23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 OCAK 2015 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER TBMM’de çoğunluğu HDP’liler olmak üzere 175 milletvekili için 1016 dokunulmazlık tezkeresi var 5 Sert görünüşlü ve insancıl bir sevda adamı! Edebiyatımızın büyük ustası! Bir çığlık: “Yaşar Kemalim sakın ölme!” İşlek bir karanlık sabahı kucaklıyor maviler içinde... Kurumuş çiçekler, kurumuş ağaç dalları gülümsüyor Vekiller de ‘eylem’ suçlusu EMİNE KAPLAN ANKARA TBMM’ye çoğunluğu HDP’liler olmak üzere 175 milletvekili hakkında gönderilen 1016 dokunulmazlık tezkeresine göre vekillerle ilgili en fazla suçlama Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefetten yapıldı. İkinci sırada PKK terör örgütünün propagandasını yapmak, üçüncü sırada ise suçu ve suçluyu övmek yer alıyor. CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde “Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle TBMM’ye gelen fezleke sayısı kaçtır? Söz konusu fezlekeler kaç milletvekiliyle ilgilidir. Fezlekelerde isnat edilen suçlar hangileridir? Suç iddialarının fezlekelere göre dağılımı nedir? Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama, irtikap, altın kaçakçılığına aracılık etmek, nüfuz ticareti suçlamasıyla gönderilen fezlekelerin, fezlekeler içindeki oranı nedir?” sorularını yöneltti. Soru önergesine yanıt veren TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Meclis’te halen 175 milletvekili hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle 1016 adet dokunulmazlık tezkeresi olduğunu belirtti. Yakut’un verdiği bilgiye göre, tezkerelerin dağılımına göre en fazla olan suçlamalar şöyle: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet (208), PKK terör örgütünün propagandasını yapmak (165), suçu ve suçluyu övmek (115), terör örgütü propagandası yapmak (104), hakaret (72), kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret (54), Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasaya Muhalefet (37), görevi kötüye kullanmak (35), örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suretiyle örgüt üyesi olmak (34), yasaya aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketine katılma (31), halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme (22), Siyasi Partiler Yasası’na muhalefet (18), karşılıksız çek keşide etmek (14), iftira (12). Diren Yaşar Kemal, Diren İnce Memed! Yarı gecenin içindeyim... Mavi aydınlık çizgi, az sonra mor giysili bir kadını kucaklayacak gibi yürüyüp gidiyor... Duygularım karmakarışık! Çukurova’da, Toroslar’da, Karadeniz’de; yaşadığım toprakların bir yerinde, Şırnak’ta, Cizre’de, Ege’de Bafa Gölü’nün kıyısında... Aklıma eski yazdıklarımdan bir tümce geliyor: “Yüzünde yorgun sürgünlerin izi olan bir kaçaktır gelen; ürken bir şafağın uçsuz bucaksız özgürlüğüdür; belki acıların sevinçlere dönüştüğü yıldönümüdür.” Ansızın bir ayışığı vuruyor yüzüme... Ben öyle sanıyorum ama öyle değil, sokak lambası. Gözlerimi yumuyorum, geçmiş anıları yaşamaya başlıyorum. Yaşar Kemal duruyor karşımda, tüm heybetiyle, sevecenliği ve gür sesiyle... İlk karşılaşmam 20’li yaşlarda... Siyasal bir mücadelenin içine dalmış bir genç gazeteci olarak Yaşar Ağabey’le kadeh tokuşturuyoruz... Dostluğumuz öteki yıllarda ilerliyor... Birden gözlerimi açıyorum, sabahın yedisi olmuş ama güneş daha yüzünü göstermiyor... Şafak söktü mü acaba? O anda Cumhuriyet’in taşra kalıbını açıp kültür sayfasına göz atıyorum... HHH Bir fincan kahve yapıyorum kendime... İlkokulu Yaşar Kemal’le birlikte okuyan sınıf arkadaşı 90 yaşındaki Veli Kılıç şöyle demiş: “Yaşar, çok yaramaz bir çocuktu okulda. Buna karşı iyi anlaşırdık onunla. Köye her geldiğinde görüşürdük. Onun bir an önce aramıza dönmesi için dua ediyorum.” Komşusu Döne Gürbüz: “Yaşar Kemalim iyi olacaksın, yine köyümüze geleceksin.” Osmaniye’nin Gökçedam (Hemite) köyü ve Yaşar Kemal... Bir büyük edebiyatçı, kükreyen bir dev! Ne haftaydı ama… Bizim gazetenin önünde üniformalı üniformasız polisler… Bizim sokağın iki ağzında birkaç kat pekiştirilmiş barikatlar… Gazeteye dayanışmalarını bildirmek için gelenlere sıkı kimlik denetimleri… Gazete içinde, gazete dışında, ekranlarda, köşelerde sürüp giden “Cumhuriyet’in Charlie Hebdo’dan dört sayfalık bir seçki sunması doğru muydu, yanlış mıydı” tartışmaları… Akıl verenler, fırça atanlar, omuz sıvazlayanlar, Cumhuriyet’le övünenler, bu duruma dövünenler… Dedim ya çok hareketli, çok gergin, ama çok da keyifli bir haftaydı. O kadar ki Kaçaksaray merdivenlerine sıralanmış, tarih kitabının sayfalarından çıkıp gelmiş 16 savaşçı ve ortalarındaki takım elbiseli zat üstüne tek satır yazamadım. Avcum kaşındı ama nafile, Charlie Hebdo tepemize çökmüştü. Bir başka “mizah” konusuna geçmek mümkün değildi. Avcum kaşınadursun, o sarayda bu kez de 16 akademisyen bir yemek masasının çevresinde halkalanıp Cumhurbaşkanınını dinlediler. O yemek vesilesiyle oranın bundan böyle saray değil külliye olarak anılacağının da müjdesini aldık. Sanırım “16 Türk devletinin 16 askeri” diye sunulan o hamasi tablo üstüne kurulmadık cümle, çizilmedik karikatür kalmadı. O yüzden o konuyu tırmıklayıp bilinenleri, söylenenleri yinelemeye niyetim yok. Oysa 16 sayısı üstüne zehir zemberek bir polemik başlatabilirdim ve başlatabilirim. İlkokulun son iki yılında (19491951) tarih dersi görmüş, ardından üç yıl da ortaokulda tarih okutulmuş biriyim. Tarihteki Türk devletlerinin 16’dan ibaret olmadığını benim kuşağıma tekrar tekrar İlk 16’ya Girmek Önemli… okuttular, öğrettiler. Örneğin milattan önce Anadolu topraklarında hüküm sürmüş Eti imparatorluğu bir Türk devleti değil miydi? “Öğretmenim, madem Etiler Türk’tü, neden krallarının adı Şuppililiuma? Böyle Türk adı olur mu” diye sorduğumda “Ne biçim soru bu ha, ne biçim soru bu? Türk çocuğu değil misin sen” diye kükreyen tarih öğretmenimin sopasını kafama boş yere mi yemiştim ben? Aynı soruyu sorduğum Terzi Sadık’ın kafası karıştığı için kafasını kaşıyıp “Oğlum, Etiler Türk devleti olmasaydı hiç Etibank diye bir banka kurulur muydu?” gibi çok bilimsel cevabı karşısında çocuk kafamla daha fazla itiraz etmemem gerektiğini boşuna mı kavramıştım? Bitmedi. Mezopotamya’da kurulmuş Akat, Sümer, Babil devletlerinin birer Türk deveti olduğunu yazan tarih kitaplarım, bunları ayrıntılayan öğretmenlerim yalan mı söylüyorlardı? Kafama inen öğretmen sopaları sayesinde akıllandığım için “Peki Sümerbank var ama Akatbank, Babilbank niye yok” diye sormamayı boş yere mi öğrenmiştim? Sonra Karadeniz’in doğusunda, Kafkasya’nın kuzeyinde yaşayan İskitler Türktü ama devlet mi kuramamışlardı? O yüzden mi “ilk 16”ya giremiyorlar? Sonra Orta Asya kökenli bir Türk boyundan gelen Uzun Hasan, 1473’te Osmanlı ordusu ile Otlukbeli’nde savaşıp yenildi diye okumuştuk. Uzun Hasan’ın başında olduğu Karakoyunlu devleti bir Türk devleti değil miydi? Bize yanlış mı öğretmişler? Yoksa Fatih Sultan Mehmet’le savaştığı için mi onun devleti de ilk 16’ya giremiyor? Sonra… Orta ve Güney Amerika’nın o şanlı Türk devletleri, Aztek ve İnka imparatorlukları ne olacak? Umarım bana “Senin okuduğun tarih kitapları da, sana onları öğreten, sınavda soran öğretmenlerin de yalan söylemişlerdi” demeyeceksiniz umarım? Sonra… Anladınız… Böyle bir dizi soruyu art arda getiren bir Tırmık yazabilirdim. Ama hayır, ben bir yandan nezle ve griple boğuşuyorum (Uyarı: Grip yakanızda iken gazetenize Charlie Hebdo misafir geldi diye yataktan çıkıp işe gitmeyin; gribin cevabı çok sert oluyor). Evet bir yandan griple boğuşuyor bir yandan şu 16 sayısının büyüsünü, 16 sayısında yatan derin hikmeti çözmeye çabalıyorum. Kafama takılan “Yav, tarihte 16 devlet kurmuşsak, demek 15’ini batırmışız. Yuf bize” gibi zararlı ve zehirli düşünceleri kovuyorum ve yeniden 16 sayısının anlamında yoğunlaşıyorum. Çünkü tarihi giysilere bürünüp, tarihi pusatlar kuşanmış 16 askerle yetinilmedi. Hemen ardından sarayda akademisyenlere verilen geleneksel Cumhurbaşkanlığı sofrasına da 15 değil, 17 değil tastamam 16 akademisyen çağrıldı. (Uyarı: “Bu ‘geleneksel cumhurbaşkanlığı sofrası’ deyimini de kim uydurdu” diye sorup dikkatimi dağıtmayın lütfen. Bu “Birinci geleneksel cumhurbaşkanı sofrasıdır” deyip geçin.) Demek ki 16 sayısının anlamı sandığımdan ve sandığınızdan çok daha derin. Mesela biliyorsunuz, yarın hükümetimiz, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında “Saray”da toplanacak. Gel de sorma: Biri başbakan, dördü yardımcısı, 21’i de bildiğimiz bakan olmak üzere hükümet’te 26 bakan var. Peki yarınki toplantı da öyle mi olacak? Yoksa 26 bakandan 10’u makaslanıp, 16 bakanla mı toplanılacak? Eğer öyleyse hangi bakanlar makaslanacak? Gel de sorma: Acaba sayın cumhurbaşkanımız önümüzdeki günlerde sarayında daha başka “ilk 16’lı toplantı”lar düzenlemeyi planlıyor mu? Mesela: 16 futbolcu ilginç olabilir. Tabii “Yabancı futbolcu kısıtlaması olacak mı” gibi sorular var. Yoksa hepsi safkan Türk futbolcular mı olacak? Ayrıca bu 16 futbolcu doğrudan milli takıma mı seçilecek? Mesela: Acaba sayın cumhurbaşkanı “16 iflah olmaz muhalif gazeteci”yle de bir saray sofrasında buluşmayı düşünür mü? Düşünürse beni çağırmayı ihmal etmez herhalde değil mi? Ayrıca dilerse bu 16 gazeteci için bana danışmanlık görevi verebilir. Ona en halisinden muhalif 16 gazeteciyi kendi ellerimle seçerim ve ardından da üstüme çökecek “Abi beni niye koymadın o listeye? Ayıp değil mi bu yaptığın” sorularından kurtulmak için bir yerlere tüyerim… HHH Ben ciddi bir yazı yazmak için bilgisayar başına oturdum ama gördünüz saçma sapan bir Tırmık çıktı. Ama benim suçum değil. Suçlu “Paralel grip ve ona destek veren liberal nezle”dir. Size böyle bir Tırmık okuduğunuz için, bana yavaş yavaş yatağa dönmem gerektiği için kocaman bir “Geçmiş olsun” dilerim… HDK İstanbul’da toplandı ‘Hesap sorulmadığı için katliamlar yapılıyor’ İstanbul Haber Servisi Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Genel Meclis Toplantısı dün İstanbul’da toplandı. HDK Eş Sözcüsü Sebahat Tuncel, Cizre’de yaşanan gerginliğe tepki göstererek “Cizre halkı AKP’nin ikiyüzlü politikasına tanık. Faili meçhul cinayetler ve Hrant Dink katliamının hesabı sorulmadığı için yeni katliamlar yaşanıyor” dedi. Basına kapalı gerçekleştirilen toplantı öncesinde konuşan milletvekili Sebahat Tuncel, “9 Ocak’ta Paris’te 3 kadın arkadaşımız katledildi. Ancak halen bu katliam açığa çıkarılmadı. 7 Ocak’ta da başka bir katliamla karşı karşı kaldık. Mizah yoluyla eleştirilerini yapan politik dergi, saldırıya uğradı. ‘Peygamber’e hakaret edildi’ denilerek saldırıya uğradı. Biz bu katliamı bir kez daha kınıyoruz” diye konuştu. HDK Eş Sözcüsü milletvekili Ertuğrul Kürkçü de çözüm süreci boyunca özgürlüklerin sağlanmadığını, hasta tutsakların tahliye edilmediğini belirtti. Kürkçü, Cizre’de yaşanan katliamlara dikkat çekerek “Son 1 ay içinde 11 insanımız çözümsüzlük nedeniyle aramızdan ayrıldı” diye konuştu. Türkiye’nin siyasi koşullarının hak ve özgürlükleri genişletmediğini ifade eden Kürkçü “Mücadele sürerken devletin, özgürlük mücadelesine saldırısı devam ediyor. Hükümetin her gün yeni bir saldırı planıyla karşımıza çıktığını biliyoruz” dedi. bana... Karanlığa karşı bir umut veriyor insana! Özgürlüğe, insanlığa, barışa açılan bir kapı önüme çıkıyor... O uçsuz bucaksız özgürlük, kaygılar, hüzünler yok oluyor ansızın... Köktendincilik sarmalının yerini inanç, din ve vicdan özgürlüğü alıyor... Oh be mavi bir gökyüzü altında yürümek ne güzel! Alacakaranlıklarda, sökmeyen şafaklarda dolaşmak ne zormuş! HHH Mavi bir bulut geçiyor başımın üzerinden... Yaşar Kemal, yoğun bakımda! Bir çınar, hayatı besleyen, barışın simgesi zeytin dalıyla yaşlı gözleri ışıldatan bir sevinç yüreğimizde çarpan... Diren be Usta, diren! Ölme sakın! Bunca yıl baskıya, şiddete, zulme direndin sen... Yaşamı çoğalttın yapıtlarınla... Diren ne olursa olsun! Biz de direniyoruz biliyorsun, kulağına fısıldamıştır ortak dostlarımız... Bak Birgün gazetesindeki dostlarımız, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız nasıl destek veriyorlar bize! Salt bizim için değil, temel hak ve özgürlükler için, insanlık için! Biz senden öğrendik Usta, siyasal iktidarlara karşı dik duruş sergilemeyi, senden öğrendik mücadeleyi... Cesur olmayı! Din bezirgânlarına karşı laiklik temelinde demokratik hak ve özgürlükleri çoğaltmayı... Cumhuriyet senin de yuvandır, unutmadık hiç... Hani 2014 yılının bir yaz gecesinde Ayşe ve seninle Cemil Reşit Rey’in kapısında karşılaşmış, arkadaşlarla birlikte uzun uzun konuşmuştuk. 2014 geçti, 2015’e geldik... Ortalık toz duman! Yaşayıp gidiyoruz işte! Sakın ha, bize “yıldızlar beni bekliyor” deme... Sakın ha! Bahçeli’den Erdoğan’ın kabineye başkanlık etmesine tepki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, pazartesi günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık edecek olmasını “TBMM’ye ve Bakanlar Kurulu’na hakaret” olarak değerlendirdi. Bahçeli, partisinin Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 11. Dönem Sertifika Töreni’nden ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. “Erdoğan’ın AKP yönetimini, Davutoğlu olmaksızın toplamasını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusu üzerine Bahçeli, “Bunu bir sistem değişikliği amacına yönelik bir adım olarak kullanıyorsa başta Ahmet Sani Beyefendi olmak üzere Sayın Başbakan’a ve Bakanlar Kurulu’na bir hakarettir, TBMM’ye bir hakarettir” yanıtını verdi. Bahçeli, toplantının Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapıldığı belirtilince “Saray, herkese açık hale geldi. Kaçak yapılmış bir saraya kaçak yoldan girmek mümkün” dedi. Bahçeli, “Bir gazeteye saldırılmasını basın özgürlüğü adına nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna da, konunun ‘Meclis’e ve Bakanlar Kurulu’na hakaret’ “gazetemizde yayımlanan Charlie Hebdo seçkisi olduğunu” düşünerek “Bir karikatür yayımlamasını doğru bulmak, AKP’nin ekmeğine yağ sürmek demektir” dedi. emek ki Türk milleti patlamış mısır yemiş!’ Bahçeli, “Osmanlı’nın 90 yıllık reklam arası sona erdi” diyen AKP milletvekili Tülay Babuşcu’nun sözlerine de sert tepki göstererek şunları kaydetti: “Biz, 624 yıl film çevrildiğini yeni öğrendik. Demek ki Türk milleti, 1919 Samsunu’ndan 1922 İzmiri’ne kadar koltukta oturmuş, patlamış mısır yemiş, reklam arası için zaman geçirmiştir. Demek ki 1923’te reklam başlamış, beyazperdenin ışıkları sönmüştür. Bu zekâ ve vicdan özürlü lafların tutar hiçbir tarafı yoktur. Eğer bir reklam arası ise bu ucube lafı söyleyen kendisinin de nerede, hangi rüşvet ve ihaneti yıkama işinde rol aldığını sanıyorum açıklayacaktır. Reklamda milletvekili olanın, film başladığında ne olacağı kendi meselesidir.” ‘D ‘Bornozlu kişi hangi beyliği temsil ediyor’ tweet’ini atmıştı Dekan ‘Tepkiler rektör seçimlerini etkileme amaçlı’ diyerek istifa etti Haber Merkezi Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Herken, Cumhurbaşkanlığı karşılama törenindeki askerlerle ilgili sosyal medyada yayımladığı ve daha sonra kaldırdığı paylaşımına ilişkin değerlendirme ve tepkiler nedeniyle dekanlık görevinden istifa ettiğini bildirdi. Herken yaptığı yazılı açıklamada, sosyal medya paylaşımının kastının dışında değerlendirildiğini belirterek, “Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez” dedi. Paylaştığı tweet’in PAÜ’de rektör seçimlerini etkilemeye yönelik malzeme yapıldığını savunan Herken, “Sorumluluk gereği şahsım üzerinden üniversitemizin hedef gösterilmemesi ve başka gayelere hizmet etmemesi adına dekanlık görevinden ayrılıyorum” ifadesini kullandı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle