SİBEL BAHÇETEPE İleri derece kalp hastası olan Fatma Tokmak’ın sağlık sorunları her geçen gün daha da kötüye giderken, Tokmak’ın oğlu Azad Tokmak. annesinin en azından sağlığına kavuşana kadar infazı ertelensini istedi. ... cemaat de pes etmiyor. “Bütün barutum bitmedi” mesajını her fırsatta veriyor. Hükümet, cemaatin her şeyini bitirmek için bankacılık sektöründe tartışma yaratmayı bile göze aldı, cemaatin finans kurumlarını çökertmeyi kafasına koydu. Hükümetin tam resmi yayın organları her gün bu yönde bir iflasa gidiş haberi yapıyorlar. Paralel yapının devlet içindeki örgütlenmesine ilişkin haberler de hız kesmiyor. AKP kaynaklı haberlerin gereği yapılırsa, bugüne kadar yapılan sınavların tümünün iptalinden devlet içindeki güvenlik sistemlerinin sıfırdan inşasına kadar her şeyin yenilenmesi gerekir. Buna karşılık cemaatin başlıca kozu, yolsuzluk soruşturmalarındaki haklılığı. 4 eski bakanla ilgili iddiaların derinleştirilmesi halinde işin nereye varacağını sağır sultan bile duydu. Şimdi bu makul şüphenin ne kadar doğru olduğuna yönelik haberler dönemi başladı. Soruşturmanın başında görev alan ancak kısa sürede dosyadan el çektirilen savcılar da bu bilgileri tamamlayıcı olarak devrede. Önümüzdeki günlerin haberciliği, dosyanın uzanacağı söylenenbilinen 1 numaraya ilişkin belgelerdir. HHH İş uluslararası alana da taşınıyor. Erdoğan, Afrika gezisinde cemaat okullarının kapanması, yerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) okul açması yönünde açıklamalar yaptı. Eskiden Erdoğan’dan AKP kurmaylarına kadar hükümet merkezli, hatta hükümetin çevresinde dolanan tüm heyetlerin yurtdışı gezilerinde başlıca uğrak yeri bu okullardı. Heyetler gezi boyunca ve sonrasında bu okullara duydukları hayranlığı dile getirir, bunun Türkiye’nin son yıllarda yaşama geçirebildiği en ileri proje olduğu söylenirdi. Eskiden öve öve bitirmezlerdi, şimdi övgünün başına kocaman bir “s” koydular, basıyorlar kalayı. Bununla da yetinmiyorlar, cemaatle kendi istedikleri gibi kavga etmeyen, onlara saldırmayan herkesi “cemaatçi”, “paralelci”, “darbeci” diye suçluyorlar. Bir yandan kendi iç kavgalarını yapıyorlar bir yandan da bunu muhalefete saldırmak için kullanıyorlar. HHH 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında kurulan AKP iktidarının başlıca dayanağının cemaat olduğu herkesçe biliniyordu. Bunu AKP’nin kendisi dile getiriyordu. Buna ilişkin zamanında bu sütunlarda paylaştığımız bir belgeyi anımsatalım. 26.4.2003 günü bu köşenin başlığı şuydu: 38463847 No’lu Gülen ve Milli Görüş Genelgeleri! Hükümet 16 Nisan 2003 günü bu iki genelgeyi tüm yurtdışı temsilciliklerine gönderdi. 3847 mesaj numaralı genelge özetle şöyleydi: Bu okullar MEB tarafından desteklenmektedir. Öğretmenlerin çoğunu bakanlık göndermektedir. Ülkenin menfaatları doğrultusunda faaliyet gösterdikleri bilinmektedir. Büyükelçilikler bu okulların desteklenmesi, bulunduğu ülkede kabul görmesi için gerekli her türlü yardımı sağlamalıdır. O günden bugüne geldiler. Yollarınız ayrılmış olabilir, kavgayı sonuna kadar götürmeye kararlı olabilirsiniz. Bu tamam da sizin kavganıza katılmayan herkesi neden suçlamaya girişiyorsunuz, bilgi kirliliğinin yayılması için her yöntemi kullanıyorsunuz? Biz noktayı tekerlememizle koyalım: Hak verilmez bir tekine, al birini vur ötekine... u 4 kalp damarı tıkalı olan ve 2 kalp kapakçığı iflas eden 41 yaşındaki Fatma Tokmak, geçen hafta cezaevinde kalp spazmı geçirerek hastaneye kaldırıldı. Nakliyattan inşaata her iş yapılır Şirketin kuruluş amaçları arasında; her türlü gıda maddesi ithal ve ihraç etmek, özelresmi kuruluşların inşaatlarını (toplu konut dahil) yapmak, her çeşit yol çalışması ve hafriyat işleri gerçekleştirmek, ulusaluluslararası hava ve karayolu taşımacılığı yapmak olarak belirlendi. Sonraki süreçte ise şirketin ortakları arasına Eti Maden yönetiminin yakınlarından yeni isimler ekleniyor. 2012 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde şirketin ortakları arasında Eti Maden Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yılmaz’ın oğlu Fatih Furkan Yılmaz, Muhsin Ganioğlu’nun eşi Rana Ganioğlu, yönetim kurulu üyesi Yücel Yalçınoğlu’nun eşi Gülay Yazıcıoğlu isimleri de gözüküyor. Şirket, 28 Şubat 2013’te ise 500 bin TL’lik sermayesini 1.5 milyon TL’ye çıkarıyor. Şirkette yapılan hisse devirleri sonrası her ortağın hisse payı 83 bin 300 TL oluyor. Bu şirketin, Eti Maden’den veya herhangi bir kamu kuruluşundan ihale alıp almadığı bilinmiyor. Ankara Ticaret Odası’nda çıkan yangında Has Başak şirketinin tüm kayıtları yok oldu 2012’de yeni ortaklar PKK davasından hüküm giyen 41 yaşındaki Fatma Tokmak, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde ciddi sağlık sorunları yaşıyor. 4 kalp damarı tıkalı olan ve 2 kalp kapakçığı iflas eden Tokmak, geçen hafta cezaevinde kalp spazmı geçirerek hastaneye kaldırıldı. Tokmak, tedavi olmak için infazının ertelenmesini bekliyor. Avukat Eren Keskin, müvekkilinin bir an önce ameliyat olması gerektiğini vurgularken, oğlu Azad Tokmak ise yetkililere, “Annem nefes almakta zorlanıyor. Doktorlar, atakları sırasında hemen hastaneye getirilmesi gerektiğini, bu durumun risk teşkil ettiğini söylüyor. En azından sağlığına kavuşana kadar infazı ertelensin” diye sesleniyor. Fatma Tokmak, 1996 yılında henüz iki yaşındaki oğlu Azad ile birlikte İstanbul’da PKK üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Gözaltına alındığında hiç Türkçe bilmiyordu. İddialara göre de Tokmak işkenceye maruz kaldı ve okuyup anlamadığı bir ifadeye parmak basmak zorunda bırakıldı. Hakkındaki tüm suçlamaları reddetmesine rağmen, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Cezaevindeyken kalp hastalığına yakalanan Tokmak, 2006 yılında sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi. 2010 yılında ise mahkemenin verdiği müebbet hapis cezası onaylanan ve yeniden cezaevine giren Tokmak’ın yaşadığı sağlık sorunları daha da ağırlaştı. 2 kalp kapakçığı çalışmayan Tokmak için doktorlar durumunun kritik olduğunu söylüyor. Adli Tıp Kurumu ise iki kez verdiği raporda “Cezaevinde kalabilir” diyor. Tokmak ile ilgili tüm tıbbi bilgileri inceleyen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ise Adli Tıp Kurumu’nun aksine bir rapora imza atıyor. 23 Temmuz 2014 tarihli TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı imzalı raporda, Tokmak’ın acilen ameliyat edilmesi gerektiği ve ameliyat sonrası gereken bakımın cezaevi koşullarında sağlanmasının mümkün olmadığına dikkat çekiliyor. Avukat Eren Keskin, müvekkilinin nefes almakta zorlandığını vurgulayarak “Makineye bağlanması gerekli. Geçen hafta çarşamba günü cezaevinde kalp spazmı geçirmiş ve Bakırköy Devlet Hastanesi’ne kaldırılmış. Hastaneye götürülmüş ancak kardiyolog yok diye cezaevine geri gönderilmiş, cezaevi koşullarında tedavisi yapılamıyor. Hastalığı çok ilerledi. Acilen ameliyat olması gerekli” diyor. TİHV’nin “cezaevinde kalamaz” yönünde görüş bildirdiği rapora karşın, Adli Tıp Kurumu’ndan 6 aydır bir yanıt gelmediğini anımsatan Keskin, “Hasta tutsaklar cezaevinde birer birer ölüyor. Tokmak derhal tahliye edilmelidir” diyerek yaşananlara tepki gösteriyor. Tokmak’ın oğlu Azad ise annesinin son zamanlarda sorunlarının daha da arttığını belirterek şunları söylüyor: “Doktorlar ameliyat olamadığı için bu sorunun yaşandığını söylüyor. En kısa zamanda ameliyatı yapılmalı. Bu ameliyatı cezaevi koşullarında kaldıramaz. En azından iyileşene kadar infaz ertelemesi yapılabilir. Çok sık hastaneye kaldırılmaya başladı. Annemi önceki gün ziyarete gittiğimde gördüm, zor nefes alıyordu. Doktorlar bundan sonra bu tür sorunların yaşanacağını, ataklarda hemen hastaneye getirilmesi gerektiğini, bunun riskli olduğu söylüyor.” İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyesi Rahim Noz ise özellikle sağlık sorunu yaşayan siyasi tutuklu ve hükümlülere devletin bakış açısının öç alma üzerine kurulu olduğunu söylüyor. “F tiplerindeki işkence iki katına çıkıyor” diyen Noz, son 20 günde 6 tane tutuklu ve hükümlünün sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirdiğini cezaevlerinde 248’i ağır, 680 hasta tutuklu ve hükümlü bulunduğunu kaydediyor. Nefes almakta zorlanıyor Cezaevlerindeki hak ALİ AÇAR ihlalleri sürüyor F tipi cezaevlerindeki hak ihlalleri ve keyfi uygulamalar bitmek bilmiyor. Kocaeli 1 No’lu F Tipi Hapisanesi’nden gönderdiği mektup 1.5 ay sonra elimize ulaşan Gürkan Türkoğlu, sohbet hakkının uygulanmasından iletişim yasağına, avukat görüş kabinlerinin dinlenmesinden sağlık hakkına kadar birçok alanda cezaevi yönetiminin keyfi uygulamalarının sürdüğünü söyledi. F tipi cezaevlerinde “ünlü şahsiyetler” kalmadığı için yaşanan hak ihlallerinin göz ardı edildiğini anlatan Gürkan Türkoğlu, “Bu şahsiyetlerin cezaevlerinden çıkmasıyla artık haber değerinin yitirildiği düşünülmekte. AKP iktidarı da bu durumdan istifade ederek uygulamalarını pervarsızlaştırmaktadır. Son basın yayın yasağı da bunun bir örneğidir. Bizler cezaevlerindeki zulmün her türlüsüne direniyor ve direnmeye devam edeceğiz” dedi. Türkoğlu’nun cezaevlerinde dikkat çektiği hak ihlallerinden bazıları şöyle: l Taner Korkmaz, Mecit Şahinkaya, Murat Kaymaz ve Cihan Kirsiz’in gazetecilere göndermek istediği hak ihlallerini anlatan mektuplar keyfi olarak aylarca cezaevi idaresince bekletilmekte. l Mecit Şahinkaya, kasım ayı içinde 3 gün süreyle kesinleşmiş disiplin cezası gerekçe gösterilerek kapalı hücrede tüm haklarından mahrum bir şekilde tutuldu. l Taner Korkmaz’a avukat görüş kabinlerini protesto etmek için “Savunma hakkımız engellenemez” sloganı attığı için 2 ay mektup ve telefon yasağı cezası verildi. l Kronik migren hastası Murat Kaymaz’ın kullandığı migren ilacı kendisine tane tane verilmekte olup ani ataklarda ilacına ulaşamamaktadır. Ayrıca hastalık nedeniyle diyet yapmak zorunda l Taner Korkmaz’ın abonesi olduğu Leman, Penguen ve Uykusuz dergileri, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ve müstehcen olduğu ileri sürülerek yasaklandı. ‘Annem tahliye olsun’ ‘Acilen ameliyat edilmeli’ 20 günde 6 ölüm C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle