Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 OCAK 2015 PAZAR 6 HABERLER Bilişim sistemleri şifreleri ele geçirildi, öğrencilerin notlarından adreslerine tüm bilgileri çalındı MEB’de ehırsızlık SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Milyonlarca öğrenci, öğretmen ve velinin T.C. kimlik numaralarından cep telefonlarına, açık ikamet adreslerinden özlük dosyalarına kadar tüm kişisel bilgilerinin yer aldığı Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS) şifrelerinin “bakanlık içindeki kötü niyetli kişilerce” ele geçirildiği öğrenildi. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB); MEBBİS, eokul, eyurt ve eyaygın gibi sistemlerin şifreleri ile okul ve kurum eposta şifrelerinin tüm uyarılara karşın sosyal medya üzerinden paylaşıldığını tespit etti. “Hiçbir bakanlık yöneticisinin bu şifrelere ihtiyacının olmadığı” belirtilerek şifre paylaşımı yapan birimlerin hesaplarını dondurmaları, basit şifre 15 milyon öğrenci, milyonlarca veli, binlerce öğretmenin kişisel bilgilerinin bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri’nde şifre hırsızlığı yaşandı. Bakanlık içinden “kötü niyetli kişilerin” yetkililere eposta atarak sistem şifrelerini istediği, yetkililerin de tüm uyarılara karşın kişisel bilgilerin bulunduğu şifreleri verdiği tespit edildi. rının ele geçirilmeye çalışıldığı belirtildi. yöneticileri ve MEBBİS kullanıcılarından şifreleri basit olanların acele olarak şifrelerini değiştirmesi gerektiği de belirtildi. Basın Hürdür, Sansür Edilebilir, Saldırılabilir Alman editör taa oradan soruyor, eğer basın özgürlüğü yoksa, bütün bu soruların hepsine nasıl yanıt vereceksiniz, başınız derde girmeyecek mi?.. Özgürlükler nasıl kısıtlanıyor Türkiye’de? Uzaktan meseleyi anlamak zor olabilir, burada yaşamayan bir gazeteci için çok doğal bir soru... Hele baş muktedir ikide bir, Türkiye’de basın özgürlüğünün tam ve eksiksiz, hatta neredeyse Avrupa ülkelerinden bile daha iyi olduğunu söylüyor, söyleme cesaretini buluyorsa... Dün Halk TV’de Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ile Ümit Aslanbay’ın her hafta yaptıkları Basın Konseyi programlarının konuğu idim. Programda Cumhuriyet’ten bir haber okudukları için, RTÜK denen, sözde düzenleyici ama iktidar destekçisi ve bence sansürcü kurulun, 300 bin TL ceza verdiğini anlatıyorlardı. Sadece Halk TV’ye değil, Fox TV, Kanal D ve daha pek çok televizyona, doğrudan iktidar yandaşı olmayan ve habercilik yapmak isteyen herkese, durmadan ceza yağdıran bir kuruluştan söz ediyoruz. RTÜK iktidarın çok önemli bir sansür kuruluşu işlevini sürdürüyor. Para cezasının sansürle ne ilgisi var, demeyin. Birileri sana durmadan vay bu gazetenin haberini okudun, vay bak hoşuma gitmeyen bu görüntüyü verdin diye ikide bir milyonlarca liralık cezayı kesip gönderiyorsa ve üstelik ekranları da karartıyorsa, habercilik yapma, habercilik yapacaksan benim istediğim gibi yap, yoksa kepengini kapa ve git demektedir. Oysa anayasada kapı gibi “Basın hürdür sansür edilemez” maddesi durmaktadır. Siyasi iktidarlar, yasa düzenlemeleriyle ve RTÜK gibi kuruluşlarla bu hakkın kullanılmasını resmen neredeyse olanaksız, iğreti hale getirdiler. Ayrıca 94 gazetecinin sürekli basın kartı kullanma hakkını da “inceliyoruz” bahanesi ile yerine getirmekten kaçınıyorlar. Skandal ilk değil MEB benzer skandallarla daha önce de gündeme gelmişti. Diyarbakır Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, polis tarafından kendisine bildirilen suça karışmış, cinsel istismara ve tecavüze uğramış 872 çocuğun listesini bütün kimlik bilgileri ve ev adresleriyle kurumun internet sitesinden yayımlamıştı. 2013 yaz aylarında da aralarında Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, Fevziye Mektepleri Işık Lisesi gibi kolejlerde okuyanların da bulunduğu yüz binlerce liseli öğrencinin kişisel bilgileri internette herkesin ulaşabileceği bir sitede yayımlanmıştı. lerin ise değiştirilmesi istendi. MEB’teki skandal “şifre hırsızlığı”, bakanlık Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı Bilişim Altyapı Sistemleri ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı’nın tüm bakanlık birimlerine gönderdiği “Şifre Güvenliği” başlıklı yazı ile ortaya çıktı. İl Milli Eğitim müdürlerinin ve Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS) yöneticilerinin uyarıldığı yazıda, bakanlığın “şifre hırsızlığı teşebbüsleri ile karşı karşıya olduğu”, bakanlık modüllerinin ve eposta hesapla yarılara karşın veriyorsunuz’ Bu konuda daha önce de birçok kez uyarılarda bulunulduğunun belirtildiği yazıda, “Hâlâ il/ilçe müdürlükleri ve okullarımızda modül ve eposta şifrelerinin kötü niyetli kişilere verildiği görülmüştür” denilmesi dikkat çekti. Bakanlığın hiçbir biriminin ve yöneticisinin şifre, kişisel bilgi, T.C. kimlik numarası istemeye ‘U ceği uyarısının yapıldığı yazıda, “Özellikle MEBBİS, eokul, eposta, eyurt, eyaygın şifrelerinin istendiği epostalar bakanlığımız birimlerinden kötü niyetli kişiler tarafından talep edilmektedir ve maalesef okullarımızda bu epostalara şifrelerini göndererek yanıt vermektedir” ifadeleri kullanıldı. Yazıda, söz konusu şifre taleplerini içeren epostaların bildirilmesi, bilgi verilmiş ise hesapların dondurulması ve savcılıklara suç duyurusunda bulunulması istendi. Ayrıca tüm kurum ÇAĞLAYAN’IN SAVUNMASI DÖKÜLÜYOR MALTEPE DOLGU ALANI MASAK da altınları EMİNE KAPLAN Yasadışı alanın ismi Orhangazi HAZAL OCAK Maltepe dolgu alanına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) kabul edilen teklifle “Orhangazi Şehir Parkı” adı verildi. CHP’li Meclis Üyesi Esin Hacıalioğlu “Yasadışı alana isim konuluyor” diye isyan etti. İBB meclis gündemine geçtiğimiz günlerde Maltepe Dolgu Alanı Projesi’ne verilecek isim için öneri sunuldu. İBB Harita ile Kültür Turizm ve Sanat Komisyonu ortak raporunda Maltepe Dolgu Alanı’nın “Maltepe Spor ve Kültür Parkı” adının verilmesi istendi. Raporda komisyon üyeleri Maltepe dolgu alanının “Orhangazi Şehir Parkı” olarak adlandırılmasını uygun gördü. Talep İBB Meclis gündemine havale edildi. Mecliste söz alan CHP’li Meclis üyesi Esin Hacıalioğlu “Yasadışı dolgu alanı üzerine bir isim konuşmak için bu talep geldi. İstanbul’da 1|100 binlik planda olmayan 2 tane dolgu alanı yapılmıştır. Bir taraftan sahiller imara açılırken diğer taraftan denizler doldurularak yanlış üzerine yanlış yapılmıştır” dedi. Talep CHP’lilerin ret oyuna karşın AKP’lilerin oyuyla kabul edildi. Ne olmuştu? Maltepe sahilinde 2012 yılında yurttaşların itirazına karşın Maltepe Dolgu Alanı Projesi yapılmaya başlandı. Maltepe dolgu alanı Projesi için 2011 yılında “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alındı. Maltepe Belediyesi ayrıca 2012 yılının ağustosunda İBB hakkında proje ile ilgili gerekli hukuki prosedürlerin uygulanmadığı gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Kasım ayında Mimarlar Odası’nın Maltepe Dolgu Alanı projesine açtığı davada bilirkişi raporunda, imar planı değişikliğinin dolgudan üç ay sonra yapıldığı tespit edildi. saptayamadı MASAK’ın hazırladığı Analiz Raporu’nda, Zafer Çağlayan’ın kardeşi Şenol Çağlayan’ın Simay Altıncılık’tan altın bozdurma karşılığında geldiğini belirttiği 2 milyon 465 bin TL ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı kayıtlarında bir veriye rastlanmadığı belirtildi. ANKARA 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili takipsizlik kararı veren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın istemi üzerine MASAK’ın 15 Nisan 2014 tarihinde hazırladığı raporda, Zafer Çağlayan’ın kardeşi Şenol Çağlayan’ın altın bozdurma karşılığında geldiğini belirttiği ve Simay Altın Şirketi’nin gider pusulası ile açıkladığı 2.4 milyon TL ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı kayıtlarında yapılan araştırmada böyle bir mal alım satımı ilişkisine rastlanmadığı saptamasına yer verildi. MASAK’ın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın istemi üzerine hazırladığı rapor, TBMM Soruşturma Komisyonu raporunda yer aldı. Raporda, Şenol Çağlayan’ın Simay Altıncılık’tan 31 Ekim 2012’de gelen ve 2 gün sonra kardeşi Zafer Çağlayan’ın hesabına gönderdiği 2.4 milyon TL ile ilgili de saptamalarda bulunuldu. Raporda, şöyle denildi: “Şirketin mal ve hizmet alım satımlarına ilişkin BaBs formları incelendiğinde, 2012 yılında Şenol Çağlayan’dan 2.465.112 TL tutarında mal satın aldığını beyan ettiği tespit edilmiştir. BaBs formlarında kişi ve şirketlerin hangi tip mal alımsatımı yaptıkları yer almamakta olduğundan söz konusu tutarın kesin olarak ne tür bir mal ve hizmet alımına ilişkin olduğu tespit edilememiştir. Şenol Çağlayan ve Kaan Çağlayan ile ilk derece aile yakınlarının ortağı olduğu şirketlerin BaBs formları incelendiğinde Simay Altın Ltd. veya ortakları ile herhangi bir mal alım satım ilişkisine rastlanılmamıştır.” ‘Sen hangi ülkede yaşıyorsun’ söylemi! Şimdi şuraya bakın: Cumhuriyet’in Charlie Hebdo seçkisi yayımlaması ve bu derginin kapağını Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’ın da köşelerinde basması karşısında bir linç kampanyası başlıyor. Katil ruhlular, hem gazetelerinde hem sosyal medyada hedef gösteriyorlar. Paris’tekine benzer bir katliam çağrısı yapıyorlar neredeyse... Şimdi bu koşullarda ülke yöneticilerinin sakinleştirici konuşmaları gerekmez mi? Hayır gerekmez, adeta benzine ateşle yaklaşmayı tercih ediyorlar. Cumhurbaşkanı diyor ki: “Sen hangi ülkede yaşıyorsun ya. Kimsenin kutsalına bu şekilde hakaret edemezsin. Böyle yaptığın sürece tahrike davet ediyorsun...” Tabii Başbakan da aşağı kalır mı: “Basın özgürlüğüyle hakaret etme alçaklığını yan yana koymayız..” Paris’te dünyayı ayağa kaldıran bir katliam yapılmış.. Davutoğlu gidip yürümüş... Güya ifade özgürlüğünü böylece protesto etmiş... “Uluslararası dayanışmadaki yerimizi, öncülüğümüzü gösterdik” diyerek üstelik.. Orada bir “cici yüz” göstermiş... Ama anlaşılan kimseyi de pek kandıramamış. Ama Türkiye’ye gelince Paris’e neden gittiğini unutarak veya çifte standartlığın tam örneğini vererek, orada söyle(ye)mediği sözleri burada Cumhuriyet’e söylüyor. Cumhuriyet ve yazarlarına saldırıların gündeme geldiği anda bu her iki liderin sözleri kışkırtıcılık anlamına gelir. Tamam, kimse sizden “bu yayıncılık basın özgürlüğüdür” demenizi beklemiyor. Biliyoruz ki bu ruhunuza uymaz. Ama böyle bir ortamda bulunduğunuz yer itibarıyla en azından susmasını bilmelisiniz, ateşin üzerine benzinle gitmek size ne kazandıracaktır? Sonuçta şöyle mi diyeceksiniz: “Biz demiştik, bu tahriktir, ettiler ve buldular...” Anneler Kiraz Şahin’in sesi oldu Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini sormak için 512. kez Galatasaray Meydanı’nda buluştu. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, bu haftaki eylemde 18 Ocak 1996 tarihinde Beyoğlu Belediyesi’nde temizlik işçisiyken kaybedilen DİSK’e bağlı Genelİş Sendikası’na üye İsmail Şahin’in akıbetini sordu. “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartının açıldığı eylemde, kaybedilen yakınlarının fotoğrafları ile kırmızı karanfiller taşındı. Eyleme kanser tedavisi gördüğü için katılamayan İsmail Şahin’in eşi Kiraz Şahin, hasta yatağından gönderdiği ses kaydında “Bugüne kadar çocuklarımla Cumartesi Meydanı’na geldim. Bugün orada değilim ama gönlüm orada. İnşallah ömrüm uzun olur da, yine çocuklarımla ve torunlarımla orada olurum” dedi. Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun ise “Kiraz benim kader arkadaşım. Hepimiz bugün Kiraz’ın sesiyiz” diye konuştu. Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak da “Recep Tayyip Erdoğan, Şahin kaybedildiğinde İBB başkanıydı. O gün de görevlerini yerine getirmedi. Bugün Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, hâlâ suç işleyenlerin ortaklığını yapıyor. Gerçek adalet yerini bulana kadar mücadele edeceğiz” değerlendirmesini yaptı. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına açıklama yapan Alaz Erdost ise özetle şunları söyledi: “Türkiye’de iktidara gelen hükümetler yaşam hakkını ayaklar altına almakta ısrar ediyor. Son olarak 14 Ocak’ta Cizre’de polislerce başından vurularak 12 yaşındaki çocuk katledildi” (Fotoğraf: SİBEL BAHÇETEPE) İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, hasta tutuklular için Galatasaray Meydanı’nda 148. kez oturma eylemi yaptı. Grup, yaşamını yitiren hasta tutsaklar için yasal yollara başvuracaklarını söyledi. “Hapishanelerde ölüm istemiyoruz”, “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “Susma, suça ortak olma” döviz ve pankartlarının açıldığı eylemde, “Tecrit öldürür, dayanışma yaşatır”, “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın” sloganları atıldı. İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyesi Zeynep Karaman, Türkiye’de cezaevlerinin “ölüm evlerine” dönüştüğünü belirterek, 31 Aralık 2014 tari ‘Cezaevleri ölüm evleri oldu’ hinden 12 Ocak 2015 tarihine kadar Lütfü Taş, Haşem Arduçlu, Abdulmecid Arslan, Mehmet Canpolat, Tamer İldirim ve Hüseyin Karakuş’un bilinçli bir biçimde öldürüldüğünü savundu. Hasta tutsakların ölümünden devletin sorumlu olduğunu belirten Karaman, şunları kaydetti: “Yaşamını yitiren hasta tutsaklar için yasal yollara başvuracağız. Belki mevcut yasalar önünde aklanacaksınız. Unutmayın ki insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı yoktur. Er ya da geç insanlığın vicdanında mahkum olacaksınız. İnşa ettiğiniz hapishanelerden her gün yeni bir tabutun çıkmasından utanmadığız gibi bunu saklamaya çalışıyorsunuz.” Senin özgürlük sınırın, benim özgürlük sınırım olamaz “Düşünce özgürlüğünün de bir sınırı vardır. Benim özgürlük alanıma geldiğinde duracaksın...” Bunu Cumhurbaşkanı söylüyor. Bu sözü kim, hangi cahil, Cumhurbaşkanı’nın eline tutuşturdu? Hayır, öyle bir şey yok... Sizin özgürlük anlayışınız ve sınırınız, benim özgürlük anlayışım ve özgürlük sınırımla aynı olamaz. Sizin sınırlarınızı kimse kabul etmek zorunda değildir. Herkesin özgürlük sınırını anayasa ve yasalar belirler… Hukuk diye bir şey var! Yoksa böyle bir şeyin varlığını ben uyduruyor olabilir miyim? Evet hukuk varmış gibi yaptığımın bilincindeyim. Aslında şu soruyu yöneltmeliyim: Yöneticilerin elinde yazılı olmayan sözel ve geleneksel bir orman yasası mı var, şu veya bu şekilde yürürlüğe koydukları? Herkes, kafasındaki özgürlük anlayışı sınırlarını ilan ederse, bu ülkede herkes birbirini kesmeye başlar. Sen hangi ülkede yaşıyorsun sorusunu yönelten bir lidere verilecek temel yanıt “biz bir hukuk ve yasa ülkesinde yaşadığımızı sanıyorduk.. yoksa yanlış yerde miyiz” olabilir... HHH Bu ülkede örneğin Cumhuriyet’i ve yazarlarını açıkça hedef gösterenler hakkında soruşturma açacak bir Cumhuriyet savcısı var mıdır? Tıpkı Balıkesir’den AKP milletvekili seçilen Tülay Babuşcu adındaki kişinin, Cumhurbaşkanı’na, yeniden seçilmesini garantilemek için yağ çekerken, Cumhuriyeti “90 yıllık reklam arası” diye nitelemesi karşısında, unvanlarında üstelik “Cumhuriyet” yazan hiçbir savcının var olmaması gibi... HHH Başlığı toparlayalım: Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü, Türkiye’de basın özgürlüğü özel bir durum olmaktan çıktı, demiş. Günaydın! Basın özgürlüğü “özel birtakım olaylara özgü” değil, genel bir basın özgürlüksüzlüğü söz konusudur bu ülkede... Bir politikacının ağzıyla yanıtlayayım: “Ne özeli, genel genel...” Aynı rapora göre, Simay Altın Şirketi’nden 31 Ekim 2012 tarihinde Şenol Çağlayan’ın hesabına gönderilen 2.4 milyon TL, 2 gün sonra 3 Kasım 2012’de Zafer Çağlayan’a aktarıldı. Şenol Çağlayan’ın “Hisse devri karşılığı ağabeyime borcumun bir kısmını ödedim” dediği para, 7 Kasım tarihinde Şenol Çağlayan’ın iki şirketinin ortağı olan Mustafa Güler tarafından Zafer Çağlayan’ın hesabından nakit olarak çekildi. Komisyona Çağlayan’ın sunduğu belgelere göre, oğlu Kaan Çağlayan’ın düğününün 12 Nisan 2013’te yapıldığı, Simay Altın Şirketi’nin gider pusulasında altın bozdurma işleminin yapıldığı tarihin 31 Ekim 2012 olduğu ortaya çıkmıştı. Çağlayan’ın belge olarak komisyona sunduğu, ancak MASAK’ın Şenol Çağlayan ile “mal alım satımına rastlanmadı” saptamasında bulunduğu Simay Altın Şirketi’nin 31 Ekim 2012 tarihli gider pusulasında, 24 ayar külçe altın bozdurma işlemi gözüküyor. 2.4 milyon TL 3 el değiştirmiş Tarımİş Sendikası’nda seçim havluya dolandı MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Tarımİş Sendikası’nda mahkeme tarafından iptal edilen Ankara şubesi delege seçimleri, üyelerden “yılbaşında promosyon olarak dağıttığı havluları aldığınıza dair verdiğiniz imzaların üzerine çay döküldü, yeni imzanız gerekiyor” denilerek toplanılan imzalarla sandık kurulmadan kâğıt üzerinde yapılmış gibi gösterildi. Sendikada dava süreci şöyle gelişti: Tarımİş Sendikası Ankara Şubesi delege seçimleri 12 Nisan 2013 tarihinde yapıldı. Ancak sendika üyeleri Harun Turacak, Hayri Yağan, Ramazan Çelik seçimlerde usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle genel kurulun iptali için dava açtı. Ankara 9. İş Mahkemesi davayı 30 Aralık 2014 tarihinde karara bağladı. Mahkeme, seçimin tüm sonuçlarıyla birlikte iptaline karar verdi. Yasaya göre iptal edilen seçim Tarımİş Sendikası Ankara Şubesi’nde üyelerden ‘promosyon havluları aldığınıza dair imzanız gerekiyor’ denilerek alınan imzalar delege seçimlerinde kullanıldı. Bilgileri olmadan seçimde oy kullanmış gibi gösterilen işçiler, sendika genel merkezine ihtarname çekti. lerin 15 gün içerisinde yenilenmesi gerekiyordu. Ancak bu sırada ilginç gelişmeler yaşandı. Davayı açan sendika üyesi Harun Turacak yaşananları şöyle anlattı: “Seçim nasıl yapılır. İlana çıkılır, sandık kurulur. Öyle yapılır. Ancak burada sandık kurulmadı. Yılbaşında Ankara Şube sendika üyelerine havlu dağıtmıştı. Dağıtılan havluların karşılığı olarak da üyelerden imza alınmıştı. Şimdi şube yönetimince ‘Yılbaşında dağıttığımız havluları aldığınıza dair verdiğiniz imzaların bulunduğu belgenin üzerine çay döküldü. Yeni imzanız gerekiyor’ denilerek üyelerden imza toplandı. Üst yazı olmadığı için üyeler de havluları aldıklarına dair imza attıklarını zannetti ler. Toplanan bu imzalarla da yeni genel kurul yapılmış ve eski delegeler yeniden seçilmiş gibi gösterildi. Sandık kurulmadan kâğıt üzerinde seçim yapıldı.” Yılbaşında aldıkları havluların karşılığı olarak imza attıklarını zanneden ancak delege seçimi için oy kullandıklarını öğrenen üyeler de şaşkına döndü. Sendika genel merkezi önünde basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, üyelerin kandırıldığı, farklı şeyler söylenilerek odalarında, bahçede, servis otobüslerinde imzalarının alındığı, seçim yapılmış gibi gösterildiği belirtildi. Tarımİş Sendikası Genel Merkezi ise şube seçimlerine karışamayacağı yanıtını verdi. Bu arada sendikası genel merkezine de noter kanalıyla ihtarname gönderildi. İhtarnamede, seçimlerin yenilenmesi aksi halde suç duyurusunda bulunulacağı ve yeniden dava açılacağı ifade edildi. C M Y B